Fransız sömürgesi Yeni Kaledonya karıştı: Azerbaycan neden suçlanıyor?

Fransız medyası ‘eylemlerde Azerbaycan bayrağına rastlandığını, dolayısıyla sorumlunun Azerbaycan ve Türkiye istihbaratı’ olduğunu iddia ediyor. Hatta daha abartanlar ‘bu krizdeki perde arkasındaki sorumlunun Çin ve Rusya’ olduğunu öne sürecek kadar işin ucunu kaçırıyor.

Kavel Alpaslan kalpaslan@gazeteduvar.com.tr

Fransa’nın denizaşırı toprağı Yeni Kaledonya son günlerde Paris karşıtı sokak ayaklanmalarıyla adından söz ettiriyor. Pasifik Okyanusu’nda bulunan Fransız sömürgesi Yeni Kaledonya’da yerli nüfusun kazandığı bazı hakları yeni seçmen sistemiyle birlikte kaybetme ihtimali doğunca bağımsızlık yanlısı partilerin öncülüğünde halk tepkisini sokakta dile getirdi. Birkaç günde iki yüzü aşkın eylemci gözaltına alınırken 1’i jandarma olmak üzere 4 kişi hayatını kaybetti. OHAL ilan edilen Yeni Kaledonya’ya Paris yönetimi anakaradan ek olarak 500 polis gücü sevk etti.

Okyanusun ortasında, binlerce kilometre ötedeki bu ayaklanmadan Fransız Dışişleri Bakanlığı’nın ‘Azerbaycan’ı sorumlu tutması ise belki de son günlerin en dikkat çekici gelişmesiydi. Peki ama Bakü’nün Pasifik Okyanusu’nda ne gibi bir çıkarı var? Yeni Kaledonya’da yaşananlar bir ya da birkaç aktörü sorumlu tutarak açıklanabilir mi?

ZENGİN NİKEL KAYNAKLARI

Aklımızda canlanan tüm bu sorulara yanıt bulabilmek adına önce Yeni Kaledonya’yı tanıyarak söze başlayalım. Yıllar boyunca Fransız devrimcilerin sürgün yeri olması dışında pek bilgi sahibi olmadığımız bu ada ülkesi Avustralya ile Fiji arasında yer alıyor. Resmen 1853 yılında Fransa tarafından işgal edilen bölge, her ne kadar 20. yüzyılda bazı tavizler verilse de o gün bugündür denizaşırı sömürge statüsünde varlığını sürdürüyor. Ada nüfusunun yaklaşık yüzde 41’ini (2019 verilerine göre 111 bin), Yeni Kaledonya’nın yerli halkı Kanaklar oluştururken Avrupalılar ise 65 bin ile yüzde 24’e sahip.

Ada zengin nikel madenlerine sahip. Küçük olmasına karşın Yeni Kaledonya, dünyadaki nikel rezervlerinin yüzde 7’sini sınırları içerisinde bulunduruyor. Bu, yüzölçümü hesaba katıldığında hatırı sayılır bir oran. Yine de ekonomisinin büyük bir bölümü hizmet sektörüne dayanıyor.

BUGÜNKÜ KRİZ

Yeni Kaledonya'da bağımsızlık yanlıları, 4 Mayıs'tan beri yerel halkın seçimlerdeki etkilerini azaltacağı için Fransız hükümetinin anayasal reform girişimini protesto ediyor. Yeni düzenleme adada 10 yıl yaşayan Fransızların oy kullanmasına olanak tanıyor. Fransa Başbakanı Gabriel Attal, Yeni Kaledonya'ya havalimanı ve limanların güvenliğini sağlamak için asker sevk edileceğini ve bölgede sosyal medya platformu TikTok'un yasaklanacağını belirtti. Öte yandan, İçişleri Bakanı Gerald Darmanin'in talimatı üzerine Yeni Kaledonya'da 2 bağımsızlık yanlısı ev hapsine alındı.

Fransa ile Yeni Kaledonya arasındaki 1998 tarihli Noumea Anlaşması'nda Paris bölgeye daha fazla siyasi özerklik verme ve seçmen listesini o dönemdeki yerleşik halkla sınırlı tutma sözü vermişti. Yani 1998'den bu yana bölgedeki seçmen listeleri güncellenmedi. Bu da adaya yeni yerleşenlerin oy kullanamaması anlamına geliyor. O tarihten bu yana adaya 40 binden fazla Fransızın yerleştiği tahmin ediliyor Yerli halk, adaya sonradan yerleşenlerin oy kullanmasının Fransa yanlısı politikalara destek sağlayacağını söylüyor.

YERLİLERE OY: ÖNCE ELİTLER

Bugünkü krizin de bir parçası olan ‘seçmen’ meselesinin kökleri şüphesiz Fransa’nın yüzyıllardır bölgede yürüttüğü sömürgeci politikaların bir uzantısı olarak gündeme geliyor. Bu durum da şüphesiz bizi bölgede kurulan kolonilere ve Avrupalı yerleşimcilerin hikayelerine götürüyor. Fakat meselenin evveliyatında da dikkat çekici ayrıntılar var: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa, ‘koloni’ terimi yerine daha yumuşak tercihler yapmak zorunda kalır. Ne de olsa savaş sonrasında ulusal kurtuluş hareketleri ile birlikte dünyanın dört bir yanında ezilen halklar kazan kaldırmaktadır. Paris yönetimi bu politika değişimi sırasında Kanaklara da oy kullanma hakkı tanır. Ancak bu hak tanıma uzunca bir dipnotu gerekli kılıyor; Öyle ki 1946’da önce yerlilerden sadece 267 kişiye oy verme hakkı verilir. Bu bir avuç insan yerlilerin ‘elit’ kesimini temsil eder, aralarında şefler, din adamları vs vardır ve hiç şüphe yok ki tamamı erkektir. Daha sonra 1951’de yerlilerin sadece yüzde 60’ına oy kullanma hakkı tanınır. Yerli nüfusunun tamamının bu haktan faydalanmak için 1957’yi beklemesi gerekir.

Seyreltile seyreltile verilen bu hak, adadaki temel çatlağın bağımsızlık talebi üzerinden oluşmasına engel olmaz. Kanaklar, Paris yönetiminden yana olan ‘sadıklar’ ile büyük bir çoğunluğu sosyalist/sol tandanslı olan bağımsızlıkçılar olarak iki ayrı kutupta konumlanırlar. Çeşitli gelişimlere ve ideolojik-politik eksen kaymalarına karşın bugün hâlâ benzeri bir ayrımdan söz edebiliriz.

Aktörleri ele almak gerekirse ilk olarak karşımıza Kanak Sosyalist Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLNKS) çıkıyor. Adada gerilimin tırmandığı 1984 yılında Kanak bağımsızlıkçı Jean-Marie Tjibaou önderliğinde kurulan bir bağımsızlıkçı parti koalisyonu olan FLNKS, bugün ciddi bir yetkisi bulunmayan Yeni Kaledonya parlamentosundaki – çünkü onun da üzerinde Fransa’nın atadığı Yüksek Komiser var- bağımsızlıkçı çoğunluğa öncülük ediyor. Tjibaou’nun 1989 yılında suikast sonucu öldürüldüğünü de not etmeden geçmeyelim. FLNKS, bugün seçim yasasının değiştirilmesine şiddetle karşı çıkıyor.

BAŞARISIZ REFERANDUMLAR

Adada yapılan en büyük idari değişim ise 1998 yılında Noumea Anlaşması ile verilen kısmi özerklik ile yaşanır. Bu doğrultuda Yeni Kaledonya’ya sonradan yerleşen -ki burada yerli olmayanlar kastediliyor- yerel idare seçimlerine dahil edilmez. Dolayısıyla yerlilere, yönetimde birtakım ayrıcalıklar da tanınmıştır diyebiliriz. Anlaşma yüzde71’lik bir evet sonucunun çıktığı referandum ile kabul edilir. Ancak daha sonra yapılan bağımsızlık referandumlarında büyük bir fark olmasa da sonuç Fransa’da kalma lehine çıkar. 2018 yılında yapılan referandumda da yüzde 57 ‘hayır’ oyu kullanır. 2020’de yapılan bir diğer referandumda ‘hayır’ diyenlerin oranı yüzde 53’e kadar düşer. Ancak son referandumun 2021 yılında pandemiye denk gelmesiyle birlikte bağımsızlıkçı partiler seçimleri boykot eder ve yüzde 43’lük bir katılımla çıkan ‘hayır’ sonucu yüzde 96 gibi gerçek dışı bir orandır.

Bağımsızlık hareketinin tek odak noktası kültürel değil, aynı zamanda da adanın kaynakları üzerinde daha fazla söz sahibi olunması. Nikel rezervleri bağımsızlıkçı hareketi daha cazip kılsa da aynı kaynaklar Yeni Kaledonya’yı Fransa açısından stratejik anlamda kolay vazgeçilmeyecek bir yer kılıyor. Fransa’nın egemenliğini tercih eden kimi kesimler ‘aksi takdirde söz konusu rezervler üzerinde Kanak ağaları söz sahibi olacak’ öngörüsüyle tavırlarını gerekçelendiriyor. Gerçekten de bazı nikel şirketleri yer yer ‘ikili oynayabileceğine’ dair sinyaller veriyor. Ancak şöyle düşünelim, hali hazırda Yeni Kaledonya’da rezervleri işleyen şirketler kamuya değil, çokuluslu özel şirketlere ait. Yani ‘Kanak ağaları’ ne kadar ‘ağaysa’ bu şirketler de en az o kadar ağa.

AZERBAYCAN MESELESİ?

Meselenin ilginç kısmıysa Yeni Kaledonya’daki ayaklanmaların ardından Fransa’nın Azerbaycan’ı resmi ağızlardan sorumlu tutması. Fransa İçişleri Bakanı Gérald Darmanin France 2’ye verdiği demeçte “Bu hayal ürünü değil, bu gerçek. Bazı bağımsızlık yanlısı grup liderlerinin Azerbaycan ile anlaşmış olmalarından dolayı üzüntü duyuyorum. Eğer Azerbaycan iç işlerimize karışmışsa şunu söylemek gerekiyor: Fransa kendi topraklarında egemenliğe sahip bir devlettir.” Azerbaycan ise iddiaları reddetti. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ayhan Hacızade, “Arkasını dolduramayacakları ve kanıtları bile olmayan bu iddiaların hepsini reddediyoruz. Azerbaycan ile Yeni Kaledonya’da bağımsızlık mücadelesi veren liderler arasında herhangi bir bağlantı olduğu iddiasını tamamen reddediyoruz” dedi.

Peki Fransız yetkililer neye dayanarak Azerbaycan’ı sorumlu tutuyor? Geçtiğimiz yılın 2023 yılında Fransa topraklarındaki pek çok bağımsızlık hareketinin temsilcisi Azerbaycan’ın başkentine gelip Baku Initiative Group (Bakü İnisiyatifi Grubu) adı altında toplandı. Bu ev sahipliği gayet açık bir şekilde Ermenistan'dan yana tavır alan Fransa’ya karşı Bakü yönetiminin elindeki kartları sahaya sürmesi olarak yorumlanabilir. Fransız medyası bir adım daha öteye giderek ‘eylemlerde Azerbaycan bayrağına rastlandığını, dolayısıyla sorumlunun Azerbaycan ve Türkiye istihbaratı’ olduğunu iddia ediyor. Hatta daha abartanlar ‘bu krizdeki perde arkasındaki sorumlunun Çin ve Rusya’ olduğunu öne sürecek kadar işin ucunu kaçırıyor.

Ancak hali hazırda Yeni Kaledonya’da süren toplumsal sorunları sadece ‘dış güçlerle’ açıklamak, diğer hiçbir gündemde olmadığı gibi bugünkü konumuzda da bizi hiçbir yere götürmeyecektir. Hele hele öznemiz Fransa gibi bırakın resmen kendi idaresinde bulunan denizaşırı topraklarını, eski sömürgelerinde dahi askeri, ekonomik, siyasi anlamda demir yumrukla hegemonyasını devam ettiren bir ülke ise ortaya atılan iddiaları tekrar düşünmek gerekiyor. Fransa da kendi topraklarında, Azerbaycan’ın yaptığı gibi pek çok harekete destek veriyor. Üstelik sadece Fransa değil, uluslararası ilişkilerde her ülke kendi sıkletine göre benzer kozları oynuyor.

‘FRANSA KENDİ AYAĞINA SIKIYORSA SORUMLUSU KİM?’

Yine de ne “Oyunun kuralı bu” diyerek emperyalist ilişkiler ağını normalleştirebiliriz, ne de “Fransa gitsin önce kendi bahçesini temizlesin” diyerek diğer orta sıkletlerin kendi hinterlandındaki hamleleri gerekçe haline getirerek meşrulaştırabiliriz. Buradaki ‘Azerbaycan’ı sorumlu tutma’ durumuna dair en güzel yorumu Yeni Kaledonya üzerine çalışan Fransız antropolog Benoît Trépied yapıyor. Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında kendisine yöneltilen “Azerbaycan’ın payı nedir?” sorusuna karşın “Azerbaycan’ın gidip Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a ‘bu stratejiyi orada uygulayın’ dediğini zannetmiyorum” diyor ve “Azerbaycan ya da Çin’in ismi üç gündür telaffuz ediliyor ancak Yeni Kaledonya’nın gündemi üç yıldır tartışılıyor” ifadeleriyle sorunun temelini ‘dış güçlere’ havale edemeyeceğimizi hatırlatıyor. Öyle ki Trépied, ‘işin diplomasi boyutu ne olursa olsun ortada bir sorun olduğunu’ vurguluyor. Gerçekten de yaşanan olaylar, doğrudan Paris yönetiminin gündeme getirdiği ve yerlilerin elini zayıflatacak bir gelişmeyi takiben yaşanıyor. Merkezi yönetimden gelen bir hak budamasına karşı çıkan sese bir başkası megafon tutmuş olabilir, ancak bu sesin içeriğini ve gerçekliğini değiştirmiyor. Trépied bu durum hakkında “Eğer Fransa Devleti kendi ayağına kurşun sıktıysa, siyasi rakiplerinin bundan faydalanmasına şaşırmıyorum” diyor.

Aslında bakarsanız bu söylediklerimizi sadece Yeni Kaledonya için değil, diğer tüm toplumsal hareketler için düşünmeliyiz. Şüphesiz bir toplumsal harekete verilen ‘dış destek’ hareketin karakterini şekillendirebilir. Ancak bunu sadece o hareketin çekirdeği zayıfsa yapabilir. Dolayısıyla bir harekete ‘x destekli’ derken eşzamanlı olarak o hareketin çekirdeğini tartmak gerekiyor. Aksi takdirde gündem hangi ülke olursa olsun komplolarla zaman kaybedeceğiz.

Tüm yazılarını göster