Ezra Pound: İmgeci biçem, odak ve spiral öncelikli biçim şairi
“Yeni bir medeniyet” arzusuyla 1920’lerden itibaren İtalya’da yükselişe geçen Mussolini’ye ve faşizme yakınlık duyan Ezra Pound, modern şiire yeni bir boyut kazandırmış şairlerden biridir. Pound, şiirde imgeyi temel birim gören ve bunu savunan, uygulayan, yerleştiren, yayan şiir anlayışıyla gösterir modern şairlerle arasındaki farkı. İmgeyi, bir zaman birimi içerisinde sunulan düşünsel ve duygusal karışım olarak görür. Ona göre çağın şiiri, dramatik, doğrudan, yalın ve coşku seline kapılmadan yazılmalıdır.
Her anlamda Amerikalı ve Anglosakson bir şairdir Ezra Pound. Babasının darphanede çalışıyor olmasıyla soyadının Pound olması arasında bir ilişki olup olmadığına ilişkin kesin bilgi yok. Ancak dedesinin ABD kongre üyesi olduğu kendisinin de Anglosakson, Klasik ve Orta Çağ edebiyatına ilgi duyduğu sanat diploması alarak üniversite eğitimini tamamladığı biliniyor.
İlk şiir kitabı A Lume Spenton’un (Sönmüş Mumlarla) 1908’de gittiği Venedik’te yayımlanır. Bu dönemde hayran olduğu şair W.B. Yeats’la tanışmak için İngiltere’ye gider. Kısa bir süre sonra Yeats’le tanışır ve onun adeta öğrencisi olur.
20. yüzyılda İtalya’da yükselişe geçen Mussolini’ye ve faşizme hayranlık duyan Amerikalı şair Ezra Pound’un siyasal tercihi o zamanlar olduğu gibi bugün de tartışma konusudur. Tartışma, şairle, şiirle faşizm arasında imkânsız olduğu varsayılan bağ kurulmasıyla ilgilidir. Bir başka deyişle eşyanın tabiatına aykırı biçimde ortaya çıkmış, ancak tekrarlanması pek de mümkün olmayan ilişkinin çözümlenmesine yönelik bir tartışmadır söz konusu olan. Çünkü modern şiirde faşist şairler olabilir belki, vardır da; ama faşist şiir yoktur. Yazılsa da yaşama şansı yoktur. Olmamıştır.
Ezra Pound’un faşist değilse de militarizm yanlısı görüşlerinin temelinin karşılaştırmalı edebiyat öğrenimi gördüğü üniversiteden önce gittiği askeri okulda atılmış olabileceğini kaydetmek gerekir. Bunun daha sonra Mussolini ve faşizme duyduğu hayranlığa ışık tutacak bir arka plan bilgisi olarak önemi olabilir. Ezra Pound’un faşizme hayranlığının aslında “yeni bir medeniyet” arzusu olarak ortaya çıktığını ifade etmek çok da yanlış sayılmaz.
“Yeni bir medeniyet” arzusuyla 1920’lerden itibaren İtalya’da yükselişe geçen Mussolini’ye ve faşizme yakınlık duyan Ezra Pound, modern şiire yeni bir boyut kazandırmış şairlerden biridir. Pound, şiirde imgeyi temel birim gören ve bunu savunan, uygulayan, yerleştiren, yayan şiir anlayışıyla gösterir modern şairlerle arasındaki farkı. İmgeyi, bir zaman birimi içerisinde sunulan düşünsel ve duygusal karışım olarak görür. Ona göre çağın şiiri, dramatik, doğrudan, yalın ve coşku seline kapılmadan yazılmalıdır. Ezra Pound’un imgeci şiir anlayışının, akan bir nehir değil, derin ve durgun bir göl olarak da betimlenebileceğini düşünüyoruz.
Ezra Pound’un başyapıtı olarak Kantolar gösterilir. Şairin Kantolar'ı 1906’da yazmaya başladığı belirtilir. Pound bir ara vortisizmin etkisine girer. Vortisizm, 20. yüzyılda gelişen sanayileşmeyle birlikte mekanikleşen toplumsal yapı ve ilişkilerle ortaya çıkan değerlerin etkisinde gelişen bir ekoldür. Başta resim olmak üzere daha çok plastik sanatlar alanında uygulanmıştır. Kübizme çok statik olduğu için karşı olmuştur. Resimde, bakanı resmin içine çekecek güçlü bir odak noktası ve spiral bir güç olmasını savunan anlayışa dayanır.
Yapıtta oluşturulan “odak noktası” ve “spiral güç” kavramlarının Ezra Pound’un düşüncesinde önemli bir yer tuttuğunu bunun şiirlerine de yansımış olduğunu söyleyebiliriz. Pound, aşırılığı insanlığa karşı suça ortak olmaya vardıran bir 20. yüzyıl bireyi ya da bu çağda insanlığın başına bela olmuş faşizm yandaşı bir şahsiyettir. Ama hem hukuki, hem vicdani olarak bu suçundan dolayı mahkûm edildiğini ve bedelini de ağır ödediğini belirtelim.
Sözü, Pound’un faşist oluşuna hayıflanmakla birlikte şairliğinin büyüklüğünü takdir eden ve şiirlerinin önemine dikkat çeken Can Yücel’e bırakıyoruz:
“Kendisi Amerikalı, ama daha ziyade tarihe, şiir tarihine sahip çıkan soylu bir Avrupalı. Bu Pound’un Çin geleneği içinden umulmadık parodiler yaratmasına da engel değildir elbet. 'İmgeci' diye adlandırılan bir okulun elebaşılığını etmiştir, yine de Eliot düzeyinde bir büyük şairin arkadaşı, yürekten destekleyicisidir. Pound’un II. Dünya Harbi’nde Roma Radyosu’ndan faşizm adına yaptığı sözcülük, bu büyük şairin gözümüzden silinmesine yol açmış olsa bile, unutmayalım ki, Pound’u bu nanaye sürükleyen şey burjuvaziye ve kapitalizme, tefeci Yahudiliğe duyduğu öfkedir. Bunun da kefaretini uzun süre bir Amerikan akıl hastanesinde yatarak çekmiştir. Bir kafes içinde… ‘Cantos’ adlı uzun şiir çıkışı, sanırım, azgın Amerikalıların ya da faşistlerin değil, dünyada sömürüye karşı çıkanların başüstü tutacağı kitaplardan biridir.”
Modern Türkçe şiirde çeviriler yoluyla Ezra Pound’un yeri ve varlığı altmışlı yıllardan itibaren oluşmaya başlar. Şairin şiirlerinin İkinci Dünya Savaşı'nın ertesi yıllarında Türkçeye aktarılmasında önayak olan isimlerin büyük çoğunluğu şairler ve siyasal olarak da solcu olarak bilinen isimlerdir.
Pound’un Türkçeye çevrilen şiirlerinin altında imzası olan şairlerin arasında şu isimler özellikle dikkat çeker:
Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Bülent Ecevit, Can Yücel, Bilge Karasu, Hilmi Yavuz, Ülkü Tamer, Cevat Çapan… Ezra Pound’un şiirlerinin Türkçe çevirmenlerinin arasında dikkat çeken isimleri saymışken yapıtlarından tadımlık örnekler de sunmadan geçmeyelim. Melih Cevdet Anday’ın çevirdiği “Çayhane” başlıklı şiiri okuyalım:
Çayhanedeki kız
Eskisi gibi güzel değil.
Ağustos yıpratmış onu.
Merdivenlerden öyle ürkek çıkmıyor artık;
Evet, o da orta yaşa gelecek,
Ve bizlere serpiştirdiği gençlik ışığı
Çöreklerimizi getirirken
Artık serpilmeyecek.
O da orta yaşa gelecek.
Ezra Pound’un şiirlerini Türkçeye çevirenler arasında İlhan Berk’in de bulunması hiç şaşırtıcı değildir. Yurdanur Salman’la birlikte çevirdikleri “Kanto L” (Ellinci Kanto) uzun bir şiir. Şiirin ilk iki betiğini alıntılıyoruz:
‘Devrim’ dedi Bay Adams ‘oluştu
kafalarında insanların
Lexington’dan on beş yıl önce’,
Peter Leopold’un zamanıydı bu
Kont Orso cenapları ve soyunun
soyundan gelen oğlu ve elbette yöneticisi
sivil ve suçluluk adaletinin adı geçen yerde
Medici’ler tahta çıkıtğında borç 5 milyon
indiklerinde on dört milyon
ve faizi en iyi geliri yiyip bitirdi
Bülent Ecevit’in daha çok Togore’den yaptığı şiir çevirileri bilinir. Ancak T.S Eliot’tan yaptığı ve “Kurtlu Kokteyl” oyunu gibi Ezra Pound’dan da şiir çevirileri yaptığını belirtelim. O çevirilerden biri de “Bir Kız” başlıklı şiirdir. Şiirin ikinci betiğini paylaşalım:
Ağaçlarsın
Yosunsun sen,
Menekşelersin üstünde yel esen,
Bir çocuksun şu kadar,
Ama saçma gelir âleme bunlar.
Aşağıdaki de Can Yücel’in çevirdiği “Bahçe” başlıklı şiirin ikinci betiği:
Geçmiş ondan üremek de, üretmek de.
Güzel ama, ağır bir kokuya benziyor can sıkıntısı.
Biri gelsin yanına konuşsun istiyor han'fendi.
Hani korkmuyor da değil, belli,
ben işleyeceğim diye bu densizliği...
Ezra Pound’un şiirlerinin Türkçeye çevrilmesinde emeği geçen isimlerden biri de Bilge Karasu’dur. Karasu’nun Pound’dan yaptığı “Irmak Boyu Tüccarın Karısı: Bir Mektup” başlıklı şiirden bölümler okuyalım:
Alnımın üzerinde saçım dümdüz kesilirdi daha;
Oynardım sokak kapısının önünde, çiçek dererdim.
Bambu sırıklarına binmiş gelirdin, atlılar gibi,
Dört dönerdin yöremde, mürdüm erikleriyle oynardın.
Chokan köyünde yaşayıp gidiyorduk işte:
İki küçük çocuktuk, sevgiden gayrısını bilmeyen.
Ön dördünde vardım sana, efendim benim.
Gülemezdim karşında, sıkılgandım çünkü.
Başımı eğer, duvara çevirirdim yüzümü.
Kırk kere de çağırsan, gözüm yerden kalkmazdı.
On beşimde yüzümü çatmadım artık
Ayağının bastığı toprak olayım istedim,
Dünyalar durdukça durdukları yerde...
Daha yukarılarda mı olacaktı gözüm?
Hilmi Yavuz’un çevirileriyle Ezra Pound’un şiirlerinin Türkçede tanınıp bilinmesinde, okunmasında önemli rol oynamış isimlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Şairin başka birçok şiirinin olduğu gibi “Alba” başlıklı şiirin de çevirmeni Hilmi Yavuz’dur:
Vadideki zambağın solgun ve ıslak
yaprakları kadar soğuk
Yanıma uzandı, şafakta
Pound’un şiirlerinden Türkçeye aktarılanlar arasında Ülkü Tamer çevirileri ayrı yer tutar. “Göl Adası” da o çevirilerden biridir. Şiirin ilk betiğini paylaşıyoruz:
Ey Tanrım, ey Venüs, ey Mercury, hırsızların koruyucusu
Son günlerimde, n'olursun, bir küçük tütüncü dükkânı ver bana,
Küçük, parlak kutularım olsun
tertemiz raflara dizilmiş
Yumuşak, kokulu tütünlerim de
Pırıl pırıl Virginia tütünü de
serilmiş altına parlak, cam tezgâhımın
Bir terazi ver bana, çok yağlı olmasın,
Orospular da damlasın ara sıra
İki çift lâf etmeye, saçlarını düzeltmeye ya da.
Çevirileriyle dünyanın dört bir köşesinden sayısız şairi ve şiiri Türkçeye kazandıran Cevat Çapan’ın Ezra Pound’un şiirlerinden çeviri yapmamış olması düşünülebilir mi? Pound’un Türkçeye çevrilen şiirlerinden sunduğumuz örneklerin sonuncusu Cevat Çapan’a ait. Modern Türkçe şiirdeki Ezra Pound’un yerini ve varlığını gösteren listemizi Çapan’ın çevirisiyle okuduğumuz “Doria” başlıklı şiirle tamamlıyoruz:
Karanlık savruların ölümsüz anlarınca
benim ol,
Sevinci gibi çiçeklerin
geçici değil.
Beni güneşsiz yarların,
kül rengi suların
Korkunç yalnızlığında sev.
Bizden söz etsin tanrılar
Gelecek günlerde,
Gölgeli çiçekleri Orkus’un
Ansınlar seni.
Çağının kurdu olmuş bir şair olarak tanımlayabiliriz Ezra Pound’u. Ancak “kurtluğun” onda daha çok, dünyaya karşı verdiği siyasal tepkiyi oluşturan duygu ve düşüncede yaşadığı karmaşaya işaret ettiğini düşünüyoruz.
Bir soruyla bitirelim: İki ayrı Ezra Pound’dan söz edilebilir mi? Modern şiirin öncüsü ve çığır açıcı ismi, şiirleri hâlâ yeniliğini ve önemini koruyan şair Ezra Ezra Pound’la antisemitist ve faşizmden yana yaptığı siyasal tercihi nedeniyle insanlığa karşı işlenen suça ortak olan şahsiyetler mezarlığında kanlı kuru bir kara çalı olarak yatan Ezra Pound aynı kişi midir?
Ezra Pound, siyasi açıdan savunulacak hiçbir tarafı olmamasına karşın görülen o ki imgeci biçem, odak ve spiral öncelikli biçim şairi olarak 20. yüzyılın modern şiirinde olduğu gibi modern Türkçe şiirde de önemli; yeri ve varlığı olan bir isim...