Marmara Denizi'ni müsilaj bastığı günlerde Çin’in
güneybatısından kuzeye doğru bilinmeyen bir yolculuğa çıkan bir fil
sürüsü de gündem oldu. Bu iki haberin ortak noktası ne?
Marmara Denizi’nde kontrol edilmeyen tankerlerden,
filtrelenmeyen evsel ve sanayi atıklardan kaynaklı kimyasallardan
stres olarak çoğalan tek hücrelilerin oluşturduğu müsilaj, denizin
içindeki tüm canlı yaşamın üstünü kaplayarak öldürmek üzere.
Üstelik bu tek hücreli canlılar bakteri olduğu için insanlar
arasında kolera salgını tehlikesini de getiriyor. Müsilaj çoktan
Kuzey Ege’ye yayılmış durumda, üniversitelerin geçici çözümler
buldukları söyleniyor ama henüz devlet sorunu kabul etmiş ve
sistematik bir çözüm arayışına girmiş değil. Denizlerin ve
dolayısıyla Marmara ve civarındaki doğal habitatın ölümünden
bahsediyoruz.
Denizlerin ölmesi ne demek? Deniz, yüzey suyu ve sahil kirliliği
en çok Pasifik ve Hint Okyanusu’nda görülüyor ve Hindistan ve
Bangladeş, cilt kanseri dahil olmak üzere deniz kirliliği kaynaklı
hastalıklarda başı çekiyor. Çevreye verdiğimiz zararın ölçeğini
insanlar nasıl etkilenir sorusuna yanıt bulunca daha iyi anlıyoruz.
Peki, Çin’de bilinmeyene yolculuğa çıkan fillerin insanlarla ilgisi
ne? DW Türkçe’nin videosu, sanırım Çin devlet televizyonundan
olduğu gibi alınmış da olsa, insan-merkezliliğe güzel bir örnek
(https://www.youtube.com/watch?v=F0UhAxkx5Ho). Mini
belgeselin odak noktası fillerin tarlalara ve köylere verdiği maddi
zarar (zarardan kasıt da tarım ürünlerini yemeleri, yani
saldırmıyorlar, sadece yiyorlar) ve köylülerin fillere karşı ne
kadar hoşgörülü olduğu. Fillerin yaşam alanlarını terk etmesine
neyin neden olduğuna değinilmemiş bile.
Meçhule giden fil sürüsü Çin’in güneybatısındaki Banna
bölgesindeki yağmur ormanlarında ve komşu Laos’ta yaşayan yaban
Asya filleri, dünya üzerindeki en büyük ikinci hayvan türü.
70’lerde yasak avlanma ve 80’lerde Çin’in kapitalist dönüşümü
sonrası yaşam alanlarının daralmasıyla sayıları 100’lu sayılara
kadar düşmüş, 2000’li yıllardan sonra Çin devleti önlem almaya
başlayınca şimdi 350 civarındalar. Yaşam alanlarının daralmasının
iki nedeni var: Konaklama yerleri arasındaki geçiş koridorlarını
tıkayan kentleşme ve yağmur ormanlarını yok eden kauçuk tarımı.
Güneybatı Yunnan’daki 670 km2 civarındaki kauçuk tarlaları
kapitalist dönüşümden beri yağmur ormanlarının yüzde yetmişini
yutmuş durumda. Kauçuk ağaçları etraflarındaki doğal ortama çok
zararlı çünkü diğer ağaçların beş katı kadar su emiyorlar. Kauçuk
tarlalarının yanlarından geçen nehirleri tamamıyla kurutabilme gücü
var – ki kurutmuşlar da.
Yağmur ormanları içindeki yaşam alanlarındaki nehirler kuruyunca
şu içmek için vadilere inen yaban filleri kurak mevsimlerdeki doğal
göç yolları kentleşmeyle tıkanınca yol üstündeki köy ve kasabalara
geceleri inip muz, ananas, mısır, şeker pancarı gibi ürünlerini
yemeye başlıyorlar. Yerel hükümetler köylüleri çay ve mantar gibi
fillerin yemeyeceği ürünler ekmeye ikna etmiş, ikna olmayanların da
kayıplarını telafi ediyor ama kauçuk tarımından ne köylüler ne
hükümetler vazgeçiyor çünkü getirisi en hızlı ve kolay. Yani,
derdin belirtileri tedavi ediliyor ama nedeni değil.
Doğal yaşam alanlarında aç ve susuz kaldıkları için yollara
düşmüş fil sürüsüne gelince, uluslararası basın onları Yunnan
eyaletinin başkenti Kunming’e varınca fark etti ama onlar aslında
bir yıla yakındır yollarda ve 500 km yol yürümüş durumdalar. İlk
yola çıktıklarında iki yetişkin erkek fil yarı yoldan geri döndü, o
yüzden Çin sosyal medyasında sürünün liderinin genç ve fillerin
kolektif hafızasına hakim olmayışından dolayı yolunu kaybettiği
yorumları yapıldı. Uzmanlar fillerin niye onlar için fazla soğuk
olan kuzeye doğru gitmekte olduklarını gerçekten bilmediklerini ve
onlar için endişelendiklerini söylüyor. Aradan geçen bir yılda, bir
yetişkin erkek daha sürüden ayrıldı ama aralarına yeni bebek filler
katıldı. Eyalet yönetimi fillere zarar gelmesin diye dronlar ve yer
ekipleriyle uzaktan takip ediyor ve geçecekleri yollara tonlarca
muz ve mısır yığıyor ama henüz ne devlet açıklamalarında ne de
kamuoyunda fillerin yollara düşmesine neden olan kauçuk tarlaları
hakkında bir tartışma başlamadı.
Pandemi süresince fabrikalar ve tankerler durup insanlar eve
kapanınca denizler temizlenmiş, çayırlar çiçeklenmiş, bomboş
sokakları yabanı hayvanlar doldurmuştu. İnsan doğadan elini çekince
gezegenimizde yaşam kendine geldi demiştik. Oysa, insanın gezegene
verdiği zarar bu kadar kolay telafi edilebilecek ölçekte değil.
Üstelik geçmişteki iki finansal krizden biliyoruz ki, iktisadi
daralmaya bağlı olumlu çevresel gelişmeler sadece geçici oluyor,
daralma dönemindeki kayıpları kapatmaya çalışan üretim ve tüketim
ağları, verdiğini misliyle geri alıyor. Pandemiden çıkış yolu
görünen şu günlerde, fillerin ünlü hafızasını örnek alıp yolumuza
öyle devam etmek gerek.