Ezidi Hadiya anne babasının öldüğünü ispatlarsa kardeşlerine kavuşacak
Ezidi genç kadın Hadiya Hussein’in Türkiye'de bulunan iki küçük kardeşinin velayetini almak için Kırşehir Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açtığı davada ret kararı çıktı. Mahkeme Hussein'den IŞİD saldırısı sırasında kaybolan anne ve babasının öldüğünü ispatlamasını istedi.
ANKARA - Ezidi Hadiya Hussein’in IŞİD tarafından Türkiye’ye kaçırılan iki kardeşinin vasiliğini üstlenmek için 2017 yılında Kırşehir Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açtığı dava reddedildi. Mahkeme ret kararını IŞİD’in Ağustos 2014’te Şengal saldırısı sırasında kaçırılan anne ve babalarının 'hayatta olup olmadıklarının bilinmemesine' dayandırdı. Hadiya Hussein’in kardeşlerini almak için açtığı davanın reddedilmesi IŞİD tarafından ülke dışına kaçırılan, ancak sonra başka bir ülkede güvenlik güçleri tarafından bulunan Ezidi çocuklara ilişkin davaların hukuki süreçlerine ilişkin soruları gündeme getirdi: Hadiya, kardeşlerinin vasiliğini almak için anne ve babasının “kayıp olduğunu” nasıl ispatlayabilir? İspatı hem Irak hem de Türk yargı sisteminde mi yapmak zorunda? Bu kritik iki soruyu uluslararası hukukçu ve sahada Ezidi soykırımı çalışan Güley Bor’a yönelttik. Güley Bor, “Irak kanunlarına göre kayıp kişi için önce gazeteye ilan verilmesi gerekiyor. Gaiplik ilanını müteakip iki yıl içerisinde kişiden haber alınamazsa yine mahkemeye başvurarak ölüm belgesi çıkartılması gerekiyor. Pratikte bu süre dört yıla kadar uzuyor. Kayıp hakkında ölüm belgesi alınana kadar yakınları miras ve velayet gibi konularda büyük zorluk yaşıyorlar, Hadiya’nın durumu bunun bir örneği” açıklamasında bulundu.
Ezidi sosyolog Azad Barış ise, “Kayıp kanıtını Hadiya'dan yani çocuklarından istemek zalimce bir şeydir. Yani hangi mezarı kazıp anne ve babalarının kemiklerini mahkemeye sunsunlar? Bu onlar için kaçıncı ölüm veya ferman olur düşünmek bile istemiyorum” dedi.
HADİYA’NIN KARDEŞLERİ KIRŞEHİR’DE BULUNDU
Hadiya, Ağustos 2014 Şengal katliamında IŞİD’e esir düşen kadınlardan sadece biri. Şengal saldırısı sırasında Hadiya hamileydi.
Köylerinden 60/65 kişinin öldürüldüğüne tanık oldu. Anne ve babası, eşi, dört yaşındaki oğlu, kocası ve üç kardeşi IŞİD militanları tarafından kaçırıldı. Hadiya önce Telafer’e ardından Rakka’ya götürüldü. Doğumunu bir IŞİD’linin evinde yaptı. IŞİD’in 2017 yılında 'internetin karanlık yüzü' olarak bilinen dark web’teki köle pazarından ailesi tarafından 17 bin Amerikan Doları karşılığında satın alındı. Hadiya, özgürlüğüne kavuştuktan kısa bir süre sonra da katliam gecesi IŞİD tarafından kaçırılan iki küçük kardeşinin Türkiye’de olduğunu öğrendi.
Hadiya’nın biri dört diğeri altı yaşındaki iki kardeşi IŞİD’li bir aile tarafından sınırdan Türkiye’ye sokulmuştu. Bir süre Gaziantep’te tutulan çocuklar daha sonra Kırşehir’e getirilmişti. Kırşehir Emniyeti ve İl Göç İdaresi’nin dikkati sayesinde çocukların IŞİD’li aile ait olmadığı ortaya çıkmış ve çocuklar Kırşehir Çocuk Yuvası’na yerleştirilmişti.
DAVA 2017’DE AÇILDI
Irak’ın Ankara Büyükelçiliği yetkililerinin devreye girmesi ile çocukların fotoğrafları yakınları IŞİD tarafından kaçırılan ailelere ulaştırılmıştı. Hadiya da böylelikle, şu anda 9 ve 11 yaşında biri kız diğeri erkek iki kardeşinin yaşadığından haberdar olmuştu. Hadiya, 2017 yılından bu yana iki kardeşinin vasiliğini almak için hukuk savaşı veriyordu. İki yıl süren yargı sürecinde DNA kayıtları da Hadiya ve kardeşlerinin “aynı soy bağından” geldiklerini ortaya koydu. Kırşehir Sulh Hukuk Mahkemesi’nde Cuma günü görülen duruşmada Hadiya Hussein’in 9 ve 11 yaşındaki iki kardeşinin “vasiliğini” almak için açtığı davayı mahkeme “anne ve babanın” gaip olması (nerede olduğu bilinmeyen, kayıp) nedeniyle reddetti.
AVUKAT: DAVAYI KİME AÇACAĞIM. KAYIP KİŞİYİ BİZ Mİ BULACAĞIZ
Hadiya Hüssein’in avukatı Hilmi Dirican, 22 Kasım’da görülen davada hâkimin davayı reddine karar verdiğini, bu kararı açıklarken de “anne ve babalarının ölüp ölmedikleri belli değil. Bu nedenle önce anne ve babanın velayetinin kaldırılması gerekiyor’ açıklamasını yaptığını” ifade etti. Hilmi Dirican gerekçeli kararın henüz yazılmadığını belirtirken, “Ben velayet davasını kime açacağım? Bunu mahkemede de dile getirdim. Çocukların anne ve babaları 2014’ten bu yana kayıp. Kayıp olduklarını biz mi ispatlayacağız. Orada bir katliam yaşanmış. Bu da bilinen bir gerçek. Kayıpları Irak yetkili makamları mı ispatlayacak? Bu soruların elbette yanıtları bulunacak. Bu süreçte ben Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bir yazılı dilekçe ile başvurup çocukların hukuki süreçlerini de aktaracağım” dedi.
IRAK YASALARINA GÖRE 'BİR KAYIP ŞAHSIN' TESPİTİ
Mahkemenin “ret” kararı ulusal ve uluslararası hukuka göre pek çok soruyu da beraberinde getirdi. Ezidi soykırımı konusunda çalışan uluslararası hukukçu ve araştırmacı Güley Bor, Irak’ta kayıp kişiler konusunun Irak ve Irak savaşından bu yana gündemde olduğunu vurguladı. Güley Bor, “Hatta dünya üzerinde en çok kayıp kişi bulunan ülkenin Irak olduğu dahi söyleniyor. 2014 sonrası kayıpların sayısı büyük artış gösterdi” dedi.
IŞİD’İN TOPLU MEZAR GERÇEKLİĞİ
“Ezidi halkından bir yakını kayıp olmayan neredeyse yok” diyen Güley Bor, kayıpların çoğunun, Irak genelinde BM tarafından sayısı 202 olarak tespit edilen ve 6 bin ila la 12 bin kişinin gömüldüğü tahmin edilen toplu mezarlarda olduğunun düşünüldüğünü ifade etti. Bor, “Rivayete göre Tel Afar’ın biraz dışında bulunan sadece bir toplu mezarda 4 bin kişi gömülü. Yine BM’ye göre bu toplu mezarların 95’i, 2014 Ezidi Soykırımı’nın başlangıç noktası Şengal’in de bulunduğu Nineva’da” bilgisini aktardı.
TOPLU MEZARLAR KONUSU AĞIR TRAVMA VE HUKUKİ SORUN
Güley Bor, Ezidiler’in Şengal’in IŞİD kontrolünden kurtarılmaya başlandığı Kasım 2015’ten beri toplu mezarların açılması, kimlik tespitleri ve dini ritüellere uygun, insan onuruna yaraşır cenazeler düzenlenmesi taleplerini ilettiklerine dikkat çekti. Bor sözlerini şöyle sürdürdü: “Fakat Şengal’deki toplu mezarlar ancak bu yılın Mart ayında BM tarafından oluşturulan Irak Soruşturma Ekibi tarafından, Koço’daki mezarlar ile başlayarak sistematik olarak açılmaya başladı. Tamamının açılması, kimlik tespitlerinin tamamlanması ve cenazelerin teslim edilmesi çok uzun vakit alacak bir süreç. Ezidiler sürecin hızlandırılması gerektiğini, 5 yılı aşkın süredir belirsizlik içerisinde beklediklerini tekrarlıyorlar.”
IRAK’TA 'ŞAHSIN BEDENİ' OLMADAN ÖLÜM BELGESİ DÜZENLENMİYOR
Güley Bor, “toplu mezarlar” konusunun kayıp yakınları için çok ağır bir travma olmanın yanı sıra sayısız hukuki problemi de beraberinde getirdiğine dikkat çekti. “Iraklı yetkililer şahsın bedeni olmaksızın ölüm belgesi düzenlemiyor” diyen Bor, Hadiya Hussein’in de Türkiye’deki kardeşlerini almak için verdiği hukuk mücadelesini ilgilendiren hukuki sorunları şöyle aktardı:
“Toplu mezarlar açılmadığı için ise bu çoğunlukla mümkün olmuyor. Irak hukukuna göre ölmüş olma ihtimali yüksek olan kayıp şahıs hakkında gaiplik belgesi alınabilmesi için ise kişinin yakınlarının şahitler ile birlikte mahkemeye başvurmaları ve gazetelere ilan vermeleri gerekiyor. Gaiplik ilanını müteakip iki yıl içerisinde kişiden haber alınamazsa yine mahkemeye başvurarak ölüm belgesi çıkartılıyor. Pratikte bu süre dört yıla kadar uzuyor. Kayıp hakkında ölüm belgesi alınana kadar yakınları miras ve velayet gibi konularda büyük zorluk yaşıyorlar, Hadiya’nın durumu bunun bir örneği. Keza Irak kanunlarına göre kayıp ve şehitlerin yakınlarına sağlanan tazminat ve diğer onarım çeşitlerinden de faydalanamıyorlar. Bilhassa kadınlar ve çocuklar bu durumdan en olumsuz etkilenen gruplar; kadınlar kayıp eşlerinin maaşlarını talep edemedikleri gibi birçoğu kimlik ve diğer evraklarını kaybetmiş çocukları için gereken evrakları çıkartamıyorlar ve haliyle çocuklar eğitimden sağlığa pek çok hizmete erişimde sorun yaşıyorlar.”
BÖLGEDE ÖLÜM BELGESİ ALMAK DA ÇOK ZOR
Güley Bor, “ölüm belgesini” almak için gereken süreci başlatmanın da bir hayli zorlu olduğunu söylüyor. Bölgede yaşanan imkansızlıkları vurgulayan Bor, “Yoksulluk içerisinde, yerinden edilen kişiler için oluşturulan kamplarda beş yıldan uzun süredir yaşayan bir halktan söz ediyoruz. Avukata erişim çok kısıtlı, kendileri başvurabilmek için gereken teknik bilgiye de doğal olarak sahip değiller. Kaldı ki şahit sağlamak dahi her zaman mümkün olmuyor” tespitini dile getirdi.
'HADİYA’NIN EBEVEYNLERİNİN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNE DAİR ŞAHİT YOK'
“Hadiya’nın ebeveynleri bakımından öldürüldüklerine ilişkin bir şahit yok gibi gözüküyor” diyen Bor, Kırşehir Sulh Hukuk Mahkemesi’nde Hadiya Hussein’in açtığı, “vasilik” davasının ret kararını da şöyle yorumladı: “Binlerce kişinin öldürüldüğü, kaçırıldığı, cinsel şiddet ve işkenceye maruz bırakıldığı bir soykırımdan ve sonuçları çok ağır olan bir çatışmadan sonra toparlanmaya çalışan bir devletin mekanizmalarından söz ediyoruz. Tüm bunların velayet talebine bakan mahkeme tarafından dikkate alınması ve çocuğun üstün yararı ilkesi uyarınca karar verilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.”
AZAD BARIŞ: KARARI ŞAŞKINLIKLA KARŞILADIM
Ezidi sosyolog Azad Barış ise mahkemenin Hadiya Hussein’in kardeşlerinin vasiliğini almak için açtığı davayı reddetmesini, “şaşkınlıkla” karşıladığını söyledi. Azad Barış, “Normal koşullarda cereyan eden bir hikâye değil iki Ezidi çocuğun hikayesi. Bütün dünyanın gözleri önünde katliama uğramış, binlercesi öldürülmüş ve hâlâ binlercesi kayıp olan çocuklardandır A. ve kardeşi A. yakın tarihin en kanlı soykırımı esnasında İslam Devleti tarafından kaçırılan Ezidi çocuklardır bunlar. Anne ve babalarının akıbetini sormak bile hem hukuken hem de ahlak yasasına göre büyük bir ayıptır. Durum tamamıyla apaçık ortadadır, mahkemenin böyle bir karar vermiş olması tam anlamıyla bir skandaldır” görüşünü dile getirdi.
'ÇOCUKLARI VERMEK İÇİN İSPAT İSTEMEK ZALİMCEDİR'
Azad Barış, IŞİD’in Şengal katliamının Türkiye’nin 100 km. uzağında meydana geldiğini ve dünyanın bir çok ülkesi ve uluslararası kurumların ya soykırım çerçevesinde tartıştığını ya da kabul ettiğini ifade ederken sözlerini şöyle sürdürdü: “Hiç kimse geride kalanların ne ailesinin ne de annesi ve babasının akıbetine ulaşma yükümlülüğünü şart koşmadılar. Tanıklık ettiğim veya duyduğun herhangi bir dava yok. Böyle bir şeyi Hadiya ve çocuklardan istemek zalimce bir şeydir, yani hangi mezarı kazıp anne ve babalarının kemiklerini mahkemeye sunsunlar? Bu onlar için kaçıncı ölüm veya ferman olur düşünmek bile istemiyorum.”
ŞENGAL KATLİAMI TÜM DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE MEYDANA GELDİ
Azad Barış, başka ülkelere kaçırılan Ezidiler ve o ülkede hukuki durumlarının çözümü gereken davalarda Ezidilerin, Irak devleti ve Ezidi çocukların, kadınların bulunduğu ülkeler arasındaki anlaşmalarla ilgili olduğunu belirterek, “Ayrıca savaş koşullarında uygulanan hukukun gereği yapılmalıdır. Dolayısıyla 3 Ağustos 2014 günü Ezidiler büyük bir soykırıma uğramış ve kendisini İslam Devleti olarak tanıtan örgüt tarafından 10 bin civarında masum insan kaçırılmıştır. Bu hazin olay bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etmiştir. Mahkeme bu hakikati gözünde bulundurmadan karar verme lüksüne ve yetkisine sahip değildir. Ayrıca mahkeme bu çocukları kaçıran gafillere karşı 'insanlığa karşı suç'tan dolaya hemen dava açmalıdır.”