Fransa seçimleri: Ukrayna krizi Macron’u kurtarır mı?

Uzmanlara göre Macron, en azından Fransızların gözünde savaşı durdurmayı denedi ki anketlere göre seçmenin yüzde 60’tan fazlası Macron’u bu süreçte başarılı buldu. 

Abone ol

Fransa’da seçmenler 10 ve 24 Nisan tarihlerinde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk ve ikinci turu için sandık başına gidecekler. 

2017 yılından beri cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Emmanuel Macron’un karşısında Marine Le Pen'den (aşırı sağ) Valérie Pécresse'ye (sağ / muhafazakâr), Eric Zemmour'dan (aşırı sağ) Jean-Luc Mélenchon'a (aşırı sol), Yannick Jadot'tan (yeşiller) Fabien Roussel (aşırı sol) ve Anne Hidalgo'ya (sol / sosyalist parti) dek Fransa’da kamusal yaşamda ağırlığı olan birçok eğilim ve akımın temsilcileri rakip olarak yarışacak.

Ukrayna krizinin ardından Macron’un oy oranı yüzde 30 bandına ulaşmış durumda.

Beş yıllık görev süresinde işsizliği azaltıp hayat kalitesini artırdığını, orduyu güçlendirdiğini açıklayan Macron, tekrar seçilmesi durumunda petrol ve doğalgazda Rusya’ya olan bağımlılığı azaltıp emek ve enerji üzerindeki vergileri düzeltmeyi, nükleer enerji ve yenilenebilir enerjide yeniliklere gitmeyi, adalet sisteminde iyileştirmelerde bulunmayı vaat ediyor.

Paris/Sorbonne Üniversitesi’nden sosyolog-akademisyen Pınar Kılavuz, ikinci turun Macron ve Marine Le Pen arasında yapılacağını belirtiyor.

Gazete Duvar’a konuşan Kılavuz, “Macron’un ikinci turda seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bu, Macron başarılı bir süreç geçirdiği için değil, Marine Le Pen başa gelmesin diye uygulanan bir strateji” diyor ve alım gücü düşerken, özellikle enerji fiyatlarındaki artış karşısında Fransız halkının benzin fiyatları ve hayat pahalılığına karşı eylemler yaptığını ve bunların seçimlerden sonra devam edeceğini kaydediyor.

Son kamuoyu yoklamalarına göre, Macron ikinci turda oyların yaklaşık yüzde 53’ünü alarak, yüzde 47’lik bir oy potansiyeline sahip olacağı öngörülen Le Pen’i geride bırakıyor.

Fransa’nın Ukrayna krizi sırasında AB dönem başkanlığını altı aylığına yürütüyor olması, krizin dindirilmesi yönünde Macron’a arabulucu rolü atfedilmesinde bir etken oldu.

Kılavuz, “Macron bu rolü oynadı. Diplomatik dili tercih etti. Putin için 'diktatör' gibi ifadeler kullanmadı. Doğal olarak NATO çizgisinde ilerledi. Örneğin aşırı solcu aday Mélenchon, işgalden önce 'agresif olan taraf NATO, Putin kışkırtıldı' demiş, daha öncesinde ise NATO’dan çıkmak istediğini söylemişti. Roussel, Le Pen ve Mélenchon’un programlarının ortak noktası NATO’dan çıkmak olsa da ve hatta Le Pen seçim kampanya broşürüne Putin ile fotoğrafını koysa da, Ukrayna işgali sonrası bu konudan geçici süreliğine uzaklaşıldı” diyor.

Benzer şekilde, Alman Marshall Fonu Paris ofisi direktör yardımcısı Martin Quencez de; Macron'un dış politika vizyonunun, 2017'den bu yana öne sürdükleri ile büyük ölçüde uyumlu olduğunu kaydediyor: Fransa’nın çıkarlarını ve dünyadaki egemenliğini savunmanın en iyi yolu olarak Avrupa'ya güçlü bir şekilde odaklanmak.

“Macron, Fransa-Almanya arasındaki ikili ilişkilerine çok yatırım yaptı ve AB içinde önemli reformlar (maliye, Schengen bölgesi, savunma birliği, nitelikli oy çoğunluğu gibi) için bastırmaya devam ediyor. Anketlerdeki başlıca rakipleri – Marine Le Pen, Jean-Luc Mélenchon ve Eric Zemmour – ise AB hakkında çok daha eleştirel bir görüşü paylaşıyor. Hiçbiri bir 'Frexit'i savunmasa da, onların pozisyonu, Fransa'nın beğenmedikleri herhangi bir AB politikası için 'devre dışı bırakma' maddelerini kullanmaya hazır olması gerektiği yönünde. Ayrıca NATO Askeri Komutanlığından ve hatta tüm ittifaktan çekilmeyi savunuyorlar” diye açıklıyor Quencez.

UKRAYNA İŞGALİ VE NATO

Öte yandan, uzmanlar, Rusya’nın Ukrayna işgali sürecinde arabuluculuk rolüne soyunan Macron’un popülaritesinin artmasıyla birlikte yeniden seçilme şansının güçlendiğini düşünüyor. Bu, bir zamanlar “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Macron’dan, "Ukrayna'daki gelişmelerin İttifak için bir elektroşok" olduğunu söyleyen bir Macron’a doğru evrilme anlamına geliyor.

Zira Macron’un rakipleri arasında ikinci sırada gelen Marine Le Pen ve akabinde Jean-Luc Mélenchon ve Eric Zemmour gibi uzunca bir süre Putin’e hayranlıklarını gizlememiş isimler de var ve bu durum söz konusu isimlerin popülaritesini zedeliyor.

Hatta 2017 yılında bir önceki cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında Kremlin’de Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’i ziyaret etmiş olan Marine Le Pen, seçilmesi durumunda Fransa'yı NATO'nun askeri kanadından çıkarma sözü vermişti. Ukrayna krizinden sonra ise, Le Pen, Putin’in “eski Putin” olmadığını ileri sürerek bu konudaki kamuoyu eleştirilerinden kurtulmaya çalıştı

Dolayısıyla, bütçe ve ulusal savunma harcamaları açısından NATO’ya en büyük katkı sağlayan dördüncü ülke olan Fransa’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, adayların NATO ve Ukrayna’nın işgali karşısındaki tutumu, kamuoyunun oy tercihlerinin şekillenmesinde belirleyici olmasa da işgal başladığından bu yana yaklaşık 5 puana tekabül eden bir güç oluyor.

2021 yılı Haziran ayında Alman Marshall Fonu tarafından yapılan bir araştırmada Fransızların yüzde 52’si NATO’yu Fransa’nın güvenliği açısından önemli ve gerekli bir yapı olarak görürken, Ukrayna krizi bu rakamları da yukarı çekmişe benziyor. 

“Macron’un başlıca rakipleri, Rusya-yanlısı tutumlarını gerekçelendirmek zorunda kaldılar ve Zemmour’un durumunda Ukrayna’da yaşananlar karşısında herhangi bir destek göstermemesi, ona oy kaybına yol açabilir. NATO Fransız halkı için giderek daha anlamlı hale geldi, ancak oy tercihlerini belirleyen temel dinamik değil” diye düşünüyor Quencez.

Araştırmacı Mehmet Baran Kılıç ise, “Macron her ne kadar savaşı durduramamış olsa da durdurmak için belki de en fazla çabayı veren dünya lideriydi. Diğer liderlere nazaran da daha makul bir yol izledi” diyor.

Dolayısıyla, Kılıç’a göre, Macron, en azından Fransızların gözünde savaşı durdurmayı denedi ki anketlere göre seçmenin yüzde 60’tan fazlası Macron’u bu süreçte başarılı buldu. “Diğer adayların da tutarsızlıkları eklenince Macron oyunu yüzde 24-25’ten yüzde 30-31’e çıkardı. Şimdiyse yüzde 28’lerde ilerliyor. Diğer adayların güvenirlikleriyse önemli ölçüde zarar gördü. Oy kayıpları yaşayanlar veya oylarını bir süre boyunca artıramayanlar oldu.”

Araştırmacı Kılıç, Fransa’nın AB Dönem Başkanlığı için hazırladığı yol haritasında ve Fransız yetkililerin söylemlerinde AB’nin daha bağımsız hareket etmesinin, NATO gibi oluşumlarla AB’nin bağımsızlığına gölge düşürmeyecek şekilde işbirliği yapmasının ve AB’nin uluslararası arenada önemli bir aktör haline getirilmesinin yer aldığını ve Macron’un, Rusya-Ukrayna krizinde de bu doğrultuda ilerlediğini belirtiyor.

“NATO da öyle ya da böyle Macron’lu Fransa için önemli bir oluşum” diyor Kılıç.

AVRUPA BİRLİĞİ DÖNEM BAŞKANLIĞI VE TÜRKİYE

Her ne kadar Zemmour ve Pecresse, kampanyalarında ilk yurtdışı gezilerini Ermenistan'a düzenlemiş olsalar da, Fransa’da seçim sürecinde Türkiye dosyası çok fazla ön planda değil.

2020 yılında Doğu Akdeniz ve Libya dosyalarında Türkiye ile ciddi sürtüşmeler yaşamış olan Fransa, 20 Ocak 2021’de Biden yönetiminin göreve başlamasıyla birlikte Türkiye ile söz düellosuna son vermiş ve taraflar diyalog kanallarını açmaya başlamıştı.

Gazete Duvar’a konuşan Fransız siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı, Sciences Po'da emeritus Profesör Bertrand Badie’ye göre, “Türkiye dosyası, Fransızların seçim davranışını etkilemiyor. Son kamuoyu yoklamalarına göre, Fransız halkı ağırlıklı olarak azalan alım güçlerinden ve savaşın gidişatından endişeli. Ancak, Macron’un ikili ilişkilere dair görece olarak pozitif tutumu, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkide elbette olumlu etki doğuracak”.

Macron kısa süre önce Türkiye ve Yunanistan ile birlikte Ukrayna’da Mariupol’den insanların tahliyesi için ortak operasyon düzenleyeceklerini açıklamıştı.

TÜRKİYE ARTIK SEÇİM KAMPANYASI KONUSU DEĞİL

Adaylar önceki seçimlerde Türkiye’yi iç politikalarının bir parçası olarak gören söylemler geliştirirken bu seçimlerde bundan geri adım atılmış durumda.

Hatta IFRI Türkiye uzmanı Dorothee Schmid’e göre, Fransa bu süreçte Türkiye konusundan kaçınma ve diplomatik kriz alanlarında tansiyonu düşürme politikası uyguladı.

Bir diğer deyişle, Macron, cumhurbaşkanlığı sürecinde uzlaşılan konular üzerinden Türkiye ile ilişkileri ilerleterek bunun iç kamuoyundaki meyvelerini toplama yoluna gitti.

Öte yandan, Ukrayna savaşının ardından oy oranlarındaki düşüşü toparlama hamlesi olarak geçtiğimiz günlerde bir TV kanalına açıklamalarda bulunan aşırı sağcı aday Eric Zemmour, seçilirse 1 milyon yabancıyı sınır dışı edeceğini açıkladı ve birkaç hafta önce Hatay belediye başkanının söylemlerini anımsatırcasına Fransa’daki yabancıların ülkenin demografisini değiştirmek istediklerini iddia eden komplo teorilerini savundu.

Ancak yapılan son anketler, 2018 yılında yaptığı bir açıklamada ülkesi için bir “Fransız Putin” hayali kurduğunu açıklayan, LGBTİ, göçmenler ve feminizm konusunda nefret suçu niteliğindeki açıklamalarıyla para cezasına çarptırılmış olan Zemmour'un ilk turda yüzde 10-12 bandında oy alarak ikinci tura ulaşamayacağını gösteriyor.

Benzer şekilde Le Pen de seçilmesi durumunda yabancılara yapılan aile yardımını kaldırmayı vaat ediyor.

Kılavuz, Ukraynalı göçmenler konusunun da adaylar arasında bir fay hattı doğurduğunu kaydediyor. “Fransa’da halihazırda 17.000 Ukraynalı var ve oturum izin süreleri bitenlerin 90 gün için otomatik olarak yenileneceği açıklandı. Zemmour mültecilerin Polonya’da kalmasını yeğliyor çünkü savaş bittiğinde ülkelerine bu şekilde dönmelerini istiyor. Le Pen ise, mültecilerin kabul edilmesini, zira çoğunlukla yaşlı, genç ve çocuk olduklarını ve kültürel olarak Fransa’ya yakın olduklarını söylüyor ama bunu da ırkçı bir söylemle ifade ediyor.”

Fransa Kamuoyu Araştırma Enstitüsü’nün (IFOP) gerçekleştirdiği son kamuoyu yoklamalarına göre, Macron Fransa’da kendisini LGBTi+ olarak nitelendiren seçmenlerin beşte birinin oyunu alıyor ve bu açıdan da Le Pen’i yeniden geride bırakıyor.

ADAYLARIN DIŞ POLİTİKA PROGRAMLARI NET DEĞİL

Ünlü siyaset bilimci Badie, BM Güvenlik Konseyi daimi beş üyesinden biri olmasına karşın, Fransa’daki siyasi partilerin ve dolayısıyla da cumhurbaşkanlığı adaylarının üç sebepten dolayı net bir dış politika programlarının olmadığını kaydediyor: 

“Geleneksel olarak dış politika, oy toplamanın etkin bir yolu olarak görülmüyor. Fransa’daki temel partiler kendi içlerinde Avrupa-yanlıları, Atlantikçiler ve ulusal egemenlik yanlıları olarak uluslararası politika konularında bölünmüş durumdalar. Ayrıca krizin başında çoğu aday Rus-yanlısı olmayı sürdürdüğü için bu krize hiç beklemedikleri bir anda yakalandılar.”

Dolayısıyla, Badie’ye göre, “Ukrayna krizi Macron’un yeni bir popülerlik kazanmasını sağlarken, uzun vadede bu durum NATO’yu Fransa’da daha popüler hale getirmeyecek.”

“Bunun tek istisnası, söz konusu krizin gerçek anlamda tehditkâr hale gelmesi,” diye ekliyor.

MACRON’UN İŞİ DAHA KOLAY

Marmara Üniversitesi’nden Prof. Emel Parlar Dal ise, “Macron için göreceli olarak kolay bir seçim, çünkü adaylar bir önceki seçime göre daha zayıf. Ukrayna çıkışı ve Fransa’nın dış politikasının ana damarlarından olan liberal değerlere olan vurguyu sürdürmesi, Macron’un popülaritesini artırdı. Ayrıca iki tarafla da konuşabilen, tüm müttefiklerini de aynı masa etrafında toplayabilen bir lider imajı çizdi” diye açıklıyor.

Şubat ayında Rusya Devlet Başkanı Putin ile Macron, Ukrayna krizine dair 5 saatlik bir görüşmede bulunmuş, hatta görüşmenin 4 metre uzunluğunda bir masada gerçekleşmesi diplomasi tarihine “uzun masa krizi” şeklinde geçmişti.

Peki, seçim sonuçlarına göre Macron’lu ve Macron’suz Fransa senaryoları birbirinden ne ölçüde ayrılıyor?

Parlar-Dal’a göre, “Kim seçilirse seçilsin Fransa’nın dış politikasında belli bir çizgisi var. Macron gerek AB açısından gerekse G-20’de, G-7’de daha aktif ve esnek bir dış politika söylemiyle başa geçti. NATO’yu bir zamanlar beyin ölümüyle eleştirse de, bu aslında Batılı ortaklar arasında güvenliğe dair bir uyanışa sebep oldu.”

Araştırmacı Kılıç ise, Macron’suz bir Fransa’nın daha korumacı ve içine kapanık bir dış politika savunacağını düşünüyor. “Macron’un olmadığı bir Fransa için AB ve NATO’nun önemi azalır. Rusya ile olan ilişkilerin geliştirilmesi de Macron’suz bir Fransa’nın yeni gündemi olabilir” diyor.

REELPOLİTİKA BASKIN GELECEK

Öte yandan, Parlar-Dal, Türkiye-Fransa arasında Ukrayna savaşı öncesinde ipuçları ortaya çıkan yakınlaşma sürecinin reelpolitika ekseninde devam edeceğini, ancak Fransa’nın Türkiye’ye yönelik insan hakları ve demokrasi konulu eleştirilerinden de ödün vermeyeceğini belirtiyor:

“Ukrayna savaşı öncesinde savunma sanayinde Fransa-Türkiye ortak çaba içerisine girmesi gündeme gelmişti, o alanda görüşmeler başlamıştı. Fransa, Türkiye’nin AB adaylığı meselesi dışındaki tavrı dışında, Türkiye’ye karşı daha az agresif oluyor. Türkiye-Fransa ilişkileri, reelpolitikanın Fransa dış politikasında ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından önemli bir örnek.”

Parlar-Dal’a göre, Macron açısından Erdoğan ile karşı karşıya gelmektense, Türkiye ile birlikte arabulucu rolü üstlenmesi, Erdoğan ile birlikte çalışabildiğini kendi kamuoyuna göstermesi çok daha avantajlı.

Ancak Kılıç, kısa vadede Macron’un Türkiye’ye yönelik olumlu tavrı devam edecek olsa da, uzun vadede Doğu Akdeniz, Libya, Suriye gibi halihazırda savaştan dolayı dondurulmuş konuların gündeme geleceğini ve ikili ilişkilerdeki havayı bozabileceğini kaydediyor.