Evinin önünde bisikletiyle turlayan bir çocuk.
Sırtında çantasıyla okula doğru yürüyen bir öğrenci.
Ağır adımlarla karşıdan karşıya geçmeye çalışan 90’larında bir ihtiyar.
Komşuya doğru ilerleyen yaşlı bir kadın.
Ninniler eşliğinde yatak odalarında uyutulmuş iki küçük kardeş.
Kasabanın çarşısında dolaşan bir grup genç.
Ve…
Yaşam alanlarında korkunç bir hızla ilerleyip o devasa cüsseleriyle insanları ezip geçen demir yığını zırhlı araçlar.
Yaralayanlar, sakat bırakanlar bir kenara, ölümle sonuçlananlar bile say say bitmiyor…
Zırhlı araçların “çarpmaları” için “kaza”, “çocuğun bisikletle sokakta ne işi var” diyenler olabilir, olacaktır da. Peki bu “kazalar” neden sadece Kürtlere “denk” geliyor? Bu araçları kullananlar, karşılarındaki canlıları birer insan değil, herhangi bir nesne olarak mı görüyor? Dahası, bu “kazaların” sorumluları neden sistematik olarak cezasız bırakılıyor? Dahanın dahası, nedir, nedendir muhalefetin bu konudaki sessizliği?
Erdoğan’ın Rize’de bir çocuğun kafasına vurup kurdeleyi kestirmemesine büyük tepkiler gösterildi. Zira iktidarın çocuklara yaklaşımını özetleyen, sembolik anlamı büyük bir olaydı. Oysa sembolize edilmeyecek kadar gerçek, sistematik bir şiddet, ülkenin öbür tarafında yaşanıyor ve kafasına parmakla vurulan çocuk için gösterilen tepki, bazı kesimler hariç, zırhlı araçlarla ezilen Kürt çocukları için gösterilmiyor.
Tıpkı Konya’da katledilen 7 Kürt için olduğu gibi, 7 yaşında, bisikletiyle birlikte ezilen Mihraç Miroğlu için de, bırakın sert tepki göstermeyi, bir başsağlığı mesajını bile çok gördü iktidar namzeti muhalefet.
Konya’da Kürtler öldürülürken sessiz, İdil’de bir çocuk ezilirken sessiz, Yüksekova’da bir kadın vurulurken sessiz, milletvekilleri, belediye başkanları hapishanelerde çürütülürken sessiz ama TikTok’çu gençlere, “Z kuşağına” ulaşmak için bin takla atan, gençlere en büyük vaadi ÖTV indirimi olan “muhalefete” eleştiriyi aslında bir iktidar eleştirisi olarak okumak daha doğru olur.
Şu açık ki, muhalefet sessiz kaldıkça panzerin direksiyonundakiler daha fazla gaza basabiliyor.
Peki sırf “zırhlı araç kazalarının” yarattığı enkaz ne oluyor?
Şöyle oluyor:
Maziye Aslan 7 yaşındayken, 29 Nisan 2009 günü Hakkâri'de öldürüldü.
Diren Basan 10 yaşındayken, 4 Haziran 2010 günü Şırnak’ta öldürüldü.
Yusuf Yılan 9 yaşındayken, 13 Haziran 2012 günü Erzurum-Karayazı’da öldürüldü.
Sinan Saltıkalp 17 yaşındayken, 29 Ağustos 2013’te Cizre’de öldürüldü.
Cuma Özkaplan 17 yaşındayken, 15 Nisan 2016 günü Urfa-Antep yolunda öldürüldü.
Bünyamin Bayram 6 yaşındayken, 12 Haziran 2016 günü Şırnak-Cizre’de öldürüldü.
Taha Kılıç 4 yaşındayken, 24 Temmuz 2016’da Van’da öldürüldü.
Musa Duman 17 yaşındayken, 30 Ağustos 2016’da Van’da öldürüldü.
Naciye Özdemir, 71 yaşındayken, 6 Eylül 2016’da Dersim’de öldürüldü.
Şemsettin Çakmakçı, Rahmi Sefalı, Necdet İşözü, Serhat Buldan, Aydın Tümen isimli gençler yaşamlarının baharındayken, 8 Ekim 2016’da, Yüksekova çarşı merkezinde, zırhlı araçtan sivillerin üzerine rastgele ateş açılması sonucu öldürüldü.
Hakan Sarak 5 yaşındayken, 24 Ekim 2016’de Cizre’de öldürüldü.
Kobanêli Raşid Oso 7 yaşındayken, 1 Ağustos 2017’de İstanbul-Okmeydanı’nda öldürüldü.
Berfin Dilek 7 yaşındayken, 9 Şubat 2017’de Mardin-Dargeçit’te öldürüldü.
Kerem Arslan 34 yaşındayken, 4 Mart 2017’de Siirt-Batman karayolunda öldürüldü.
Okan İnce, Bahadır Beyazlıoğlu ve ismi öğrenilemeyen bir kişi daha, 21 Mart 2017’de İdil-Cizre yolunda öldürüldü.
Sami Uçan, 27 Nisan 2017’de Van’da öldürüldü.
Hatun Elhuman 55 yaşındayken, 27 Nisan 2017’de Diyarbakır merkezdeki Gevran caddesinde öldürüldü.
Muhammed Yıldırım 7, kardeşi Furkan 6 yaşındayken, 4 Mayıs 2017’de Şırnak-Silopi’de yataklarında uyurken öldürüldü.
Pakize Hazar 70 yaşındayken, 14 Haziran 2017’de Diyarbakır-Lice’de zırhlı aracın ezmesiyle öldürüldü. 20 Haziran 2017’de Hazar’ın taziyesine giden köylülerden 74 yaşındaki Mahmut Öner, 64 yaşındaki Mevlüt Dağtaş, 63 yaşındaki Abdulhamit Dağtaş, 53 yaşındaki Fikri Demirbaş ve Zeynel Demirbaş yine zırhlı aracın çarpmasıyla öldürüldü.
Remzi Menteşe ile 8 yaşlarındaki bir çocuk, 19 Haziran 2017’de Diyarbakır-Bingöl yolunda öldürüldü.
Felek Batur 6 yaşındayken, 19 Ekim 2017’de Siirt’te öldürüldü.
Burak İlhan 5 yaşındayken, 5 Kasım 2017’de Batman’da öldürüldü.
Mehmet Tektekin 75 yaşındayken, 6 Haziran 2018’de, Diyarbakır’da ezildi, iki gün sonra hayatını kaybetti.
Ali Sezer 92 yaşındayken, 13 Haziran 2018’de Dersim’de öldürüldü.
Efe Tektekin 5 yaşındayken, dedesi Mehmet Tektekin’den bir yıl sonra, 11 Eylül 2019’da Diyarbakır’da öldürüldü.
Oktay Er 22 yaşındayken, 23 Eylül 2019’da, Dersim-Mazgirt’e bağlı Göktepe köyünde öldürüldü.
Eyüp Kırtay 10 yaşındayken, 8 Ağustos 2021’de, Bitlis-Ahlat’ta öldürüldü.
Son olarak Mihraç Miroğlu, 7 yaşındayken, 3 Eylül 2021’de, evinin önünde bisiklet sürerken zırhlı aracın ezmesi sonucu öldürüldü.
Ertesi gün, 4 Eylül’de, “Önder 18. İmam Hatipliler Kurultayı”nda konuşan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Biz statükoyu, beyaz Torosları siyah Audilere, faili meçhulleri 2023'lere taşıyan, taşımak isteyen zihniyet ile mücadele edeceğiz, reformları sürdüreceğiz” dedi.
Adalet Bakanı eğer iktidar içi bir mücadelenin işaret fişeğini yakmıyorsa, en hafif tabirle insanların aklıyla alay ediyordur. Yoksa beyaz Torosların yerine kullanılan zırhlı araçları, faili meçhuller yerine “faili panzerleri” 2023’e taşıyan, aralarında ağır hastaların da olduğu binlerce siyasi mahpusu hapishanelerde çürüten, faili belli cinayetlerin sorumlularını muhafaza etmekle yetinmeyip öldürülenlerin yakınlarını da yargı sopasıyla sessizliğe hapsetmeye çalışan başka bir ülkenin iktidarı mı?
Kendi emirlerindekilerin bulaştıkları suç ne olursa olsun, değme hukukçuların da tespit ettiği üzere asla ama asla adalet mekanizmasını çalıştırmayan bu iktidarın manipülasyonuyla baş etmek sıradan insanların harcı gibi görünmüyor.
Emine Çağırga mesela, “ne kadar haklı olsak da bizi haksız ilan ediyorlar” diyerek özetliyor bu çaresizliği. 7 Eylül 2015 tarihlerinde evinin önünde öldürülen 10 yaşındaki kızı Cemile Çağırga’nın bedenini iki gün boyunca buzdolabında muhafaza etmek zorunda bırakılan Emine Çağırga… Yarın, kızının katledilişinin yıldönümü. Anne Çağırga, “O günden beri” diye anlatmış Mezopotamya Haber Ajansı’na, “ne zaman buzdolabının kapısını açsak aynı acıyı tekrar tekrar yaşıyoruz.”
Bırakalım sokağa çıkma yasakları döneminde yapılanları, bırakalım “yere seken kurşunlarla” vurulanları, bırakalım etrafa atılmış, saçılmış savaş artıklarından kaynaklanan patlamalarda can veren çocukları, 2008 yılından beri sırf zırhlı araçların karıştığı en az 92 olayda 52 kişi yaralandı, 20’si çocuk en az 40 kişi öldürüldü. Bu olayların hemen hepsi cezasız bırakıldı. Bazılarında ise faillere ödül gibi cezalar verildi.
AKP eğer erken seçim olmaz da ömrü yeterse, Adalet Bakanı’nın vaadinin aksine 2023 yılına siyasi, toplumsal, ekonomik, ekolojik felaketler dışında hiçbir şey taşımayacağını, “muhalefet” ise o zamana kadar “ağzımızın tadı bozulmasın diye” sessizlik anlaşmasını bozmayacağını gösteriyor. Hâliyle, 3 Eylül’de zırhlı araçla ezilen 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu’nun faili panzer döneminin son kurbanı olacağını söylemek mümkün olmuyor.