Fatih Erbakan: Belediye başkanlarımıza AK Parti'ye geçmeleri için baskı yapılıyor
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, seçim sonuçları, ekonomik sorunlar, yeni anayasa tartışmaları başta olmak üzere güncel konulara dair Gazete Duvar’ın sorularını yanıtladı. Erbakan, Erdoğan’la yapacakları olası bir görüşmede ilk gündemlerinin ekonomik darboğaz olacağını belirtti, “Anayasa’dan ziyade milletin en önemli sıkıntısı bu. Asıl beka meselemiz, en acil sorunumuz bu.” diye konuştu.
31 Mart yerel seçimlerinde kaybeden hanesine AK Parti ve İYİ Parti, kazanan hanesine CHP’nin yanı sıra Yeniden Refah adını yazdırdı. İlk girdiği yerel seçimde belediye başkanlığında yüzde 6,2, İl Genel Meclisi’nde yüzde 7’ye yakın oy alan Yeniden Refah, Türkiye genelinde 3. parti oldu.
Seçim öncesi AK Parti ile yapılan görüşmelerde ilçe dahi verilmeyen Yeniden Refah Partisi, tek başına girdiği seçimde Urfa Büyükşehir Belediyesi ile Yozgat Belediyesini kazandı, toplamda 62 belediye yönetimini aldı.
Seçmenin AK Parti’ye “sarı kart” gösterdiğini söyleyen Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, kendileri için de sınavın şimdi başladığı görüşünde. Erbakan, kazandıkları belediyelerdeki icraatların karneleri olacağını söylüyor. Ancak belediye başkanlarına istifa etmeleri, iktidar partisine geçmelerine yönelik birtakım görüşmeler, çalışmalar, baskılar olduğunu kaydediyor.
AK Parti’de değişim için isimlerin değil anlayışın değişmesi gerektiğini söyleyen Erbakan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in görüşmesini siyasi iklim açısından olumlu değerlendiriyor.
Türkiye'nin üçüncü partisi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel başta olmak üzere Meclis’te olan partilerle görüşmeyi düşünen Erbakan, Erdoğan’la yapacakları olası bir görüşmede ilk gündemlerinin ekonomik darboğaz olacağını belirterek ekliyor: “Anayasa’dan ziyade milletin en önemli sıkıntısı bu. Asıl beka meselemiz, en acil sorunumuz bu.”
Fatih Erbakan’ın seçim sonuçları, ekonomik sorunlar, yeni anayasa tartışmaları başta olmak üzere güncel konulara dair Gazete Duvar’ın sorularına yanıtları şöyle oldu:
SEÇMEN SARI KART GÖSTERDİ
Yerel seçim sonuçlarına dair analizler sürüyor. CHP birinci AK Parti ikinci parti oldu. Siz adınızı seçimin başarı hanesine yazdırdınız. Tablonun geneline baktığınızda seçmenin mesajı ne oldu?
En önemli mesaj iktidara verildi. Seçmen sarı kart gösterdi, kırmızı kart değil. Belediye meclis oyları yüzde 32, belediye başkanlığı oyları yüzde 34.5 civarına geriledi. Bunun en önemli sebeplerden biri bizim de seçim döneminde söylediğimiz gibi ekonomik sıkıntılar, geçim derdi, enflasyon, hayat pahalılığı, paylaşımda adaletsizlik, önce millet anlayışı yerine önce imtiyazlılar anlayışıyla hareket edilmesi.
CHP’nin başarısını nasıl değerlendirirsiniz?
İYİ Parti ve DEM Parti'nin hemen hemen beşer puan eridiğini, bu oyların büyük ölçüde CHP'ye gittiğini düşünüyoruz. CHP'nin söylediği “sandık ittifakı” sözünün muhalif kanatta gerçekleştiğinin göstergesi. Sonuçta CHP oyunu arttırdı ve birinci parti oldu. AK Parti de yirmi iki sene sonra ikinci parti konumuna düştü ve tabii yüzlerce belediyesini kaybetti. Adıyaman, Kilis, İstanbul'da Gaziosmanpaşa gibi çok iddialı oldukları yerlerde yine Kütahya, Amasya gibi birçok yerde çok ciddi darbe aldı iktidar.
AK PARTİ’NİN MİLLİ GÖRÜŞ TABANINDAN CİDDİ TEVECCÜH OLDU
Analizlere göre AK Parti’den kopanların yüzde 40’ı sandık dışına, yüzde 40’ı YRP’ye, yüzde 20’si de CHP başta olmak üzere muhalefet partilerine geçmiş görünüyor. Oyunuzun yüzde 70’inin AK Parti’den geldiği ya da AK Parti’den 1 milyon 400 bin oy geçişi olduğu gibi değerlendirmeler var. Sizin analizlerinizde nasıl bir tablo görünüyor? Size oy veren seçmen profilini nasıl tarif edersiniz, ne istiyorlar?
AK Parti'deki milli görüş tabanından ciddi bir teveccüh oldu. Onlar zaten Refah Partisi'nden, 90'lı yıllardaki Refah seçmenleri, sonra oraya geçmişlerdi. AK Parti'nin 2002'de aldığı oyun yüzde 25-30'luk kısmını bu seçmen kitlesi oluşturuyordu. Sonradan üzerine ilave olan kesimler geçen zaman içerisinde AK Parti'den ayrıldılar. Daha ziyade bizim Refah Partisi seçmeni orada önemli bir kitle oluşturuyordu. Bunların da yaşadıkları rahatsızlıklar, bu biraz önce de söylediğimiz ekonomik sıkıntı, paylaşımda adaletsizlik, gelir dağılımında adaletsizlik, lüks, israf, gösteriş, yönetimdeki, yargıdaki adaletsizlikler, temel değerlerden kopuş ve en son bu Gazze gündemi, İsrail ve ticaret konusu, bütün bunların etkisiyle Yeniden Refah Partisi'ne büyük bir geçiş oldu. Bunun yanında başka siyasi görüşlerden, kesimlerden gelenler de var. Adalet arayışı içinde olan, adil bir ekonomik düzene ihtiyaç duyan, bunun Yeniden Refahla olabileceğini düşünenler bunlar. Bir de yeni seçmenlerden, gençlerden de çok büyük bir teveccüh var.
Üye sayısında üçüncü partisiniz. Seçim sonrası bir atak oldu mu?
Şu an üye sayımız 530 bine yakın. Üye sayısının bir gösterge olmadığını söylüyorlardı. Ama sonuca bakılırsa bu bir gösterge. Talebe cevap vermekte zorlanıyoruz. İnşallah bu güvene, teveccühe layık olmak nasip olur.
KAZANDIĞIMIZ BELEDİYELER KARNEMİZ OLACAK
Seçim sonucunu, “Milli Görüş’ün yeniden şahlanışı, Yeniden Refah’ın iktidar yürüyüşünün ayak sesleri…” olarak yorumladınız ama AK Partililer, hatta bazı analistler bunun konjonktürel olduğu görüşünde. Yeniden Refah “Güvenli liman”, “kaçış rampası” görüldü deniliyor… AK Parti ekonomiyi düzelttiğinde küstürdüğü seçmenle barışabileceğini düşünüyor. Peki siz aldığınız bu oyları kalıcı kılabilecek misiniz?
Bizim kazandığımız 63 belediyedeki hizmetlerimiz bu noktada çok etkili olacak. Bugüne kadar vaatlerimizi söylüyor, programımızı açıklıyor, eleştiri yapıyor, konuşuyorduk. Geçmişimizden referanslar gösteriyor, 94 belediyeciliğini anlatıyorduk. Şimdi bizim de önümüze konulabilecek, karnemizin oluşabileceği bir alan var. Aldığımız belediyelerde nasıl bir icraat ortaya koyacağız. Buna çok büyük ağırlık vereceğiz, hassasiyet göstereceğiz. Genel merkezde oluşturduğumuz komisyonumuzla bu çalışmaları takip edeceğiz, kontrol edeceğiz. Belediye başkanlarımıza destek olacağız.
Diğer yandan teşkilat çalışması, halka yönelik çalışmalar sürecek. Bizim milli görüş modeli 55 seneden beri uygulanan bir model. Refah Partisi'ni iktidara taşıdı. Hatta AK Parti'yi de iktidara taşıyan bir model oldu. 1994'te 400'e yakın belediye alındı. Onlar bir sene sonra Refah Partisi'ni birinci parti yaptı. O bakımdan çok önem veriyoruz belediye çalışmalarına.
Bu modele uygun halkla iç içe çalışmalar devam edecek. Medya imkanımız olmadığı için doğrudan doğruya halka ulaşarak iletişim halinde bu çalışmaları yapacağız.
14-28 Mayıs seçimlerinin ardından siyasi partilerde değişim yaşanıyor. Önce DEM Parti, ardından CHP ve en son İYİ Parti genel başkanı ve yönetimi değişti. Sonbaharda Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da bırakacak. Bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz? Siyaset yenileniyor mu?
Türk siyaseti için de, millet için de hayırlı olmasını diliyoruz. Yeni bir kuşak geliyor. Dünyada da böyle, Türkiye'de de böyle. Biyolojik şartlar ortada. Bir de Türkiye genç seçmen oranının çok yüksek olduğu bir ülke. Toplum da siyasette aktör olarak gençlerin daha çok görünmesini istiyor. Böyle olması da doğal. İnşallah hayırlı sonuçlara vesile olur.
AK PARTİ’DE İSİMLERİN DEĞİL ANLAYIŞIN DEĞİŞMESİ GEREK
AK Parti’de de değişim bekleniyor. Sizce AK Parti’de bir değişim kapasitesi kaldı mı?
Tabii çok güçlü ve karizmatik bir lider profili var. Aynı zamanda cumhurbaşkanı. Türk siyasetinin en tecrübeli isimlerinden biri ve bu nedenle lider düzeyinde bir değişimin olması çok mümkün gözükmüyor. Diğer taraftan değişim yapmak istediğinizde alternatif aktörlerin bünyenizde olması lazım. Böyle bir aktör de fazla kalmadı, hatta hiç kalmadı. Dolayısıyla genel başkanlık düzeyinde bir değişim olacağını düşünmüyoruz. Bir de isimlerin değişiminden ziyade anlayışın değişmesi, politikaların değişmesi gerek. Asıl mesele o. Başarısızlıkta da isimlerden ziyade izlenen politikaların çok büyük etkisi var. Başta da ekonomi. Borç, faiz, zam, vergi ekonomisi ortadan kaldırılıp üretime, istihdama, ihracata dayalı bir ekonomi modeline geçilmeden, önce imtiyazlılar anlayışı yerine önce millet, önce ezilenler anlayışına geçilmeden yeniden güçlenmeleri pek mümkün gözükmüyor.
İTİBAR DAR GELİRLİNİN REFAH SEVİYESİYLE OLUR
AK Partililer ekonomiyi düzelttiklerinde yeniden güçleneceklerini söylüyor, Mehmet Şimşek programının arkasında duruyorlar. Bu beklenti için ne dersiniz? Ekonominin düzeleceğini düşünüyor musunuz?
Mehmet Şimşek Bey geldikten sonra da bizim seçim döneminde söylediğimiz durum değişmedi. Bizim eleştirdiğimiz borç-faiz ekonomisi maalesef uygulanmaya devam ediyor.
Bu ekonomi modelinin dört tane gider kalemi var. Birincisi faiz giderleri. Şimdi bu sene bütçeden 1.25 trilyon lira faize para verilecek. İkinci gider, kur korumalı mevduat. Yani bu sistemin canavarları diye de tanımlayabiliriz. 2023 yılında 900 milyar liraya yakın kur korumalı mevduat için ödeme yapılıyor. 550 milyar lira da oradan alınacak vergiden vazgeçildiği için üzerine bunu ekleyeceksiniz. Devletin buradaki gideri veya zararı diyelim 1.4 trilyon lira. Sadece KKM ve faize 2.65 trilyon lirayı veriyorsunuz. Diğer taraftan kamudaki israf var. Her zaman söylüyoruz, itibar olacaksa bu dar gelirlinin, asgari ücretlinin, emeklinin alım gücüyle refah seviyesiyle olur. Ama biz itibarı makam uçaklarıyla, arabalarıyla, makam odalarıyla düşünüyorsak bu tabi yanlış bir düşünce.
KUR KORUMALI MEVDUATA VERDİĞİMİZ PARAYI EMEKLİYE VERELİM
Cumhurbaşkanı kamuda tasarruf yapacaklarını açıkladı. Makam araçlarında sayı düşecek…
Basına yansımış, yeni araç kiralaması için 1.7 milyar lira harcanıyor. Aracı satın almak daha mı hesaplı olur, onu da düşünmek lazım. Maalesef tasarruf yok. Yani faiz canavarı, kur korumalı mevduat canavarı ve tabi ki bu israf canavarı bir de tabi imtiyazlı holdinglere kaynak aktarılması sorun.
Asgari ücrete bu sene ikinci zammı yapmayacağım diyorlar. Ama imtiyazlı holdinglere, bu garanti ödemelerinde dolar kuru düzeyinde senede dört kere zam yapıyorsunuz. Şehir hastanelerini yapan müteahhitlerin kira ödemelerini senede dört kere arttırıyorsunuz. Onlarınki can vatandaşınki patlıcan mı? Ballı ihalelerin üzerine bir de bu 5 holdinge 10 senede 128 kez yapılan vergi muafiyeti var. Bu sistem devam ettiği sürece, yani ekonomiden sorumlu bakan kim olursa olsun, Merkez Bankası Başkanını her ay da değiştirseniz AK Parti Genel Başkanını da üç kere değiştirseniz bu anlayış ve bu sistem böyle giderse çözülmez.
Mesela çok ilginç, kur korumalı mevduattan tam emeklinin ihtiyacı olan kadar para çıktı. Bakın 1.4 trilyon lira. Cumhurbaşkanı emekliye on bin liradan on yedi bin liraya çıkarsa 1.4 trilyona mal oluyor dedi. Şimdi kur korumalı mevduata verdiğimiz parayı emekliye verelim. Beş tane holdinge yaptığımız vergi muafiyetini on bin lira alan emekliye yapalım. Biz vergiyi, zamları, yükü tabana yayıyoruz. Vergi muafiyeti olunca beş kişiye sağlıyoruz.
İsraf ekonomisi dediniz. El değiştiren belediyelerdeki borç yükü de tartışma konusu. CHP 100 milyar lira borçtan bahsediyor. Sizin kazandığınız belediyelerde nasıl bir tablo var?
Çok korkunç bir tablo var. Mesela Yozgat Belediye Başkanımız ifade etti. Göreve başladıktan hemen sonra günlük mazot giderini 4 bin litreden 350 litreye indirmiş. Düşünebiliyor musunuz, 200 bin nüfuslu Yozgat burası. Günlük 4bin litre, 40 lirayla çarpsanız günlük 160 bin lira. Başkan indirebildiğine göre ihtiyaç fazlası, gereksiz harcama. Bu Yozgat Belediyesi'nin sadece araçlarının günlük mazot gideri. Buradan yapılan tasarrufun yanı sıra benzer birçok kalem var. Şanlıurfa'da da var. Büyükşehirlerde borç çok daha fazla, israf çok daha fazla. Biz zaten hep söylüyoruz, merkezi hükümet borçlu, belediyeler borçlu, vatandaşlar borçlu.
Konya Doğanşehir Belediye başkanınız istifa etti, bağımsız devam edeceğini açıkladı. Kazandığınız belediyelerde bir baskı var mı ya da bekliyor musunuz?
Tabii var. Seçim döneminde de adaylarımıza yönelik, il başkanlarımıza yönelik ciddi bir çalışma yapıldı. Ya menfaatle ya da tehditle adaylıktan çekilmeleri veya çalışmamalarına yönelik. Ancak bütün bu baskılara rağmen gerçekten bin dört yüz adaya bir elin parmakları kadar bile etki etmedi. Adaylarımız, teşkilatlarımız sağlam durdular. Şimdi de belediye başkanlarımızla ilgili tabii bu oluyor maalesef. İktidar partisine geçmeleri, bizden istifa etmelerine yönelik birtakım görüşmeler, çalışmalar, baskılar…
Belediye başkanlarımızla toplantı yaptık. Biz de kendilerine söyledik. İktidar partisine giden bir belediye başkanı da çok da farklı bir tabloyla karşılaşmıyor. Çünkü devlette de para yok. İktidar partisine geçtiniz diye birdenbire bir şey vermeleri mümkün değil.
DİYALOG ORTAMININ FAYDALI OLMASINI UMUYORUM
Siyasette bir yumuşak iklime geçiş yapıldığı yorumları var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la CHP Genel Başkanı Özel görüşmesi bunun işareti olarak değerlendiriliyor. Yeni anayasa turuna çıkılacak. Siz bu gelişmeleri siyasette bir yumuşama olarak okuyor musunuz? Erdoğan-Özel görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii bu görüşmelerin faydalı olacağını umuyoruz. Biz Yeniden Refah Partisi olarak işe başlarken siyasete nezaket, zarafet getireceğiz, centilmen siyaset yapacağız dedik. Diyalog olması, karşılıklı müzakere yapılması faydalı olacaktır. Sonuçta siyasi partiler birbirinin düşmanı değil. Millet bize iş yapılsın diye oy veriyor. Bu diyalog ortamının da faydalı olmasını umuyoruz.
Diyalog olumlu diyorsunuz, ama 23 Nisan resepsiyonunda sizi davet etmedikleri tabloyu nereye koyuyorsunuz?
Onu tabii milletimizin takdirine bırakıyoruz. Çok fazla bir şey söylememiz mümkün değil.
CUMHURBAŞKANI VE DİĞER PARTİ LİDERLERİYLE GÖRÜŞME DÜŞÜNCEMİZ VAR
Sayın Özel randevuyu kendi talep etti. Sizin bir talebiniz olur mu?
Olabilir tabii. Türkiye'nin üçüncü partisi olmuşuz. Bizim de öyle bir düşüncemiz var. Hem Sayın Cumhurbaşkanı'yla hem Sayın Özgür Özel ve diğer Mecliste olan partilerle bir görüşme düşüncemiz var. Başkanlık Divanı’mızda değerlendiriyoruz. Hem anayasa hem Türkiye'nin sorunları, ekonomisiyle ilgili olur. Biz de görüşlerimizi, tavsiyelerimizi ifade etmeyi düşünüyoruz.
ASIL BEKA MESELEMİZ EKONOMİK DARBOĞAZ
Böyle bir görüşme gerçekleşirse masaya koyacağınız ilk dosya, gündeme getireceğiniz ilk konu ne olur?
Dosyamızda milletin ekonomik darboğazından düzlüğe çıkabilmesi için neler yapılacağı olur. Anayasadan ziyade milletin en önemli sıkıntısı bu. Asıl beka meselemiz, en acil sorunumuz bu.
Meclis Başkanı Anayasa turuna çıkıyor. Sizden randevu istendi mi, bir hazırlık yapıyor musunuz?
Şu ana kadar gelmedi. Bize sorulduğu zaman ne öneride bulunacağımıza ilişkin veya biz olsak nasıl yapardık buna ilişkin bir çalışma yapıyoruz. Belli periyotlarla bu anayasa işi gündeme geliyor. Biraz da abartılıyor diye düşünüyorum. Bir hizmet yapacağız da anayasa bize ne kadar engel oluyor, onu da tartışmak lazım.
ANAYASA’DA ASIL AMAÇ CUMHURBAŞKANININ BİR KERE DAHA ADAY OLMASI…
Anayasa değişikliği ile sistemde bir revizyon beklentiniz var mı?
Öyle bir değişime gidilme ihtimalini çok fazla görmüyorum. Bizim kastettiğimiz değişim ve milletin de beklediği değişim daha demokratikleşmiş bir başkanlık sistemi. Ama böyle bir niyetle yapıldığını çok zannetmiyorum. Burada asıl mesele Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir kere daha aday olmasının önünün açılması ve seçilme şartının yüzde kırka indirilmesi.
MEVCUT BAŞKANLIK SİSTEMİNİ DEMOKRATİKLEŞTİREN BİR ADIM TÜRKİYE'Yİ RAHATLATACAKTIR
Bu iki konuda tutumunuz ne olur?
Çok olumlu bakmıyoruz. Olağanüstü yetkilerin olduğu bir yerde yüzde elli artı birin daha mantıklı olduğunu düşünüyoruz. Bir de üçün üzerine dört kere, beş kere aday olunması da çok uygun değil. Türkiye genç bir ülke. Genç seçmeni, genç siyasetçileri var. Bunların da önünün açılması ve yeni yüzlerle, yeni bir heyecanla bir dinamizm olmasının faydalı olabileceğini düşünüyoruz.
Meclis’in güçlendirilmesi, kuvvetler ayrılığındaki aksaklıkların giderilmesi lazım. Mevcut başkanlık sistemini daha da tahkim eden, daha da otoriterleştiren değil, daha demokratikleştiren bir adımın atılması Türkiye'yi rahatlatacaktır. Mesela Meclis’in güven oyu verme gibi bir hakkı yok. Bütçeyle ilgili çok fazla bir hakkı yok. Bakanların Meclisle bir alakası yok. Cumhurbaşkanı kararlarının çerçevesinin netleştirilmesi lazım. Bakanlar Meclisten seçilebilir. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve HSK'nın üyelerini doğrudan veya dolaylı olarak Sayın Cumhurbaşkanı belirlemiş oluyor. Bunun da kuvvetler ayrılığı açısından düzenlenmesi lazım. Seçimde bakanlar esnaf ziyareti yapıp iktidar partisinin adaylarına oy istiyor. İktidar partisi adayına oy isteyen bir İçişleri Bakanı varken orada seçim nasıl olacak? Bunların değişmesi lazım.
AK Parti'nin birinci parti koltuğundan inmesi, ekonomik durum… Bu gelişmeler Türkiye’yi erken seçime götürür mü?
Ekonomik koşullar bir miktar erken olmasına yol açabilir diye düşünüyorum. Burada milletin talebi, kamuoyunun beklentisi önemli. Sayın Özgür Özel'in açıklaması da bu yöndeydi. Bence de öyle. Bir de sistem değişmezse, Sayın Cumhurbaşkanı'na üçüncü kez aday olma yolu açılması için erken seçim yapması gerekecek. O zaman da bir 6 ay veya bir sene öncesinde belki bir erken seçim düşünebilirler.
KÜRECİK ÜSSÜ KAPATILSIN
İsrail’le ilişkiler konusunda iktidara en sert eleştiriler sizden geldi. En son İsrail’le ticarete bazı sınırlamalar yapıldı. Başka neler yapılmalı? Bir de İmamoğlu'nun Hamas’la ilgili bir açıklaması var, nasıl değerlendirirsiniz?
7 Ekim'deki olaylar başladıktan sonra da ifade ettik. O noktada Sayın Cumhurbaşkanı ile paralel bir çizgideyiz. Hamas'ın bir terör örgütü olmadığını söylüyoruz. Şartları, yaşanan zulmü göz önünde bulundurursanız, oradaki operasyonların bir bakıma doğal bir sonuç olduğunu da söyleyebiliriz. 40-50 senedir muazzam bir zulüm, muazzam bir baskı var.
Kürecik radar üstü ile ilgili açıklamalarımız oldu. NATO üssü, NATO ile paylaşıldığını söylüyorlar. Direkt vermiyorsunuz ama İngiltere ile Amerika İsrail'e gelen drone ve füzeleri düşürüyor. Siz de bu istihbaratı İngiltere'ye Amerika'ya veriyorsunuz. Doğrudan İsrail'e vermenize zaten gerek yok.
Bize kızıyorlar ama kendi gazeteleri 21 Mayıs 2021'de “İsrail'i kör edelim” manşeti ile çıkmış, “İsrail'in Filistin'deki katliamlarına karşı atılabilecek adımlardan biri de Kürecik üssünün kapatılması. “Kürecik katile kapatılsın” diye bizzat iktidarın kendi gazetesi çağrı yapıyor. Evet, bunu kapatalım. İsrail'i korumak bize mi kaldı? Biz burada ahlaki olarak, insani olarak tavrımızı ortaya koyalım. Bağımsız bir ülkeyiz, bağımsız bir devletiz.
DİZİ İZLEMEKTENSE KİTAP OKUSAK DAHA İYİ OLACAK
Laik- muhafazakar kimlikleri konu edinen Kızıl Goncalar, Kızılcık Şerbeti gibi diziler hakkında ne düşünüyorsunuz, takip ediyor musunuz? Toplumda böyle bir gerilim var mı size göre?
Türkiye'deki dizilerin genelde senaryosuyla ilgili problemlerimiz var. Sadece bu tarikatları, cemaatleri konu edinen diziler değil, diğerleriyle ilgili de. Ama millet olarak dizileri izlemektense biraz daha kitap okusak çok daha güzel olacak. Günlük televizyon izleme saati çok fazla. Biraz daha başka uğraşlara, başka işlere ağırlık versek çok daha faydalı olacak. Dizilerin maalesef faydadan çok zararı oluyor.
Bu dizileri hiç izlemediniz mi?
Çok fazla ayrıntılı incelemedim. Onun için yorum yapmam yanlış olabilir.