Halen cezaevinde bulunan TİP Hatay milletvekili Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’nce verilen kararının yürürlüğe girmesi için TBMM olağanüstü toplantıya çağrılmıştı. Yüksek Mahkeme, Can Atalay’ın cezaevinden salıverilmesi ve milletvekili olarak görevine devam etmesi yönünde karar vermişti.
TBMM’nin daha önce Atalay’ın vekilliğini düşüren kararının ortadan kaldırılması amacıyla toplantı yapıldı. AKP milletvekili Alpay Özalan, kürsüde konuşma yapan TİP milletvekili Ahmet Şık’a saldırdı. Ardından da olaya müdahaleye giden muhalefet milletvekilleri DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit ile CHP’li Okan Konuralp yine AKP’li milletvekillerinin saldırısına uğrayarak yaralandılar.
SOKAKTAN MECLİS'E UZANAN SALDIRILAR
Aslında bu saldırılar, İslamcı faşizmin Meclis’teki tezahüründen başkası değildi. Yine birkaç gün önce sanatçı Suavi’nin Beykoz’daki konserine MHP’lilerce bir saldırı girişimi olmuştu. Sokak röportajı yapılan ve hükümete hakaret etmeyip sadece eleştirilerde bulunan bir kadın yurttaş da, apar topar gözaltına alınıp tutuklanmıştı.
Tüm bu gelişmeler, AKP-MHP iktidarının faşist baskılarının sokaktan meclise uzanmasından ve giderek gücünü ve meşruiyetini kaybeden iktidarın şiddete başvurmasından başka bir uygulaması değildi.
Toplumsal sorunlara çözüm getiremeyen ve son yerel seçimlerde de ikinci parti konumuna düşen AKP iktidarı, baskı, şiddet ve zulüme başvurmaktan başka bir seçeneğe sahip olmadığını gösteriyor.
İTALYAN FAŞİZMDEN ÖRNEKLER
Faşist İtalyan lider Mussolini de, iktidarı ele geçirmek için şiddet yolunu denemişti. Mussolini Temmuz 1923’te parlamentodan yeni bir seçim yasası çıkartarak oyların çoğunluğunu alan partinin mecliste üçte iki çoğunluğu elde edebileceğini liberallerin desteği ile sağlayacaktı.
Faşist parti, bir önceki seçimlerde sadece 35 sandalyeye sahip iken bu yeni yasayla 286 sandalyeyi kazanması halinde mecliste mutlak çoğunluğa sahip olacaktı. Mussolini sadece mecliste değil sokakta da faşist çetelerin solcu belediyelere, sendikalara, kooperatiflere, basım evlerine saldırmasına olanak sağlıyordu.
Aslında faşist parti, Nisan 1924 seçimlerinde tam bir başarı elde edemedi, seçmenlerin yüzde 37’si oy kullanmamıştı, muhalefet partileri ise oyların yüzde 35’ini almıştı. Buna rağmen Mussolini, bir seçim zaferi kazanmış edasıyla hareket ediyordu.
SOSYALİST MİLLETVEKİLİNİN ÖLDÜRÜLMESİ
Sosyalist milletvekili Matteotti, mecliste yaptığı konuşmada seçimlere hile karıştırıldığını belirterek seçim sonuçlarının iptal edilmesini istedi. Matteotti, 10 Haziran 1924’te Roma’nın göbeğinde faşistler tarafından kaçırılıp öldürüldü.
Bu cinayet, bütün İtalya’da bir nefret dalgasının kabarmasına yol açtı. Bununla birlikte sosyal demokrat eğilimli İtalyan Sosyalist Partisi, hala yasalara bağlı kalıp parlamentoyu boykot etmekten söz ediyordu.
Mussolini ise, sosyal demokratlarla alay ederek, “Hani, genel grev düzenleyeceklerdi, mahalli grevler yapacaklardı, ordu içinde isyan çıkarmaya mı çalışıyorlardı? Hiçbiri değil, sadece basın kampanyalarıyla yetiniyorlar” diyordu.
Nitekim daha sonra 1925-1926 yıllarında faşist parti dışındaki bütün partiler kapatıldı, muhalif basına da izin verilmedi. Komünist Parti de, solda bir ittifak sağlanamayınca etkisiz kaldı ve kapatıldı.
İNGİLTERE’DE FAŞİZMLE MÜCADELE
Faşizmin kısa tarihinden verdiğimiz bu örnekten sonra günümüze dönecek olursak İngiltere’de de bir grup faşist çetenin ve yağmacıların göçmen karşıtlığı üzerinden bir takım eylemler ve saldırılar düzenlediği görüldü.
Bunun üzerine antifaşist örgütler, 7 Ağustos 2024 günü 14 kentte toplam 40 bin kişiyle birlikte “Faşizmi sokaklardan söküp atacağız” sloganı ile harekete geçti. Faşist çeteler ortadan kayboldu.
Halkın örgütlü gücü karşısında siyaset ve medya da tavrını değiştirdi, antifaşist gösterileri desteklemeye başladı. Daha sonraki günlerde de, Belfast kentinde 15 bin kişi, tüm İngiltere’de yaklaşık 60 bin kişi ırkçılığa ve faşizme karşı sokaktaydı
Bu antifaşist gösteride, işçi sınıfının ve sendikaların da etkili olduğu görüldü. İşçi sınıfı ve sol örgütlerin birlikteliği, faşizmin geriletilmesinde büyük rol oynuyor.
FRANSA’DAKİ SOL İTTİFAK
Fransa’da da 10 Haziran 2024 tarihinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı, faşist eğilimli Marine Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi, birinci çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Macron, ülkeyi erken seçime götürme kararı aldı.
Yeni Halk Cephesi adı altında ülkenin önde gelen sol partilerinden Sosyalist Parti (PS), Boyun Eğmeyen Fransa (LFI), Fransa Komünist Partisi (PCF) ve çevreci parti Yeşiller (EELV) bir ittifak oluşturdu.
Fransa’da 30 Haziran’da yapılan genel seçimlerin ilk tur oylamasında, aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi ittifakı yüzde 33 civarında oyla birinci çıkmış, sol ittifak Yeni Halk Cephesi yüzde 28, Macron'un destekleyen Cumhuriyet İçin Hep Birlikte İttifakı ise yüzde 20 oy almıştı.
EMEĞE DÖNÜK SEÇİM KAMPANYASI
Yeni Halk Cephesi, yani sol ittifak, seçim kampanyasında ekonomik vaatlere ağırlık verdi. Sol ittifak, asgari ücretin 1.600 avroya yükseltileceğini, emekli aylıklarının enflasyona göre ayarlanacağını, gıda, enerji ve akaryakıt fiyatlarının dondurulacağını, kira yardımının yüzde 10 artırılacağını vaat eti.
Sol ittifak ayrıca, Macron’un emeklilik yaşını 64’e yükselten yasayı yürürlükten kaldıracaklarını ve emeklilik yaşının da 60’a düşürüleceğini kampanya talepleri arasında ortaya koydu. İttifak yetkilileri, çalışanlarla ilgili vergi dilimlerinin yeniden düzenleneceğini ve sermaye kesiminden daha fazla vergi alınacağını ifade ettiler.
Sonuçta Temmuz 2024 yapılan ikinci tur seçimlerinde sol ittifak birinci parti olurken faşist eğilimli Le Pen’in partisi ise üçüncü konuma düşmüştü.
TÜRKİYE’DE NE YAPMALI?
Dünyadaki bu örnekleri dikkate aldığımızda öncelikle sol kesimde kalıcı bir ittifakın kurulmasının gerekliliği elzem gözüküyor. Başta sosyalist ve komünist partiler olmak üzere sol kesimin öncelikle İslamcı faşist gidişe karşı belirli temel ilkeler çerçevesinde güçlü bir birliktelik oluşturması ciddi bir öneme sahiptir.
Sosyalist bu birlikteliğin CHP ve DEM Parti gibi İslamcı faşizme karşı tutum sergileyecek, demokrasiden yana partilerle de ittifaka girmesi gerekli hale gelmektedir. Kuşkusuz işçi sınıfı örgütleri, sendikalar da başta olmak üzere TMMOB, TTB, Barolar Birliği gibi meslek örgütlerinin de bu ittifak içinde yer alması çok uygun olacaktır.
Tabii ki anayasanın verdiği demokratik direnme hakkının kullanılması, barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin faşist saldırganlığa karşı İngiltere’de olduğu gibi bir gövde gösterisi halinde örgütlenmesi ve düzenlenmesi de önemli eylemlilikler arasında sayılabilir. Yerel antifaşist örgütlenmeler de önemlidir.
Faşizme geçit vermemek tüm demokratların, ilericilerin, sosyalistlerin, komünistlerin, insan hak ve özgürlüklerinden yana olanların, insanca ve özgürce yaşamak isteyen tüm yurttaşların görevi olmalıdır. Fazlaca vakit kaybetmeden…