“Şimdi: varsın ölüler gömsünler ölülerini; doğan gün, vaktini geçirmiş gecenin onun üzerine örttüğü tereddüt halinde bile, iç boğucu tefessühün özsüz nihilist mezar çanlarından başka bir şeye kulak veriyor.”
Ernst Bloch
“Fanatizmle beslenen sekterlik, her zaman hadım edicidir. Eleştirel bir ruhla beslenen radikalleşme ise daima yaratıcıdır.”
Paulo Freire
Sözleştiğimiz üzere...
Bıraktığımız yerden devam ediyorum…
Ama fakat ‘bırakalı’ iki hafta oldu…
Hatırlatma dozu şart…
Önceki yazının linkini şuracığa iliştireyim...
Yetmesin…
Yapacağımız değerlendirme ve tartışmayı kolaylaştırması babında devamına soyunduğumuz metnin ana fikrini verecek kısa bir özet geçeyim…
Ne demiştik geçen yazıda? Satır başlarıyla şunları:
- Tüm sosyalist çevrelerin aynı çatı/ittifak altında toplanması hesabı gerçekçi değil…
- Artık ziyadesiyle naif kaçan bu beklentinin peşinde koşmaya harcanmamalı enerji…
Gerçekleşebilir olan ve hatta pek çok bakımdan verimli de olacak olan şu: Farklılıkların muhafazası[ndaki ısrar] meşru sayılarak aynı hedef doğrultusunda hareketin koordine edilmesi; sanırım hayatın akışına uygun reel hedef bu ve açılımı şu:
- Herkes meşreplerine göre oluşturduğu ‘masa’ ya da ittifakta istediği programı, istediği güçlerle harekete geçirmeye çalışabilir…
- [Buna mukabil] Benzer ya da aynı talepler ortak paydalar şeklinde formüle edilerek, aynı menzile doğru ortak yürüyüş kümeleri oluşturulabilir…
Tek bir cümleyle formüle edersek:
AYRI İTTİFAK[LARIN]- ORTAK MÜCADELE[SİNİN KORDİNASYONU]
Temennimiz bu (idi)…
Ve teklifimize, FSLN tecrübesini referans göstermiştik...
Ne idi o tecrübe?..
Bu kritik momentte Türkiye sosyalist hareketinin çıkaracağı dersler neler olabilir?
Suallerimizde hülasa ettiğimiz tartışmayı bu yazıya havale etmiştik…
Öyleyse… Tamamsak başlayalım…
Nereden?
Şuradan:
SANDİNİSTLER NEYİ NEDEN VE HANGİ SÜREÇLERDEN GEÇEREK, NASIL YAPTI?..
Elbette maksadımızın çerçevesine sadık kalarak, satır başlarıyla ele alacağız:
Ayrı örgütlenme/ittifaklar altında pozisyon alan sosyalist örgütlenmelerin, tek adam rejimine karşı mücadelesini ortaklaştırma imkânlarını, FSLN pratiği ışığında tartışacağız…
Ama evvela aktörlerimizle tanışalım…
Öyle ya FSLN… derken, ‘Sandinistler’den dem vurduk…
Fark yok; bilenlerin hoşgörüsüne sığınarak:
FSLN:
Frente Sandinista de Liberacion Nacional
Türkçesi:
Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi
Kısa ve popüler adlandırmayla:
Sandinstler…. Ya da Sandinastalar…
Augusto Cesar Sandino’dan (1893-1934) geliyor…
Sandino kim?
Nikaragualıların ulusal kahramanı:
ABD emperyalizmi ve işbirlikçi oligarşiye karşı mücadelede öldürülen gerilla lideri…
Mim koyalım: Bizde hiç çıkmadı… (Neden-se?)
Babailer… Bedreddiniler… Celaliler…
Nam olamadı “Halk cephe”lerine de… “Halk ordu”larına da…
Güney Amerika’da ise isyan geleneğiyle devamlılığın ifadesi olarak ekseriyetle tercih edilir, ulusal kahramanlar adıyla örgüt inşaları[1]…
Nitekim…
Bir orta Amerika ülkesi olarak Nikaragua da Güney Amerika’daki yerel/ulusal mücadele önderleri adıyla örgüt kurma geleneğini başlatan/harlayan ülkeler arasında yer alır…
Ve:
Carlos Fonseca Amador, Silvia Mayorga ve Tomas Borge’un önderliğinde 1962’de örgütlenir, FSLN/Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi…
‘Korsan’ paragraf açarak tarihimize laf da sokuşturmuş olduk ya… (pes mi?!)
Ayak üstü tanışma faslı böylece kâfi sayılsın; esasa geçelim...
Kıssalar çıkarmak üzere, mihmandarımızın rehberliğinde FSLN tarihine yürüyelim…
Mihmandarımız: bir broşür-kitap…
Tanıştırayım: NİKARAGUA: BİR KIVILCIM..?
‘Mihmandar’ dedim ama aslında ötesi:
Zira periyodik bu iki yazıya ilham vermekle kalmadı…
Çıkarsamalarımın omurgasını oluşturdu; (bana göre) temel tahlil neticesini (belki) biraz kurcalayıp güncelleyerek değerlendirmenize sunacağım…
Velhasıl; kaynağımız bu broşür; yazarı Ümit Kıvanç…
Kasım 1979’da Birikim Yayınları yayımlamış…
Sündürmeyim daha fazla… Koşar adım broşürün satır aralarına karışalım… (Kitap kaynaklı bilgi ve alıntıları sadece sayfa (s.) numarası ile göstereceğim… Köşeli parantez [ ] içinde de bendenizi okuyacaksınız… Ayrıca tüm vurgular da benden…)
NİKARAGUA NİRE, TÜRKİYE NİRE? DE ORALARA GİTTİK
Bu ve sair sorgulamaların cevaplarına geleceğiz…
Evvela künye ilamı:
Nikaragua dediğimiz, Orta Amerika’da küçük bir ülke…
Ha, sömürgeci istilanın kadastro faaliyetinin çizdiği sınırlara bakmayın…
Che’nin tarifiyle “kıtasal bir halk” oluşturan koca Güney Amerika’nın parçası…
Benzerlik, üç aşağı beş yukarı bu ülkelerin ideo-politik-ekonomik şekillendirmelerinde de devam eder:
Sömürgeci birikimi sahiplenen ABD emperyalizminin açık-gizli işgalleri ile şekillenen Washington işbirlikçisi yerli oligarşik diktaların hükmettiği coğrafya; özetin özeti bu, denilebilir…
Mevzumuzun odaklandığı süreçte Nikaragua oligarşisini Somoza ailesi temsil ediyor…
NİKARAGUA’NIN 'TEK ADAMI' SOMOZA’YA KARŞI MÜCADELENİN SOSYAL-SINIFSAL DİNAMİKLERİ:
- Kayda değer radikal kanadıyla Burjuva muhalefeti…
- “Kurtuluş teolojisi”ni yaratan Güney Amerika’daki din temelli muhalefetin devamı sayılabilecek Hıristiyan duyarlılığını eksen alan muhalefet…
- Devrin SSCB güdümündeki reel sosyalist /Komünist parti muhalefeti…
- Küba Devrimi esinli devrimci-sosyalistlerin önderlik ettiği yoksul/emekçi halk muhalefeti: FSLN
Mühim not:
Sosyal-siyasal muhalefet dinamikleri haritalamak için sıralama yaptık… Fakat esasında örgütlü burjuva muhalefeti hariç, “FSLN içinde Marksistler, ilericiler, Hristiyanlar veya hiçbir görüş formüle etmeyen sadece savaşa katılan anti-Somoza üyeler vardı.”(s.131)
Diyelim ve bir başka mühim hususa dikkat çekelim:
‘Tek adam’ından muhalefet bileşimine…
Bizdeki karşılıkları; benzerlik ve farklılıkları mukayesesine ilişmenin alemi yok burada…
Derdimiz “şeklî” benzerliklerden hareketlerle ima yoluyla ya da açıkça “model” üretip takdim etmek de değil… (hiç!..katiyen!)
Keza mihmandarımız da zaten (biraz da yazıldığı evrenin hastalığı sayılabilecek “model” çıkarma heveskârlığı ile “şablonculuk” hassasiyetine binaen olsa gerek) buna itinayla ‘aman!.. sakın!..’ çekiyor:
“Nikaragua’daki mücadeleyi, Türkiye için bazı ‘model’ler üretme amacıyla kullanmanın imkânsız olduğu açıktır.” (s. 8)
Yazarın bu ikazı, bizim de bu yazının da maksadının kırmızı çizgisini çeken ikaz sayılsın…
Bu maddeyi de geçtik…
Gözümüz artık, tam önünde ‘durduğumuz’ eşikte kıssada/derste olsun; FSLN tecrübesine bakalım…
“… doğru bir yaklaşım” ile “devrimci demokratik güçlerin dünyadaki gelişmelerden dersler çıkarmaları”na (s. 7) odaklanalım…
Bittabii odaklandığımız çerçevenin kısıtları dahilinde…
Kaynağımız olan Broşürün ara başlığını çekelim:
'KIR MI KENT Mİ' DEN ÜÇ EĞİLİME
FSLN saldırıları ile ‘tek adam’ Somoza’nın mukabelen devreye soktuğu yaygın devlet terörü neticesinde…
“Ortamın böyle sertleşmesi, Somoza’ya karşı muhalefet yürüten bütün kesimler içinde şiddetli çatışmaların çıkmasına neden oldu.” (s. 128)
Sonuçları?
“Bu normaldi. Çünkü muhalefet hareketinin, birtakım hedeflerine ulaşabileceği, ciddi sonuçlar yaratabileceği somut olarak görülmeye başlamıştı. Bu durumda izlenecek yol, saptanacak hedefler, mücadele yöntemleri v.b. konularında netliğe sahip olmak daha bir zorunlu hale gelmişti.” (s. 128)
Ve o konjonktürde muhalefetin fotoğrafı:
“Burjuva muhalefet gibi FSLN’de de bu sırada çatlaklar meydana geldi. Artan prestiji sayesinde üye bakımından hızlı bir büyüme yaşayan FSLN, bu sürecin bir sonucu olarak, içinde çok farklı eğilimleri barındırır olmuştu. Aynı zamanda sınıf tabanı bakımından da farklı ögeler hareketin içinde bir aradaydı.” (s. 128)
Halk hareketi yeni bir evreye koşarken, FSLN’de “Bir zaman önce gündeme gelmiş sorunların yeniden alevlenmesiyle tartışma gelişti.” (s. 128)
Neydi FSLN içi itiş kakışın sebebi?
“FSLN içi tartışma, başlıca şu sorular çerçevesinde yoğunlaşıyordu:
Ağırlıklı çalışma kırsal alanda mı kentlerde mi yürütülmeliydi? Mücadele içinde politik yan mı ağrı basmalıydı, yoksa askerî yan mı? BURJUVA MUHALEFET DE CİDDİ BİR GÜÇ OLMA YOLUNDAYDI; BU HAREKETLE İLİŞKİLER NASIL OLACAKTI? Yükselen kitle hareketi, ne gibi talepler öne sürmeliydi? Ülkede devrim durumu var mıydı, kısa zamanda beklenebilir miydi bir devrim? Somoza gittikten sonra, Somozizim yıkıldıktan sonra onun yerini ne alacaktı, nasıl bir düzen kurulacaktı, ne gibi uygulamalar yapılacaktı?” (s. 129)
VE İLK AYRIŞMA, İKİ EĞİLİM…
“Bu sorular karşısında aldıkları tavırlara göre iki ana eğilim ayrıştı. Bunlardan biri, kendine “Proleter Eğilim” dedi: Tendencio Proletario. Ötekiyse, uzun süreli halk savaşı stratejisinin simgesiyle anıldı: GPP.” (s. 129)
Ayrışmanın tozu dumanı, ‘Tek adam’ın ekmeğine yağ sürdü şüphesiz:
“Bu tartışma şiddetlendiği sıralarda, Somoza’nın olağanüstü baskı eylemleri nedeniyle FSLN içi iletişimde bozukluk oldu. (…) 1975 Ekim ayında, hâlâ FSLN adını kullanan fakat öteki eğilimden tümüyle bağımsız davranan Proletarios önderliğe egemen oldu.” (s. 130)
Ama:
“Ülke dışındaki önderlik ise, iki eğilimin ayrışmasına karşı çaba gösteriyor, birleşme istiyordu.” (s. 130)
Dışarıdan ‘birleşin’ müdahalesi kâr etmeyince, olay mahalline intikal eder, FSLN’nin kurucu önderliği:
“Yurtdışı önderliğin çok değerli iki elemanının bu sıralarda Nikaragua’ya gelişi, bazı kaynaklarca iki eğilim arasında anlaşma sağlanması amacıyla yapılmış bir girişim olarak gösterilmektedir.” (s. 130)
Ne var ki istim almış ayrılığı önleme girişimi ağır kayıplarla sonuçlanır:
“… gerek FSLN görüşlerinin oluşturulmasında gerekse politik-askerî örgütlenmenin meydana getirilmesinde büyük katkıları olan Carlos Fonseca Amador ile Eduardo Contreas Escobar, gelişlerinden çok kısa süre sonra, Ulusal Muhafızlar’la çarpışmak zorunda kaldılar. Ve çarpışmada öldürüldüler. Aynı çarpışmada Tomas Borje yakalandı. Borje’nin yakalanması, GPP eğilim için büyük kayıptı. Çünkü Borje, GPP’nin Ulusal Önderlik içindeki temsilcisiydi.” (s. 130)
FSLN kurucu önderliğinin büyük ölçüde imhasının büyük sonuçları olur…
En mühimi de şu:
‘BİRLEŞTİRME’ TEŞEBBÜSÜ BAŞARISIZ KALINCA ARACILAR ‘ÜÇÜNCÜ YOL’ ÖRGÜTÜ OLARAK ORTAYA ÇIKAR
“FSLN’nin iki eğilimi arasında uzlaştırma çabaları sonuç vermeyince, genel olarak bu uzlaşma işiyle uğraşmış kimselerin içinde yer aldığı üçüncü bir eğilim doğdu; ve 'Üçüncüler' (Terceristas) adını aldı.” (s. 130)
Ve giderek FSLN’nin merkezine oturur:
“Terceristas, stratejisini, ‘açık direnişçi’ bir ana fikre dayandırıyordu. Rejime karşı açık direnişle, ayaklanmalara girişilmeliydi. Çünkü Terceristas’ı öteki iki eğilimden de ayıran özgün tespite göre, Nikaragua‘da devrim koşuları olgunlaşmıştı. Somoza’ya karşı olmak, genel fikir ve duygu halindeydi artık, kitleler ayaklanmaya hazırdı. Arka arkaya seri ataklar yapılırsa, kitleler başkaldıracaktı.” (s. 130)
“”Örgütlenme için savaşmak; zafere kadar savaşmak için örgütlenmek!” Terceristas’ın sloganıydı.” (s. 130)
Terceristas/’Üçüncüler” grubunu üstünde biraz duralım…
Bugün Türkiye’de karşı karşıya olduğumuz sorunlarla, mesela “tek adam sonrası ne olacak” gibi programatik meselelere dair, “Üçüncüler’in açılımlarına göz atalım…
Mesela…
“Terceristas’ın bir önemli özgünlüğü de burjuva muhalefetle ilişkiler sorununda ortaya çıkıyordu. TERCERSİTAS, TÜM SOMOZA’YA KARŞI GÜÇLERİN BİRARAYA GETİRİLMESİ GERÇEĞİ ÜZERİNDE ISRAR EDİYORDU… GENİŞ TABANLI BİR GÜÇBİRLİĞİ OLUŞTURULABİLİRDİ VE OLUŞTURULMALIYDI.
Bu geniş cephe içinde FSLN hegemonyasını kuracaktı. HEDEF OLARAK, FSLN’NİN DE KATILACAĞI DEMOKRATİK HALK HÜKÜMETİ KONMALIYDI. İlerici reformlar yapacak bir hükümet olmalıydı bu. Sosyalizm, diyordu Terceristas yanlıları, ‘bir gecede gelmez’.” (s. 130-1)
Terceristas’a göre bu duruşun tercümesi:
“ACİL TALEPLER, SOMOZA’NIN GİTMESİ, SERBEST GENEL SEÇİMLERİN YAPILMASI, ULUSAL MUHAFIZLARIN DAĞITILMASI, BANKALAR VE SOMOZA’NIN MÜLKLERİNİN ULUSALLAŞTIRILMASIYDI.”
Ya olmazsa, bu hedeflere ulaşılamazsa?
“Bunlar gerçekleşene kadar silahlı mücadele bırakılmayacaktı.” (s. 131)
Bu arada Broşürdeki tespite göre:
“FSLN’nin bu üç eğilimi arasında, burjuva muhalefetle en yakın ilişkiyi kurabilen ve dünyadaki çeşitli liberal ve sosyal-demokrat parti ve hükümetlerin şu ya da bu ölçüdeki desteğini kazanabilenler, Terceristas oldu.” (s. 131)
Nikaragua’da ‘tek adam’ Somoza diktasına karşı muhalefetin kaba taslak haritasını çizebildiğimizi umalım ve şimdi her yerde ve her daim en cazip olan o soruya gelelim:
“SANDİNİSTLERİN ZAFERE ULAŞMASINI SAĞLAYAN KOŞULLAR NELERDİ? ZAFERİN ANAHTARI DOĞRU STRATEJİDE Mİ YATIYORDU? ÜÇ EĞİLİMDEN HANGİSİ HAKLI ÇIKMIŞTI?”
Broşür yazarı hemen altında, “… aslında bütün bunları aydınlatmak güç bir iş sayılmamalı” (s. 137) diye yazarak, cevabına zemin oluşturacak çerçeveyi çizmeye başlar:
“Önce belirtilmeli ki, eğer Nikaragua halkının yıllarca altında inlediği baskı düzenine karşı ayaklanması gelişmesiydi, ne Sandinistler, ne de başkası bugün kolayca dilimize geliveren Nikaragua Devrimi olayını yaratamazdı.” (s. 137)
Mukayeselerle devam eder:
“… en ağır devlet terörüne rağmen hiç duraksamaksızın yeni eylemlerini sürdüren başka Latin Amerika devrimcileri [Uruguay’da] Tupamaros veya [Arjantin’de] Montenaros, şüphesiz daha az kararlı veya daha az kahraman değillerdi.” (s. 137)
Öyleyse:
“TUPAMARO’LARIN VEYA MONTENARO’LARIN YAPAMADIKLARININ NİKARAGUA’DA GERÇEKLEŞMESİ HANGİ NEDENLERDEN KAYNAKLANMAKTADIR?”
“Bu soruya verilecek cevap, iki yönlü olmak zorundadır.” Diyerek, sıralar, Broşür yazarımız Ümit Kıvanç:
“İLKİN, Sandinistlerin çalışmalarının, … gerilla savaşıyla sınırlı kalmayarak geliştiğinden söz edilmelidir. İKİNCİ olarak, halk hareketine dikkatler yöneltilmelidir ki, şüphesiz ağırlık daha çok buraya tanınacaktır.” (s. 137)
Der ve sahiden kıymetli bir hususa dikkat çeker:
“Konuyu derinleştirmeye gitmeden önce, Somoza rejiminin bir halk hareketi, halk devrimi sonucunda devrilmesinin, burjuva muhalefet – Sandinistler ilişkisinden ve uluslararası bağlamdan (ABD’nin tavrı v.b.) soyutlanarak ele alınamayacağını belirtmek istiyoruz.” (s. 138)
Ve mevzumuz bakımından sadede gelir:
'ÜÇ TARLADA BÜYÜYEN AĞAÇ'
Broşürdeki analizin ulaştığı nihai sonucu ifade eden metafor bu…
“Sandinistlerin mücadelesini Tupamaro veya Montenaro’lardan ayırt eden başlıca etmen, halk kitleleriyle olan kopukluğun büyük ölçüde giderilmiş bulunmasıdır.” (s. 138)
Fakat esas vurgu devamındaki satırlarda:
“Ancak bu noktada, başka etmenler de sözkonusudur. Tecrit olma ihtimaliyle en fazla karşı karşıya bulunan [Kır gerillasını temel alan] GPP’nin de kitle örgütlenmesini ihmal etmemeye çalışmasının yanısıra” diye yazar ve bizi burada ilgilendiren meselemiz bağlamında asıl vurguyu, kanımca, Nikaragua misali, sağlıklı koordinasyon kurulursa bazan ayrı duruşlar da ‘kazandırabilir’e yapar:
“ASIL [OLUMLU, TAYİN EDİCİ] ROLÜ, FSLN’NİN FARKLI EĞİLİMLERE BÖLÜNMESİ OYNAMIŞTIR”
Neden ve nasıl?
“Çünkü GPP kendi payına gerilla mücadelesini üstlenir ve bu mücadele yoluyla ortam ve halk üzerinde etkiler yaparken ([Somozo’nın temel askeri gücü Ulusal] Muhafızların yenilebileceğinin gösterilmesi, v.b.), [Kentleri ve işçi sınıfı içinde çalışmayı temel alan] PROLETARİOS DA KENT İŞÇİLERİ VE TARIM İŞÇİLERİ ARASINDA BİLİNÇLENDİRME, ÖRGÜTLENME ÇALIŞMALARI YÜRÜTMÜŞ, GPP’NİN EKSİK BITAKTIĞINI TAMAMLAMIŞTIR ADETA. En son, AÇIK KİTLESEL GÖSTERİLERİ VE DİRENİŞLERİ TEŞVİK EDEN VE GENİŞ BİR GÜÇBİRLİĞİ POLİTİKASI GÜDEN TERCERİSTAS [Üçüncüler] OLUŞUMU, MÜCADELENİN BİR BAŞKA YÖNDEN ZENGİNLEŞMESİNİ GETİRMİŞTİR.” (s. 139)
Bir başka metaforik anlatımla:
“Nikaragua’daki halk hareketinin yükselişine FSLN’nin etkisi, BİR ÇİÇEĞİ ÜÇ GÜBREYLE BESLEMEK veya BİR AĞACIN KÖKLERİNİ ÜÇ TARLAYA YAYARAK ÜÇ YÖNDEN SULAMAK GİBİ OLMUŞTUR.” (s. 139)
Ve:
“Sonuçta… bu genel mücadele bütününün, ayrı ayrı eğilimlerin farklı yönlere ağırlık vermesi sayesinde erişilmiş bir bütünlük olduğu unutulmamalıdır. Çünkü ancak bu sayede, BİR MÜCADELE YOLUNA AĞIRLIK TANIMANIN GETİRDİĞİ EKSİKLİKLER, BAŞKA YÖNTEMLERE AĞIRLIK TANIYAN TARAFINDAN GİDERİLMİŞ, ONUN ZAAFLARINI İSE BİR BAŞKASI GİDERMİŞTİR.” (s. 139)
Nikaragua tarihinde turlamamızı bitirelim…
Memleket semalarında süzülerek ayaklarımız yere değsin…
Muradımızı ifade edecek sorumuzu sual edelim:
Nikaragua muhalefetinin gösterdiği marifeti Türkiyeli devrimciler gösteremez mi?..
SARAY REJİMİNE KARŞI MÜCADELE AĞACININ KÖKLERİ FARKLI SOL-SOSYALİST İTTİFAKLARIN TARLALARINDAN BESLENEMEZ Mİ?!
FSLN misali; birinin eksik bırakabildiğini diğer “rakip” örgütlenmenin doğru bildiği tarz ve doğrultudaki mücadelesiyle tamamladığı devrimci tecrübe, Türkiye sosyalist hareketinin farklı “masa”larına ilham veremez mi?
Cevabı içinde olan soruların varacağı yer şurası:
Ayrı pozisyonların ayrı ‘masa’/ittifak çatıları altında toplanması sanıldığı gibi sorun olmayabilir…
Yeter ki -misal- ortaklaşılmış üç beş madde üzerinde ortak hareketin koordinasyonu sağlanabilsin…
Bu halde ihtiyaç:
SOL-SOSYALİST ‘MASA’LAR KOORDİNASYON KOMİTESİ
Ya da adı sanı her ne olacaksa; teferruat…
Bu tür ortak kumanda merkezi gibi örgütlenmeler yaratarak…
FARKLI İTTİFAKLARIN TEK ADAM REJİMİNE KARŞI EYLEMİNİN BİRLİĞİNİ SAĞLAMAK PEKÂLÂ MÜMKÜN…
Etrafında dolaşmayalım… Adını koyarak ifade edelim…
HDP-EMEP merkezli Barış Emek İttifakı ile TKP-Sol Parti omurgalı Sosyalist İttifak’ı biraya getirmeye çalışmanın alemi yok…
Lüzum var mı sorusunu geçelim; ifade edilen pozisyonlar kısa sürede bunun mümkün olmadığını söylüyor…
Öyleyse burada laf ola beri gele, “birlik” ısrarı yerine pekâlâ, -işaret edegeldiğimiz FSLN’den de ilhamla- ANLAŞILAN MÜCADELE BAŞLIKLARI ÜSTÜNDEN İTTİFAKLARIN EYLEMİNİN BİRLİĞİNİ/EŞGÜDÜMÜNÜ SAĞLAYACAK BİR EMEK/HALK/SOL MÜCADELE BİRLİĞİ KOORDİNASYONU OLUŞTURULABİLİR…
FSLN’de bir grubun şehirlerde proleteryaya ağırlık vermesinin, ötekinin kır ve gerillayI temel almasının pazılı tamamlamasından ilhamla, SOL-SOSYALİST EKSENLİ İKİ İTTİFAK DA GÜÇLÜ OLDUKLARI SAHANIN ENERJİSİNİN TEK ADAM REJİMİNE KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELEYE SEVK VE İNTİKALİNİ NEDEN KOORDİNE EDEMESİN!..
Bırakın HDP Kürt muhalefetinin enerjisini, SGB’liler neredelerse oranın enerjisini bildikleri tarzda ve muhtevada örgütlesin…
Yeter ki anın devrimci görevi; Saray rejimi tasfiyesinin ertelenemez sorumluğu ıskalanmasın:
Olacaksa buralarda biriken enerji, üzerinde anlaşılabilecek bir koordinasyon merkezinin kolaylaştırıcılığında/yönlendiriciliğinde TEK ADAM REJİMİNE KARŞI BİRLEŞİK EYLEM DÜZENİNDE RAHVAN OLSUN…
Kürt illerinde etkili olamayacak SGB’nin eksiğini HDP, Batı illerinde verimli diyalog kuramayacak HDP’nin eksiliğini SGB’liler kendi yordamlarıyla tamamlasın…
Bu yapı, tek adam rejiminin, dindar muhalefet lehimli burjuva muhalefetinin “Altılı Masa”sı ile de pekâlâ ortak kanallar yaratarak senkronize olmayı da becerebilir...
TEK ADAM REJİMİNE KARŞI ÖRGÜTSÜZ YIĞINLARIN POZİSYONUNU BURJUVA MUHALEFETİNİN/”ALTILI MASA”NIN HEGEMONYASINDAN KURTARABİLİR…
FSLN tecrübesi dediğim tam da bu(nlar)!...
Ha bir de ve aslında esas olarak şu:
FSLN’nin AYRI YERLERDEN AYNI HEDEFE VURABİLMESİ…
Farklılıkları zenginliğe dönüştürmesini sağlayan koordinasyonu, hayatın kılcal damarlarına kadar giren/girmeye azmeden politik pratik faaliyet zeminde, eylemli varoluşun ürünü olarak sağlanabiliyor ancak…
Toplantı örgütlerinin çarpım tablosuyla, toplaması çıkarmasıyla değil…
--------
[1] İlk akla gelenler: Meksika’da Emilino Zapata’tan Zapatistler/Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu/EZLN; Uruguay’da Túpac Amaru'dan Tupamaroslar/Ulusal Kurtuluş Ordusu-T/ MLN-T; El Salvador’da Farabundo Martí’den Farabundo Martí Ulusal Kurtuluş Cephesi/FMLN