Fakirlik, kadın olmak ve bir çocuğu var etme sorumluluğu: 'Memeler ve Yumurtalar'

Mieko Kawakami’nin ‘Memeler ve Yumurtalar’ romanı Ali Volkan Erdemir çevirisiyle Doğan Kitap tarafından yayımlandı.

Abone ol

Cinsiyet eşitliği günümüzde hâlâ uğrunda zorlu mücadeleler verilen, öyle ki dünyanın bazı yerlerinde uğruna hayatların feda edildiği bir ideal. Siyasette, ekonomide, sporda, potansiyel çalışanlar için meslek seçiminde, işverenler için ise çalışan seçiminde, hatta sanatta…

Dili, düşünceyi, duyguyu kullanmasından mütevellit “mecburen” her daim bir politik bakışı bulunan sanatta, daha spesifik olarak ele alırsak edebiyatta da durum farklı değil. Bugün hâlâ kadın yazarlar daha az okunuyor, hâlâ kadın ana karakterler daha az, hâlâ gerçek ismi yerine erkek ismi kullanarak kitaplar yayımlayan yazarlar var.

Kadınların kurgu eserlerdeki temsiline dair ilk ölçü aracı olan Bechdel testini geçmek için üç basit kıstas var: Eserde ismini bildiğimiz en az iki kadın karakter olacak, bu iki kadın karakter birbirleriyle konuşacak ve bu konuşma bir erkekten başka bir şey hakkında olacak. Sadece bu kıstasları karşılamayı başaran eser oranı bile oldukça düşük. Tam da bu nedenle benim gibi bu arayıştaki okurlar, kadınları geri plana atmayan kurgu eserlerle karşılaştıklarında büyük bir heyecanla doluyor.

Japonya’dan çıkıp sadece bir eserle dünyanın dört yanında ses getiren, o eserinde Bechdel testini geçmekle kalmayıp feminist literatürün önemli bir çağdaş temsilcisi olarak gösterilen, edebi gücüyle de ödüller kucaklayıp övgüler toplayan ‘Memeler ve Yumurtalar’, tam da bu heyecanı uyandıran bir eser.

Türkiye’deki okuruyla Doğan Kitap etiketi ve Ali Volkan Erdemir çevirisiyle buluşan ‘Memeler ve Yumurtalar’, yazar Mieko Kawakami’nin ilk edebi eseri değil. Ülkesi Japonya’da ilk kez 2006 yılında şiirleri yayımlanan yazarın ilk kısa romanı ‘My Ego, My Teeth, and the World’, 2007 yılında yayımlandı. Eserlerinde hangi konuyu ele alırsa alsın satır aralarında etikle, ahlakla, kültürle ve nice “hassas” konuyla ilgili modern toplum ikilemlerini tartışan yazar, 2008 yılında ‘Chichi to Ran’ı kaleme aldı. Eserleri yirmiden fazla dile çevrilen, otuzu aşkın ülkede yayımlanan yazar kariyeri boyunca Akutagawa, Tanizaki ve Murasaki Shikibu başta olmak üzere birçok ödülle onurlandırıldı.

TOPLUMSAL CİNSİYET NORMLARINA MEYDAN OKUYOR

İlk yayımlandığında Japonya'da büyük ses ve tartışmaları beraberinde getiren ‘Memeler ve Yumurtalar’, kadın bedenini, toplumsal cinsiyetin kadınların hem bedenlerine hem yaşam biçimlerine nasıl baskı kurduğunu, anneliği ve özgürlüğü odağına alıyor.

Çağdaş Japon edebiyatı ya da gerçeküstü edebiyat dendiğinde bugün aklımıza ilk gelen yazar olan Haruki Murakami’nin büyük övgüsünü toplayan eser, hikâyesini iki bölümde anlatıyor. İlk bölüm, yazar Kawakami’nin 2008 yılında yayımlanan ilk romanı ‘Chichi to Ran’ın revize edilmiş haliyken, daha uzun olan ikinci bölüm, ilk metinden neredeyse on yıl sonra kaleme alınmış olma özelliği taşıyor.

Caption

Romanın ana karakteri ve anlatıcı kişisi, Osakalı bekâr ve aseksüel bir kadın olan Natsuko. Yazar olma idealiyle yıllar önce Tokyo’ya taşınan, burada yarı zamanlı işlerde çalışıp kalan zamanını yazmaya ve okumaya ayırdığı küçük dairesinde yaşayan Natsuko’yu, ablası Makiko ve onun 12 yaşındaki kızı Midoriko ziyaret ediyor. Bu ziyaretin sebebi, bir barda konsomatris olarak çalışan Makiko’nun meme büyütme ameliyatı olmaya karar vermiş olması. Makiko’nun meme takıntısını okurken bir yandan da toplumlarda kadın bedeninin nasıl idealize edildiği, bunların kadınların zihinlerine ve algılarına nasıl işlediği görünür kılınırken, annesinin hayatı ve takıntılarını izleyerek büyüyen Midoriko’nun da kendi vücudundaki değişimleri anlamaya çalışırken yaşadığı sancılar okurla paylaşılıyor. İlk adet kanamasını yaşamanın korkusu, memelerinin büyümeye başlamasını istememe, vücudunun değişmesinden duyduğu tedirginlik ve kadınların erkeklerden daha “aşağıda” konumlandırılmış olmalarına dair ilk keşifler küçük kızı ergenliğinin ilk anlarından itibaren sarsmaya başlarken, özellikle kadın okurlar için tanıdık hisler sayfalar boyunca taşıp duruyor.

ANNE OLMAK MI, OLMAMAK MI?

İkinci bölümdeyse bu ziyaretin üzerinden sekiz yıl geçmiştir ve Natsuko, kitabı art arda yeni baskılar yapan, dikkatlerin üzerinde olduğu bir yazar olmayı başarmıştır. Bir yandan yeni romanı üzerinde çalışırken bir yandan da anne olmakla ilgili sancılar yaşamaktadır. Aseksüel bir kadın olan Natsuko, sonunda anne olmak üzerine düşünmekten kaçınmayı bıraktığında, donörle hamile kalmak üzerine bilgilerin peşine düşer. İçinde yaşadığı toplum ve bu toplumun uymakla yükümlü olduğu hukuk kuralları, evli ve kısır değilse donörle bekâr anne olmasını yasaklar. Ancak illegal olarak, yurt dışında bu hayalini gerçekleştirme fırsatı vardır ve birçok kadın bu yolla bugün Japonya’da bekâr anne olarak yaşamaktadır. Natsuko bir dönüm noktasında, büyük çelişkilerle, yine kadın olmanın sancılarıyla mücadele edecek ve bir karar verecektir.

YOKSULLUĞUN KADINLAR ÜZERİNDEKİ BOĞUCU BASKILARI

Kawakami’nin romanının başarısının birçok somut nedeni sıralanabilir. Bunlardan ilki, yazarın kadın bedenine dair acımasız ve başka yollara sapmayan direkt bir dürüstlükle yazıyor olması. İnsanların değerlerinin güzellikleriyle ölçüldüğü bir toplumda, yoksulluğun kadınlar üzerindeki boğucu baskıları nasıl artırdığını dikkatle ortaya koyuyor; anneliğin güzel yanlarının yanı sıra aynı zamanda bir kadın için nasıl baskı aracı olabileceğini gösteriyor; birçok kadınsal korkuyu görünür kılıyor.

‘Memeler ve Yumurtalar’ın bir diğer başarısıysa dil kullanımındaki dolaysızlık ve sadelik olarak dikkat çekiyor. Orijinal metinde Osaka lehçesiyle yazan yazar, lehçe kullanımındaki başarıyla ülkesinde bol takdir görmüştü. Bizim okuduğumuz çeviri metinde bu lehçeye dair yorum yapmak mümkün değil ancak daha önce birçok kez farklı yazarların farklı hikâyelerde türlü biçimlerde anlattığı konuları işlerken, kendinden öncekilerin yaptığı gibi duygusal ya da romantize eden bir üslup ve dil kullanımından kaçınıyor Kawakami. Bu da romanını çok daha güçlü, çok daha çarpıcı ve gerçekçi bir forma sokuyor.

Erkeklerin ve eril toplumların kadın düşmanlığını açıkça ortaya koyduğu bu romanda yazar bir yandan da dünyaya yeni bir hayat getirmeye karar verilirken hesaba katılması gereken çeşitli ahlaki, politik ve bürokratik faktörleri incelikle ele alıp, okuruna çeşitli ikilemlerde boğuşup kendi doğrusunu kendi seçimiyle yaratabileceği bir anlatı sunuyor.

Yaşadığı döneme doğrudan bakan, toplumsal cinsiyet ve sınıf vurgusu yapan hikâyesi ve ustalıklı anlatımıyla ‘Memeler ve Yumurtalar’, iyi edebiyat peşindeki okurların ıskalamaması gereken bir roman olarak raflarda.