Futbol oyununun temeli pastır

Alan, zaman ve on bir kişilik insan kaynağını aynı potada eritmek demek olan oyun, yetenek gibi keyfiyetler üzerine bina edilemez. Çünkü, yetenek her zaman kendini tekrar etme potansiyeline sahip değildir.

Ali Fikri Işık polesar@hotmail.com

Futbol oyununun her halini sabitleyebileceğimiz yegâne birim, zemin ya da merkezi paradigma pastır. Pas tek kelimeyle en az iki oyuncu arasındaki ilişkidir. Pas ve ilişki kavramları yan yana geldiğinde, kendimizi, geniş ve neredeyse sonsuz seçenekler sunan iş birliği ve iş ilişkileri içinde buluruz. Eğer pasın oranı, yönü, şiddeti ve isabeti, esas olarak oyunu şekillendiriyorsa, o zaman, futbol oyun felsefesinde pası en öne almak kaçınılmaz hale gelir. Başka bir deyişle oyun denilen olgunun itici gücü pas ise, o zaman da pas aynı zamanda sonuç belirleyici nitelikler taşır. Oyunu bir süreç olarak kabul ettiğimizde hem başlangıcı hem de sonucu tayin eden etken, elbette o oyun ya da sürecin temeli ve belirleyeni olur. 

Pas tek kişilik değil; iki kişiliktir. Pas olgusu birden fazla kişiyi içermeye başladığında, biz de kendimizi bir organizasyon içinde buluruz. Çünkü iki kişi arasındaki ilişki sadece yetenekle temellendirilemez. İster istemez aklı davet etmek zorunda kalırız. Aklın daveti, bizi strateji, taktikler, pas dolaşım modeli ve pas tipine kadar götürür. İki kişilik eylem mutlak surette bir modeli zorunlu kılar. 

Oyuncuyu, yetenekli hale getiren oyundur. Geleneksel algı bunun tam tersidir. Oyun, yetenekli hale getirilmediği içindir ki, yetenekli diyebileceğimiz oyuncu sayısı gerçek anlamda çok azdır. Bu aslında paradoks gibi gözükür ama aslında paradoks değil temel bir çelişkidir. 1872 yılından 2008 yılına kadar oyuncu yeteneğine dayalı olarak varlığını sürdüren oyun anlayışı, özellikle de Guardiola’nın büyük başarıları sonucu yerini yetenekli oyun anlayışına bıraktı.

Oyunu yetenekli hale getirmenin tek yolu, pasın değer ve önemini yeni bir zihinsel seviyede kavramaktır. Pas alan ve zaman duygusuna hakikat katar. Pas olmaksızın alan ve zamanı bu oyunun iki vasıtası olarak kabul etmek çok zorlaşır. Oysa futbol oyunu, belli bir alanı, sabitlenmiş iki periyodik zamanı ve bir kısmını değiştirmek üzere, on bir kişilik insan kaynağıyla icra edilen bir oyundur.

Alan, zaman ve on bir kişilik insan kaynağını aynı potada eritmek demek olan oyun, yetenek gibi keyfiyetler üzerine bina edilemez. Çünkü, yetenek her zaman kendini tekrar etme potansiyeline sahip değildir. Ama pas ve dolayısıyla oyun, nerdeyse her hafta ve her rakip karşısında tekrar etmek zorunda olacağımız bir eylemliliktir. 

Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse, her oyunda rakibe karşı konumlandıracağımız olgu, rakibin yetenek ve aklına karşı, kendi yetenek ve aklımızdır. Eğer futbol oyunundan söz ediyorsak, buradaki akıl, oyun giysi içindeki, pası temel almış kendi aklımızdan başka bir şey değildir. 

Pas olmadan oyun üretilemez. Pas olmadan oyunun stratejisi tayin edilmez. Pas olmadan zengin taktik düşünceler dünyasına girilemez. Çünkü bütün bu kavramlara hakikilik ve sahicilik katan şey pasın temel oyun birimi olarak algılanmasıdır. 

Pas ve oyun üretimi zorunlu olarak bir modelin kapısını aralıyorsa, İste o zaman bir sıçrama yaparak hem saha dışına hem de kurumsallıklar alanına girmiş oluruz.

Tüm yazılarını göster