Ligin seyri bu yıl farklı yol almaya devam ediyor. İlk dört içerisinde alışılagelmiş takımlardan sadece Galatasaray var; onlar da uzak ara liderliklerine devam ediyorlar. Bunda ilk on sırada yer alan takımlardan hiçbirinin galip gelememesi de etkili oldu; Kayserispor hariç. Ki onlar da zirveye en çok yaklaşan takım konumundalar ve averajla ikinciliği paylaşıyorlar. Bu beklenmedik sıralama daha ne kadar devam edecek, göreceğiz.
DERBİDE, HAKEM DAHİL, KİMSE RİSK ALMADI
Bu hafta derbi haftasıydı. Ülke futbol ekonomisi için en önemli günü geride bıraktık. Ancak bu yıl da beklenenin aksine sahada iyi bir futbol izleyemedik. Ne Galatasaray ne Fenerbahçe ne de hakem Cüneyt Çakır risk almak istemeden maçı tamamladılar. Fakat başı en çok ağrıyan hakem oldu. Cüneyt Çakır'ın kararlarını tartışacak değilim ama sadece sahadaki mücadeleyi düşünerek maça çıkmasına izin vermeyen bir düzende hakemlik etmek gerçekten zor.
Tudor, puan farkının da verdiği avantajla maça rahat çıktı; o kadar ki, ilk mevkisi sol kanat olan bir oyuncu yoktu kadroda. İlk 11'deki tüm oyuncular ise sağ ayaklıydı. Dolayısıyla maçın başındaki birkaç dakika hariç "bildiğimiz" Galatasaray maç boyunca kendini gösteremedi. Aykut Kocaman ise maçı son bölümde oynamak istemişti ve skor olarak maçı o noktaya taşıdı. Üstelik rakip de o anlarda bir kişi eksildi. Heyhat, bu ortam Fenerbahçe'yi de rahatlattı ve güçlü bir baskı kuramadılar. Galatasaray ise 10 kişi kaldıktan sonra maçı bitirmeye çalıştı.
Uzun bir süredir herhangi bir Galatasaray-Fenerbahçe eşleşmesi için "ne maç oldu ama" diyemedik. Bunun çeşitli nedenleri var; sanırım en önemlisi, hiçbir teknik direktörün bu maçtaki öncelikli planının galibiyet değil de yenilmemek üzerine kurulu olması. İkincisi, yayın geliri, maç günü faaliyetlerinden gelecek paralar için taraftar ilgisini diri tutmak nedeniyle gerginlikten beslenen bir maç önü kamuoyu yaratma çabası. Bu sahaya da yansıyınca maç içinde birbirine güzel çalım atan değil de sataşan futbolcuları görüyoruz. Üçüncüsü de, beraberliğin her iki camiayı da derinden üzmüyor oluşu. Beraberlik ne yönetim krizi çıkarır ne de teknik direktör kovdurur.
Cüneyt Çakır ise, Aykut Kocaman'ın da söylediği gibi, iki takımdan herhangi biri lehine büyük bir karar vermekten kaçındı; üstelik bunu yanlış karar vermeyi göze alarak yaptı. Belki amacı skoru doğrudan etkileyen pozisyonların içinde olmamaktı. Ama zaten bu şekilde maç yönettiği için başrol yine kendisinin oldu. Hem bizzat kendisi hem de ülkemizdeki futbol düzeni onun sadece maçla ilgilenmesindeki en büyük engel.
BAŞAKŞEHİR SKORDA OLMASA DA OYUNU KAZANDI
Beşiktaş kendi sahasında Başakşehir'i yine yenemedi. Abdullah Avcı'nın planı maçın başından sonuna kadar oyuncuları tarafından çok iyi uygulandı. Kurulan pas düzeni ve bunu yaparken sahayı paylaşma biçimleri sayesinde presten kurtularak Beşiktaşlı oyuncuları yıldırdılar ve çok yordular. Beşiktaş, topu ayağında seven takım olarak bu durumu rakibe kaptırınca kendi planlarını uygulayacak zamanları çok az bulabildi. O anlarda da bozulan konsantrasyonları oyun kurmalarına engel oldu. Sanki Başakşehir'in topu gezdirme şekli onlara "Biz bu maçı alamayacağız" dedirtti. Başakşehir'in attığı gol ve sonrasında gelen Beşiktaş baskısı ise maçın sonunun güzel bitmesini sağladı.
Bu maçta da hakem çok konuşuldu. Yukarıda yazılanlarla neredeyse aynı sebeplerle. Hakem kararlarının çok üstünde durmak futbol oynama çabasındaki hiçbir takımın işine gelmez. Beşiktaş özelinde Caner Erkin'e bakalım. Hakemle oynamaktan futbolunu oynayabildi mi? Üstelik bu takım Leipzig maçında sıfır itirazla maçı tamamladı. Çünkü rakibin oyunu hızlı başlattığını bildiklerinden verilen ve değişmeyecek olan kararlar üzerine laf dalaşına girmek yerine, esas işleri olan pozisyon almaya çalıştılar. Tribünlerin "takım maç seçiyor" dediği mevzu biraz da bu; orada Beşiktaş sadece futbolla ilgileniyor.
EN ÇOK GALİBİYET İHTİYACI OLAN TAKIM YİNE YENİLDİ
Bu hafta galibiyete en çok ihtiyacı olan takım belki de Trabzonspor'du. Fakat hem maçı hem de bir sonraki Galatasaray maçı için çok önemli iki oyuncusunu kaybetti. Şimdi işleri çok daha zor. Haftaya yaşanacak olası bir puan kaybı onları düşme hattına geriletecek. Trabzon gibi duygularla hareket eden coğrafyada bu travmatik bir etki yaratabilir. Rakip Malatyaspor varlığıyla lige herhangi bir renk katamamıştı. Belki bu galibiyetle karakterlerini gösterme şansı bulurlar. Galip gelmemeleri taktirde mevcut krizlerin derinleşeceği iki takım olan Antalyaspor ve Osmanlıspor maçlarını kazanınca bu durumu şimdilik ötelemiş oldular. Kriz sonrası teknik direktör kovma hakkını bu kez Konyaspor kullandı. Mustafa Reşit Akçay'ın renkli demeçlerini takımının oyununda göremedik bir türlü.
BEKLENEN OLDU; 0-0'LAR GELDİ
Bu sezonun merakla beklenen ilk golsüz maçını, aynı akşam oynanan derbiden önce Sivas ile Bursa yaptı. Bol pozisyonlu ve zevkli bir maç olmadı. Bursaspor, karşı ataktan bulduğu iki şansı değerlendiremeyince maçın kilidi bir türlü kırılmadı. Sivasspor ise sadece sonlarda etkili olabildi.
Haftanın seyirlikleri Ege Bölgesi'ndeydi. Göztepe-Alanyaspor maçı git-gelli ve iki takımın da ileriye doğru birbirini zorlayarak oynaması nedeniyle seyir zevki veren ender maçlardan biri oldu bu hafta. Alanyaspor'un önemli bir deplasmanda pes etmemesi ikinci kez tekrarlanıyor. Bunda bir önceki sezonki "Eto'o etkisi" gösteren Vagner Love'ın payı büyük.
Geçen hafta Trabzon'a 6 atan Akhisar ise bu hafta evinde Gençlerbiriği'nden ilk yarıda üç yedi. Fakat durağan geçen ikinci yarıda iki gol buldu. Akhisar'ın bu maçta bulduğu iki penaltı da kafa karıştırsa da maç sonu cinsiyetçi açıklamasıyla dikkat çeken Gençlerbirliği teknik direktörü Mesut Bakkal'ın sarf ettiği sözler kadar kötü değildi...