ABD kısa sürede Kürtleri ikinci kez yarı yolda bırakıyor. İlki 2017’de Irak Kürdistan Bölgesi, bağımsızlık referandumuna gittiğine pişman edilirken yaşandı. Şimdi Suriye’nin kuzeyinde Ekim 2014’ten bu yana IŞİD’e karşı savaşta destek verilen Kürtlerin bütün kazanımlarını sıfırlayacak bir harekâtın önü açılıyor.
ABD Başkanı Donald Trump, Aralık 2018’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a söylediği, “Çekiliyoruz, Suriye sizindir” sözüyle kayıtlara geçen ama hayata geçirilmeyen ilk çekilme beyanında olduğu gibi önceki günkü telefon görüşmesinde de Türkiye’nin önünden çekilme kararı verdi. Pentagon ve Dışişleri bihaber!
Eylül sonunda bu yeşil ışığı almak için New York’ta Trump’la görüşmeyi çok önemseyen ama randevu alamayan Erdoğan, baskı mekanizmasında ısrar ederek nihayetinde amacına ulaştı. ABD’ye rağmen değil ABD’nin rızasıyla tek taraflı operasyon başlayacak. Eğer Trump sözünden tekrar dönmezse.
Astana ortakları Rusya ve İran’ın da gösterdiği muğlak esneklik Erdoğan’ın işini kolaylaştırdı. Ankara’da 16 Eylül’de yapılan son üçlü zirvenin sonuç bildirisindeki ifadeler, müdahaleye ilişkin çekincelerin rafa kaldırıldığı izlenimini veriyordu: “Liderler terörle mücadele bahanesi altında yasadışı öz yönetim girişimleri dahil yeni gerçeklikler yaratma çabalarını reddetmiş ve Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü zayıflatmayı amaçladığı gibi komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığını ifade etmiştir.”
ABD bölgedeyken Fırat’ın doğusuna girmek Suriye ordusu ve müttefikleri için ‘imkânsıza yakın’ bir seçenekti. Son iki yılda Deyr el Zor ve Rakka taraflarında ABD, Suriye ordusunu defalarca vurarak Fırat hattından uzak tuttu. Sanki artık, “ABD’ye karşı Türkiye” seçeneği onların da işine geliyor. Rusya ve İran açısından eğer ABD’nin bölgeden çekilmesini sağlayacak ve Kürtleri Şam’a itecekse geliştirilen Türk müdahalesi makul karşılanabilir. Muhtemelen zımnî rıza, bu kritik neticeyi alıncaya kadar geçerli. Türkiye’nin Suriye’de hakimiyetinin genişlemesine ilişkin rezervler baki. O yüzden rıza gösterilse bile müdahalenin sınırlı, kontrollü ve geri döndürülebilir olmasını temin için belli şartlar konuşulmuş olmalı. Fırat’ın doğusunda Amerikan uçaklarına karşı körleşen Rus radarları, muhtemelen Türk uçaklarını da görmeyecek. Ama angajman kuralları bu minvalde nereye kadar işleyecek? Göz yumma siyaseti Fırat’ın batısındaki cephelerde nasıl bir iş birliği getirecek? Yanıtlar beklemeyi gerektiriyor.
Astana toplantısına paralel Şam’ın Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) terör örgütü ilan etmesi de, “Madem bizim ABD’yi bölgeden atmamız ve SDG’yi mevcut güç dengesi içinde dağıtmamız zor o halde varsın Türkiye bunu bizim için yapsın” beklentisine yatıldığını gösteriyordu.
Afrin’e müdahaleden beri Rusya’nın, Kürtleri Şam’a itmek ve ABD’nin bölgeden çıkmasının koşullarını yaratmak için kontrollü ve koşullu Türk müdahalelerine sessiz kalabileceği öngörülüyordu. Sanırım gelişmeler bu öngörü çerçevesinde ilerliyor.
Erdoğan müdahale planına 2-3 milyon mültecinin döndürüleceği yerleşim merkezleri kurma projesini de ekleyerek Avrupa’nın suskunluğunu ya da desteğini garantilemeye çalıştı. Ne kadar işe yaradı bilmiyoruz ama AB bu süreçte var ile yok arasında bir yerdeydi.
***
Türkiye’nin ilk etapta Tel Ebyad (Grê Sipî) ve Ras’ul Ayn’a (Serekaniye) girmesi bekleniyor. ABD ile kurulan Müşterek Harekât Merkezi sayesinde ağır silahların çekildiği ve tahkimatın imha edildiği iki yer. Yani bir nevi mayınlardan arındırılmış iki kapı.
Bu iki yere intikalden sonra harekât nereye yönelecek? Erdoğan ile Trump arasında derinliğe dair neler konuşuldu? Her şey çok belirsiz. Dün Trump fırtınalı havada, "Çizilen çerçeveyi aştığını düşünürsem, Türkiye'nin ekonomisini yerle bir ederim. Daha önce bunu yaptım!" tweet'iyle kendince bir sınır çekti. Peki, çizilen çerçeve ne? Mesele sadece kimsenin kabul etmediği IŞİD savaşçılarının bakıcılığını Türkiye’ye bırakmak mı?
Fakat Trump, IŞİD üyeleriyle ilgili sorumluluğu Türkiye’ye bıraktıklarını söylediğine göre çok da kilometrelerle ilgilenmiyor. IŞİD üyeleri ve ailelerinin tutulduğu kampların en büyüğü El Hol’de. Haseke’nin güneydoğusunda bir yer. Harekât Ras’ul Ayn’dan başlayacaksa El Hol’e kadar 140-150 km’lik bir yol var. Nusaybin-Kamışlı’dan aşağıya da yaklaşık 96 km. Üstelik Haseke’yi de geçmeleri gerekiyor. Ayrıca Haseke’deki hapishanelerde de IŞİD’in azılı kadroları tutuluyor. Bu kentin bir bölümü Suriye ordusunun denetiminde. Coğrafyanın detayları Trump’ın zihin atlasında yer almıyor. Umursamıyor da. Türkiye maceraya bu kadar hevesliyken neden umursasın ki!
Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda tarif ettiği güvenli bölge sınırları temelde M-4 otoyolunu esas alıyordu. 30 km derinliğinde, 480 km uzunluğundaki bu hatta Kobani, Tel Ebyad, Serekaniye (Ras’ul Ayn), Dırbesiye, Amude, Kamışlı, Tirbespiyê (Kâhtaniye) ve Derik (Malikiye) bulunuyor. Erdoğan’ın 2-3 milyon mültecinin dönüşü için ikinci aşamada gözüne diktiği yer Deyr el Zor ile Rakka’ya kadar iniyor.
***
Girilecek alanın genişliği Kürtlerden gelecek direnişin boyutuna, Araplar ve diğer yerel halkların tutumuna, Suriye devleti ve müttefiklerinin geliştireceği hamlelere ve ABD’nin çekilme stratejisinin nasıl ilerleyeceğine göre değişiklikler gösterebilir.
Her şeyden önce Kürtlerin nasıl bir stratejiyle karşılık verecekleri önemli. Şimdiye kadar SDG komutanları buranın Afrin’den farklı olacağını, herhangi bir yere müdahale olursa bütün sınırların cephe hattına dönüşeceğini söyleyegeldi. İlk andan itibaren bu deklarasyona göre mi hareket edilecek yoksa Tel Ebyad (Grê Sipî) ve Ras’ul Ayn (Serekaniye) gözden çıkarılıp sonraki hamleler mi beklenecek? Ya da kontrolün Suriye ordusuna bırakılması seçeneği mi devreye girecek? Rusya ve İran’ın istediği bu.
Müdahale Kürtlerin bütün kazanımlarını yok etmeye ve demografik yapıyı değiştirmeye odaklı. Bu nedenle de Kürtler son savaşın kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Bu seçenek savaşın yayılması ve sınırları aşması anlamına geliyor. Afrin’de bir noktadan sonra yaşanan çekilme stratejisi, sivil halkı ve yerleşimleri koruma refleksinin yanı sıra Fırat’ın doğusundaki kazanımları ve ABD ile ortaklığı sürdürmeye odaklı bir yaklaşımın sonucuydu. Kürtler için feda edilebilecek başka kazanım kalmadı.
Direnişin boyutu bölgedeki Arap ve diğer halkların Kürtlerle ne kadar ortak hareket edeceklerine de bağlı. Bu konuda da belirsizlikleri besleyen bazı faktörler var.
ABD’nin bu süreçte SDG ile ortaklığını ne denli sonlandıracağı da belirleyici etken. Beyaz Saray’ın açıklamasına bakılırsa ABD operasyona destek vermediği gibi Kürtleri de korumayacak. Peki, SDG’ye verilen ağır silahların kullanılmaması yönünde bir tasarrufta bulunacak mı? Meçhul. Türkiye, ABD’den sadece yeşil ışık değil adeta Kürtlerin elini kolunu bağlamasını da bekliyordu. Özellikle YPG’ye verdiği silahları geri almasını istiyordu. ABD de bu silahların Türkiye’ye karşı kullanılmayacağını taahhüt ediyordu. Geçen hafta konuştuğum Kürtler ABD’nin sınırlı ve kontrollü bir çatışmayla hem Kürtleri hem Türkiye’yi kendisine bağlama stratejisi güdeceğine inanıyordu.
***
Olası bir müdahale farklı senaryoların devreye girmesine imkân verebilir.
Kürtlerin Suriye ordusuyla ittifakı bunlardan birisi.
İkincisi SDG içindeki YPG unsurları kuzeydeki cephe hatlarına çekilirse güneyde Arap aşiretleri kontrolü ele almaya çalışabilir. SDG içinde birlikleri de olan bu aşiretler için petrol itici bir motivasyon.
Üçüncüsü IŞİD yeniden nüksedebilir.
Ve en önemlisi Suriye ordusu hızla Fırat’ın doğusuna intikal edebilir.
Türkiye’nin müdahalesini, Amerikan askeri varlığının sona ermesi, Kürtlerin elinin zayıflaması ve Şam’a itilmesi bakımından işlevsel bulan Suriye ve müttefiklerinin geliştireceği hamleler bu operasyonun sınırlarını tayin edebilir. Fırat’ın batı yakasında Rusya’nın desteği ile Suriye ordusu şimdiden Menbic’e girmek için pozisyon almış durumda. Fırat’ın doğusunda ise Rakka ve Deyr el Zor taraflarında Suriye ve müttefik milis güçler aylardır hazır bekliyor. ABD daha önce olduğu gibi bu güçlerin Fırat’ın üst tarafına geçme hamlelerini kesmezse güneyden Türkiye’nin ilerleyişi karşısında bir ön alma hamlesi gelişebilir.
Velhasıl bu operasyonun önünde ciddi belirsizlikler dizili. Vadetmediği tek şey de barış ve istikrar.