Üst düzey futbol sert rekabete dayandığından, sahadaki herkesin gönlünde hınzır bir heyecan uyandıran anlar giderek daha seyreliyor. Hakemin düşmesi, saha ışıklarının sönmesi, yeşil zemine kedi veya köpek dalması gibi “keyifli enstantaneler” bir yana, aslında gayet ciddi, golle sonuçlanabilecek, ama çok çok nadir yaşanması sebebiyle bütün futbolculara oyunun saf zevkini hissettiren bir olayımız var. Rakip ceza sahası içinde endirekt serbest vuruş…
NEREDEN ÇIKTI?
Çift vuruş futbolun kadim kurallarından. Doğrudan serbest vuruş gerektirmeyecek temassız ihlaller, oyunun oyun dışı – küfür, kavga, topsuz alanda faul vs. – bir sebeple durması, duran topta aynı kişinin topa iki kez dokunması, penaltıyı “ben atacağım” diyenden başka birinin kullanması gibi muhtelif durumlarda hakem düdüğü çalıp elini havaya kaldırıyor, top ikinci birine değene kadar da indirmiyor. Tabii ki en çok “ofsayttan doğma, hücumdan olma” versiyonuna aşinayız. Ama bizim konumuz karşı kale…
Malum, savunmadaki takımın ceza sahası içinde yaptığı kusurlu hareket penaltıyla sonuçlanıyor; ama temasın bulunmadığı “tehlikeli hareketlerin”, örneğin rakip santrforun baş hizasına savrulmuş fakat hedefini bulmamış bir tekmenin karşılığı endirekt vuruş. Gelgelelim pratikte bu tür pozisyonlar çoğu zaman “çift vuruş var” değil “penaltı yok” şeklinde yorumlanıp geçiştiriliyor. Bu yüzden ceza sahası içinde “tehlikeli hareketten doğan” çift vuruşlar yok denecek kadar az. Daha tanıdık bir sebep için ise 1990’lara dönmek gerekiyor.
Modern futbolun anayasasındaki en radikal değişiklik olan “geri pas kuralı” 1992’de yürürlüğe girdi. Aslında kuralın lafzı yanlıştı; pasın “geriye” değil “kaleciye” verilmiş olması esastı. Ama bu isimle yerleşti. FIFA Kural Kitabı geri pas kaynaklı endirekt serbest vuruş şartlarını şöyle özetliyor:
-Topu eliyle kontrol ettikten sonra altı saniye içinde oyuna sokmamak,
-Elinden bıraktığı topu başka bir oyuncuya değmeden tekrar eline almak,
-Takım arkadaşının ayakla bilerek kendisine verdiği topa elle dokunmak,
-Takım arkadaşının taç atışından yolladığı topa elle dokunmak.
İhlal ceza sahası içinde ama kale alanı dışında gerçekleşmişse, kalecinin topa elle müdahale ettiği yerden kullanılıyor. Yok eğer kaleci zaten altı-pas (etimolojik tahmin: “six-yard box = altı baks = altı pas”) içindeyse, top kale alanı çizgisinin üzerine, ihlalin gerçekleştiği yerin hizasına konarak vuruş yapılıyor. Tabi vuruşun gol sayılabilmesi için en az iki kişiye teması şart.
KALECİNİN GERİ PAS ANINDAKİ ENDİŞESİ
Yeni kuralın amacı kaleci ile takım arkadaşları arasındaki gereksiz pas alışverişlerine son vererek oyunu hızlandırmak ve maçın adaletsiz bir şekilde soğutulmasını önlemekti. Maksat anlamlıydı ve oyunun akışına gerçekten müthiş katkı verecekti; gelgelelim kaleciler de yeni bir meslek – futbolculuk – öğrenmek zorundaydı. Hem de hemen.
Söylemesi kolaydı. Pratikte ise hem kalecilerin hem de onlarla paslaşacak arkadaşlarının eski alışkanlıklarından ve teknik eksikliklerinden dolayı bir sürü sakarlık ortaya çıktı. Bazen savunmacılar anın hararetiyle hiç olmayacak yerde ve zamanda kalecisine – üstelik yönü ve şiddeti epey sorunlu – pas veriyor, biçare 1 numarayı dermansız derde düşürüyordu. Mesela böyle bir pozisyonda, stoperinden gelen “aşırtma geri pası” kafayla kurtaran, devamında ise Barcelonalı Rivaldo’nun kafa vuruşunu müthiş bir plonjonla çıkaran Lyon kalecisi Grégory Coupet, futbol tarihinin en görkemli kombine kurtarışlarından birine imza atacaktı.
Ama herkes Coupet kadar şanslı ve dikkatli değildi. Bazen file bekçisi bizzat gaflete düşüyor ve çok basit bir topu “sehven” eline alıveriyordu. İşte o anda rakip oyuncular, öğretmenin sorduğu kolay bir soruyu bildiği için fazladan heyecanlanan ilkokul öğrencileri gibi “Geri pas!” diye bağırıyor, hakem de onları onaylayarak düdüğüyle stadyumu inletiyordu.
SAHADA DÜĞÜN
Daniel Gray, modern futbolun 50 önemsiz ama keyifli anını anlattığı Extra Time kitabında, hakemin endirekt serbest vuruşa hükmettiği anı, çocukların televizyon karşısında yemek yeme iznini kopardığı ana benzetiyor. Futbolun ciddiyetinin büküldüğü en keyifli anomalilerden olduğu kesin. Gray’e göre ise bir özgürleşme anı: “Kısa süreliğine her iki takım da taktik tahtalarının ve duran top çalışmalarının tahakkümünden kurtulur; ne de olsa hiçbir hoca ceza sahasındaki endirekt serbest vuruş için hazırlık yapmaz.”
Karmaşanın getirdiği bir şenliktir başlıyor. Bildiğimiz kişileri alışkın olmadığımız yerlerde görüyoruz. Kale çizgisine veya biraz önüne dizilmiş yedi kişilik baraj, topa dokunulduğu anda kendi kurduğu barajın önüne atlayan kaleci, çift vuruşu başlatmak için topa dokunacakmış gibi yapıp barajdaki hareketlenmeyi, “Bak görüyor musun, mesafeyi ihlal ediyorlar!” diyerek hakeme ispiyonlayan kurnaz hücumcu, hakemin havadaki eli, tuhaf kamera açıları, vesaire, vesaire…
Çok nadir bir vaka olduğu için ceza sahasındaki çift vuruşların teknik analizi veya ustalarının saptanması kolay değil. Futbolda beceri genellikle – haklı olarak – alan ve zamanla ölçülür. Becerikli oyuncu dar alanda ve kısıtlı zamanda yapabildikleriyle diğerlerinden ayırt edilir. Kaleye 5,5 metre uzaklıkta, arkadaşınızın topu dürtmesinden barajdaki 7-8 kişinin size doğru cansiperane hamlesine kadar geçen milisaniyeler içinde etkili bir vuruş çıkarmak, ancak en yetenekli – ya da en sert vuran – topçulara nasip olacak bir özellik. Bu yüzden gole dönüşme oranı o kadar da yüksek değil.
Topun başında biri dürtmek, diğeri vurmak üzere en az kişi bulunuyor. Bazı örneklerde rakibin kafasını karıştırmak için sayının üçe dörde çıktığını görmek mümkün. Gole giden yollar ise epey dar. Ya barajın arasında bir çatlak bulup “Allah ne verdiyse” abanmak, ya yine çok kuvvetli bir şekilde üst filelerin altını nişan alıp “tavana asmak”, ya da barajın üzerinden yumuşak, topu kaldırıp geri indirebildiğiniz, çok dengeli bir ayak içi aşırtma vuruş yapabilmek gerekiyor.
BUNLARI HATIRLAYALIM
Futbol tarihinden akılda kalan birkaç örnek var. En ünlülerinden biri Maradona’nın Napoli formasıyla penaltı noktası hizasında sağ çaprazdan Juventus ağlarına gönderdiği klas ayak içi. Sergen Yalçın, Alan Shearer, hatta yakın dönemde Cristiano Ronaldo gibi, endirekt serbest vuruştan gol atma onurunu birden fazla kez yakalamış isimler mevcut. Yine Riquelme ve Batistuta’nın güzel golleri anmaya değer.
Başlı başına tuhaf olan bu vaka bazen iyice sınırları zorlayabiliyor. Benim rastladığım en acayip örneği 2013-14 sezonunda Süper Lig’de vuku buldu. Geri pas kuralında gözden kaçabilen bir nüans var: Bir oyuncu topu kalecisine ayağıyla verebilecekken “kasten” havaya kaldırıp – sektirip – kafayla aktarırsa, bu hareket de aynı şekilde ihlal sayılıyor. Binde bir görülecek bu olay, 2014 yılındaki Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinin 87. dakikasında gerçekleşti. Başrolde Beşiktaş’ın sakarlıklarıyla meşhur stoperi Dany Nounkeu vardı. Dany ayağındaki topu sektirerek kafayla kaleci Tolga Zengin’e aktardı, hakem Halis Özkahya geri pas ihlaline hükmetti. Ama şenlik daha yeni başlıyordu. Kuraldan bihaber iki takım oyuncuları kararı anlayamadı, Beşiktaşlılardan sert itirazlar geldi, ortalık karıştı ve neticede Fenerbahçeli Caner, hakemin yanlış karar verdiği inancıyla topu kasten auta vurdu.
İşlerin normal seyrettiği durumlara dönecek olursak, ceza sahasındaki serbest vuruşların tarihteki en önemli örneği Bundesliga’da yaşandı. 2000-01 sezonunun son haftasına Schalke’nin üç puan önünde giren Bayern, son hafta Hamburg ile oynuyordu. Bayern kaybederse Schalke averajla şampiyon olacaktı. Kaybetmeye alışkın olmayan Bavyeralılar 90. dakikada geriye düştü. Her şey bitti derken 90+3’te Hamburg kalecisine verilen geri pas sonucu hakem endirekt serbest vuruş verdi. Effenberg dokundu, İsveçli stoper Patrik Andersson vurdu, 90+4’te top ağlara gitti. Bayern şampiyon, Schalke taraftarı ise – kim bilir kaçıncı kez – bedbaht oldu.
Aslında ceza sahası içinden serbest vuruşların bugün de gerçekleşmemesi için sebep yok. Endirekt vuruşa ilişkin aynı kurallar hâlâ yürürlükte. Ama özellikle geri pas kaynaklı olanlar 1992-2002 döneminde altın çağını yaşadıktan sonra, oyuncuların ve kalecilerin yeni düzene alışması sonucu iyiden iyiye azaldı. Yine de belli olmaz. Bakarsınız bu hafta sonu dünyanın herhangi bir yerindeki gafil bir kaleci yine gönlümüzü şenlendirir…