Yürek burkan, insanı acıya gark ederek öfkelendiren, isyan ettiren olaylardandı İpek Er’in kısacık yaşamının sona erişi. Yaşamı hakkında edindiğimiz sınırlı bilgi ise büyük ölçüde intiharından sadece 9 gün önce Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği ifadesine dayanıyor. Suç duyurusunda bulunup, şikayetçi olmuştu İpek. Savcılık ifadesini inandırıcı bulup iddianame düzenlemiş ve adli tıp raporunun ifadeyi doğruladığı bilgisini de eklemişti, dosyaya. “Beni evlenme vaadiyle kandıran, alkol ve hap vererek tecavüz eden Musa Orhan’dan davacıyım, şikayetçiyim. İntiharın eşiğine geldim. Ailemin yüzüne bakamıyorum.” İfadesinde yer alan bu cümleler ne kadar yakıcı ve ne kadar da bilindik, sık rastlanan erkek şiddeti anlatısı. 24 yaşındaki Musa Orhan, silahlı kuvvetler mensubu, Siirt’te görev yapan uzman çavuştu. Dolayısıyla nitelikli cinsel saldırı suçlamasıyla 12 yıldan az olmamak üzere cezalandırılması istemi tutuklanması talebiyle düzenlenmiş iddianameyi Siirt 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi kabul etti. 27 Temmuz 2020'de mahkeme tutuksuz yargılama kararı verdi.
Kamuoyu geneli ise bu olayları öğrendiğinde tarih 18 Ağustos 2020 olmuştu. İntihara teşebbüs ederek 34 gün tedavi gördükten sonra yaşamını yitiren İpek Er’in intihar notu basına yansıdığında öğrenilmiş, duyanların zihni oyulmuştu. İpek Er öldü, Musa Orhan serbest. Musa Orhan serbest, İpek öldü… İpek öldü. Onu ölüme sürükleyen zincirin temel halkası olan Musa Orhan serbest… Tutuksuz yargılanıyor, aramızda dolaşıyor. Kamuoyu tepkisinden sonra, insanlar susmadığı, itiraz ettiği, sosyal medya dalgalandığı zaman ancak görevine son verildi. Hâlâ tutuksuz ve hâlâ yargılama devam ediyor. Atılı suç, nitelikli cinsel saldırı... Ve Musa Orhan hâlâ serbestken Ezgi Mola’ya dava açıp bir de üstüne üstlük mahkeme tarafından haklı bulunup ünlü sanatçıya, kadın hakları savunusunu sanatının bir parçası haline getirmiş bir kadına, 65 günlük para cezası hükmü veriliyor. İnsanları adalet arayışından bezdirecek, pes ettirecek bir karar. Niyet de bu zaten… İnsanları susturmak. Yargının demokratik denetimini önlemek…
Denge denetleme mekanizmaları açısından bakıldığında yargının iki tür denetimi olduğu görülür. Birisi iç denetim diğeri demokratik denetim. İç denetim bir üst mahkeme yolunun açık olmasıyla ve yüksek yargı eliyle gerçekleştirilen hukuki denetimdir. Diğeri ise medya ve sosyal medya desteğiyle sağlanan, kamuoyu baskısı sayesinde gerçekleşen demokratik denetimdir. Ezgi Mola’ya verilen 5 bin 200 TL para cezası ve hatta hakkında hakaret davasının açılması bile yargının demokratik denetimini önleme girişimi olarak değerlendirilmeye açık kararlardan. Siyasi baskıya alabildiğine boyun eğmiş, bağımsızlığını ve yansızlığını yitirmiş görünen yargı erki, demokratik denetimi suç saydı. Neymiş efendim “tecavüzcü şerefsiz” demiş. Ya ne diyecekti? “Şerefli tecavüzcü” yazabilecek kimse çıkar mı şu koskoca dünyada?
Musa Orhan’ın avukatı Mehmet Erkan Akkuş, Ezgi Mola ve onun paylaşımıyla etkileşime giren pek çok kişi hakkında hakaret iddiasıyla suç duyurusunda bulunarak yargılamanın başlamasına yol açtı. Ankara 31’inci Asliye Ceza Mahkemesi de avukatın talebiyle hazırlanan iddianame doğrultusunda hakaret kabul ederek para cezasına hükmettiğinde, tanınmış kişilerin toplumsal konulara müdahil olmasını önleyecek bir karar almış oldu. Bir avukat arkadaşımın paylaşımında hukukta bu tip davaların 'slapp davalar' olarak isimlendirildiğini görüyoruz: “Musa Orhan’ın avukatı aracılığı ile Ezgi Mola ve sonrasında paylaşım yapan birçok kişiye açtığı davalar, ekonomik ve siyasi yönden güçlü olanın kamuoyundaki ifade özgürlüğünü slapp davalar denen davalarla bastırma biçimidir.” Bu durum kamuoyu nezdinde etkili olabilecek isimlerin yargının demokratik denetimini işlevselleştirecek özellikteki paylaşımlarını, yargı yoluyla yıldırmak, önlemek için bir girişim olarak görmek gerektiğini düşündürüyor.
Ezgi Mola’ya yönelik hakaret iddiasının yer aldığı suç duyurusu, iddianame ve mahkeme kararının ortaklaştığı, karar gerekçesi olarak sunulan “hakkında kesinleşmiş bir hüküm bulunmaması” durumu ise yurttaşın, sürmekte olan bir dava hakkında konuşmasını, süreci eleştirmesini önleyecek bir gerekçe olamaz. Çünkü dava devam ederken, hakkında kesinleşmiş bir hüküm bulunmayan kişiye yönelik resmi yaptırımların olamayacağı anlamına gelir bu ilke. Örneğin suçu mahkeme kararıyla sabit olmadığı sürece devlet, sabıkalı listesine alamaz bu kişiyi. Fakat yurttaşlar yargılamanın her aşamasını yakından takip etmek ve fikirlerini ifade etmek özgürlüğüne sahiptir. Sadece mahkeme kararını değil, ara kararları da ve yargı sürecini de eleştirme hakkı vardır yurttaşın. Aksi, yargının demokratik denetime kapatılması olur ki olan da, olması istenen de budur.
İdarenin, siyasi iradenin, bütünüyle hükümetin, parlamentonun ve yargının her işlevi ve işleyişi halkın demokratik tepkisine muhtaç ve bu tepkiyi önlemek isteyenlere direnmek yurttaşlık görevi olarak kabul edilmeli. Son günlerde belirginleşen bir gerçekten yola çıkarak açıklayabiliriz bu durumu. Muhalefet partileri, blok olarak hareket ettiğini görünür kılmaktan çekinmediği anda iktidarı dizginlemeyi başardı. Gündemi belirleyen taraf oldu ve artık iktidar muhalefetin oluşturduğu gündemin peşinden gidiyor. Güçlendirilmiş parlamenter sistem vaadinin yerine iktidar, parlamentoyu güçlendirmek vaadi vermek zorunda kaldı. İstanbul Sözleşmesi için böylesi ortak tavır takınabilseler, o zaman bu güçlerini kullanabilselerdi, o hukuksuz fesih kararı önlenirdi hiç şüphesiz. Demokrasinin yukarıdan aşağıya, iktidardan halka yayılmadığını, demokratik haklarını kullanma tutumundan asla vazgeçmeyen, siyasi ve kitlesel muhalefetin gücüyle iktidara dayatılabilen bir yöntem olduğunu bilmeyen yok aramızda. İktidar bloku karşısında muhalefet blokunun oluşmasıyla güç elde edilebilir olduğunu görünür kılan gelişmeler bunlar.
Aynı tutumu yargı erkine karşı, yargının demokratik denetimi hakkımızı sonuna kadar savunarak gerçekleştirebiliriz. Bir defa yaptık ve Musa Orhan’ın kamu görevinden alınmasını sağladık. Bir kere daha yapabiliriz. Tam da bu nedenle birçok kişi hakkında dava açıldığı zaman #EzgiMolanınYanındayız demişti. Şimdi mahkeme haksız ve yersiz gerekçeyle yargının demokratik denetimini engelleyecek bir karar verdiğinde benzer tavır devam etmeli. Bireylerin, parçası olduğu toplum vicdanıyla hareket etme, söz söyleme, düşüncesini ifade etme hakkı vardır. İpek Er intihar teşebbüsünden günler önce verdiği ifadesiyle örtüşen bir intihar notu bıraktı. Toplum, yargının, failin bu birbirini tamamlayan iki ifadeyi görmezden gelişini kabul etmek zorunda bırakılamaz. Evet, Ezgi Mola’nın yanındayım ve hukuki itiraz yollarını kullanacağını, bu kararın değişeceğini umuyorum. Ülkemize demokrasi gelecekse ancak direnerek, demokratik haklarını kullanmaktan sakınmayan kişi ve kurumlarla ve hukuk yoluyla gelecek.
İpek Er’in ifadesine buradan ulaşabilirsiniz.