Fransa aşırı sağa iktidar yolunu kapatmak için sağdan sola
kolektif blokaj taktiğinin sonuna geldi. Marine Le Pen
liderliğindeki Ulusal Birlik (RN) dün düzenlenen erken genel
seçimlerin ilk turundan zaferle çıktı. RN’e karşı refleksin
zayıflaması sadece aşırı sağın yelkenlerini şişiren sosyal ve
ekonomik sorunlara bağlanamaz. Yumuşatılmış faşizme şans veren
kırılmada, blokaj partilerinin dolaylı olarak aşırı sağı
normalleştiren söylem ve yaklaşımlarının da payı var.
Bir önceki dönemde sosyalistlerin sermayeye çalışan politikaları
sayesinde gemi azıya alan liberal fetihçilik, yarattığı krizlerle
aşırı sağa daha iyi top çevirebileceği sahalar açtı. Hem merkez sağ
hem merkez soldan oy alan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un
‘neo-liberal dönüşüm’ projesi elde patladı. Sarı Yelekliler, grev
dalgaları derken sosyal huzursuzluktan aşırı sağ dalga yükseldi.
Bunun yanı sıra aşırı sağı önleme adına geçmişte ‘mahkum edilmiş’
kimi söylemler yumuşatılmış formlarla yeniden üretildi. Kimlik,
laiklik ve göç etrafında döndürülen tartışmalar aşırı sağla ilgili
endişeleri geriletti.
***
Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde RN’in yakaladığı sıçramaya
yanıt olarak ulusal meclisi feshedip ülkeyi erken seçime götüren
Macron’un bu hamlesinin hikmeti epeyce sorgulandı. "Risk almayı
seviyor" ve "Başka bir hesap vardır" diyenler perde arkasını
görmeyi bekledi. Halbuki RN’nin birinci geleceği aşikârdı.
Deniliyor ki Macron nasıl olsa güvensizlik oylamasıyla karşı
karşıya kalacaktı, hükümet zaten azınlıktaydı, o yüzden ilk zarı
kendisi attı. Baskın seçimle muhalefeti hazırlıksız yakalamak
istedi. Daha da önemlisi "cumhurbaşkanlığı seçimine kadar aşırı sağ
hükümette denir ve yıpranır” hesabı yapıldı. Yıpratma sürecinin
sermayenin adamı Macron’un gözetiminde olması mantıklı. (İki dönem
görev yaptığından 2027’de de aday olamayacak.)
Solun farklı fraksiyonları ve çevreciler RN’in önünü kesmek için
Yeni Halk Cephesi’ni (NFP) kurdu. İttifakta Sosyalist Parti, Boyun
Eğmeyen Fransa (LFI), Yeşiller ve Komünist Partisi
yer aldı.
Macron'un partisi Rönesans ise Demokrasi Hareketi (MoDem) ve
Ufuklar (Horizons) ile birlikte “Birlikte” ittifakını oluşturdu.
RN’nin koltuk değneği ise merkez sağdaki Cumhuriyetçiler’in (LR)
lideri Éric Ciotti ve LR’den bazı vekillerdi. Ciotti’in kendi
partisini bölme pahasına RN ile paslaşması aşırı sağın
normalleştirilmesinde hem gösterge hem de kolaylaştırıcı faktör.
Böylece direnç noktalarında “Bunları da bir deneyelim, hem iktidar
sorumluluğu ile köşeleri yontulur hem de boylarının ölçüsü alınır”
değerlendirmesinin önü açıldı. Bu hata Hollanda’dan sonra Fransa’da
tekrarlanıyor. Sonuçta RN sandıktan zaferle çıktı. Bir bariyer
yıkılmış oldu. İlk sonuçlara göre RN koalisyonu yüzde 34, Yeni Halk
Cephesi yüzde 28, Birlikte yüzde 20 ve Cumhuriyetçiler yüzde 10 oy
aldı. RN’in meclis çoğunluğunu alıp alamayacağı ikinci turda belli
olacak.
***
Bugüne nasıl gelindi? Fransa aşırı sağa nasıl teslim oldu?
Faşizm kendi avatarını yaratarak geliyor. Her şeyden önce Marine Le
Pen’le birlikte partinin değiştiği ve merkez sağa kaydığına dair
bir görüntüye ihtiyaç vardı. Bunun için önce Pen’in, Nazi işgalinin
acımasız olmadığını ve Holokost’un savaşta bir detay olduğunu
savunan babası Jean-Marie Le Pen’den kurtulması gerekiyordu. Bu
kadrolar işkence, infaz ve kaçırma gibi sömürgelerde işledikleri
suçları bile ‘gerekli kötülük’ olarak görüyor. Marine Le Pen’le
birlikte ‘Ulusal Cephe’ oldu ‘Ulusal Birlik’. Jean-Marie Le Pen’in
Ulusal Cephe’yi eski Nazi işbirlikçileri, Waffen SS’in Fransız
üyeleri, Cezayir’de kanlı eylemlere karışan Gizli Ordu Örgütü’nün
(OAS) gediklileri ve neo-faşistlerle birlikte kurduğu bir sır
değildi. Jean-Marie Le Pen’in partiden uzaklaştırılması makyaj
operasyonu olarak algılandı. Bu dönüşümün sahiciliği sorgulansa da
zamanla geçmiş bağlantılara dair kuşkuların sosyolojik ve siyasal
karşılıkları azaldı.
İsrail’e güven vermesi gerekiyordu. Marine Le Pen 2011'de İsrail'e
desteğini ilan ederken sağ kolu Louis Alliot’u da Tel Aviv'e
göndermişti. Alliot, Yahudileri etkilemek için Batı Şeria'daki yaşa
dışı yerleşimleri bile ziyaret etti. Tabii Yahudi karşıtlarının
İsrail aşkı üzerinde de ayrıca durmak lazım. İsrailli liderlerin
Avrupa’nın farklı ülkelerinde aşırı sağcı, neo-faşist, Holokost
inkârcısı ya da Üçüncü Reich hayranı müttefikleri artık bizi
şaşırtmıyor.
Geçen yıl Le Pen’in Gazze’deki soykırıma paralel olarak düzenlenen
antisemitizm karşıtı yürüyüşe katılması Yahudiler üzerinde kısmen
etkili oldu. Tabii Cezayir asıllı bir Yahudi olan Éric Zemmour daha
fazla teveccüh görüyor olabilir.
Le Pen’in yürüyüşe katılmasına tepki gösterenler aşırı sağın
normalleşmesine karşı son siperin yıkıldığını düşünüyordu.
Fransa Ulusal İnsan Hakları Danışma Komisyonu'nun 2022 tarihli
raporuna göre RN’i destekleyenler arasında etnosentrizm yüzde 94,
İslamofobi yüzde 73 ve antisemitizm yüzde 54 oranında seyrediyor.
Ankete katılanların yüzde 18'i “Yahudilerin Fransa'da çok fazla
güce sahip olduğunu”, yüzde 38'i “parayla özel bir ilişkileri
olduğunu” ve yüzde 36'sı “İsrail'in onlar için Fransa'dan daha
önemli olduğunu” düşünüyor. Le Pen’in İsrail’e desteği bu durumu
biraz perdeliyor. Ama perdenin yırtıldığı yerler de oluyor. Mesela
2022’de Perpignan Belediye Başkanı Louis Aliot, bir meydana OAS’un
liderlerinden Pierre Sergent'ın adını vermeyi önerdi.
Özetle RN’in İslam ve göçmen karşıtı kampanyası antisemit özünün
üzerini örttü. Bu durum aşırı sağın Nazi iş birlikçiliğini ve
yapısal antisemitizmini unutturdu.
***
Le Pen banliyölere hapsedilmiş ya da bölüşüm savaşında altta
kalmış dezavantajlı kesimlere ulaşmak için başka bir maden
keşfetti: Jordan Bardella. Aşırı sağın lideri birkaç yıldır
ağırlıklı olarak İtalyan, kısmen Fransız ve Cezayirli köklere sahip
bir aileden gelen Bardella’nın kanatlarıyla uçuyor. Bu şekilde
göçmen ve yabancı karşıtlığı ‘entegre olamayan Müslüman, Arap ve
Afrikalı’ aidiyetlerle kristalize ediliyor. Makul göçmen, makul
olmayan göçmene karşı. İşe yaramadığı söylenemez. Göçmen ailelerden
RN’e oy vereceğini söyleyenlere tanık olduk. İkilinin vizyonunda
ulusal sınır kontrollerini artırmak, göç akışını düşürmek,
göçmenlerin serbest dolaşımını sınırlamak, mültecilere yardımları
azaltmak, geri göndermeleri kolaylaştırmak ve vatandaşlık almayı
zorlaştırmak gibi hedefler var.
Partinin kravat stratejisine uygun olarak şık giyinen, düzgün
konuşan, ‘TikTok’ kullanan ve gençlere seslenen Bardella, Le Pen’in
dolduramayacağı boşluklara giriyor. Le Pen, Paris’in zengin
banliyölerinden birinde ‘şatolu’ geçmişiyle siyasal burjuvazinin
zirvesinde otururken Bardella 1995’te Drancy/Seine-Saint-Denis/
gibi sersefil bir banliyöde doğmuş, bütün çelişkileri iliklerine
kadar yaşamış biri. İkili partide bir kontrast oluşturuyor. 2005'te
sağcı Nicolas Sarkozy’nin “pislikler” dediği gençlerin
banliyölerinde yaktığı ateşten etkilenmiş. Ama sorunların çözümüne
kafa yormak için kendini aşırı sağa atmış. 23 yaşındayken AP
seçimlerinde partinin listesine liderlik etti ve 2022'de Le Pen'in
halefi seçildi.
Avrupa Birliği (AB) karşıtlığı ile birliğin motor güçlerinden
birinde dümene geçmenin imkansızlığını gördüklerinden AB ve Euro
bölgesinden ayrılmak yerine Brüksel’e tekme atmaya karar verdiler.
Finans-kapitalin biçimlendirdiği AB’nin bürokratik saltanatına
karşı daha ulusalcı, daha egemenlikçi bir tutumla yaklaşıyorlar.
Radikal sol da aynı yerden vuruyor. Ukrayna konusunda da Macron
asker göndermeyi tartışmaya açtığında RN, Kiev'e yardımları savunma
silahları ile sınırlamayı, uzun mesafeli füzelerin teslimatını
durdurmayı savunmuştu.
Bardella “AB’ye karşı değilim” diyor ama AP’deki toplantılara
katılmayan hayalet parlamenter olarak birliğe verdiği değeri
gösteriyordu.
Merkeze kayan parti görüntüsünü yakalamak için yaptıkları bir diğer
uyanıklık AP’deki müttefikleri Almanya için Alternatif'ten (AfD)
uzaklaşmaları oldu.
***
Sermaye çevrelerinin bir kısmıyla fingirdeşseler de hala
küreselci ve büyük ölçekli şirketlerin kuşkularını giderebilmiş
değiller. Sermayenin kontrolündeki medya ‘aşırı’ tanımıyla yıllar
içinde hem solda Boyun Eğmeyen Fransa hem de RN hakkında ‘korku’ ve
‘kuşku’ yaratmayı başardı. Fakat aynı hakim medya göçmenler,
yabancılar ve Müslümanlar hakkında aşırı sağın heybesinden aşırdığı
kavramlarla gündemi yoğurarak RN ve Reconquête’in normalleşmesine
hizmet etti. Daha da önemlisi Le Pen, Aksa Tufanı sonrası İsrail’e
verdiği açık destekle medyada ödüllendirildi. Ekranda ‘demokrat
lider’ muamelesi görürken iki devletli çözümü desteklese de
Filistin devletinin tanınması çağrısını “Hamas terörünü
meşrulaştıracağı” gerekçesiyle reddetti.
Le Pen ve Bardella’ın gördüğü ilgi aşırı sağın kitleler nezdindeki
algısını değiştirdi. AP seçimlerindeki sonuçlar üzerine medya eski
ayarına dönse de RN sörfüne devam ediyor: Geçmişte aşırı sağa oy
verip de kınanmamak için bunu gizleyenler artık rengini belli
etmekten çekinmiyor.
***
Bu değişimin birincil sorumlusu iktidar. Macron, bir zamanlar
Charles de Gaulle'ün komünistlere karşı kullandığı “ayrılıkçılığa
karşı ulusal birlik” diskurunu yeniden keşfetti. Sosyalist
Parti’nin eridiği zeminde yükselen bir lider olarak solun
büyümesini önlemek için ‘aşırı’, ‘ayrılıkçı’, ‘islamo-gauchist’
ifadelerini çok fazla tüketti. Macron erken seçime giderken de
aşırı sağ ve solun ülkeyi iç savaşa sürükleyebileceğini öne sürerek
‘ulusal birlik’ kartına oynadı. Korku salma stratejisi de başarısız
oldu.
‘Ayrılıkçılık’ ve ‘bölücülük’ sömürgelerin direnişini mahkum eden,
Müslüman, Arap ve Afrikalılarla ilişkilendirilmesi çok kolay olan
eski bir kavramsallaştırma. Çalışan kesimler aleyhine
düzenlemelerle sokakları alevlendirirken Macron kimlik
tartışmalarıyla gündemi değiştirdi. Özellikle Müslüman azınlığın
hakim kültürle ayrışma noktalarına ‘ayrılıkçılık’ ve ‘paralel
yaşam’ yazılı tehlike tabelaları astı. Nazi iş birlikçileri ve
sömürgecilerin kavramlarıyla aşırı sağın geriletilebileceği
yanılgısına düştü. Bu yaklaşıma direnen sol ise ‘islamo-gauchist’
olarak itibarsızlaştırıldı.
Evet dışarıda etkili olabildiği bütün coğrafyalarda dini, mezhebi
ve etnik ayrımlar üzerinden siyaset kuran Fransa kendi içindeki
çeşitlilik karşısında ‘renk körü’ olmaktan gurur duyuyor. Bunu
ulusal birlik adına yapıyor. Macron “ayrılıkçılık” ifadesini “etnik
ve dini temelli kategorizasyonlara karşı yaptığını” savunuyor. Beri
taraftan Arabofobik ya da İslamofobik söylemler kamu otoritesi
tarafından antisemitizm gibi kınanmayı gerektirmiyor. İkili siyaset
aşırı sağın eşiği aşmasını kolaylaştırdı.
***
Solun sorumluluğu yok mu? Elbette var. İşçi sınıfını aşırı sağa
kaptırmak ne demek? RN işçilere de nüfuz ediyor. Güç birliği yok.
Boğun Eğmeyen Fransa lideri Jean-Luc Mélenchon’un sol içindeki
‘otoriter’ ve ‘bölücü’ tarzı ciddi bir sorun. Yeni Halk Cephesi de
zoraki bir birlik. RN gibi bir korkuluk olmasa bir araya gelme
şansları yok. Geldikten sonra da epeyce kavga yaşandı. Ukrayna
savaşından Orta Doğu’ya kadar pek çok alanda tercihleri uyumsuz.
Gerçi ittifak kurulunca Gazze ve Ukrayna konusunda merkeze doğru
bir dil değişimi görüldü.
Macron’u saraya taşıyan eski sosyalist Cumhurbaşkanı François
Hollande’ın Yeni Halk Cephesi’ne katılması kadar sol açısından daha
trajik ne olabilirdi ki? Muhtemelen aşırı solun yükselişini
tehlikeli bulan patronların fısıltılarıyla sahneye döndü. Bunlar
açısından aşırı sağ küresel sermayenin çıkarlarını temin edecek bir
dönüşüme sokulabilir ama radikal solun arz ettiği tehlike göze
alınamaz. Ama orta yolun yolcuları korktukları tablo ile
karşılaştılar: İkinci turda ağırlıklı olarak ‘aşırı sağ’ ile ‘aşırı
sol’ arasında tercihe zorlanacaklar.
***
Bardella mecliste çoğunluğu yakalamaları halinde başbakan
olacağını söylüyor. Le Pen ise 2027’de cumhurbaşkanlığı koltuğu
için bekleyecek. Hayallerinde ‘yürütme çifti’ olmak var. İkinci
turda çapraz ittifaklar gelişir de çoğunluğu yakalayamazlarsa ne
olacak? Acımasız bir siyasi ikilem var. Her halükarda sonuçlar bir
‘Cohabitation’ senaryosuna açılıyor. Élysée Sarayı ile hükümet
arasında bir bilek güreşi yaşanacak. ‘Cohabitation’, RN için mi
Macron için mi bir tuzağa dönüşecek? Olası RN hükümeti, Macron’u
cumhurbaşkanlığı için erken seçime gitmeye zorlarsa ne olacak?
1997-2002 arasında Jacques Chirac ile Lionel Jospin arasındaki son
‘Cohabitation’ örneğinde birbirini bitirme motivasyonu yoktu. Bu
sefer gerilimli olma ihtimali çok yüksek ve Le Pen’in taraftarları
daha kalabalık. Sağdan sola kolektif başarısızlığın sonucunda
faşizm avatarlarıyla dönüyor. İktidar için dönüştürülmüş,
sulandırılmış, normalleştirilmiş ama faşist özüyle hesaplaşmamış
bir hareket hayalleriyle buluşuyor.