Tüm dünyada pandemi nedeniyle yapılamayan ve çoğu ertelenen konserler ve turneler, canlı müzik seyircisinin artan iştahına ve talebine cevap verecek şekilde ve sayıda yeniden düzenlenemeyince dengelerin iyice şaştığı gözlemleniyor. Özellikle dünyaca çok sevilen sanatçıların turnelerinde ortaya çıkan arz-talep dengesizlikleri, seyirciden sanatçıya, biletleme şirketinden sanatçı menajerine kadar paydaşların birbirine girmesine neden oluyor.
Bu soruyu ilk defa çocuk yaşımda Fenerbahçe Stadı’nın dışında
duydum sanırım. Sonra aynı yerde senelerce, defalarca duymaya devam
ettim. Tüm biletleri satılmış, elde bilet yoksa girmenin hemen
hemen imkânsız hale geldiği maçların saatlerce süren giriş
kuyruklarının fondaki başlıca sorusudur bu. Tabii ki sadece
maçların değil, talebin arzı aştığı, ücret karşılığında kamuya açık
her türlü etkinliğin. Bazen kendisi kullanmak için, bazen de fazla
olan bileti alıp fahiş kârla başkasına satmak için sorar bu soruyu
soran. Kaçınılmaz neticeleri arasında kârdan zarar, öfke, hayal
kırıklığı, karaborsa, dolayısıyla haksız ve vergisiz kazanç, yani
suç vardır. O sırada, orada, sınırlı sürede gerçekleşen bir
etkinliğe şahit olunup gerçek zamanlı duyumsanabilmesi uğruna
karşılaşılan kaynak kısıtlılığı ve bunun ekonomik, duygusal,
hukuki, toplumsal sonuçları. Ve muhtemelen hepimiz bir noktada
karaborsa bilet alarak bu suça ve sonuçlara ortak olmuşuzdur; kim
bilir?
Sınırlı kapasite ve sınırlı sayıda bilet nedeniyle bu sorunların
en sık ve geniş çapta yaşandığı etkinlikler spor müsabakaları ve
konserler. Tüm dünyada pandemi nedeniyle yapılamayan ve çoğu
ertelenen konserler ve turneler, canlı müzik seyircisinin artan
iştahına ve talebine cevap verecek şekilde ve sayıda yeniden
düzenlenemeyince dengelerin iyice şaştığı gözlemleniyor. Özellikle
dünyaca çok sevilen sanatçıların turnelerinde ortaya çıkan
arz-talep dengesizlikleri, seyirciden sanatçıya, biletleme
şirketinden sanatçı menajerine kadar paydaşların birbirine
girmesine neden oluyor. Bu durumun tavan yaptığı bir örnek olarak,
Taylor Swift’in yeni albüm turnesinin anons edilip ön kayıtlar
toplandıktan sonra satışa açılmasında yaşananlara bu yazımda
değinmiştim. Balonlu çiklet popunun bu ışılpırıl temsilcisini
sahnede görmek ve dinlemek için doğan talebin boyutları dudak
uçuklatıcıydı. Üstünkörü bir hesapla, Swift’in kendisini bu turnede
ücreti mukabili canlı seyretmek isteyen herkesi memnun edebilmek
için iki sene boyunca her gün bir stadyum veya büyük arena konseri
vermesi gerekiyor. Böyle bir şey pek mümkün olmadığından ancak
fiyat politikasıyla talebin önü alınmaya çalışılıyor ve kapasitenin
tamamı veya tamamına yakınının verimli kullanımına yöneliniyor.
Bunların planlama ve uygulamasındaki zincirin halkaları sanatçı
cephesinden (menajerlik ve/veya organizasyon şirketleri), yerel
organizatörlere, mekânlara ve en sonda bilet satış otoritesine
kadar uzanıyor. Bu noktada yapılan projeksiyonlarda geçmişe dönük
veriler hariç faydalanılacak pek fazla done yok. Eğer yeni bir
albüm varsa onun potansiyeli, yayımlanan teklilerin performansı ve
albümün alacağı tepkiler diğer faydalı ölçütler ama pek somut
değiller. Neticede tahminler, duygular, sektörün karar
mekanizmasına çokça etki eden “gaz”lar bir toz bulutunda birleşiyor
ve düğmeye basılıyor.
Toz bulutunun mahiyeti, yoğunluğu, özgül ağırlığı konusundaki
tahminler iyi yapılabildiyse batmayan (yani genel anlamda toplam
bilet kapasitesinin en az %75-80’inin) veya çok başarılı
(biletlerin tamamının) satılabildiği bir turne gerçekleşmiş oluyor.
Genelde konser ve turne işlerinde yeterince bilet satamamak
başarısızlığa işaret ederken son yıllarda bilet satış
organizasyonu, turneyi satışa açma operasyonu gibi alanlarda
yaşanan birtakım olaylar da sonrasında elde edilen büyük ticarî
başarının önüne geçebiliyor. Akla ilk gelen örnekler arasında
yukarıda bahsi geçen Taylor Swift’in “The Eras” turnesinin satışa
açıldığı anda çöken çevrimiçi satış kanalları, Bruce Springsteen’in
4.000 dolara kadar çıkan bilet fiyatları ve geçtiğimiz günlerde The
Cure’un lideri Robert Smith’in bizzat devreye girdiği, grubun 30
bacaklı Kuzey Amerika turnesi bulunuyor.
Taylor Swift – The Eras Tour 2023
Üç örnekte de dünyanın en büyük konser organizasyon şirketi Live
Nation ile birleşmesiyle halihazırda tekelimsi olan pozisyonunu
iyice güçlendirerek şimşekleri üzerine çekmekle kalmayıp adli ve
siyasi makamlarca inceleme altına alınan Ticketmaster var.
Zamanında ülkemizde biletleme tekeli olarak çok sert eleştirilen
Biletix’i de satın alan Ticketmaster dünyadaki biletleme işinin
adeta fena şöhretli diktatörü haline gelmiş durumda. Bunun çok
fazla haklı gerekçesi olsa da kurunun yanında yaşı da yakan epeyce
temel ve bilgiden yoksun yaklaşım da var. Oysa canlı müzik
ticareti, iktisadın en temel kavramlarından arz ve talebin
fiyatlara etkisi üzerine mükemmel örneklemler sunan bir alan. Ama
konu müzik ve sanat olunca kısıtlı yer, sayı ve sürede sunulabilen
bir deneyimin fiyatlandırmasında serbest piyasa yanlısı yaklaşımlar
pek şiddetli tepki çekebiliyor. Bir bakıma dinleyici dünyanın
parasını vererek, saatlerce kuyruklarda bekleyerek ve muhtemelen
sıkış-tıkış, ayakta durarak sahnede izlemek istediği sanatçıya “sen
bundan tabii ki para kazan ama o kadar da kazanma, benim uygun
gördüğüm kadar kazan” demiş oluyor. Bazı sanatçılar da
dinleyicisinin sesine kulak verecek (veya istemese de vermek
zorunda kaldığı) hassasiyeti sergilemek adına duruma müdahil
oluyorlar. The Cure’un 30 bacaklı Kuzey Amerika turnesi için tahsil
edilen hizmet vs. bedellerinin biletin taban fiyatını aşmasına
isyan eden müşterilere kulak vererek Ticketmaster’ı “dize getiren”
ve bazı hizmet bedellerinin iadelerini sağlayan Robert Smith’in
hamlesi önemliydi. Bu iade eylemi bildiğim kadarıyla konser ve
biletleme sektöründe bir ilk.
The Cure – Shows of a Lost World US Tour ‘23
Konser ve turne organizasyonlarında her zaman işin, yani
konserin veya turnenin, bir veya birkaç sahibi vardır. Sıradan
katılımcıya işin sahibi sanatçının kendisi gibi görünse de
çoğunlukla sanatçı aslında bir tedarikçi ve/veya paydaş
konumundadır ve işin asıl sahibi organizasyon şirketleridir.
Sanatçıdan almış oldukları bazen münhasır satış ve pazarlama
yetkisiyle konser ve turneler düzenleyerek bazen riskin tamamını
ama çoğunlukla bir kısmını alan girişimci pozisyonundadırlar. Riski
sanatçılar, yerel organizatörler ve mekânlarla paylaşabildikleri
modelleri tercih ederler. Bunun detayları yazının kapsamını aşar ve
sıkıcı olabilir, o nedenle girmeyeceğim. Ama bir organizasyon ve
booking (sanatçıların konser ve turne planlaması ve satışını
gerçekleştiren yapı) devi olan Live Nation ile biletleme canavarı
Tcketmaster’ın bir araya gelmesiyle bu iki ucun birleşmesi oyuna
yeni ve çok sorgulanan kurallar getirdi. Yine de, hizmet bedelleri
ve sair komisyonlar üzerinden mütemadiyen tek başına eleştirilen
biletleme şirketlerinin işbu bedel ve komisyonları çoğunlukla riski
de paylaştığı diğer paydaşlarla bölüştüğü gerçeğini eklemek
gerekir.
Ülkemizde biletleme işinin duayen ismi, 23 senelik kariyerinde
18 futbol takımının tüm maçlarının, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası
Finali, Basketbol Dünya Kupası, Eurovision Şarkı Yarışması gibi
küresel organizasyonların, birçok müzik devinin yer aldığı festival
ve stadyum konserlerinin biletlemelerini yöneten ve bu sektörde
halen üst düzey yönetici olarak faaliyet gösteren dostum Karaoğlan
Taşçı’ya bu konularla ilgili görüşlerini sordum. Çok değerli
katkısını esirgemedi:
“Amerika’da bilet satış hakları ve hizmet bedeli yapısı dünyanın
geri kalanından çok farklı. Biletleri hem en büyük hak sahibi
olarak mekânlar, hem de sanatçı ve organizatör satıyor. En büyük
hak sahibiyse mekânlar oluyor. Aynı zamanda yüksek hizmet bedeli
uygulatarak, toplanan tutarın içinden kendilerine ayrıca para
alıyorlar (kick-back). Hizmet bedelinin yanı sıra birçok başka
ücret uygulanıyor. Ticketmaster – LiveNation gibi birleşmeleri
normal görüyorum. Ancak bilet fiyatlarının Avrupa’daki gibi
organizatör tarafından belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bruce Springsteen biletleri için özel bir program uygulandı.
Talep yükseldikçe bilet fiyatı arttırıldı ve ekstra gelir
karaborsacılar yerine sanatçı, mekân ve biletleme şirketine kaldı.
Springsteen’in çalışan kesimi temsil eden halk adamı imajını
düşünen hayranları hayal kırıklığına uğradılar. Ama yine de
Ticketmaster’ın arkasında durdular ve karaborsaya gidecek para
yerine resmi kanaldan bilet aldılar. Taylor Swift ise
inanılmaz bir durum. Böyle bir talebi hiçbir şirketin
karşılayabileceğini düşünmüyorum. Ben olsam turne günlerini tek
seferde satışa sunmazdım. Beyonce ön satışında bu hatayı yapmadılar
ve turne günlerini aralıklarla satışa sundular. Özetle, talep
arzın çok çok üstündeydi ve ikinci el bilet kaçınılmazdı. Bu
arada Swift’in bazı şehirlerdeki biletlerini başka biletleme
şirketleri de sattı ve aynı şey onların da başına
geldi. Robert Smith ise proaktif davranarak hem yüksek hizmet
bedellerinin önüne geçti hem de fazla ödeme yapan hayranlarına para
iadesi yaptırdı.
Gelecekte canlı etkinliklere çok daha fazla talep olacağını,
pahalı deneyim biletlerine talebin artacağını görüyorum. Deneyim,
orada bulunmak ve bunu paylaşmak çok önemli hale geliyor. Dünyada
bilet şirketleri teknolojiyi yakından takip ediyorlar ve her zaman
iyi çözümler sunuyorlar. Bundan sonra çok daha fazla ön satış, daha
yüksek fiyat ve NFT dahil dijital bilet göreceğiz.”
Bruce Springsteen & The E Street Band (Fotoğraf: Rob
DeMartin)
Konser biletlerinden ve biletleme işinden bahsederken kazançları
birincil satış cirolarının dahi önüne geçen “yasal karaborsacılık”
şirketlerinden ve ikincil piyasalardan hiç bahsetmemek olmaz. Hemen
hepsi çevrimiçi olan ve yasa dışı bahis siteleri gibi çalışan bu
“kullanıcı dostu” karaborsacılar canlı etkinlik piyasasının güler
yüzlü küresel haydutları. Ama onları anlatmak için başka bir yazı
gerekir.