Gazetedeki bulmacaya bakarsanız “an” sözcüğü “en kısa zaman birimi” demek. Kaliteli futbolcuları izlerken öyleymiş gibi gelmiyor. Yıldızların en büyük özelliği, anları istedikleri kadar uzatabilmeleri.
Bir meziyetleri daha var: Bir şeyi hiç gereği ve anlamı yokken, daha doğrusu yokmuş gibi görünürken yapabilmek.
Mauro Icardi’nin Molde’ye attığı golde iki özellik de vardı. Ceza sahasına gönderilen uzun top Icardi’nin hava sahasına girdikten sonra bir saat kadar süzüldü, süzüldü ve sağ ayağına kondu. Gelişine kaleye vurmanın hiçbir gereği ve anlamı yoktu ama vurdu. Attı.
Birkaç gün önce İstanbul’da da benzerini yapmıştı. Galatasaray Trabzonspor’dan daha güçlü olduğunu gösterse de hücumda üretemiyordu. Arjantinli golcü, formasını görmeseniz bile onun attığını anlayacağınız iki golle takımını galibiyete taşıdı.
4-2-3-1 YETMİYOR
Taraftarın keyfine diyecek yok. Okan Buruk da memnun olsa gerek. Hem zaptı zor karakteriyle ün yapmış bir oyuncudan müthiş verim alıyor, hem de zor geçen maçlarda puanları ve turları cebe koyuyor.
Ama böyle gitmeyeceğini de herkesten iyi biliyor. Ligin ilk iki haftası ve Şampiyonlar Ligi ön elemeleri oyun açısından parlak geçmedi. Molde maçı ise işin daha ciddi yerlere varabileceğini gösterdi.
Norveç ekibi karşılaşmayı 22 şutla ve 10 civarı gol pozisyonuyla bitirdi. Bazı bölümlerde pas örgüleri baş döndürücü bir seviyeye çıktı. Galatasaray ise kaleyi 6 kez yoklayabildi; üç isabetli şuttan ve 0.75 gol beklentisinden 3 gol çıkardı.
Rakibin sezon ortasında olması, Lucas Torreira’nın yokluğu, suni çim gibi haklı ve haksız mazeretlere rağmen deplasmandan 2-3 galibiyetle dönmek önemliydi.
Ancak sahada da en az o kadar önemli bir sorun var. Süper Lig’in resmi ideolojisi 4-2-3-1 Avrupa’da seviye yükseldikçe yetersiz kalıyor. Özellikle de 3’ün ortasındaki isim (Galatasaray örneğinde Dries Mertens) orta sahadan ziyade forvet karakterliyse ve kanat oyuncularının savunma katkısı sınırlıysa maçı istediğiniz gibi götürmek imkansızlaşıyor. Üst düzey Avrupa futbolu üç merkez orta saha istiyor.
KANTÉ, TORREIRA VE DON CARLO
Oyunun şu anki zirvesi olan Premier Lig ve Şampiyonlar Ligi’ni kazanan kadrolara bakalım. Sadece Leicester 2016’da Premier Lig’i, Chelsea ise 2017’de Premier Lig’i ve 2021’de Şampiyonlar Ligi’ni kazanırken ikili orta sahayla oynuyordu. Ama bu üç kadronun bir ortak noktası vardı: N’Golo Kanté. Tam da bu yüzden, oyuncuyu Leicester’a getiren Steve Walsh aslında merkezde üç orta sahayla oynadıklarını anlatıyordu: “Ortada Danny Drinkwater, iki tarafında Kante.”
Galatasaray Torreira’dan aynısını bekliyor ancak Avrupa seviyesinde bu neredeyse imkansız bir görev. Dahası, kadronun geri kalanının defansif kalitesi tartışmalı. Bu yüzden 4-3-3, baklava 4-4-2, 3-5-2 veya baklava 3-4-3 gibi en az üç merkez orta sahalı seçeneklere bakmakta fayda var. Okan Buruk’un çarşamba günkü en büyük hatası, Molde gibi önemli bir eşleşme öncesinde bunu neredeyse hiç denememiş olmasıydı.
Üçlü orta saha sorunu Türkiye’de nedense pek görülmüyor ve tartışmalar hep savunmacı sayısı üzerinden dönüyor. Örneğin Valérien Ismaël’in Beşiktaş’ında ve Jorge Jesus’un Fenerbahçe’sinde de bence esas sorun sürekli dile getirilen üçlü savunma değil, ikili orta sahaydı. Bu sezon iki takım da üçlü merkeze döndü. Galatasaray da benzer bir yol izleyebilir.
Bu da bizi bir diğer gerçeğe getiriyor. Liginizde ne yaparsanız yapın, eğer Pep Guardiola gibi bir taktik planınız ve transfer bütçeniz yoksa Avrupa’da farklı bir plan, strateji, belki de diziliş gerekiyor. Örneğin Real Madrid evvelki sezon Carlo Ancelotti yönetiminde hem La Liga’da hem Şampiyonlar Ligi’nde zafere ulaşırken ligdeki topla oynama oranı yüzde 60’a yakın, Avrupa’daki ise yüzde 45 civarındaydı. Çünkü bir oyun yetmiyor.
Ama enseyi karartacak bir durum yok. Galatasaray’ın başında bunu yapabilecek bir hoca var. Geçen sezonki yavaş başlangıçtan da bildiğimiz üzere Okan Buruk sonbaharın ortasında ısınmaya başlıyor ve taktiksel açıdan saplantılı değil pragmatik. Buna bire bir oyuncu yönetimindeki becerisi de eklenince, sakin ciddiyetiyle Ancelotti’yi hatırlatıyor. Taktik trendleri yakalamakta da aynı beceriyi gösterebilir.
YILDIZLARA YENİ GÖREV TANIMI
Üstelik önünde Don Carlo’nun seveceği türden bir görev var. Icardi gibi yıldızların işlevi genellikle “Kötü oynadığınız maçı bile kazandırmak” olarak tanımlanır. Kadro seviyenizin ortalamanın çok üzerinde olduğu organizasyonlarda, mesela Galatasaray için Süper Lig’de geçerli olabilir.
Ama kadro dengesindeki soru işaretleri bir yana, bu sezonki transferlere bakınca Galatasaray belli ki sınıf atlamak istiyor. Bunun için de yıldızların “Kötü oynasak bile maç kazandırır” aşamasından “İyi bir oyun yapısıyla birlikte bizden çok güçlü takımlarla baş etmemizi sağlayabilir” aşamasına geçmesi gerekiyor. Buruk sağlam ve gerçekçi bir oyun tasarlarsa bunu başarabilir.
Beklenti seviyesi düşünülünce başka çaresi de yok. Geçen yıl bu zamanlarda konuşulanları unutmadığından eminim. Türk futbolunda rüzgarın ne kadar hızlı yön değiştirdiğini en iyi bilen isimlerden biri. Yaşattığı şampiyonluğa rağmen Molde maçında veya önümüzdeki birkaç haftada istenen sonuçlar gelmezse medya ve kulüp içindeki Old Guard, “Bu kadar yıldızın başına imparator yakışır” naralarıyla ortalığa dökülebilir. Sanırım her Galatasaraylı bunun yerine Icardi’nin Şampiyonlar Ligi’ndeki kritik grup maçının son dakikalarında, yine zamanı durdurarak attığı güzel golü konuşmayı tercih edecektir…