27 yaşındaki Miray Atmaca, 7 Mart 2023 Perşembe akşamı Üsküdar
Acıbadem’de oturduğu siteye girerken günün yorgunluğu üstünde olsa
da mutlu, dinç ve dingindi. Ertesi gün iş çıkışı arkadaşlarıyla
buluşacak 8 Mart’ı birlikte kutlayacaklardı. Yürüyüşe izin
verilmeyecekti, biliyorlardı. Yine de bir arada olmak iyi gelecekti
onlara.
Bahçe kapısından adım attığı sırada “Miray” diye bir ses
yükseldi ardından. Döndüğü anda, karşısındaki adam tetiği çekti.
Tam isabet! Hedeflediği ve önceden söylediği gibi, kadının kafasına
sıkmıştı terk edilen adam!..
***
30 yaşındaki Tülay Erşahin Yılmaz aynı günün sabahında İstanbul
Pendik’te, iki yıldır evli olduğu kocası tarafından bıçaklanarak
öldürülmüştü.
Ülke ve kadınlar 8 Mart’a kadın katliamlarının devamıyla
uyanacaktı Malatya’dan Batman’a… Ocak ayını 31 cinayet, 12 şüpheli
ölümle kapatmıştık. Şubat’ta performans düşmüş, cinayet sayısı
11’de, şüpheli ölüm 12’de kalmıştı. Mart’ta erkekler ataletten
çıkacak gibi görünüyor. Bu yazı yazılırken, geçen ayın cinayet
sayısı aşılmıştı. Hele seçimler atlatılsın, gerisi gelir.
Gelişmeler, erkeklerin, “feminizm” denen ve yasalarla da korunan
kadın faşizmine karşı birleşik cephe kurmaya yöneldiğini
gösteriyor.
Seçim tarihi yaklaşırken partiler ve ağır adamlarının işbirliği,
ittifak görüşmelerinde, açık kapalı pazarlıklarda da son düzlüğe
giriliyor. Her toplantı sonrası beşuş çehreli adamlar, en
külyutmaz, en iş bilir, en pazarlıkçı, pokerci ifadelerle kameralar
karşısına geçip memleket ve millet için fevkalade verimli
görüşmeler yaptıklarını açıklıyorlar.
Sonra ara kademe elemanları sahaya çıkıyor. Yetkililer “iç
müzakere ve değerlendirmeler” yaparken ara kademe elemanları da
yine medyaya doğrudan açıklamalarla ya da fısıltıyla malzeme
taşıyıp karşı tarafı elini açmaya zorluyor.
İşte bu pazarlık kızıştırma hamlelerinden görüyor öğreniyoruz
ki, memleket, millet, beka meselesi olarak kadına karşı birleşik
cephe yer alıyor iktidar masasında. Örnek: Yeniden Refah
Partisi’nin kendilerini ziyaret eden AKP’ye ilettiği
Taleplerimiz başlıklı 30 madde içinde, kadın özel ve
ağırlıklı yer tutuyor.
- İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin TBMM'de de oylanması ve
uzantısı 6284 sayılı yasanın aile bütünlüğünü bozucu hükümlerinin
ayıklanması.
- 6251 sayılı yasanın gözden geçirilmesi ve sapkınlıkların
önlenmesi.
- Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin düzenlemelerden
vazgeçilmesi.
- Süresiz nafaka konusundaki mağduriyetler giderilmesi.
- Zinanın suç sayılması.
Yukarıdaki beş maddenin arasına “Milli eğitim müfredatının milli
ve manevi değerlerimize uygun hale getirilmesi”ni de ekleyin. Ağaç
/kız/kadın yaşken eğilir, malum! 30 maddenin 25.’si nafaka, 26.’sı
müfredat, 27.si zina. Meram ve niyet açık.
Refah yetkilileri, 10 Mart’ta Binali Yıldırım ve Fatih Erbakan
başkanlığındaki buluşma öncesinde genel başkan yardımcıları
düzeyindeki görüşmelerde taleplerin yazılı olarak iletildiğini,
karşı taraftan tamamına onay geldiğini, “Hiçbir problem yok” yanıtı
aldıklarını belirttiler.
HUKUK VE ŞİDDET
Kaldı ki, Yeniden Refah Genel Başkanı Erbakan, Ailenin Korunması
ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un neden
kaldırılması gerektiğini 16 Şubat 2022’de tane tane anlatıyor. Bu
kanun, onlara göre,
* Sözüm ona kadını koruma adı altında yuvayı yıkmaktadır, aileyi
dağıtmaktadır. Çocukları, babaları ve aslında dolayısıyla kadınları
da maalesef perişan etmektedir.
* Cinsiyetçi, faşist, feminist bir kanundur. Bu sebeple saadet
selamet getirmesi, kadını koruması mümkün değildir. Zaten
istatistikler de bunu gösteriyor. Ayrımcılık yapıyor, rakamlar,
veriler kadını erkeği birbirine düşman ediyor. Ve bütün erkekleri,
bütün kocaları potansiyel bir canavar, potansiyel şiddet suçlusu
olarak görüyor.
* Kadın ve erkek için hak ayrı ayrı aranmaz. Hak insan için
aranır. Kadın hakkını koruyacağım derseniz bu sefer karşısında
erkek hakkını korumak diye başka bir unsur ortaya çıkar. Bu da
ayırmak, kamplaştırmak demek. Kadın hakkı yerine insan hakkı
denmesi gerekmektedir. Kadına şiddete hayır yerine insana şiddete
hayır ve yahut da şiddetin her türlüsüne hayır denmesi çok daha
doğrudur.
* (Kanunda) şiddetin tanımı fiziksel, cinsel, psikolojik ve
ekonomik olarak ortaya konmaktadır ki bu tamamen muğlak, tamamen
belirsiz tanımlamadır. Bir eş, biraz eve geç geldiğinde, kocası
kendisine “Neden geç kaldın, Neredeydin bu saatte” dese dahi, “Sen
bana psikolojik şiddet uyguluyorsun” denmesi son derece mümkündür
bu kanundan dolayı. Veya da kocasından bir cep telefonu istediğinde
“Hayır bu kadar paraya cep telefonu mu alınır? Ben sana bu telefonu
almam” dese, bu sefer de “Ekonomik şiddet uyguladı” sonucuna
ulaşılabilecektir.
* Bütün bu örnekler bu kanunun nasıl bir garabet olduğunu
ortaya koymaktadır. Bu durum hukukun en temel ilkelerinden suçun
belirliliği, yani suçun açık, net tanımlanmış, belirli olması
gerektiği ilkesine aykırı bir durumu ortaya koymaktadır.
Erbakan’ın ifadesiyle yasaya itiraz tamamen hukuksal bir
hassasiyet! Fakat, siyaset sahasındaki durum öyle görünmüyor. Kanun
için “kırmızı çizgimizdir” diyen AKP milletvekili Özlem Zengin
birkaç gün sonra, bu nedenle yüzlerce tehdit mesajı aldığını
belirtiyor, kırmızı çizgiyi de siliyordu: “Ben ‘tartışılamaz’
demedim. Keşke daha seviyeli, insani, İslami bir ortamda
tartışabilsek…”
AİLENİN KÖKÜNE KİBRİT SUYU – KADININ SURATINA KEZZAP
Erbakan ve yol arkadaşları kadına karşı yolculuklarında yalnız
değil. İktidar kanadının seçim öncesinde masaya oturduğu bir diğer
“müttefik” adayı HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu,
Yeniden Refah Partisi'nin talebini desteklediklerini açıkladı: “Biz
de İstanbul Sözleşmesi'nin ailenin köküne kibrit suyu döktüğünü,
6284 sayılı yasanın isminin her ne kadar aileyi koruma kanunu olsa
da şiddeti önlemediğini daha önce basınla paylaştık.”
Kılık, kıyafet, hal ve gidişlerini beğenmedikleri kadınların
yüzlerine kezzap atan, daha da uygun bulmadıklarını günlerce
işkenceli sorgulama ve yargılamadan geçirerek domuz bağıyla infaz
eden, betona gömen Hizbullah’ın hareketini onayladığını da
söylemişti Yapıcıoğlu. Domuz bağı icraatı için Konca Kuriş’i anımsayın,
yeter.
***
Cemal Süreya’yı anmanın yeridir: Kan var bütün kelimelerin
altında.