Gazeteciliğe daktilo devrinde başlayan herkes gibi ben de F klavye kullanırım. Yani sol üst köşesinde F harfi olan, Türkçe klavye diziliminden söz ediyorum. Bütün F klavyeciler gibi bu konuda biraz fanatiğimdir. Eğer önüme Q klavye gelirse şeytan görmüş gibi masadan kalkar ‘Ben bununla yazamam’ filan diye huysuzlanırım. Altında biraz büyüklenme, biraz kaybedilmiş bir savaşın verdiği kin duygusu ve hakikaten alışkanlıktan kaynaklanan bir uyumsuzluğun olduğu bu tavrıma kimse de pek aldırmaz. Çünkü F klavye kullananlar bu meseleyi ne kadar önemsiyor olursa olsun, aslında Türkiye’de pek çok kimse böyle bir ayrımın farkında bile değildir…
Bilgisayar çağıyla birlikte Türkiye’de bir klavye devrimi yaşandı. Klavye, yazı profesyonellerinin kullandığı özel bir şey olmaktan çıkıp adeta demokratikleşti ve herkesin hayatına girdi. Kalem kağıdın yerini ekran ve tuşlar, yani klavye aldıkça yazının kendisi de özel bir şey olmaktan çıktı. Bunun edebiyata etkisi ayrı bir mevzuu. Sadece 17 yaşında gençlerin cep telefonuyla roman yazdıkları wattpad’in adını anıp bu konuyu sonraya bırakayım.
Çünkü ben F klavyeden söz etmek istiyorum. Bu yazının F klavyeye ve onun geçen hafta kaybettiğimiz mucidi İhsan Sıtkı Yener’e bir methiye olmasını amaçlıyorum. Çünkü bu sadece alışkanlıklarımızı değil, insanı şaşırtan bir ulusal başarı hikayesi de içeriyor. Ve tüm benzer hikayeler gibi biraz hüzünlü bir sona doğru gidiyor… F Klavye Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başarısı. Nasıl olmuş da devlet bunu akıl ve kabul etmiş, uğraşmış, on yıllık çabanın neticesinde uluslararası firmaları Türkçe daktilo üretmeye zorlayabilmiş; bugünkü dünyada bunları anlamak zor. (Yapılan işi anlamak için şu harika yazıyı mutlaka okuyun: Sadece Türkçe bir daktiloya bakarak diller hakkında öğrendiklerim)
KLAVYENİN ŞAMPİYON'U
Bu hikayenin kahramanı 1942 yılında İzmir Ticaret Lisesi’nden mezun olan İhsan Sıtkı Yener. Üniversiteden sonra okullarda on parmak daktilo eğitimi vermeye başlayan İhsan Sıtkı, bir gün bunun bir anlamı olmadığını fark eder. Çünkü Amerikan, Fransız, Alman daktiloları farklı farklıdır. Her iş yerinde rastgele bunlardan bir başkası kullanılmaktadır. Üstelik de bu klavyelerle hızlı yazı yazmak pek mümkün değildir. Bunun üstüne bir çabaya girişir. Nasılsa derdini devlete de anlatır. İçinde doktorların, yabancı uzmanların olduğu ekipler kurulur. Türkçede en çok kullanılan harfler, harflerin yan yana gelme sıklığı hesaplanır. Sonra da bunlar, en çok kullanılanlar en güçlü parmakların, en az kullanılanlar ise serçe parmak gibi zayıf olanların altına gelecek şekilde sıralanır. Böylece, 1950’lerden itibaren dünya daktilo şampiyonalarında Türkiye’yi hep birinci yapacak, rekorlar kırdıracak Türkçe klavye doğar. Nitekim İhsan Sıtkı Yener daha sonra kuracağı daktilo kursunun adını da Şampiyon koyacaktır... (İhsan Sıtkı Yener’in ağzından hikayeyi dinlemek için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=5t3opdhE33o)
Bu hikayedeki en ilginç ayrıntı F klavyenin rakibi olan Q klavyenin aslında yavaş yazılsın diye tasarlanmış olması. Bu bir şehir efsanesi değil. Çünkü olay daktilonun icad edildiği 1870’lerde geçiyor. Christopher Latham Sholes icad ettiği makinenin kolları harflere hızlı basıldığında sıkıştığı için hakikaten de en çok kullanılan harfleri en uzak yerlere yerleştirdiği Q klavye sıralamasını geliştiriyor. Daktilo bu şekilde üretilmeye başlıyor ve tüm dünyada yaygınlaşıyor. Bazı uluslar ufak tefek değişiklikler yaptıysa da hep böyle kalmış. Hatta 1930’larda Avrupa’da daha hızlı bir klavye için çalışma yapıldıysa da eskisi çok yaygınlaştığı için kabul görmemiş. Türkiye biraz 1928’de alfabe değiştirmiş olmanın verdiği cesaret, biraz Türkçe konusunda hassasiyetin fanatiklik derecesine ulaştığı yılların enerjisiyle yepyeni bir klavye yapmaya karar vermiş olmalı. Daktilonun icadının üstünden 70 yıl geçmişti ve artık harfler ilk günkü gibi kolayca sıkışmıyordu… Dolayısıyla F klavyenin devlet dairelerinden bürolara yaygınlaşması zor olmadı. Benim çocukluğumda ve gençliğimde evde daktilo sahibi olmak epey havalı bir şeydi. Yazıyla çiziyle alakalı olmanın göstergesiydi adeta…
YASAKLAR BİLGİSAYARLA DELİNDİ
Ama ‘klavye demokratik devrimi’ her şeyi değiştirdi. Devrimin ilk adımları 80’lerde, kişisel bilgisayarlar yaygınlaşmaya başladığında atıldı. F dışında daktilo ithali yasaktı. Ama bilgisayar bu kanunu delebildi. Zaten ‘Özallı yıllar’ başlamıştı ve ulusal pazarları, koruma duvarlarının arkasına saklamak manasızlaşıyordu. Öte yandan bilgisayar kullanıcıları için klavye uzun yazıların yazmaya değil, gerekli komutları girmeye yarıyordu. Dolayısıyla bir iki kelime için hızın filan önemi yoktu. İthalatçı firmalar da kolayca bulunduğu ve daha ucuz olduğu için Q klavyeleri gemilere yükleyip, limanlara yıktılar. Türkiye, kendine ait bir klavyesi olduğunu işte böyle unuttu.
Bugün artık, yayınevleri ve gazetelerde bile F klavye kullananlar, daktilo çağından kalma ihtiyarlar ile mesleğe Macintosh kullanarak başlamış dizgici ve grafikerlerdir. İhtiyar gazetecileri, bilgisayar klavyesine dokunmak yerine çat çut vurmalarından ayırt edebilirsiniz. Macintosh ise en büyük müşterisi basın sektörü olduğu için, hep F klavye ile dost bir marka oldu. Mesela F klavyesi olan diz üstü bilgisayarları sadece Macintosh üretir. Onun dışında bütün ‘lap top’lar, benim kullandığım bilgisayarda olduğu gibi klavyenin üstüne kağıt harfler yapıştırılarak F’ye dönüştürülür. (Sonra onlar silikleşir, uçları kalkar filan…)
F klavye fanatikliğinin milliyetçi bir yanı var mı? Belki. Ama beni kışkırtan kandırılıyor olmamız. Türkçe konuşup yazıyoruz ve bu dili seviyoruz. Hepimiz için daha hızlı yazabileceğimiz, dilimizdeki bütün harfleri içeren, rahat kullanabileceğimiz bir klavye varken yok oluyor. Ya da pek çok kişi bunun varlığını bile bilmiyor. Ya da artık çok geç, öğrenseler bile onlar artık Q’ya alışmış durumdalar ve F’le uğraşmak istemeyecekler. Ne diyelim, klavye devrimi günlerindeyiz ve artık herkes istediği klavyeyi kullanabilir. Ama Sıtkı Yener huzur içinde uyuyabilir, çünkü biz F’çiler bundan asla vaz geçmeyeceğiz.