İsrail ile Filistin arasında günlerdir süren çatışmalar sonrası sağlanan ateşkes için Türkiye dahil “Filistin davası hikayelerinin prim yaptığı” ülkelerde “zafer” yorumları yapıldı. Bu ülkelerin medyalarına bakılırsa “İsrail yenildi, Filistin’e saldırdığına bin pişman ve gelecekte artık böyle bir cüreti gösteremez." Ancak en abartılısı “Filistinli örgütlerin bu kez gösterdikleri performans karşısında İsrail’in şaşkınlığa düşmesi ve ardından apar topar ateşkes ilan etmesi” yorumuydu ki, insan bizim karşımızda yaşanan savaş başka bir savaş mıydı acaba demeden edemiyor.
Filistinli örgütlerin daha disiplinli ve kararlı olduğu, dolayısıyla İsrail’e daha derli toplu bir cevabın verildiği söylenebilir ancak bu “güzel hareketler” gerçeği gizlemeye yetmiyor. Gazete Duvar yazarları Prof. İlhan Uzgel ile Mühdan Sağlam’ın hazırlayıp sunduğu “Küresel Gündem” programında İlhan Hoca'nın “yaşananlar tarihin tekerrürüdür” düşüncesini destekleyen tespitinde olduğu gibi: Filistin Ulusal Kurtuluş Mücadelesi direnerek kaybetme hikayesine dönüştü. (1)
Filistin(lilerin) mücadelesi 1948 öncesinden bu yana Filistinlilerin sürekli gerilemesine sahne oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu'nda gösterdiği meşhur harita bunu çok iyi anlatır.
Sadece son yılarda yaşanan çatışma ve gelişmeler bile durumu açıklığıyla anlatıyor. Filistinliler ölüyor, toprak kaybediyor ancak Filistinli örgütler kendi kendilerini ve halkı, Filistin mücadelesine destek verdiğini öne sürenler kendi kamuoylarını ve Filistin halkını kandırıyor.
İsrail Haaretz gazetesinde Sam Sokol imzalı “11 Gün, 4340 Roket ve 261 Ölü: Sayılarla İsrail – Gazze çatışması” başlıklı haber-analiz son yıllarda İsrail ile Filistin arasında yaşanan irili ufaklı çatışmalara da yer veriyor. Yazıda yer alan tabloların bize anlattığı şudur: Filistinliler ve onları destekleyenler hayal dünyasında yaşıyor. Her seferinde darbe yiyorlar ancak her hezimetten bir zafer hikayesi çıkarmayı başarıyorlar. Bunu yanılsamaya mı, her şeye rağmen pozitif düşünmeye mi, davaya olan inanca mı bağlamak lazım?
Sokol’un 2008, 2008-09, 2012, 2014, 2019 ve 2021 (son çatışmalar) yıllarından verdiği örneklere gelmeden önce İsrail-Filistin çatışması denilince akla gelen, artık herkesin ezbere bildiği senaryoyu özetleyelim.
İsrail yeni yerleşim birimleri açar ya da bir şekilde Filistinli gençlerin sokaklara çıkmasına neden olacak bir provokasyon olur. Gerginlik ve sokak çatışmaları başlar. İsrail ve Filistinli örgütler “kararlılıklarını” ortaya koymaya başlarlar. Sokak çatışmaları iki taraf arasında imkanlar ölçüsünde ağır silahların da kullanıldığı çatışmalara döner. Teknolojik üstünlüğü bulunan İsrail Gazze’de belirlediği yerleri, “kendi imal ettikleri” roketler ile savaşan Filistinli örgütler ise “kör atış” ile İsrail yerleşim birimlerini ve bazı tesisleri hedef alırlar. Filistinli örgütler İsrail halkı (siviller) arasında siren seslerinin de etkisiyle gerginlik ve korku yaratır, bazı yerler isabet alır bazı İsrailliler hayatını kaybeder. İsrail “belirlediği ağırlıkta” bombardıman yapar ve Filistinliler (siviller) hayatını kaybeder. Filistin davasına destek verdiğini savunan devletlerden İsrail’i kınayan açıklamalar yapılır, İslamî örgütler başta olmak üzere bazı dernekler harekete geçirilir ve gösteri yaparlar. Bu arada İsrail ile ilgili BMGK’ye tasarı sunulması gündeme gelir ama sonuç bellidir. ABD veto eder. Böylece İsrail’e yönelik BM bildirisi İsrail’in kendi kendini kınaması ricasına dönüşür. İki yüzlülüklerini saklamak için sadece Filistinli kayıplara değinmenin taraflı olacağını savunan Avrupa ülkeleri İsrail’in kendisini savunma hakkı olduğunu belirtirler. Hani bizde de bir kesime mensup öğrenciler solculara saldırdığında bizim medya “bir grup diğer gruba saldırdı” demek yerine “karşıt görüşlü gruplar arasında çatışma yaşandı” der ya, onun gibi bir şey işte.
Bu arada İsrail’den intikam alınacağı yeminleri edilir, İsrail bir süre sonra küresel müttefiklerinden gelen “yeter, ayıp oluyor ama” eleştirileri ile birlikte ateşkese karar verir. Filistinli örgütler de “bu kez dersini verdik” propagandası ile ateşkesi kabul eder.
Ancak ölen ölmüştür. Ve her seferinde ölen Filistinli sayısı İsrailli sayısından kat be kat fazladır. Elbette çok sayıda İsrailli de ölsün anlamında değil bu cümle, Filistinlilerin her seferinde yenilgiyi tekrar ettiklerini vurgulamak için.
2008’de 5 gün süren çatışmalarda 3 İsrailli, 43 Filistinli ölmüş, 2008-09’da 23 gün günde ölü sayısı 13-1387, 2012’de 8 günde sayı 6-223, 2014’te 50 günde sayı 74-2203, 2019’da 6 günde 0-39 ve 2021’de 11 gün süren son çatışmalarda ölü sayısı 11-248 olmuş. Yaralı sayısı iki taraf için de çok daha fazla ancak fark aynı sayılır.
Bu arada İsrail 2008’de Gazze tarafından atılan 230 ve 2008-09’da atılan 852 roketin hiçbirini yakalayamamış, 2012’de 1506 roketin 431’i yakalanmış, 2014’te 4 bin 594 roketein 735’i yakalanmış, 2019’da 450 roketin 167’si yakalanmış ve son çatışmalarda fırlatılan 4 bin 360 roketin yaklaşık 1600’ü yakalanmış. Burada Filistinli örgütlerin başarılı oldukları öne sürülebilir ancak roketlerin niceliği kadar niteliği de önemli. İsrail’in attığı tek bir füze bile bu roketlerin yüzlercesinden daha etkili olabiliyor.
Bu tablolar/sayılar bize Filistinlilerin (örgütlerin) direnmeye çalıştığını ancak genel gidişata bakıldığında gerilemeye devam ettiklerini gösteriyor. Diğer bir deyiş ile İsrail bu türden “duraksamalar” yaşansa da uzun vadeli planını hayata geçirmeyi sürdürüyor.
'Son çatışmalar ile birlikte ne değişti, ateşkes ne anlama geliyor' sorusunun cevabı “Filistinliler açısından ise değişmeyen bir durum var: kaybetmeye devam etmek” şeklinde özetlenebilir. Her seferinde biraz daha gerileyen Filistin halkının payına düşen ise teselli oluyor. Bu kez de öyle oldu.
1