Her şey fazla karışık. Ve bir o kadar da açık. Katlanılmaz
çelişkilerin, insafsızlıkların bir de ağlatan güzelliklerin
karışıklığında, doğru olan her şey çok sade. Dolambaç hukuksuzluğun
tercihidir.
KHK ile ihraç edilen ve işlerine dönmek için açlık grevi yapan
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça grevlerinin seksenli günlerinde
cezaevinde. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, açlık grevinin
öncesinde de aylarca oturma eylemiyle seslerini duyurmaya çalışan
eğitimcilere ilişkin hükümet adına bugüne kadar yapılan biricik
açıklamada “Bu suç kariyeri olan kişiler, çocuklarımızın geleceğine
şekil vermeye uygun kişiler mi? Biz okullarda terörist
yetiştirilsin istemiyoruz. Yiyorlar içiyorlar ertesi sabah 9’da
oradaki yerlerine gidiyorlar” dedi.
Hapishanede rehin tutulan gazeteciler ve milletvekilleri
aylardır bir iddianame bekleyedursun, Gülmen ve Özakça için bir
günde jet hızıyla hazırlanan iddianamedeki “üzerlerine atılı
suçların niteliği, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması
tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri ve
eylemlerin ceza süreleri dikkate alındığında adli kontrol koruma
tedbirlerinin yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin
üzerlerine atılı suçlar nedeniyle şüpheliler Semih Özakça, Nuriye
Gülmen’in ayrı ayrı tutuklanmalarına…. karar verildi” ifadesi
şimdiden unutulmaz klasikler arasındandır.
AÇLIK TERÖRİZMİ
İşleyişinin var olduğu iddia edilen adalete Nuriye Gülmen’in
sorusudur: “Beni DHKP/C terör örgütü üyesi ilan etmişler, eğer
öyleysem ben nasıl memur oldum, nasıl memuriyetimi bunca yıl
sürdürdüm? İstanbul-Ankara yürüyüşüne katılmam gerekçesiyle bir
gözaltı işlemim var, bir de 2015 yılında tutuklandığım bir dava
var, ancak beraat ettim. Bana açlık grevine başlayana kadar örgüt
üyeliğiyle ilgili bir dava açılmadı. Semih Özakça’nın da aynı
adalet işleyişine dair tespitidir: “Sabıka kayıtlarımız tertemiz.
Açlık grevine başlayınca terörist olduk, aç kalmanın terörist
olmakla sonuçlandığı bir ülkede yaşıyorum.” Terörizm barışla
eşleşeli beri bu böyle.
Bu öyle bir adalet işleyişi ki, 70 yaşındaki Kemal Gün, oğlunun
kemiklerine kavuşmak için 90 gün açlıkla direndi. Neden sonra
İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan kemiklerin PTT Kargo'ya verildiği
öğrenildi. Bir hafta da böyle geçti işte. Kargodaki kemiklerin
ağırlığıyla. Yine fazla ve açıktı her şey. Nihayetinde oğul Murat
Gün’ün kemikleri Dersim’e ulaştı, valilikle yapılan görüşmelerin
ardından Gün’ün Dersim’in Hozat ilçesinde toprağa verilmesine razı
geldi. Kemal Gün’ün kısa cümlesi çok fazlaydı hissedene: “90 günlük
direnişten sonra oğlumun kemiklerine kavuştum. Mutluyum.”
SAAT KORDONU HASSASİYETİ
Bu öyle bir adalet işleyişi ki İstanbul Okmeydanı Cemevi’nde bir
yakının cenazesindeyken polis Sezgin Korkmaz’ın silahından çıkan
kurşunla yaşamını yitiren Uğur Kurt’un annesi Güllünaz Kurt, hâkim
karşısına çıkacak. İstanbul Çağlayan Adliyesi 24'üncü Asliye Ceza
Mahkemesi’nde görülecek duruşmanın gerekçesi mi? Kurt ailesinin
avukatları olaya ilişkin görüntülerin incelemesinin Jandarma
Kriminal Laboratuvarı tarafından yapılmasını talep ederken, sanık
avukatı Tolga Yurdakul’un bu talepleri reddetmesi üzerine salonda
çıkan gerginlikte Yurdakul’un, saat kordonunun koparıldığı
gerekçesiyle Kurt ailesinden şikâyetçi olması. Hadi şunu da
ekleyelim: Uğur Kurt'u öldüren polise sadece 12 bin lira ceza
verilmişti.
Bunca sistematik kötülüğün ortasında Türkiye’de ve bütün
coğrafyalarda dünya aslında sadece iyi ve güzel insanların yüzü
suyu hürmetine dönüyor. ABD’nin Oregon Eyaleti’ndeki Portland
şehrinde bir trende, biri başörtülü iki Müslüman genç kız sözlü
saldırıya uğramış, genç kızları savunurken ırkçı saldırgan
tarafından öldürülen Taliesin Myrddin Namkai-Meche ve Ricky John
Best’le saldırıda ağır yaralanan Micah David-Cole Fletcher
hürmetine mesela.
Ya da Bursa’da bir lokantada oruç tutmadıkları için bir baba ve
oğul saldırıya uğrarken, aynı saatlerde kendine Las Patronas diyen
kadınların 1995’ten bugüne her gün yük trenleriyle Meksika
üzerinden ABD’ye geçmeye çalışan göçmenlere tren Veracruz’dan
geçerken rayların dibinden attıkları, elleriyle yaptıkları o
yemeklerin hürmetine mesela.
Bir insanın hayatını bir anda cennete mi cehenneme mi
çevirdiğiniz üzerinden ölçülüyor hayatın adaleti. İnancınız size ne
yaptırıyor diye bakıyor tarih ve coğrafya. Fazla kötülüğün
ortasındaki sade iyilikle dönüyor dünya. Şükür ki hep ve hâlâ.