Fanteziden fiyaskoya Bitcoin-1: Dijital altın sanrısı

Bitcoin ve ona komşu fenomenler, bilişim ile iktisadın ilgi alanlarının oldukça karmaşık bir kesişiminde yer alıyor.

Abone ol

Emrah Irzık*

Dizi halinde sunacağım bu yazıya başlarken belirtmek isterim ki Bitcoin, kriptoparalar ve blokzincir gibi konular üzerine eleştirel bir bakış sahibi olmak için Türkiye'deki Thodex vurgunu ve benzeri gelişmeleri görmemiz şart değildi; söz konusu olaylar Türkiye'ye özgü veya ender görülen şeyler değil, bilakis rutin. Örneğin benzer şekilde kâh "hacklendik" kâh "şifreleri kaybettik" diyen kriptopara borsaları MtGox (Japonya) 2014'te 450 milyon dolar, Bitfinex (Hong Kong) 2016'da 72 milyon dolar, QuadrigaCX (Kanada) 2018'de 190 milyon dolar müşteri zararına yol açmıştı. Kısa süre önce buna 90 milyon dolar ile Liquid (Japonya) eklendi.

Dolayısıyla paylaşacağım eleştirel perspektif bariz dolandırıcılıklar veya beceriksizliklerden ziyade meselenin köküne, Bitcoin'a dair yüksek basınç propaganda ile sürekli tekrarlanan en temel iddia ve varsayımlara yönelik. Bu perspektiften bakıldığında iddiam, Bitcoin'un (ve genel olarak kriptoparaların) tehlikeler barındırsa da özünde devrimci nitelikte bir teknoloji değil, A'dan Z'ye kusurlu, uç sağ bir ekonomik teoriye dayanan ve pratikte haksız kazanç elde etmeye odaklı olarak işleyen bir toplumsal ziyan ve zarar mekanizması olduğudur. Dahası, literatürde "public" tabir edilen, yani izne tâbi olmayan Bitcoin gibi blokzincirler, ilk uygulamaları kriptoparalar olan genel bir teknoloji değil, tek uygulamaları kriptoparalar olan özel bir teknolojidir.

Devam etmeden önce belirteyim; 2013 civarı dikkatimi çekmeye başladığı ilk andan beri Bitcoin'un saadet zincirine benzediğini düşündüm ve hiçbir zaman kriptoparalara dair yatırım pozisyonum olmadı. Bu alanda sesi yüksek çıkan, cebinden konuşan çok sayıda aktörün aksine fiyatının yükselmesi veya düşmesi beni maddi olarak etkilemiyor. Konuya akademik bir ilgi duymamda özgür yazılımın ekonomi politiği üzerine çalışmış olmamın payı var. Bitcoin, özgür yazılım dünyası ile bir akrabalık ilişkisine sahip; hem bu sistemi inşa eden yazılımlar açık kaynak kodlu, hem de mevcut sisteme muhalif-alternatif arayış dürtüleri uzaktan birbirini andırabiliyor. Bu yazı dizisi ile göstermek istediğim şeylerden biri de, aslında Bitcoin'un özgür yazılım hareketi açısından da kardeş değil, "kötü kuzen" olduğu.

Bitcoin ve ona komşu fenomenler, bilişim ile iktisadın ilgi alanlarının oldukça karmaşık bir kesişiminde yer alıyor. Konu hakkındaki birçok yazı, bilişim uzmanlığı gerektiren çeşitli kavram ve yeni ifadelerle okuyucunun başını döndürüp aslında daha kolay anlayabileceği iktisadî yönüne dair eleştirel bir anlayış geliştirmesini engelliyor. Bu yazı dizisi ise, teknolojiye dair açıklamalara girmek zorunda kalsa da, başka yerlerde bolca bulunabilecek tarzda teknik bir "Bitcoin nedir" yazısı olmayacak, konuyu esasen toplumsal-iktisadî açıdan ele alan bir soyutlama düzeyine sahip olacak.

Meseleyi günümüz itibariyle büyük çoğunluğun bilincinde yer bulduğu noktadan ele alacağım, çünkü soyut bir ideal olarak Bitcoin'u değil, gerçekte var olan Bitcoin'u anlamak için, konuya pratikte yaşandığı halinden başlamakta fayda var. Öyleyse, bu dönemde sıkça duyduğumuz, Bitcoin'un "dijital altın" olduğu fikrine odaklanalım. Bitcoin'un kurucu metni olan, Satoshi Nakamoto imzalı teknik dokümanın henüz birinci sayfasında Bitcoin'un "elektronik nakit" olarak tasavvur edildiğini görüyoruz.(1) Mevcut sistemde finansal aracıların yüksek işlem maliyetlerine yol açtığından ve bunun "küçük gündelik işlemler"in yapılabilmesine mâni olduğundan şikâyet ediliyor ve Bitcoin bu duruma bir çözüm olarak sunuluyor. Bu kurucu teknik doküman 2008 yılından. Bitcoin'un ilk yıllarında söylemsel düzeyde de bu vaat ön plandaydı. Bugünlerde ise Bitcoin çığırtkanlarının söylemlerinde vurgunun tamamen başka bir yöne kaydığını görüyoruz. Artık Bitcoin'a küçük işlemler için nakit benzeri bir rolden ziyade büyük işlemler için değer deposu, yani altın benzeri bir rol atfediliyor. Zaten pratikte de insanlar ezici çoğunlukla Bitcoin'a mal ve hizmet satın almakta kullanılacak bir ödeme aracı, yani para değil, dolar veya TL gibi paralarla satın alınacak bir yatırım aracı, yani varlık muamelesi yapıyor.

Peki bu "dijital altın" olma iddiası geçerli mi? Bunu yanıtlayabilmek için öncelikle altının değerinin nereden geldiğini bilmemiz, altına dair işlevsel bir anlayışımızın olması lazım. Altının para olarak kullanılmış olması, insanların altının öncelikle insan ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılabilen bir maden olduğunu, değerinin büyüklüğünün de altını üretmek için toplumsal olarak gerekli doğrudan ve dolaylı emek (teçhizat, enerji vb.) ile belirlendiğini ve ancak bu nedenle para rolü de oynayabildiğini fark edememelerine yol açabiliyor. Film boyunca uyuklayıp son sahnede gözünü açmış seyirciler gibi, sadece son durumu gözlemliyorlar ve altının değerli olduğu için para birimi olarak işleyebildiğini "unutup", para birimi olarak işleyebildiği için değerli olduğu yanılsamasına kapılıyorlar. Bu yanılsama içinde olanlar aslında altının, tarihte hayvan kürklerinden tuza, tahıllardan başka metallere uzanan meta para yelpazesi içinde belki de en önemlisi olduğunu yadsımış, altını konvansiyonel veya itibarî bir para olarak düşünmüş oluyorlar.(2) Altını sadece kasalarda âtıl şekilde bekleyen, gereğinde de el değiştiren, para olarak kullanmak konusunda uzlaşıldığı için değer kazanmış bir sembol olarak algılıyorlar.(3)

Günümüzde hem genel olarak egemen neoklasik (aslında antiklasik denmeli) iktisadın temelinde sağlam bir değer teorisinin olmaması nedeniyle, hem de özel olarak Bitcoincular'ın söylemsel düzeyde işlerine geldiği için bu kafa karışıklığı kolayca yeniden üretilebiliyor. Peki, gerçekte dünya ekonomisinde altın nasıl bir yer tutuyor?

Dünya yıllık altın talebi (Kaynak: gold.org) 

Yukarıdaki grafik 2010-2020 arasında dünya altın talebinin talep türüne göre dağılımını gösteriyor. Görüldüğü gibi mücevherat (süs ve takılar) ve teknoloji (elektronik ve tıp) amaçlı altın tüketimi, toplam talebin yarısından fazlasına tekabül ediyor. Tarihsel olarak baktığımızda da dünyada 2017 yılı itibariyle üretilmiş 190 bin ton toplam altının yaklaşık 90 bin tonunun kişisel mücevherat olarak, 23 bin tonunun ürünlerde bileşen olarak, 41 bin tonunun şahısların, 32 bin tonunun kurumların yatırımı şeklinde varlığını sürdürdüğünü görüyoruz.(4) Yani insanlık altını sadece değişim aracı veya yatırım aracı olarak değil, bir üretim ve tüketim malı olarak kullanıyor. Eğer bu böyle olmasaydı, yani nihaî tüketimde kullanım alanları olmasaydı altın çöpten farksız olurdu ve grafiğin diğer bileşenlerini oluşturan yatırım amaçlı kullanım da mümkün olmaz, bu ikinci tip talep de oluşmazdı.

Artık "Bitcoin dijital altın mıdır?" sorusunu yanıtlayabiliriz. Bitcoinlar, kayıt defteri olarak işleyen Bitcoin blokzincir veritabanındaki kayıtlardır. Tıpkı dijital banka hesabınızda olduğu gibi, bilgisayarlarda duran sayılardır. Bu sayılar, ne kişisel ne endüstriyel, herhangi bir tüketime konu değildir. Dolayısıyla soruya yanıtımız kesin; Bitcoin dijital altın değildir, içkin bir değeri yoktur.

Muazzam miktarda işlem gücü, dolayısıyla elektrik tüketen Bitcoin "madenciliği", Bitcoin veritabanına ekleme yapma hakkı kazanmak için havanda su dövme benzeri SHA-256 "hash" hesaplamaları yerine, örneğin tıp alanında buluşlar yapmayı hedefleyen protein katlama simülasyonları gerçekleştiriyor olsa (5) bir kullanım değerinden bahsedebilir, üstüne de yapılan keşif bir şekilde madencinin fikrî mülkiyeti haline geliyor olsaydı, değere sahip bir meta olması açısından dijital altın benzetmesi yapabilirdik. Fakat Bitcoin madenciliği sistemindeki iş ispatı, yani "Proof of Work" (aslında israf ispatı yani "Proof of Waste" denmeli) bu türden bir ürün ortaya çıkarmıyor. Kötü bir analojiyle madencilik adı verilmiş söz konusu hesaplamalar, hangi madencinin kayıt defterini güncellemeye hak kazanarak yeni Bitcoin ve işlem bedeli kazanacağını belirleyen bir piyango gibi çalışıyor; yani sadece Bitcoin sisteminin kendisinin işlemesini sağlıyor. Burada değer teorileri açısından müthiş bir ironi söz konusu. Sübjektif değer teorisi ve türevlerini savunanların (Bitcoin savunucuları bu ekoldendir) emek değer teorisini reddetmek için kullanmaya çalıştığı bir imge vardır; "mud pie" (çamurdan pasta). Bu imgeyle, üretilmesi için emek gerekse bile, hiçbir işlevi olmayan bir şeyin değerinin olamayacağı, dolayısıyla emek değer teorisinin yanlış olduğu öne sürülür. Çamurdan pastanın emek ürünü olduğu halde değersiz olduğu doğru, fakat bunun emek değer teorisini çürüttüğü yanlış. Emek değer teorisi, bir önkoşul olarak sadece bir kullanım değeri ("use value" veya "utility") olan şeylerin meta olabileceği ve bu metaların üretimi için gerekli emeğin değer yarattığı tezidir.(6) Bitcoin savunucuları ise, kullanım değeri olmadığı halde emek içerdiği için (üretilmesi için gereken elektrik, donanım vs. dolayımıyla) gerçekten de çamurdan pastalar olan Bitcoin'ları para olarak kullanmak (en azından işin başında böyleydi) ve bu çamurdan pastaları herkese dijital altın diye yutturmak istiyorlar.

Bitcoin'un elektronik nakit olarak kurgulandığı teknik dokümanın 4. sayfasında altın ile bir paralellik kurma girişimi mevcut: "Sabit bir miktardaki yeni akçenin sürekli eklenmesi, altın madencilerinin dolaşıma altın eklemek için kaynak harcamasına benzetilebilir. Bizim durumumuzda harcanan şey CPU zamanı ve elektriktir." Burada ilk dikkat çekici şey, cümledeki "sabit miktarın sürekli eklenmesi" ifadesinin aksine, madencilik sonucu yaklaşık her 10 dakikada bir yaratılan yeni Bitcoin'ların emisyonunun gerçekte 4 yılda bir yarılanarak giderek azalacak şekilde ayarlanmış olması. Bu tutarsızlığı not ettikten sonra, Bitcoin kullanım nesnesi olmaması nedeniyle asla dijital altın ifadesini hak etmese de, bari emisyonu açısından altına benzetilebilmiş mi ona bakalım.

Üretilmiş Toplam Bitcoin sayısı (Kaynak: blockchair.com)

Üretilmiş toplam Bitcoin grafiğinde görüldüğü gibi, üretilmesi öngörülen nihai 21 milyon Bitcoin'un 18.7 milyonu, yani yüzde 90'a yakını halihazırda üretilmiş durumda. Her 4 senede bir emisyon hızı, yani madencilerin Bitcoin kazanma hızı yazılımca yarıya düşürülüyor. Ortaya çıkan yavaşlayarak yükselen eğri, sistemde bir değişiklik olmazsa 2140 yılında, yani ortaya çıkışından yaklaşık 130 yıl sonra tamamen yataylaşacak ve 21 milyon Bitcoin'un tamamı üretilmiş olacak. Peki "dijital altın"ın bu emisyon eğrisi, gerçek altının tarihsel arzına benziyor mu?

Üretilmiş Toplam Altın Miktarı (Kaynak: goldchartsrus.com)

Yukarıda gerçek altının, Bitcoin madenciliğinin öngörülen ömrüne benzer bir zaman ölçeğindeki (180 yıl) kümülatif üretimini görüyoruz. Görüldüğü gibi yavaşlayarak değil, tam tersine hızlanarak yükselen bir eğri ortaya çıkmış. Yani altın üretimi zaman geçtikçe azalmamış, (madencilik sektöründeki ilerlemeler sonucu) artmış. Bu iki eğrinin hiçbir benzerliği yok; birbirine zıt. Bu durum cehalet ürünü mü, ideoloji ürünü mü söylemek güç. "Dünya'da nihai olarak sınırlı miktarda altın olduğuna göre üretilen altın da sürekli azalmak zorunda" gibi ampirik durumla örtüşmeyen basit bir varsayım yapılmış gibi duruyor. Belki de Bitcoin "dijital altın" olmak derdinde değildi. Kesin olan ise, bir taklit olarak dahi, Bitcoin'un altına benzemediği.

Bitcoin böyle bir şey değil.

Yazı dizisinin ilk bölümünü burada bitirebiliriz. Bir öneri ile kapamak istiyorum: Mademki altın benzeri bir şey değil, Bitcoin üzerine yapılan haberlerde sürekli karşımıza çıkan altın rengi, yonga havası verilmiş akçe şeklindeki imgeleri kullanmaktan vazgeçelim. Bitcoinlar, "dijital cüzdan"larda saklanan birer akçe değil. Bu akçe ve cüzdan metaforunun ne kadar yanıltıcı olduğunu anlamak için Bitcoinlar'ın internete, yani Bitcoin ağını oluşturan sunuculara erişim olmaksızın cihazdan cihaza aktarılamadığının (örneğin Bluetooth veya USB çubukları ile) farkında olmak yeterli. Bitcoin sistemi, çoklu sunuculardaki veritabanı kayıtlarında saklanan bir kaydî para girişimi. Tekil Bitcoinlar "harcanmamış işlem çıktıları" (UTXO). Bitcoin "cüzdanları" Bitcoinlar'ı değil, sunuculardaki Bitcoin kaydına erişim anahtarlarını saklıyor, yani nakit taşıyan cüzdanlardan ziyade banka kartlarına benzetilmeli. Buna karşın Bitcoin'un çıkışı itibariyle nakit gibi işlemesi vaat ediliyor. Bunu ne derece başarabildiği de bir sonraki yazının konusu olacak.

*Sosyolog

1- https://bitcoin.org/bitcoin.pdf 
2- https://en.wikipedia.org/wiki/Commodity_money 
3- Bu hata yeni değil, asırlık. Marx, Kapital'in 1. Cilt 2. Bölümü'nde altın ve gümüş gibi meta paralardan bahsettiği bir pasajda, John Locke ve Jean Law'u hedef alarak şöyle yazıyordu: "Paranın bir meta olduğu, yalnızca, sonrasında bu metayı analiz etmek üzere, onun tamamlanmış biçiminden hareket eden kimse için bir keşiftir. Mübadele sürecinin paraya dönüştürdüğü metaya kazandırdığı şey, o metanın değeri değil, özgül değer biçimidir. Bu iki şeyin birbirine karıştırılması, altının ve gümüşün değerinin hayal ürünü sayılmasına yol açmıştı." (sf. 98-99)
4- USGS 2017 Minerals Yearbook sf.31.1 içinde O’Connell vd., sf. 30
5- Bkz. worldcommunitygrid.org 
6- Bunu bilmek için Kapital'in 1. cildinin ilk bölümünü, hatta sadece ilk sayfasını okumak yeterli.