G20 Hamburg Zirvesi: Almanya’nın yükselişi ve küresel ara rejim
Merkel, zirve öncesinde yaptığı konuşmada, “her kim dünyanın yaşadığı güncel sorunları korumacılık ve izolasyonla çözüleceğini düşünüyorsa derin bir yanılgı içindedir” diyerek ABD pozisyonuna karşı açık bir cephe açmış oldu. Bu pozisyon, aynı zamanda, dünyanın en büyük ihracatçılarından biri olan Almanya için vazgeçilmez olanı vurgulaması açsısından da önemli.
Önümüzdeki hafta sonu (7-8 Temmuz 2017) G20 zirvesi Almanya’nın Hamburg kentinde
yapılacak. G20 platformu, 2008 krizi sonrasında G7’nin
genişletilmesiyle oluşturuldu. Böylelikle dünya ticaretinin yüzde
80’ini, üretiminin yüzde 85’ini ve nüfusunun üçte ikisini kapsar
genişlikte bir forum halin geldi. Temel işlevi 2008 sonrasında
krizden çıkış adımlarının eşgüdümlü bir şekilde planlanması idi.
Ancak son dönemde G20’ler, “küresel ara rejimin” semptomlarını
izleyebileceğimiz platformlardan biri olarak da öne çıktı. Bu
zirveye damgasını vuracak olan gelişme, gerileyen ABD hegemonyasına
karşı Almanya’nın yükselişi olacak.
KÜRESEL ARA REJİM
Küresel ara rejim konusunu, geçtiğimiz Nisan
ayında Gazete Duvar’daki birkaç yazıyla açıklamaya çalışmıştım.
Detaya girmeden, temel özelliklerini hatırlatarak devam edeyim.
Küresel ara rejimin temel özelliklerinden biri, uluslararası para
ve finans sistemindeki istikrarsızlıkların artmasıdır. Bu gelişme
özellikle 1970’lerde, 1945 sonrasındaki ABD hakimiyenin sembolü
olan Bretton Woods sisteminin çökmesiyle birlikte daha da görünür
oldu. En son yaşadığımız 2008 krizi, bu ortamda gerçekleşti.
Küresel ara rejimin ikinci özelliği, sermayenin
uluslararasılaşmasının maliyetlerinin hangi ulus devletler ve bu
ulus devletlerdeki hangi sınıflar tarafından üstlenileceğinin
belirsiz olmasıdır. Bu belirsizliği, son dönemde en açık bir
şekilde ABD Başkanı Trump’ın söylemlerinden takip edebiliyoruz.
NATO’nun masrafları için ABD dışındaki üyelere yaptığı elini taşın
altına koyma çağrısı, bu çerçevede görülebilir. Ya da ABD’deki
sanayi işsizliği için Çin’i ve Meksika’yı hedef göstermesi, yine
sermayenin uluslararasılaşmasının maliyetlerinin kimin üstleneceği
ile ilgili. Kısacası, Trump’ın sözlerinden, uluslararası ekonomik,
finansal, askeri ve siyasi istikrarı sağlamanın, artık ABD için
maliyetli hale gelmeye başladığını anlıyoruz. Yani ABD, bir küresel
hakim güç olarak yapması gerekenleri eskisi gibi yapamıyor. İlhan
Uzgel hocanın, Gazete Duvar’daki “Trump vs. Merkel ya da kapitalist
merkezde çatlak mı?” başlıklı yazısını bu gözle okumanızı öneririm.
Üçüncü özellik ise ABD’nin ekonomik alanda göreli gerilemesiydi.
1970’li yıllarda Almanya ve Japonya’nın emek üretkenliğinde ABD’yi
yakalayıp geçmesine benzer bir şekilde, 2000’lerde Çin’deki muazzam
ekonomik büyüme temposu, Çin’in dünya ticaretindeki ağırlığını
artırmasıyla sonuçlandı. Her ne kadar Çin’deki ABD kökenli
firmaların yatırımlarının bu büyümede payı olsa da, dış ticaret
rakamlarında görülen, Çin’in ABD’ye karşı net fazla veren bir
konuma gelmesi.
Küresel ara rejimin son ve belki de en karakterize edici
özelliği, eski hakim gücün (ABD) gerilemesi karşısında, dünya
genelinde bu işlevi üstlenebilecek yeni adayların (Çin gibi) henüz
bu hakim güç olacak kadar güçlenmemiş olmasıdır. Yani ortada,
eskinin gerilediği ancak yeninin tam olarak ortaya çıkmadığı bir
ara dönem var. Bu nedenle, “küresel ara rejim” tabirinin, içinden
geçtiğimiz dönemi anlamlandırmak için kullanışlı olduğunu
düşünüyorum. Farklı bölgelerdeki ve düzeylerdeki sorunları buradan
bakarak okumak, yaşananları daha iyi anlayabilmek adına işimizi
kolaylaştırabilir.
.
ALMANYA’NIN YÜKSELİŞİ
Nisan’daki “küresel ara rejim” dizisinde tartışmanın odağına
Çin’i almıştım. G20 Hamburg zirvesi vesilesiyle, Almanya’yı da
denkleme katalım. Merkel’in geçtiğimiz Mayıs ayında yaptığı
çıkış, normal zamanlarda eşine pek rastlanılamayacak türdendi.
Merkel, Trump’ın “önce Amerika” pozisyonuna karşı, mealen “yeni bir
dünya kurulur, biz de oradaki yerimizi alırız” dedi. Merkel’in bu çıkışı ile birlikte,
özellikle Fransa seçimleri Macron’un başkanlığı ile sonuçlandıktan
sonra, ABD karşısında Almanya ve Fransa ittifakı seçeneği, giderek
daha muhtemel hale geliyor.
Almanya, 2008 krizini en hafif atlatan, hatta kriz sonrası
süreçte büyümesine devam edebilen ve bu sayede de krizden beri
iktidarda kalan tek lidere sahip bir ülke olarak, küresel ara
rejimde kendi pozisyonunu daha da güçlendirdi. Küresel krizin
Avrupa’ya yansıması, Alman sermaye kesimleri için tam bir fırsat olarak algılandı. Avrupa’da borç krizine
dönüşen küresel kriz, borç verenler için borçlu ülkelerin birikim
rejimlerinin koşullu krediler yoluyla değiştirilmesi için
kullanıldı.
Bu değişimin odağında Güney Avrupa’daki emekçiler yer alıyordu.
Kemer sıkma tedbirlerindeki ısrar, ekonomik bir gereklilikten çok,
siyaseten Avrupa’nın sol seçeneklere kapalı olmasının ilanı anlamına
geliyordu. Dolayısıyla kriz, Avrupa genelindeki emekçilerin
disipline edilmesi ve emek piyasalarının daha da esnekleştirilmesi
için kullanıldı. Sola kapalı bu yapıyı savunan Macron’un iktidara
gelmesi ise olası Fransa-Almanya ittifakının maddi zemini
oluşturdu.
G20 HAMBURG: TARTIŞMA BAŞLIKLARI
Hamburg zirvesinin gündeminde serbest ticaret, uluslararası
işbirliği ve Paris iklim değişikliği anlaşması var. Merkel, zirve
öncesinde yaptığı konuşmada, “her kim dünyanın yaşadığı güncel
sorunları korumacılık ve izolasyonla çözüleceğini düşünüyorsa derin
bir yanılgı içindedir” diyerek ABD pozisyonuna karşı açık bir cephe
açmış oldu. Bu pozisyon, aynı zamanda, dünyanın en büyük
ihracatçılarından biri olan Almanya için vazgeçilmez olanı
vurgulaması açsısından da önemli.
Her ne kadar küresel eşgüdümü sağlama amacıyla kurulmuş olsa da
G20’nin içindeki çatlak bir süredir sürüyor. Geçtiğimiz yıl Çin’in
Shanghai kentindeki G20 zirvesinde, IMF’in yaptığı bir tür
“uluslararası Keynescilik” önerisi reddedilmişti. Yine geçtiğimiz yıl Japonya’ya
yapılan G7 zirvesinde, Almanya’nın başını çektiği sağ kanat kemer
sıkma bloğu ile aralarına ABD’yi de koyabileceğimiz Japonya ve
Kanada gibi ülkeler arasında soğuk rüzgârlar esmişti. Geçen yıldan beri
denklem biraz daha değişti. Önümüzdeki hafta, serbest ticaret
yanlısı Çin ve Almanya, ABD’nin korumacı eğilimlerine meydan
okumaya hazırlanıyor.
Şunu hatırlatarak toparlayayım: Hamburg zirvesindeki liderlerin
dünya halklarına önereceği seçenekler, daha fazla kemer sıkma, daha
düşük ücretler ve daha kötü çalışma koşullarından başka bir şey
değil. O nedenle toplantı salonlarındaki tartışmalar kadar,
kulağımızı Hamburg barikatlarına da kabartırsak
geleceğimiz için iyi bir şey yapmış oluruz!