Fosforlu yelek göçüğe karşı koyamaz ki!

Şirvan'da 16 işçiyi yutan madende kayıpları arama çalışmaları devam ederken, bir yanda hüzün bir yanda da işsiz kalma korkusu var. Kadrolu işçilerden biri üzerindeki fosforlu yeleği ve ayağındaki botu gösterip, güvenlik önlemlerinin alındığını anlatıyor ve ekliyor: Taşeronların hiç bir şeyi yok, terlikle gelip çalışanlar var... Ama fosforlu yelek madende kurtarır mı insanı?

Abone ol

DUVAR - Siirt’in Şirvan ilçesindeki bakır madeninde 17 Kasım'da meydana gelen göçükte 16 işçi toprak altında kaldı. 11 işçinin cansız bedenine ulaşıldı, diğer 5 işçinin bulunması için aramalar devam ediyor. İşçilerle, çalışma koşullarını ve madendeki göçüğü konuştuk.

Ciner Grubu’na ait Park Elektrik Üretim için çalışan birkaç işçiyle küçük bir odada oturuyoruz. Sabahtan kalma poğaçaları, simitleri çıkarıyorlar. Yanında zeytin, örgü peyniri ile Siirt’in meşhur otlu peyniri de var. Otlu peynirin tadına bakmamız için özellikle ısrar ediyor işçiler. Kaçak çayları bittiği için, Rize çayı içiyoruz.

“Göçük neden oldu?” Bu soruyu savcılar ve konuyla ilgili herkes soruyor, sormalı da zaten. Bu sorunun cevabını alabilmek için, madenin faaliyet raporlarına vesaire bakılabilir. Ama bu raporların doğru tutulup tutulmadığı da sorular arasında yer alıyor, almalı. Madendeki göçüğün neden meydana geldiğini soracağınız insanların başında ise, kuşkusuz işçiler geliyor.

Biz de işçilere soruyoruz, “Yeterli önlemler alındıysa, sizce göçük neden oldu?” İşçilerden biri, hiç ikiletmeden, “Doğal afet” diye cevap veriyor. Burası bir maden ve işletmeci madeni işletirken doğal afetlere karşı da önlem almalı, değil mi? 'Önlem alınmıştı' diyor işçiler. İşletmecilerin denetim yaptığını, sarsıntıyı gösteren aletin çalıştığını, gerekli güvenlik önlemleri alınmadan işçilerin madene geçemediğini anlatıyorlar.

MADEN KAPATILABİLİR ENDİŞESİ

İşçiler, her şey yolundayken bir doğal afetin gerçekleşmiş olduğu konusunda ısrarcı davranıyorlar. Aşağıda, göçük altında kalan işçilerin yakınlarıysa aynı fikirde değil. İşçi yakınlarının bir iddiası daha var: Madeni işleten firmanın yetkilileri işçileri uyarmış, 'olumsuz konuşursanız işten atılabilirsiniz, maden kapatılabilir' diye. Bu duyumu paylaşıyorum işçilerle. “Yok öyle bir şey” diyorlar. Bunu söylerken bana değil, başka yöne bakıyorlar. Doğrudan bir uyarı almamış olsalar bile, Maden köyündeki bu söylenti dahi korkutmaya yetmiş onları. Konuşma uzayıp konu çocuklarının okuluna, birikmiş banka borçlarına gelince işsiz kalmaktan korkuları daha iyi anlaşılıyor.

Aslında üç ay önce meydana gelen göçük sırasında işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlar zaten. Göçükten sonra maden üç ay kapalı kalmış. İşletmeci firmanın zarar ettiği ve bundan sonra madenin kapısına kilit vurulacağı rivayet edilmiş. Söylentilerden biri de, firmanın işletmeyi kapatma kararı aldığı, ancak Siirt Valisi’nin devreye girerek işletmenin açık kalmasını sağladığı yönünde. “Sizce işletmeci zarar eden bir firmayı, işçiler işsiz kalmasın diye açık tutar mı?” sorusuna cevap veremiyorlar.

SENDİKA HENÜZ İŞÇİLERLE GÖRÜŞMEMİŞ

Konuştuğumuz işçilerin tümü Metal İş sendikasına üye. Henüz gelip kendileriyle görüşmemiş olsa da sendikaya güveniyorlar. İşten çıkarılma korkusunu biraz da sendikalı olmanın güveniyle atlatıyorlar. Ama buna da pek güvendikleri söylenemez. İşçilerden biri, “Kasksız madene inersem işveren rapor tutup beni işten çıkarabilir” diyor. Sendikalı olmak, işten çıkarılabilme ihtimalini ve korkusunu ortadan kaldırmıyor.

Göçük altındaki işçi yakınlarının hüzünlü bekleyişi sürüyor.

İşçilerden biriyle dağın yamacına gidiyoruz. Bana helozenik biçimde dağın tepesine yükselen madeni tanıtıyor. Heyelanın meydana geldiği bölgede, işçileri çıkarmak için iki yerde çalışıyor iş makineleri. “Üst taraftakiler toprağı alarak aşağıdaki basıncı azaltıyor” diyor, “Yoksa aşağıda çalışmak mümkün olmayacak.”

Bir süre önce dinamit patlatılırken bir işçi hayatını kaybetmişti. Bununla ilgili bilgisine başvurduğum işçi, dinamit patlatılırken alınan önlemleri anlatıyor uzun uzun. “Ama bir işçi hayatını kaybettiyse, demek ki o gün yeterli önlem alınmadı, gerekli uyarılar yapılmadı” dediğim işçi, meseleyi kadere bağlıyor.

Üstündeki fosforlu yeleği, ayağındaki darbelere karşı dayanıklı postalları gösteriyor. “Bunlar taşeron firmada çalışanlarda yok. Kimisi terlikle geliyor madende çalışmaya. Bizim durumumuz daha iyi onlara göre. Onların hiçbir güvencesi yok.” Tonlarca toprağın ve kayanın neden olduğu bir göçükten ne fosforlu yelek ne de bir postalın madende çalışanları kurtarmaya yetmeyeceğini söylemiyorum işçiye.

TAŞERON FİRMA İŞÇİLERİNİN ANLATTIKLARIDIR

Taşeron işçiler yatakhane olarak kullandıkları bir odada ağırlıyorlar bizi. Ayakkabılarımızı çıkararak girdiğimiz oda tertemiz, yataklar derli toplu. İşçilerin hayatı ve çalışma koşulları ise darmadağın.

“İş bulsak burada bir gün durmayız. Üç ay önceki göçükten sonra daha çok çalışmaya başladık. Çoğunlukla 12 saat çalışıyoruz. Ayda sadece 4 gün izin yapabiliyoruz. Ücretler genellikle zamanında verilmiyor. İş güvenliği yeterince yok. Denetimler yapılıyor, ama hep işverenin istediği şekilde rapor hazırlanıyor. Heyelandan önce çatlaklar vardı. Bu çatlakların içi dolduruldu ve çalışmaya devam ettik. Sorunlarımızı anlattığımızda taşeron firma, “İşinize gelirse” diyor. O kadar çok işsiz var ki, biliyor hemen yerimize başkalarını bulacağını…”

Toprak altındaki 5 işçiyi arama çalışmaları devam ediyor.

Böyle sürüp gidiyor işçilerin şikâyetleri. Birazdan bir başka işçi geliyor, “Çabuk hazırlanın” diyor sohbet ettiğimiz işçilere. Akşam mesaisine gidecekler, “Gecikmeyelim” diyor. Gazeteye röportaj verdiklerini söylüyor işçiler, buna da aldırmıyor. Ona göre “Hiçbir şey değişmeyecek.”

İşçiler hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorsa bunun nedenlerini düşünmek gerekiyor. Bugüne kadar yaşanan iş cinayetleriyle ilgili yürütülen soruşturmaların sonuç vermemiş olması bu umutsuzluğun nedenlerinden biri. Hükümet yetkililerinin bu cinayetleri “fıtrat” ya da “doğal afet” olarak değerlendirmesinin de bunda katkısı var. Bir de, elbette sendikalar görevlerini hatırlamalı.

İşçiler buz gibi havada, gecenin karanlığında göçük altında kalan arkadaşlarını kurtarmaya giderken biz de aşağıya iniyoruz. Göçük altında kalan işçilerin yakınlarının yanına gidip onlarla birlikte, variller içinde yanan ateşin etrafında toplanarak, Maden dağından gelecek haberleri beklemeye gidiyoruz…