Fakat Serhat, neler olmuş öyle ya?

Hollywood’la rekabet eden dizileriyle dünyaya kültür ihraç eden bir ülke Türkiye. Ecnebiler ahlaksızlıktan dökülürken setleri ve soyunma odaları ile harıl harıl işleyen kültür fabrikalarımızın tertemiz çıkmasına sevindik desek herhalde bize aptal derler. Türkiye’de neredeyse çıt çıkmadı. Oysa hazır anlı şanlı ünlüler tahtlarından paldır küldür indirilirken bizde de biraz patırtı kopmalıydı. Bu fırsat kaçtı.

Abone ol

Korkut Duman

Yeri geldi illegal göçmenlere arka çıktılar. Yeri geldi ülkelerindeki ve dünyadaki eşitsizlikleri güçlü, parlak ve örnek alınan kişilikleri ile kamuoyunun gündemine taşıdılar. Sorarsanız zaten göğüslerini gere gere söylerlerdi ama sormadığınızda da her fırsatta ilan ettiler: Hepsi feministti. Hepsinin kameralar karşısında ödül almadan önce kadın erkek eşitsizliğinden bahsettiğini görmüşlüğünüz, kelimelerin boğazlarına takılmasına, gözlerinin dolmasına şahitlik etmişliğiniz vardı. Ve o hiç bitmeyen sosyal adaletçi mücadelelerinin en şiddetli, en kararlı ve uzun direnişini son bir yıldır ülkelerinin başkanına karşı gösteriyorlardı. Başkan onların başkanı değildi. Trump’ı başkan kabul etmemelerinin pek çok nedeni vardı tabii de önemlisi onun bir kadın düşmanı olmasıydı.

Fakat Serhat, neler olmuş öyle ya? Kaba bir hesapla o her şeyin doğrusunu bilen ve iyisini yapan Hollywood’un üçte biri tacizciymiş. Diğer üçte birinin tüm olan bitenden haberi varmış ama kimseye bir şey söylememiş. Son üçte biri de tacize uğradıktan sonra ya bir yapımda rol almış ya da para alıp susmuş. Yıllarca. Ve daha bir çok kadının taciz edilmesine neden olmuş.

Kendi seçmenine sürekli Allah, kitap ve mazbut heteroseksüel aile yaşamının öneminden bahseden siyasetçinin gay çıkmasına rastlamıştık ama asla klişe olmayı başaracak kadar kendini tekrarlayamadı o karakter. Oysa Hollywood’da başlayıp #metoo hareketi ile medya branşına da taşan taciz skandalları gösteriyor ki feminist erkekler o bayrağı rahatça taşıyacak bundan sonra. Gay çıkan mukaddesatçı siyasetçinin yerini onlar alacaklar. Klişe olacaklar. Şimdiden oldular bile. Kimse kusura bakmasın; bu vakitten sonra kadınlar adına kadınlardan yüksek sesle konuşan her erkeğe bir soru işareti koyarım ben.

Çıkarılacak ilk ders bu. Fakat izninizle #metoo dalgasının getirdiklerine, getiremediklerine ve de götürdüklerine şöyle bir bakalım:

#METOO'NUN GETİRDİKLERİ

Ne demiştik? Sesi kadınlardan fazla çıkan feminist erkekleri risk grubunda tanımadık. Güzel.

Başka?

Asıl önemli olan, mevkilerini ve şöhretlerini kullanıp domuzluk yapanlar geç de olsa cezalarını çekecekler. Aralarında hapsi boylayan olacağından şüpheliyim ama en azından katrana ve tüye bulayıp kasabanın ortasından geçirdiklerini şimdiden görüyoruz.

Bir tane daha

Kampanya diğer ülkelere de sıçradı ve mesela İsveç’te yine medya branşı ile kültür ve sanat branşı, özellikle tiyatrocular arasında bu tür cinsel tacizlerin çok yaygın olduğu görüldü. Norveç, keza öyle. Her iki ülkede bine yakın tiyatrocu sahnede, sahne arkasında, provada uğradıkları tacizlerle ilgili şikayetlerde bulundular.

DALGANIN GETİREMEDİKLERİ 

Ciddiyim. Kendimizi aşağı görmemize gerek yok. Hollywood’la rekabet eden dizileriyle dünyaya kültür ihraç eden bir ülke Türkiye. Ecnebiler ahlaksızlıktan dökülürken setleri ve soyunma odaları ile harıl harıl işleyen kültür fabrikalarımızın tertemiz çıkmasına sevindik desek herhalde bize aptal derler. Mesela siyaset dünyasında da tanınan, sayılan ve sevilen kişiler var. Çekim setlerine gelip "bu kadının üzerinden kimler geçiyor, hele söyleyin bakalım" dedikleri de vaki. Her yerde konuşuluyor. O kadın veya görgü tanıkları ortaya çıkmadığı sürece başkalarının söyleyebileceği hiçbir şey yok.

Türkiye’de neredeyse çıt çıkmadı. Sosyal medyada şöyle bir parlayan aktivizm dalgası, skandala falan evrilmeden sadece toplu taşımada sıkıntı yaşamış kadınların şikayetlerini bize aktarmakla kaldı. Yılın her günü duyduğumuz şeyleri yine duyduk. Bunun artık insanlarda bir sağırlık yaptığını da düşünüyorum işin doğrusu. Yazık. Oysa hazır anlı şanlı ünlüler tahtlarından paldır küldür indirilirken bizde de biraz patırtı kopmalıydı. Bu fırsat kaçtı.

#METOO DALGASININ GÖTÜRDÜKLERİ  

Kevin Spacey pek o kadar umurumda değil ancak komedyen Louie C.K’yi arayacağım. Sözleşmeleri ve programları iptal edilmeseydi de bu vakitten sonra adamın sahne alabileceğine ihtimal vermeyenler az değil. Ben yine de aradan bir süre geçtikten sonra kariyerine bıraktığı yerden devam etmeyi başarıp başaramayacağını merak etmiyor değilim. Küllerinden doğmayı başarırsa, sadece tekrar iyi komedi değil, böyle bir yıkımın altından nasıl kalkılacağı konusunda da etkileyici bir gösteri izlemiş oluruz.

Louie C.K. ile önce en hafif kayıptan başlamak istedim. Şimdiki biraz daha ağır.

İsveç gazetesi Expressen’in manşetinde kaşları üzüntüden yukarı doğru yay olmuş, çaresiz, yardım ister bakışlı bir kadının fotoğrafının altında okuduğuma göre Stockholm’da ünlü bir avukatlık bürosunda çalışan kadınlar da tacize uğramışlar. Olay şu: Çalışanlar her zaman olduğu gibi toplu bir mola alıyorlar. Kahve içerken havadan sudan bahsedilecek, gülünecek eğlenilecek. Bazı erkek avukatlar durur mu? ’’Kahve makinasına doğum kontrol hapı atsak nolur ki’’ diye şaka yapıyorlar. Bu şakanın cinsel taciz olduğunu söyleyen kadınlar da #wetoo demişler.

Hollywood’daki skandalın bu ölçekte olacağını asla hayal edemezdim ama daha ilk günden kurban enflasyonunun müthiş olacağını doğru tahmin ettiğimi söyleyeyim. Gülüp geçmeli miyiz? Ben öyle düşünmüyorum. Kurban olmaya koşanların tacizin tanımını bu derece genişletmesi, taciz kavramının içini hiç kuşkusuz boşaltıyor. Bunun acısını da siz ya da biz değil, en çok gerçekten tacize uğrayanlar çekecek. Bu sorunu hiç azımsamamak gerek. Öte yandan bu yazıyı okuyanlar arasında hatırı sayılır oranda kişinin ’’kahve makinasına doğum kontrol hapı atılması şakasını’’ taciz olarak değerlendireceğini de biliyorum. Nasıl mı? Bunu öğrenmek için son ve en büyük kaybımıza bakalım.

Yeni değil. Sürekli olan bir şey bu. Sosyal medya aktivizmi. Sosyal medyada başlıyor, sosyal medyada yayılıyor. Asla bitmiyor. Bir başlayan, bir öncekinin üzerine yığılıyor.

Biz sosyal medyada üyesi olduğumuz derneklerin ve siyasi partilerin diğer üyelerinden, sempatizanlarından, benimsediğimiz ideolojilere abone olanlardan, bizimle benzer hayat görüşüne sahip insanlardan bir çevre kurarız kendimize. Böyle bir ortamda gündeme düşen bir bombaya çevrenizden farklı bir tepki verdiğinizi düşünün. Ne kadar barınabilirsiniz aralarında? Hayır. Bu riski kimse gibi siz de alamazsınız. O yüzden en öfkeli, en ateş gibi, en vurucu, en etkileyici, en çok tekrar paylaşım ve beğeni alacak paylaşımı sizin yapmanız gerekiyor. Başardınız mı bunu? Çok güzel. Çıtayı yükselttiniz. Bu sefer az önce sizin paylaşımınızı beğenen ve yeniden paylaşan insanlar sizin söylediklerinizden daha çarpıcı, daha öfkeli, daha yaratıcı, daha duygusal şeyler paylaşmak zorunda.

Bu, sonu olmayan bir girdap. Ve hepimiz biliyoruz ki sosyal medyada nüans yoktur. Doğu’da kalmayan bütün ülkeler 'emperyalist', tüm siyasetçiler 'alçak', kadınların alayı 'orospu', erkeklerin hepsi 'tecavüzcüdür'! Böyle olmasa nasıl çıldırırdık? Nasıl sağa sola ağzımızdan köpükler saçarak saldırırdık?

Bu toplu histeriden erkekler çok zarar görüyor mu bilmiyorum. Ben daha çok kadınları merak ediyorum. Bütün dünyayı canavar, kendinizi de kuzu olarak görerek bir ömür nasıl yaşarsınız? Abarttığımı düşünüyorsanız bir sosyal medyaya çıkın bakın. Bu yazının başına oturmadan önce Twitter’da geziniyordum. İki kadın bir Eyfel Kulesi fotoğrafı üzerine konuşuyorlar. Birisi Eyfel Kulesi’ni ilkel ve fallik bir çözümleme olarak nitelendiriyor, öbürü ise dikine ve yukarı kalkan binaların erkekliğe övgü olduğunu söylüyordu. #Metoo ve benzeri kampanyaların bu iki kadına faydasından çok zararı olmalı. Yanlış mı düşünüyorum?