Fransa’dan İtalya’ya tasarım

Paris tasarım adına önemli bir buluşmaya daha imza attı. Design Miami Paris’e damgasını vuran ise İtalyanlardı. Etkinliğin en önemli sunumu İkonik Fornasetti markası ile gerçekleşti. Fornasetti, sanat, zanaat ve işlevselliği birleştiren benzersiz ve tuhaf tasarımlarıyla tanınan ikonik bir İtalyan markası.

Özlem Yalım press@ozlemyalim.com

Miami, Los Angeles ve Basel de yapılan Design Miami etkinliğinin Paris ayağı geçtiğimiz hafta gerçekleşti. Bugün siz bu satırları okurken etkinliğin son günü yaşanıyor. Henüz ikinci edisyonunda 20 galerinin, onlarca konuşmacının ve binlerce ziyaretçinin ağırlandığı Design Miami Paris’te İtalyan esintileri görmek hiç şaşırtıcı olmadı; zira etkinliğin göze çarpan iki etkinliği İtalyan tasarım mirasının iki ikonik isimleri Fornasetti ve Pesce olarak ortaya çıktı.

İki kültürün ortak geçmişi Rönesans’a dayanıyor. Rönesans’ın beşiği genellikle İtalya'nın Floransa şehri olarak kabul edilir. Bu şehir, 14. yüzyılın sonlarından 17. yüzyıla kadar süren ve sanat, edebiyat, bilim ile Yunan ve Roma klasiklerine olan ilginin yeniden canlandığı kültürel hareketin önemli bir merkezi konumundaydı.

Floransa, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Botticelli ve Brunelleschi gibi birçok etkili sanatçı, mimar ve düşünürün eviydi. Şehrin, bankacılık ve ticaret sayesinde elde ettiği zenginlik, Medici ailesi gibi patronların sanatı desteklemesine olanak tanıyordu.

Rönesansı, klasik metinlerin incelendiği, insanın becerilerinin ve potansiyelinin kutlandığı, insan başarısının değerinin vurgulandığı ve böylece hümanizmin yükseldiği bir dönem olarak biliriz. Floransa, Petrarca ve Erasmus gibi akademisyenlerin katkılarıyla insan odaklı düşüncenin merkezi kent konumunu edinmiştir.

Aynı dönemde perspektif ve chiaroscuro (ışık ve gölge oyunları) gibi önemli yenilikler sanat tekniklerinde görülmeye başlandı. Filippo Brunelleschi tarafından inşa edilen Floransa Katedrali (Santa Maria del Fiore) ve kubbesi, dönemin mimari gelişmelerini gösteren örneklerden biridir.

Sadece  sanatta ve mimaride değil, bu aydınlanma edebiyatta da yaşandı; Dante Alighieri ve Giovanni Boccaccio gibi yazarlar, İtalyan dili ve edebiyatının gelişimine önemli katkılarda bulundular ve Rönesans’ın sözcüleri oldular.

Kuşkusuz bunların tümünde o dönemde bu kentteki siyasi ortamın etkisi büyüktü. Özellikle Medici döneminde, sanatsal ve entelektüel faaliyetleri teşvik eden bir ortam yaratılmıştı,

Floransa, Rönesans'ın doğum yeri olarak sıklıkla tanınsa da, Venedik, Roma ve Milano gibi diğer şehirler de Rönesans sanatı ve kültürünün gelişiminde önemli roller oynadılar.Rönesans hareketi, İtalya'da başlamasının ardından, çeşitli kanallar aracılığıyla Fransa ve diğer Avrupa bölgelerine yayıldı.

15. yüzyılın sonları ve 16. yüzyılın başlarında ticaret yollarının genişlemesi nedeniyle, İtalya ile Fransa arasında kültürel değişim yoğundu. Tüccarlar, gezginler ve sanatçılar bu bölgeler arasında seyahat ederek yeni fikirleri ve sanatsal stilleri beraberlerinde getirdiler.

Fransız monarşisi, Rönesans kültürünü teşvik etmede önemli bir rol oynadı. Fransa Kralı I. Francis (1515-1547), sanatların büyük bir destekçisi olup, İtalyan sanatçıları ve düşünürleri Fransa’ya getirmek için aktif bir şekilde çaba gösterdi. İtalyan sanatına duyduğu hayranlık, Leonardo da Vinci gibi ünlü figürlerin Fransa’ya çağrılmasına yol açtı; hatta da Vinci, hayatının son yıllarını Fransa’da geçirdi.

İtalyan sanatçılar, önemli teknikleri Fransız ressamlara ve mimarlara tanıttılar. Zamanla Fransız sanatçılar bu yöntemleri benimsemeye başladı ve belirgin bir Fransız Rönesans tarzı ortaya çıktı. Bu stil belki bugün Fransız lüks modasının da temellerini oluşturdu ve mimariyi de etkiledi.

Loire Vadisi'nde, Château de Chambord gibi şatoların inşası, İtalyan Rönesans unsurlarının geleneksel Fransız mimarisiyle entegrasyonunu sergileyen örnekler olarak inşa edildi.

Dalga dalga yayılan bu aydınlanmanın etkisi ile  Fransız yazarlar, İtalyan akranlarının temalarını keşfetmeye başladılar; François Rabelais ile Michel de Montaigne gibi figürler, bu dönemde Fransız edebiyatının gelişimine katkıda bulundular.

Bir yandan da İtalyan ve Fransız soyluları arasındaki evlilikler, daha yakın bağlar ve kültürel değişimlerin teşvik edilmesine yardımcı oluyordu. Bu ittifaklar, sanatçıların ve entelektüellerin sınırları aşarak hareket etmelerine sıkça neden oldu.

Sonuç olarak İtalya'dan Fransa'ya Rönesans'ın geçişi, ticaret, kraliyet destekleri, sanatsal etki, eğitim değişimi, mimari yenilik ve siyasi bağlantılar gibi faktörlerle yavaş yavaş gerçekleşti ancak 16. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, Fransa kendi belirgin Rönesans kültürünü oluşturmuş ve İtalyan etkilerini yerel geleneklerle harmanlamış ve Avrupa kültürünün geleceğini şekillendiren sanat, edebiyat ve felsefede yaşanan patlamaya hazır hale gelmişti.

"Renaissance" kelimesi bilindiği üzere Fransızca  ve yeniden doğum anlamına geliyor. İki Latince kelimenin birleşimi bu kelimeyi doğuruyor:  “re-" yeniden  anlamına gelirken, "nascere": doğmak fiilini ifade ediyor. Kuşkusu bu kelimenin anlamı, yeniden doğum kavramı etrafında çağlar içinde çok büyük bir etki alanını temsil ediyor. Bunu 14. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yaşanan aydınlanma olarak özetlemek mümkün.

Bu aydınlanma ile birlikte her iki ülkede sadece kültür ve sanat yaşamı değil elbette zanatkarlık ve tasarım becerileri de büyük bir parlama yaşadı. İtalya mimarlık ve zanaatkarlık alanında gelişirken Paris’te moda tasarımının yanında müthiş bir mobilya tasarımı kültürü oluşmaya başladı.

15. yüzyıldan itibaren Rönesans döneminde, Paris'te klasik stillerin yeniden canlanması görüldü; simetri, oran ve zengin malzeme kullanımı ön plana çıktı. Mobilyalar daha süslü hale geldi ve ayrıntılı oymalar ve kakmalar içermeye başladı. Fransız Rönesans mobilyaları, ağır ve sağlam formları ile karmaşık detaylarıyla karakterize edildi.

Louis XIV döneminde (1643-1715) mobilya tasarımında ihtişam dönemi başladı. Barok tarzı olarak bilinen bu dönemde, mobilyalar büyük ve resmi olup genellikle altın kaplama yüzeyler, zengin kumaşlar ve karmaşık süslemeler içeriyordu. André-Charles Boulle gibi tasarımcılar, kakma ve süslü tasarımlarıyla ünlü hale geldi ve eserleri günümüzde hala çok değerli kabul edilmektedir.

1715-1774 arasındaki Louis XV dönemi, Rokoko stilinin ortaya çıktığı bir dönem olarak anılır; bu stil, kıvrımları, asimetrik formları ve eğlenceli motifleri vurgulamaktadır. Mobilyalar daha hafif ve dekoratif hale gelirken, karmaşık oymalar ve pastel renklerin kullanımı yaygınlaştı. Bu dönemde Jean-François Oeben ve Bernard Molitor gibi tasarımcılar etkili oldu.

1700'lerin sonuna gelindiğinde mobilyadaki Louis XVI tarzı, klasik ideallere dönmeyi ve neoklasik etkileri yansıtıyordu. Mobilyalar daha sade hale gelirken, düz hatlar ve basit formlar ön plana çıktı. Bu dönemde, zarafet ve oran vurgulandı ve antik Yunan ve Roma motifleri sıkça kullanıldı. Georges Jacob ve Jean-Henri Riesener gibi tasarımcılar bu dönemde önemli rol oynadı.

19. yüzyılda yaşanan Sanayi Devrimi, her yerde olduğu gibi Paris'teki mobilya tasarımını da dönüştüren seri üretim tekniklerini getirdi. Geleneksel zanaatkarlık devam ederken, demir ve daha sonra çelik gibi yeni malzemeler popüler hale geldi. Tasarımcılar, Viktorya ve Art Nouveau gibi yeni formlar ve stillerle denemeler yapmaya başladılar; bu stiller organik şekiller ve dekoratif sanatlar üzerinde yoğunlaştı.

1930’larda artık iyice Art Deco hakimdi. Bu akım, geometrik şekiller, cesur renkler ve lüks malzemelerle karakterize edildi. Paris, bu stilin merkezi haline geldi ve Emile-Jacques Ruhlmann ve Jean Dunand gibi tasarımcılar, modernite ve sofistike stili yansıtan mobilyalar yarattılar. 1925 Uluslararası Modern Endüstriyel ve Dekoratif Sanatlar Sergisi, Art Deco tasarımının en iyilerini sergileyen etkinlik olarak tarihe geçti.

Avrupa tarihine paralel olarak değişen tüketim eğilimleri ile birlikte İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, işlevsellik ve sadeliği vurgulayan bir modernizm anlayışına hızla geçiş yapıldı. Pierre Paulin ve Charlotte Perriand gibi tasarımcılar, modern tasarım ilkelerini yansıtan ikonik parçalar yarattılar. Odak, temiz hatlar, yenilikçi malzemeler ve ergonomik formlarda yoğunlaştı.

70’lerden günümüze uzanan çağdaş mobilya tasarımı anlayışında Paris yenilikçi mobilya tasarımı için bir merkez olmaya devam etti. Geleneksel zanaatkarlık ile çağdaş estetiğin bir karışımı, Philippe Starck ve Matali Crasset gibi tasarımcıların eserlerinde görülebilir. Sürdürülebilirlik ve minimalizm de çağdaş tasarımda önemli temalar haline geldi, çevre dostu malzemeler ve uygulamalara vurgu yapılır oldu.

Benzer bir kronoloji mobilya tarihinde elbet  İtalya için de sunulabilir; ancak itiraf etmem gerekirse, mobilya tarihi için İtalya’yı 70’ler sonrasında daha incelenebilir buluyorum; öncesinde ise Fransa’nın bu süreci çok daha verimli ve eşsiz örneklerle geçirdiğini düşünüyorum.

İtalya ve Fransa, geçmişten bu yana özellikle moda, endüstriyel tasarım ve mobilya tasarımı gibi alanlarda zengin ve iç içe geçmiş bir tarihe sahip.

Louis Vuitton tasarımı 

Örneğin hem İtalya hem de Fransa, küresel moda merkezleri olarak tanınıyor. Paris, dünyanın moda başkenti olarak kabul edilirken; buradaki Chanel, Dior, Yves Saint Laurent ve Louis Vuitton gibi ikonik moda evleri dünyaya yön veriyor. Öte yandan İtalya eksik kalmıyor; Gucci, Prada ve Versace gibi tanınmış markalarla bu arenada Paris ile birlikte boy gösteriyor.

20. yüzyılın ortalarında, her iki ülke de endüstriyel tasarımda öncülük ettiler. Gio Ponti ve Achille Castiglioni gibi İtalyan tasarımcılar modern mobilya tasarımının gelişimine katkıda bulunurken, Philippe Starck gibi Fransız tasarımcılar işlevsellik ile estetiği birleştiren ikonik parçalar yarattı. Milano Mobilya Fuarı ve Paris Tasarım Haftası, tasarım yeniliği ve işbirliği için önemli platformlar olarak hala lokomotif rolü üstlenirken, kanımca Paris, Design Miami Paris ile biraz daha belirgin bir lokasyon olmaya başladı.

Bauhaus, Art Deco ve Füturizm gibi çeşitli sanat akımlarının etkisi, her iki ülkede de ürün tasarımını şekillendirmede rol oynadı. Bu akımlar, sanat ve tasarımın entegrasyonunun önemini vurgulayarak, hem işlevsel hem de görsel olarak çekici ürünlerin geliştirilmesine yol açtı.

Örneğin Fransız bir cam tasarımcısı olan René Lalique, güzel cam eserleri, takılar ve dekoratif sanatlarıyla tanındı; eserleri, Art Deco döneminin zarafetini ve lüksünü simgeleyen nesneler olarak bugün tasarım galerilerinin gözdesi konumunda. İrlandalı bir mobilya tasarımcısı ve mimar olan Eileen Gray, modern hareket içinde etkili olmuştu. Çalışmaları, geleneksel zanaatkarlığı yeni malzemeler ve tekniklerle birleştiriyordu. İsviçre doğumlu Fransız bir sanatçı ve tasarımcı olan Dunand, Art Deco tarzının öne çıktığı lak kaplama ve metal tasarımlarıyla tanınan bir başka tasarımcı. İtalyan bir ressam olan de Chirico, sürrealist hareketi etkileyen eserleriyle tanınan ve rüya gibi, klasik temaları nedeniyle sıklıkla Art Deco estetiği ile ilişkilendirilen başka bir yaratıcı beyin olarak bu stilin öncüleri arasında anılıyor.

İtalyan bir ressam ve heykeltıraş olan Umberto Boccioni, Fütürist hareketin önde gelen figürlerinden biri olarak tarihte tasarımı etkileyen bir isim olarak öne çıktı. Eserleri hız, teknoloji ve moderniteyi vurgulamıştır. İtalyan bir ressam ve Fütürizm'in kurucu üyelerinden biri olan Balla, eserlerinde hareket ve ışığı sıkça tasvir ederek modern yaşamın dinamizmini yansıttı. İtalyan bir ressam ve tasarımcı olan Fortunato Depero, sanat ve tasarımda yenilikçi bir yaklaşım benimsemiş; mobilya, tekstil ve reklam gibi alanlarda eserler vermişti. İtalyan bir mimar ve tasarımcı olan Antonio Sant'Elia, geleceğe dair şehirler için vizyoner tasarımlarıyla Fütürist hareketin sembollerinden biri olmuştu.

Bir bakıma Fransa’nın tasarım tarihi Art Deco üzerinde yükselirken, İtalya’nınki fütürizm üzerinde gelişti dersek pek de yanlış olmaz. Birbirlerinden sıkça etkilendiler ve öğrendiler.

Her iki ülkenin de, nesiller boyunca tasarımcıları eğiten prestijli tasarım okulları ve kurumları bulunuyor: Fransa’daki École Nationale Supérieure des Arts Décoratifs ve İtalya'daki Politecnico di Milano gibi kurumlar, küresel tasarım sahnesinde kalıcı bir etki yaratan etkili tasarımcılar yetiştiriyor.

Günümüzde tasarım galerileri, tarihte gerçekleştirilen tüm bu üretimleri sunma, yenilikçi tasarımı tanıtma ve sergileme konusunda önemli bir rol oynuyorlar. Tasarımcıları koleksiyoncular ve meraklılarla bir araya getirerek tasarım alanında önemli bir etkileşim sağlıyorlar. Hem İtalya hem de Fransa'daki bu etkili galeriler, çağdaş trendleri vurgulamakla kalmayıp, aynı zamanda tasarımın zengin tarihini koruyarak bu alana ilgi duyan herkes için önemli uğrak noktalarını oluşturuyorlar.

İtalya’da Galleria Rossana Orlandi, Nina Yashar tarafından kurulan Nilufar Gallery, Milano’dki Galleria Vitra, bir sanat galerisi olmasına rağmen tasarıma her zaman kapı açan Galleria Continua gibi adreslerin yanında Fransa’da Galerie Kreo, Galerie Patrick Seguin, Carpenters Workshop Gallery, Galerie Bensimon gibi galeriler ve  Les Arts Décoratifs gibi müzeler de sözünü ettiğim tasarım mirasını koruyan ve yaşatan; aynı zamanda çağdaş üretimleri destekleyen kuruluşlar arasında.

Design Miami Paris 2024

İşte geçtiğimiz hafta, Paris tüm bu mirası yeniden kucakladı ve tasarım  adına önemli bir buluşmaya daha imza attı. Design Miami Paris’e damgasını vuran ise İtalyanlardı. Etkinliğin en önemli sunumu İkonik Fornasetti markası ile gerçekleşti.

Fornasetti, sanat, zanaat ve işlevselliği birleştiren benzersiz ve tuhaf tasarımlarıyla tanınan ikonik bir İtalyan markası. 20. yüzyılın başlarında Piero Fornasetti tarafından kurulan bu marka, özellikle mobilya, seramik ve ev dekorasyonu alanlarında dekoratif sanatlar ve tasarımla özdeşleşmiştir.

Design Miami.Paris 2024 için Fornasetti, Milano’daki atölyesinin köklerini ve sanatsal değerlerini yeniden gözden geçiren bir dizi yaratım sundu.

Atölyenin keşfi, Piero Fornasetti’nin cam oymacılığına ve dekoratif sanatlara olan sevgisini derinlemesine inceleyerek, ikonik mobilya parçası "Architettura" Trumeau'nun yaratımını sundu. Etkinlikte sunulan  iki Trumeau da sınırlı sayıda üretilmişti. İlki, prestijli Murano markası Barbini Specchi Veneziani'nin koruyucusu Barbini ile işbirliği içinde yaratılan "Riflesso di Architettura" Trumeau'su olan, tamamen aynalı camdan yapılmış tek parça bir eser. Bu parça hem işlevsel hem de son derece sanatsal. İkinci mobilya parçası ise, 1950'lerin "Libri" Trumeau prototipinden esinlenerek tasarlanan "Architettura Archetipo" Trumeau'suydu ve sınırlı sayıda 5 adet üretilmişti.

Bu bar dolabının ana özelliği, dekorasyon ile İtalyan ceviz kökünden yapılan parçalar arasındaki uyumda gizli. Seti tamamlayan, 1940'lar-1950'lerden gelen ve 2000'lerde S.A.L.I.R. (Murano) tarafından yeniden basılan iki önemli vazo da sergilenenler arasındaydı: birinde mavi cam üzerine oymalı karmaşık bir deniz kabuğu deseni yer alırken, diğerinde cam üzerinde ellerin ve kelebeklerin emaye tasvirleri ile süslenmişti.

Fornasetti, zamansız mobilya ve aksesuar tasarımı ve dekorasyonu ile uluslararası alanda tanınan bir atölye olarak durdurulamaz yaratıcı yeteneği ile 20. yüzyıl İtalya'sının en üretken figürlerinden biri haline gelen çok yönlü ve eklektik bir sanatçı konumunda. Barnaba Fornasetti, babası Piero'nun mirasının sanatsal yöneticisi ve koruyucusu olarak, markayı cesur ve alışılmadık seçimlerle yönlendiriyor ve onu bugün sahip olduğu uluslararası üne ve canlılığa kavuşturuyor.

Her zamanki gibi, Fornasetti hayali böylece değişmeden nesillere aktarılabiliyor: gündelik nesnelere kültürel bir değer kazandırmak ve süslemeleri aracılığıyla sanatsal bir mesaj iletmek Piero’nun biricik dileği idi.

Tarihi boyunca, Fornasetti, mizah, nostalji, metafor ve göndermelerle karakterize edilen, rafine sanatsal çizgileriyle benzersiz bir görsel dil yaratmıştır; bu, mobilyaları, aksesuarları ve porselenleri stil sahibi bir yaşamda “konuşan” parçalar haline getirme yeteneğine sahiptir. Her şey hala Milano’daki Atölye'de tamamen el yapımı olarak, sınırlı yıllık edisyonlarla üretilmektedir. Üretim döngüsünün çeşitli aşamaları, her bir parçanın benzersiz olmasını sağlıyor ve bu her Fornasetti nesnesini otantik bir sanat eseri haline getiriyor.

Son olarak tasarımın sadece  güzel hikayeler, sanatsal bir yaratıcılık ifadesi ve estetik öğelerden ibaret olmadığını vurgulamak için eşsiz etkinliklere ev sahipliği yapan iki ülke için bir kaç istatistik de paylaşmak istiyorum.

UNESCO’ya göre, Fransa'daki yaratıcı endüstriler, tasarım, moda ve sanatları kapsayarak, ulusal ekonomiye yaklaşık 90 milyar euro katkıda bulunmakta ve bu da GSYİH'nın yaklaşık yüzde 3-4'ünü temsil ediyor. (UNESCO, 2013). Fransa iç mekan tasarımı pazarının 2020 itibarıyla yaklaşık 5 milyar euro değerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu pazarın, ev tadilatı ve estetiğine olan artan ilgi nedeniyle büyümesi beklenmektedir. (Kaynak: Research and Markets, 2020).

Moda endüstrisi başta olma üzere tüm yaratıcı işlerin tetiklediği Fransa'daki grafik tasarım endüstrisi yaklaşık 1,5 milyar euro olarak değerlenmiştir. Bu rakam, markalaşma, reklamcılık ve dijital içerik oluşturma konusundaki artan talebi yansıtmaktadır. (Kaynak: Statista, 2021).

Endüstriyel tasarım sektörü, çeşitli endüstriler için ürün tasarımını kapsayarak, yıllık yaklaşık 3 milyar euro gelir elde etmektedir. Bu sektör, Fransa'nın üretim ve yenilik manzarasında önemli bir rol oynamaktadır. (Kaynak: Design Management Institute, 2020). Fransa, küresel bir moda merkezi olmaya devam etmekte olup, moda pazarının 2021'de yaklaşık 150 milyar euro değerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu, lüks ürünlerden günlük giyime kadar çeşitli segmentleri kapsamaktadır. Moda tasarımı, tasarım, üretim ve perakende alanında önemli bir katkı sağlamaktadır. (Kaynak: McKinsey & Company, 2021). Fransa'daki mobilya tasarımı pazarının yaklaşık 7 milyar euro değerinde olduğu belirtilmekte ve önümüzdeki birkaç yıl içinde yaklaşık yüzde 2-3 oranında yıllık bir büyüme beklenmektedir. Bu büyüme, ev dekorasyonu ve tadilatı trendlerinden kaynaklanmaktadır. (Kaynak: Statista, 2021).

İtalyan tasarım endüstrisine göz atarsak genel olarak 2021 itibarıyla yaklaşık 36 milyar euro değerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam, mobilya, moda, otomotiv ve endüstriyel tasarım gibi çeşitli sektörleri kapsamaktadır. (Kaynak: Censis, 2021).

İtalya, mobilya tasarımı konusunda ünlü ve mobilya sektörünün yaklaşık 13 milyar euro değerinde olduğu tahmin edilmektedir. İtalyan mobilya pazarı, birçok şirketin ihracatta artış bildirmesiyle birlikte dayanıklılık ve büyüme göstermiştir. (Kaynak: Federlegno Arredo, 2021). İtalya'daki iç mekan tasarım pazarının yaklaşık 4 milyar euro değerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu, konut, ticari ve sergi tasarımını kapsamakta olup, yüksek kaliteli ve lüks segmentlere odaklanmaktadır. (Kaynak: Statista, 2021). İtalya, moda tasarımında küresel bir lider ve moda endüstrisinin 2021'de yaklaşık 90 milyar euro değerinde olduğu tahmin ediliyor. Bu, lüks markalardan hazır giyim koleksiyonlarına kadar çeşitli segmentleri kapsamaktadır. (Kaynak: McKinsey & Company, 2021).

Endüstriyel tasarım sektörü, İtalya'nın ekonomisine önemli bir katkıda bulunmakta olup, yaklaşık 7 milyar euro değerinde bir pazara sahiptir. Bu, otomotiv ve tüketici ürünleri gibi çeşitli endüstriler için ürün tasarımını kapsamaktadır. (Kaynak: Design Management Institute, 2020).

Son olarak, İtalya’daki grafik tasarım pazarının yaklaşık 1,2 milyar euro değerinde olduğu tahmin edilmektedir ve bu rakam, markalaşma, dijital pazarlama ve reklam hizmetlerine olan artan talebi yansıtmaktadır. (Kaynak: Statista, 2021).

Tüm yazılarını göster