Eziğin ırkçılığı

Ezikliğini devletin gücünü arkasına alıp ezilenlere saldırarak telafi etmeye çalışan bu ırkçı güruh, ancak ırkçılık karşıtı dayanışmayla dizginlenebilir. Yoksa bu akım giderek dört bir yanı sarmaya başlar, başlıyor.

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

Irkçılar güçlüden dayak yedikçe güçsüze saldırma eğilimi gösteriyor. Kendisinden daha güçlü olana karşı olabildiğince munis, zayıfa, güçsüz zannettiğine karşı da alabildiğine insafsız ve gaddar.

ABD başta olmak üzere dünyanın hâkim güçleri, Türk milliyetçilerinin büyük heveslenmelerini kursaklarında bıraktıkça, acziyet daha fazla gaddarlığa dönüşüp yaygınlaşıyor. Rahip Brunson aba altından sopa gösterilerek evine götürülürken, Türkiyeli ezilenlere de, kursakta bırakılan hevesin hıncıyla baş etmek kalıyor.

'KALDIK YA LA ORTADA'

Buna mukabil, MHP’li bir milletvekilinin Brunson'ın serbest bırakılmasına tepkisine bakın: “Brunson yüzünden, Amerikayı protesto edeceğiz diye İphonu kırdık. Brunson ilk uçağa bindi gitti. Arkadaş, Amerikaya'la aram açıldığına mı yanayım, kırılan İPhone mı üzüleyim, Ajan Brunson’un serbest kalmasına mı kızayım. Kaldık ya la ortada.”

Türk milliyetçisinin kendinden daha güçlü olana karşı genel tavrının da, anti-emperyalizminin hudutlarının da billurlaşmış bir özeti bu işte: “Amerikaya’la aram açıldığına mı yanayım, kırılan İPhone mı üzüleyim… Kaldık ya la ortada”. (Türk milliyetçisinin Türkçe bilgisi ayrı bir dersin konusu.)

ABD karşısında hükümsüz devlet gücünü Kürtlere karşı son raddesine kadar kullanmaktan geri durmayan iktidardan cesaret alan milliyetçiler, Türkiye Futbol Federasyonu 2. Lig’in 7’nci haftasında Amedspor ile Sakaryaspor arasındaki maçın yapılacağı Sakarya Atatürk Stadyumu’nun dev ekranından Ölürüm Türkiyem şarkısı eşliğinde askeri operasyon görüntüleri yayınlanmış.

Kinleri dinmeyince de “Türk’ün gücünü” göstermek için Amedsporlu futbolculara saldırmışlar.

Çünkü ekonomi çöktükçe, uluslararası alandaki etki tükendikçe, acziyetleri derinleştikçe daha da hırçınlaşanlar açısından Kürtlere, mültecilere, kölelik koşullarında çalışan işçilere, kadınlara, hayvanlara, çocuklara, arkasında herhangi bir güç olmayan zayıflara, savunmasızlara saldırmak dışında “yıkılmadık, ayaktayız” mesajı verme yolu kalmıyor.

AH SIRTIM, VAH SIRTIM!

Babaannem anlatırdı; teke tek dövüşten korkan dört-beş namert tek adama saldırıp kafasını, gözünü yarıyor. Onlar vurdukça beriki “ah sırtım, vah sırtım” deyip duruyor. Saldırganlar şaşkın, soruyor: “Ulan kafana vuruyoruz, niye ‘ah sırtım’ diye yakınıyorsun?” “Çünkü”, diyor beriki, “sırtımı yaslayabileceğim dostlarım şu an yanımda olsa, bana bunu yapamazdınız.”

Türkiye’deki ırkçılar, geçmişten bu yana, sırtını yaslayacak kimsesi olmayanlara topluca saldırdı. Bunu yaparken de sırtını hep devlete yasladı.

Ezikliğini devletin gücünü arkasına alıp ezilenlere saldırarak telafi etmeye çalışan bu ırkçı güruh, ancak ırkçılık karşıtı dayanışmayla dizginlenebilir. Yoksa bu akım giderek dört bir yanı sarmaya başlar, başlıyor.

Dolayısıyla koca koca şişinmeleri kendilerinden daha güçlü olanların bir toplu iğne dokunuşuyla her patlatıldığında, güçsüzlere, savunmasızlara karşı daha da gaddarlaşan ırkçıların tek freni, savunmasızların birbirine sahip çıkması. Unutmayalım ki, ırkçılık tehlikelidir ama eziğin ırkçılığı daha da tehlikelidir.

Tüm yazılarını göster