Huylu huyundan vazgeçmez. Öyle değil mi? Volkan Demirel, son bir senede iki kere gündeme geldi. Birincisi kadro dışı bırakıldıktan sonra Dereağzı Tesisleri'nde plastik bir masada canlı yayında özür dileyişiydi. İkincisi olaysız, hayatın olağan akışına uygun geçen bir Trabzonspor maçının ardından yaptığı açıklamalardı. “3 Temmuz” olayından itibaren aralarında husumet oluşan Fenerbahçe ve Trabzonspor camiası yavaş yavaş buzları eritiyorken, gerginlikleri geride bırakmaya başlıyorken “pire için yorgan yakan” Volkan Demirel, resmen suni bir gündem, suni bir kargaşa yarattı.
Sizce neden? Çünkü tarih bize çok enteresan bir ders vermiştir. Bir “savaş kahramanları” vardır, bir de sonrasında ortaya çıkanlar. Kaosun yarattığı liderlere, kaos bittiğinde ihtiyaç duyulmaz. Diğer deyişle tedavülden kalkarlar. Çünkü dünya ve konjonktür değişmiştir bir kere, kartlar ise baştan dağıtılmıştır. Masadaki oyuncular bile değişmiştir.
Peki Fenerbahçe–Trabzonspor gerginliğinden faydalananlar olmadı? Oldu. Hem de başkaları değil. Meselenin tam ortasındaki figürler. Eski Başkan Aziz Yıldırım, Fenerbahçe taraftarını yıllarca sırf bu “mevzu” yüzünden tek bir noktaya kanalize edebilmeyi başardı. Keza eski Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu tamamen bunun hamaseti üzerinden yürüdü ve seçim kazandı.
Toplulukları yönetmek ve yönlendirmek adına “suni düşmanlar yaratma” stratejisi her zaman iş yapmıştır bu gezegende. “Ya benimlesiniz ya da düşmansınız” fikri bugünkü Aziz Yıldırım'ın yıllarca yaptığı “Ya benim yanımdasınız ya da Fenerbahçe düşmanısınız” algısına tekabül ediyor. Yani kaostan beslenme, çıkar sağlama yetisi. Volkan Demirel'in bu hafta sonu yaşanan olayı da aslında bir bakıma bu kültürün, bu alışkanlığın uzantılarından biridir.
Meseleyi öğrenebildiğimiz kadar üzerinden geçelim. Trabzonspor 0-1 önde götürdüğü maçta 90+5'te, son anlarda yediği golle iki puanı bıraktı ve Fenerbahçe, uzun yıllardır sürdürdüğü evinde derbi kaybetmeme geleneğini devam ettirdi. Maç bitti. Maçın ardından stadın koridorlarına henüz varmadan Trabzonspor'un bir malzemecisi veya tercümanı, Volkan'la bir tartışma yaşadı, daha doğrusu küfürleşme. Volkan'ın ifadesine göre söz konusu şahıs Volkan'a küfür etmişti. Burası muamma çünkü çok fazla bilgi kirliliği oluştu haberlerde. Malzemeci mi, tercüman mı bunu yapan? Ya da küfür etti mi, etmedi mi?
Filmin koptuğu an ise Volkan'ın yayıncı kuruluşa sıcağı sıcağına verdiği demeç: "Biz kendi derdimize düşmüş bir takımız şu anda. Kimse bize dil uzatamaz. Trabzonspor'un analizcisi midir, çevirmeni midir nedir, bana içeride bir şeyler söyledi. Kendisi gelsin benden özür dilesin ya da ben otobüse gider özür dilettiririm. Herkes haddini bilsin. O doğduğundan beri biz burada yenilmiyoruz. Herkes haddini bilecek."
İHA'nın haberine göre; Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, Asbaşkan Semih Özsoy ve yönetim kurulu üyelerinden Selahattin Baki, soyunma odası girişinde deneyimli kalecinin açıklamalarına yönelik görüşme yaparak, uyarılarda bulundu.
Tabii “kara haber tez duyulur” misali meseleden haberdar olan Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu hemen topa girdi ve gündemi baştan aşağı değiştirecek açıklamalarda bulundu. Açıklamaların bir bölümünü hemen buraya bırakalım; “Her ne kadar seyircimiz olmasa da biz çok güzel karşılandık. Fenerbahçe yönetimine teşekkür ediyorum. Seyircinin de çok önemli bir bölümünden övgüler aldık, maçtan sonra tebrik edenler oldu. Bunlar güzel şeyler. Uzun zaman sonra iki takım arasındaki iki maçta da olay yaşanmadı. Bu beni çok mutlu etti. Eski aktörler sahada olmayınca böyle oldu.
O eski aktörlerden birinin bu maçtan sonra hoş olmayan açıklamaları olmuş. Trabzonspor kulübünün otobüsünden adam aldırmak kimsenin haddi değil. Analar daha onu doğurmadı. Otobüsün içinden adam aldırmakla kimse kimseyi tehdit edemez. Karşılığını da çok ağır şekilde görür. Ülkenin kolluk kuvvetleri ve savcıları var, şikayet edersiniz. Ne olduğunu da bilmiyorum. Otobüsün içinden adam almaya kalkarsa da çok farklı şeylerle karşılaşabilir. O insanın dönüp kendisine bakması lazım. İki maç oynanıyor, olaysız geçiyor. Herhalde buna çok içerledi. Geçmişte olayların başrolüydü. Ben böyle bir oyuncuyu kendi takımımda da, rakip takımda da istemem. Bunlar hoş şeyler değil."
Şimdi bütün bu demeçleri katlayıp kısa bir süreliğine kenara koyalım. Bakın sevgili okurlarım, toplum olarak sosyo-genetik kodumuzda çok garip özellikler olduğuna aşikarsınızdır. Bizim bir takım üçüncü dünya ülkesi reflekslerimiz bu tip süreçlerde fazlasıyla ortaya çıkıyor. Sosyal medyaya bakarsak, toplumun reaksiyonları hakkında genel bir resim çizebiliyorsunuz. “Söylenenin ne olduğu”na değil de ne söylenirse söylensin “kimin söylediği”ne odaklıyız. Bizi gelişmiş Batılı ülkelerden ayıran en önemli unsurlardan biridir bu. Fenerbahçe İkinci Başkanı Semih Özsoy sırf tribünlere şirin gözükmek adına, Fenerbahçe ömrünün daha uzun sürmesi kaygısıyla “Volkan'ın beyanı bizim için esastır” demiştir. Yani bu tip “gazlama” politikasına prim verecekse Fenerbahçe taraftarı iki yıldır Aziz Yıldırım zihniyetinden kurtulmak için neden sosyal medya kampanyaları düzenledi. Neden Ali Koç getirildi? Ali Koç koridorda hemen neden Volkan'ı sözlü uyardıysa, başkanlığa gelme sebebi de kısmen budur.
Volkan Demirel, bundan birkaç yıl evvel o dönem Habertürk fotomuhabiri Vedat Danacı'yı izinsiz görüntü aldığı için “Ben seni yazdım oğlum, seni evden aldırmazsam ben de Volkan Demirel değilim” diye tehdit etmişti. Bunun gibi birçok örnek hadisesi vardır Volkan Demirel'in ama bizim asıl büyük resmi görmemiz gerekiyor.
Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu'nun açıklamalarına, kullandığı dil itibariyle katılmasam da, fikrine ve açıklamalarındaki esas mesaja kesinlikle katılıyorum. Unutanlar için hatırlatmakta fayda var. Burası bir hukuk devletidir. Bu tip mafyöz konuşmaların altı boş olmakla beraber, konuşmalar hiçbir düzene hizmet de etmiyor. Fenerbahçe Kulübü Volkan Demirel'e kendi içinde kesinlikle bir ceza vermeli. Trabzonspor yönetiminin de ilgili kişinin görevine hemen bugün son vermesine gerekiyor. Volkan Demirel bu maçta oynamamıştır bile. Rakip takımın personeli bir kaleciyle neden tartışmaya girer veya küfür eder? Bu ayrıca farklı bir tartışma konusu. Türk futbolundaki "profesyonelliğin" hangi noktada olduğunu da resmediyor aslında bu olay.
Televizyonlarda izliyorum hayretler içinde; “İyi yapmış Volkan” diyen medya ve Fenerbahçe taraftarına gaz pompalamaya çalışan sözde gazeteciler, güya işlerini yapıyorlar. Çünkü korkuyorlar. Bunlar eski, kaostan beslenen sporun aktörleri gibi, eski başkanlar Aziz Yıldırım ve İbrahim Hacıosmanoğlu gibi, Volkan Demirel gibi bu çatışmadan beslenip sözde “savaş kahramanları” oluyorlar. Çünkü bu kaos, bu çatışma olmadığında, onlara gerek de duyulmayacağını biliyorlar. Barış ve huzur ortamında bir yer bulamayacaklarını düşünüyorlar. Haklılar da. Halbuki yapmaları gereken çok basit bir şey vardı bugüne kadar. Görevlerini yapmak.
Yoğurtçu Parkı'nda iki futbolcunun heykeli vardır. Lefter Küçükandonyadis ve Alex de Souza. İki Fenerbahçe efsanesi. Ki Sayın Başkan Ali Koç'un söylediğine göre ilerleyen zamanlarda yeni kaybettiğimiz efsane Can Bartu'nun da heykeli yapılacak. Bu üç Fenerbahçe figürünün en büyük ortak özellikleri nedir? Üçü de performans olarak Fenerbahçe tarihine damga vurmuştur. Fenerbahçe'den yıllarca oynadıkları futbol karşılığı paralarını almışlardır; tribünlere amigoluk etmek veya hamaset yapmak için değil. Hiçbirinin kariyerinde ne rakibini ne de başkasını “evinden almakla” tehdit etmiş olabileceğini düşünmüyorum. Volkan Demirel, zaten beş sene evvel futbolu bıraktı. Son beş yıldır sadece taraftarlık yapmaktadır. Bunda bir sakınca yok. Ama hiçbir taraftar Volkan Demirel gibi Fenerbahçe Kulübü'nden milyonlarca Evro maaş almıyor nitekim. Volkan Demirel sadece bir örnek. Bütün takımlarda onlarca futbolcu örneği verebilirim bu kategoride. Zaten esas sıkıntı bu noktada. Yöneticiler, yönetici gibi davranmaz, futbolcular tribün liderliğine soyunur, başkanlar mal sahibi gibi tutum sergiler ve dağ gibi borç bırakıp çekip giderler.
Tabii biz bu yazıyı “Volkan Demirel linç yazısı” olarak yazmadık. Sadece Volkan Demirel'in vesilesiyle bu olaydan yola çıkarak Türk futbolundaki genel durumun resmini çizmek istedik. Yıllardır süren Fenerbahçe – Trabzonspor çatışması ve gerginliği kime fayda sağlamış, neye katkıda bulunmuştur? Hiçbir şeye. Sadece bu, kişisel istikballeri için stratejik malzeme olmuştur. Bir tek Fenerbahçe – Trabzonspor olarak düşünmeyelim. Türk futbolu hatta Türkiye spor tarihinde hangi çatışma, husumet fayda sağlamıştır? Fenerbahçe'nin 2014-2015 sezonunda takım otobüsünün Rize'de kurşunlandığını unutmayalım. Hâlâ faili belli değildir. Ben bunu birçok meslektaşımın tersine sürekli gündeme getiriyorum ve hatırlatıyorum.
Çok uzatmadan, tam yeri gelmişken Ankaragücü taraftar grubu Gecekondu'dan bahsedelim. Bundan kısa bir süre önce Ankaragücü taraftarı Antalya deplasmanı dönüşünde trafik kazası sonucu Mert Turgut Çakır ve Eren Açıkgöz'ün hayatını kaybetmesi sonrası bir açıklama yayınladı. Yapılan açıklama; "Artık bizim futbol camiasında hasmımız da yok, düşmanımız da yok. Herkes bizim artık dostumuzdur” dedi. Son olarak söylenebilecek tek şey sanırım; “Teşekkürler Ankaragücü!”