Adana Demirspor-Fenerbahçe maçı, Süper Lig’de bu haftanın en merakla beklenen maçıydı. Bunda iki takımın futbol tarzları da büyük bir etkendi. Jorge Jesus ve Vincenzo Montella’nın takımlarına açık bir futbol oynatmaları, izleyenlere temposu ve akışkanlığı yüksek bir maç vadediyordu. Büyük ölçüde öyle de oldu. İki takım da rakip kaleye çok çabuk hücum etme şansı buldu, sonucunda ise bol aksiyonlu ve pozisyonlu, keyifli bir maç izledik. Fakat hakem tartışmaları, ne yazık ki bu keyifli maçın da önüne geçti.
Hafta başında yazmak için seçtiğim maçlardan biriydi bu. Maç sonundaysa sevgili editörüm Ogün Işık’a, “Yazmasam mı acaba?” diye sorma ihtiyacı hissettim. Çünkü oyun hakkında yazsam, durduk yere Fenerbahçelilerden küfür yiyecektim. Hakem hakkında yazmayı da ben istemiyordum. Ogün ise her zamanki gibi kararı bana bıraktı.
Gazete Duvar’da bugüne dek kırk sekiz yazı yazmışım. İçlerinden biri sinema, diğeri kitap eleştirisi. Onları çıkarırsak kırk altı maç yazısı var. Bunların ise hiçbirinde hakem hakkında bir taşlama yok, bir övgü de yok. Bu yazıda da olmayacak. Bu tercih, belki bu yazının Fenerbahçeli okuyucularını tatmin etmeyecek, ama onlara, gelecekte takımlarının lehine yapılacak bir hakem hatasının da bu köşede mevzubahis edilmeyeceğinin sözünü rahatlıkla verebilirim. Her zaman için sadece oyun hakkındaki görüşlerimi paylaşmaya devam edeceğim. Çünkü gerisi beni ilgilendirmiyor.
Ama ne yazık ki bu yazıda oyuna dair bir şey olmayacak. Çünkü başta da dediğim gibi, durduk yere küfür yemek istemiyorum. Ayrıca kimsenin ilgilenmediğini bildiğim bir şeyi zorla anlatmak da mantıklı gelmiyor. Bu yüzden bu yazıda bir istisna yapıp, ben de hakeme yüklenmeye karar verdim; ama sahadaki hakeme değil, video hakeme. Daha doğrusu uygulamanın kendisine.
FUTBOL SAHASI DEĞİL MAHKEME SALONU
Öncelikle VAR’a, yani futbolda video hakem uygulamasına, çıktığı ilk günden beri karşı olanlardan biriyim. Çünkü bu uygulamanın futbol oyununu oyun olmaktan çıkardığını düşünüyorum. Futbola güya “mutlak adalet” getirecekti VAR. Hakem kararları tartışmasız bir kesinlikte olacaktı. Ama sonuç, görüldüğü üzere tam tersi oldu. Ve nihayetinde futbol sahası mahkeme salonuna, dünyanın en basit oyunu da içinden çıkılmaz bir saçmalığa döndü.
Bunun tek sorumlusu elbette yalnızca VAR değil. Küçük bir çocuğun bile rahatlıkla anlayabileceği kadar basit olan futbol kuralları ne yazık ki çok karmaşık bir hâle getirildi. Elle oynama kuralı da bunun başında geliyor. Hayatını futbol yazıları yazarak idame ettirmeye çalışan biri olarak itiraf etmeliyim ki, bir futbolcunun maç içinde topa elle temas ettiği bir pozisyonun nizami olup olmadığını hiçbir şekilde anlayamıyorum. Dün akşamki tartışmaların hem başlangıç hem de odak noktasında olan Mert Hakan Yandaş’ın harikulade golünün iptal edildiği pozisyonda topa eliyle bir teması olup olmadığını da yine anlayamadım. Bu tip pozisyonlarda büyük çoğunluk çabucak kamplara bölünse de, ben genellikle kararsız kalıyorum. Yine öyle oldu.
Ama tüm bu tartışmalı pozisyonlarda kesin bir düşüncem var. O da hakemin, yani sahadaki hakemin kararına saygı duymak ve oyuna devam etmek. Yani eskiden yaptığımız gibi. Bir zamanlar futbolu böyle izliyorduk, hatırlıyorsunuz değil mi? Bir hakem kararı doğru olsun ya da olmasın, hoşumuza gitsin ya da gitmesin, maçın doğal seyri asla bölünmüyordu. Devam ediyorduk. Artık bunu yapamıyoruz. Çünkü video hakem var.
'KİFAYETSİZ BÜYÜK BİRADER'
Sevgili İbrahim Altınsay’ın, The Blizzard Türkiye’deki bir yazısında harika betimlediği gibi, sahaya çıkıp oynamayı, ya da bu durumda koşup ter dökerek hakemlik yapmayı gözü kesmeyen bir “kifayetsiz büyük birader” var artık güzel oyunumuzun merkezinde. Oyuna ve dolayısıyla biz maçı izleyenlerin o sıradaki hayat süresine pervasızca müdahale eden bir polis gücü var. Maçı bölüp parçalayan ve bizim için kurgulayan kerameti kendinden menkul bir otorite var. Hafızamızı silip başka bir gerçekliği bize zorla kabul ettiren bir mutlakiyetçi var.
Dün akşamki maçı çığrından çıkaran da öncelikle bu kifayetsiz büyük biraderdi. Mert Hakan uzaktan müthiş bir gol attı, Fenerbahçeliler boş bulunup sevindiler, öne geçtiklerini sandılar, ama kısa süre sonra yanıldıklarını anladılar. VAR odasından gelen bir talimatla, böyle bir şeyin aslında yaşanmadığı önce hakeme, onun aracılığıyla da hepimize tebliğ edildi. Sonradan öğrendik ki, yeni protokole göre, hakemin bu pozisyonda kural dışı bir elle oynama olup olmadığını görebilmek için ekrana gelip tekrarını izlemeye hakkı bile yokmuş. Kendisine tebliğ edileni aynen uygulamak zorundaymış. Ne kadar zavallıca.
Buna rağmen eleştirilerin hedefinde yine maçın hakeminin olması onu daha da zavallı yapıyor. Dün akşam Palabıyık berbat bir hakemlik performansı sergilemiş olabilir, ağır bir biçimde eleştirilmeyi hak etmiş de olabilir. En başta dediğim gibi, bununla ilgilenmiyorum. Ama şu da gözden kaçmamalı; tüm tartışmaların başladığı Mert Hakan’ın geçerli sayılmayan gol pozisyonunda Palabıyık golü vermişti. İptal eden de o olmadı. Aynı şekilde bir diğer çok tartışılan pozisyon olan Michy Batshuayi’nin penaltı pozisyonunu incelemesi için de VAR’dan çağrılabilirdi, ama çağrılmadı. Dolayısıyla eleştirilerin odağında bence maçın hakemi değil, onu figüranlaştıran, belki bazen hatalı bir kararını düzelten, ama çoğu zaman sahadaki varlığını daha da tartışmalı kılan VAR’ın kendisi olmalı. Sadece dün akşam da değil, her zaman için.
Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol’da futboldaki hakem varlığını, “Hiçbir muhalefete imkân vermeden dikta rejimini sürdüren aşağılık bir tiran” olarak tanımlar ve şöyle devam eder: “Bir aktörün hareketlerini andıran hareketlerle tartışmasız otoritesini konuşturan koskocaman bir cellattır aynı zamanda. Ağzında düdüğüyle kader rüzgârları üfleyerek, golleri kabul ya da iptal eder.”
Yani futbolda hakemler, taraftarlar için hiçbir zaman sevilen bir figür olmadı, bundan sonra da olmayacak. Yenilenler onların yüzünden yenilmeye, yenenler ise onlara rağmen yenmeye hep devam edecek. Ama şurası kesin ki; VAR, hakemleri daha da nefret edilen bir figüre dönüştürdü. Ve bu kadar nefretin hiçbirimize iyi gelmediği ortada.
Galeano ise futbolun geldiği bu noktayı görmeye ömrü yetmediği için gerçekten çok şanslı.