Feynman bilimdeki güzellik ve gerçek konusunda hatalıydı

Fizik tarihi, birçok basit teorinin daha karmaşık ve ‘çirkin’ olanlar lehine terk edilmesi gerektiğini açık biçimde gösteriyor. Evren’in sabit bir durumda olduğu düşüncesi, sürekli bir genişlemeyi gerektiren düşünceden daha basittir; ve buna rağmen bilim insanları, Evren’in yaklaşık 14 milyar yıldır genişlemekte olduğunu düşünüyor.

Abone ol

Massimo Pigliucci

Amerikalı fizikçi Richard Feynman’ın genellikle şu sözü alıntılanır: “Gerçeği, güzelliği ve sadeliğiyle ayırt edebilirsiniz.” Bu cümle, Amerikalı bilim yazarı K. C. Cole’un eserinde -Sympathetic Vibrations: Reflections on Physics as a Way of Life (Sempatik Titreşimler: Bir Yaşam Biçimi Olarak Fiziğe Yansımaları/1985)- alıntılanmış olsa bile, Feynman’ın yazılı ya da sözlü kayıtlarında bu sözü bulamadım. Bununla beraber, Feynman’ın fizik alanındaki teorilerin hem basit hem de güzel olması gerektiğine inanan İngiliz fizikçi Paul Dirac’a büyük saygı duyduğunu biliyoruz.

Hiç şüphesiz, Feynman 20'nci yüzyılın en saygın fizikçilerinden biriydi. Manhattan Projesi’ne ve 1986 yılında yaşanan Challenger Uzay Mekiği faciasının etrafını saran gizem perdesinin kaldırılmasına yaptığı katkılara, 1965’te Julian Schwinger ve Shin’ichirō Tomonaga ile birlikte temel parçacık fiziği açısından derin etkiler yaratan kuantum elektrodinamiğindeki temel çalışmaları nedeniyle paylaşılan bir Nobel ödülünü ekleyin. Ve üstelik (Afrika ve Güney Amerika kökenli bir davul olan) bongo da çalıyordu!

FEYNMAN NEREDE HATA YAPTI?

Bilim felsefesi alanında, kendisinin ve sonraki neslin birçok fizikçisi gibi (Albert Einstein ve Niels Bohr da dahil olmak üzere bir önceki nesle ait olanların aksine), Feynman basit bir ifadeyle gerçek bir şöhrete kavuşmadı. Bilim felsefesinin, tıpkı ornitolojinin (kuş biliminin) kuşlara sağladığı oranda bilime fayda sağladığını söylemiş olabilir (kendisine atfedilen birçok alıntının kaynağını tespit etmek, bir sonraki imkânsız şeydir). Bu ifade, kuşların ornitolojiyle ilgilenmek için fazlasıyla aptal oldukları ya da ornitoloji olmaksızın birçok kuş türünün soyunun tükenmiş olacağı dahil olmak üzere, bilim felsefecilerinden gelen sayısız tepkiye neden olmuştu.

Sorun şu ki; gerçeğin güzelliği ve sadeliği aracılığıyla tanınabilir olduğu düşüncesini savunmak güçtür ve bu, temel fiziğin yaşadığı karmaşaya katkıda bulunan bir düşünce; ikinci meseleyle ilgili daha fazla bilgi edinmek için, Lee Smolin’in ‘The Trouble with Physics’ (Fiziğin Açmazları/2006) veya Jim Baggott’ın ‘Farewell to Reality’ (Gerçekliğe Veda/2013) kitaplarını ya da Peter Woit’in blogunu gözden geçirebilirsiniz.

Açık olmak gerekirse, teorilerin sadeliğini ve güzelliğini tartışırken, Ockham’ın usturasından bahsetmiyoruz (meslektaşım Elliott Sober’ın Aeon için yazdığı bir makale). Ockham’ın usturası, farklı hipotezlerin karşılaştırılmasına dair teşvik edici bir rehberlik sunarak, ihtiyatlı bir sezgisellik gösterir. Diğerleriyle eşit olabilmesi için, daha basit olan şeyleri tercih etmemiz gerekir. Daha öznel bağlamda, Ockham’ın İngiliz keşişi William (1287-1347), “(varsayımsal) varlıkların bir zorunluluk olmadan türetilmemesi’ gerektiğini söylemek istiyordu (17'nci yüzyılda İrlandalı Fransisken filozof John Punch tarafından dile getirilen bir düşünce). Bu sebeple, Ockham’ın usturası metafiziksel değil, epistemolojik* bir prensiptir. Diğer yandan, Feynman ve Dirac’ın bu şeyleri nasıl bildiğimizle ilgili ifadeleri, gerçekliğin temel doğasıyla ilgili görünüyor.

GÜZELLİK VE GERÇEKLİK FARKLI ŞEYLERDİR

Buna karşın, Alman teorik fizikçi Sabine Hossenfelder’in (Aeon sitesinde) altını çizdiği üzere, sadelik ve güzelliğin, fiziksel gerçekliğe yönelik güvenilir yol göstericiler olduğunu düşünmek için ortada bir sebep mevcut değil. Kendisi, birtakım sebeplerden ötürü haklı.

Öncelikle, (ne yazık ki fizikçiler tarafından nadiren gözden geçirilen) fizik tarihi, birçok basit teorinin daha karmaşık ve ‘çirkin’ olanlar lehine terk edilmesi gerektiğini açık biçimde gösteriyor. Evren’in sabit bir durumda olduğu düşüncesi, sürekli bir genişlemeyi gerektiren düşünceden daha basittir; ve buna rağmen bilim insanları, Evren’in yaklaşık 14 milyar yıldır genişlemekte olduğunu düşünüyor.

17. yüzyılda Johannes Kepler, Kopernik’in oluşturduğu teorinin gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu fark etti; zira sonradan açığa çıktığı üzere, gezegenler Güneş’in etrafında (insan estetiğine göre!) kusursuz bir daire üzerinde yol almıyorlar, bundan ziyade biraz çirkin(!) elipsleri takip ediyorlardı.

Ve tabii ki güzellik, herkesin bildiği gibi, bakan kişinin gözündedir. Feynman’ı ‘güzel’ diye etkileyen şey, başka fizikçiler ya da matematikçilerin gözünde güzel olmayabilir. Güzellik insana ilişkin bir değerdir, Evren’de var olan bir şey değil. Bunu biyologlar daha iyi bilirler. Türümüzdeki estetik değerlendirme kapasitesi, büyük olasılıkla doğal seleksiyonu da içeren biyolojik bir evrim sürecinin neticesi. Ayrıca, nihai bir ‘her şeyin teorisini’ keşfetmek üzere uyarlanmış olan estetik bir duygu geliştirdiğimizi farz etmek için ortada kesinlikle hiçbir neden bulunmuyor.

HERKES ANLADIĞI İŞİ YAPMALI

Hikâyeden alınacak ders, fizikçilerin bilim felsefesini bu işin profesyonellerine bırakmaları ve en iyi bildikleri şeye dört elle sarılmaları gerektiği. Daha da özetle; bahsettiğimiz şey, disiplinler arası üretken bir diyaloğun yalnızca bir ihtimal değil, tartışmasız bir zorunluluk olduğu bir alan. 1944 yılında Einstein’ın bir mektubunda diğer bir fizikçi Robert Thornton’a yazdığı üzere:

“Bilim tarihinin ve felsefesiyle birlikte yöntembilimin** önemi ve eğitimsel değeri hususunda sizinle aynı fikirdeyim. Günümüzde birçok insan -ve hatta uzman bilim insanları-, bana, binlerce ağaç görmüş ama asla bir orman görmemiş insanlar gibi görünüyorlar. Tarihsel ve felsefi geri plan bilgisine sahip olmak, çoğu bilim insanının acısını çektiği kendi kuşağının önyargıların karşısında bu tür bir bağımsızlık sağlar. Felsefi içgörünün yarattığı bu bağımsızlık hali, -benim nazarımda- katıksız bir zanaatkâr veya uzman ile ‘gerçeklerin peşinden giden bir araştırmacı’ arasındaki ayrımın da işaretidir.”

Talihin bir cilvesi olarak, güzelliğin, gerçeğin (ve iyiliğin) yol göstericisi olduğunu öne süren kişi –bir filozof olan- Platon’du; göründüğü kadarıyla, asla karşı (ya da duruma göre aynı) cinsiyetin güvenilmez bir mensubuyla tanışmamıştı. ‘Symposium’ (Sempozyum) adlı eserinde, diğer şeylerin yanı sıra Sokrates’in cinsel eğitimi içeren diyalogu hakkında da yazdı. Buna karşın, Platon’dan bu yana felsefe birçok ilerleme kaydetti, bilim de öyle. Bu sebeple, bilhassa da kamuoyu üzerinde etkisi olan kişiler söz konusuyken, bilim insanları ve filozofların, savunulması güç olabilecek kavramları dile getirmeden önce birbirleriyle tartışmaları iyi bir fikir.

*Epistemoloji veya bilgi felsefesi, bilişsel süreçlerde nasıl oluştuğundan ziyade bilgiyi genel olarak ele alan, bilginin doğasını inceleyen bir disiplindir.

**Yöntem bilim veya metodoloji, belirli bir disiplinde kullanılan bütün yöntemler hakkındaki bilimsel ve felsefi araştırma alanıdır.

*** Yazının aslı Aeon sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)