Galatasaray Dergisi Yayın Yönetmeni Tarık Ünlütürk: Kurum dergisi olmak sizi özgür düşünceden alıkoyar

"Galatasaray Dergi" 10 yılı aşkın bir süredir yayım hayatını sürdürüyor. Derginin Yayın Yönetmeni Tarık Ünlütürk ile Türkiye'de dergiciliğe dair sohbet ettik. Ünlütürk, "Bir kurumun resmi dergisi olmak özgür bir düşünceden sizi alıkoymak için yeterli. İliştirilmiş bir anlayıştan bahsedebiliriz. Her ne kadar siz kendinize serbestlik alanı açmaya çalışsanız da bu çok zor" diyor.

Abone ol

DUVAR - Yayım hayatına 1 Haziran 2002 tarihinde başlayan "Galatasaray Dergi", futbol tarihimizin en köklü kulüplerinden birinin sözcülüğünü yapıyor. Kulübe dair ilk elden bilgilerin verildiği, röportajların yapıldığı, inceleme ve değerlendirmelerin kapsamlı dosyalarla ele alındığı derginin Yayın Yönetmeni Tarık Ünlütürk ile dergiciliği konuştuk.

Ünlütürk, editör – yazar ilişkisine, sosyal medya ve okur meselesinin dergiciliğe olan etkisine dair görüşlerini açıklarken, “…asıl bahsedilmesi gereken nokta; Galatasaray Dergisi’nin ilgi görmesinin birinci nedeninin Galatasaray Futbol Takımı’nın başarı durumu olduğu... Galatasaray global bir marka…” hususunun ayrıca altını çizdi.

İlk olarak, Galatasaray’ı konu edinen herhangi bir yazı kaleme alan bir yazar, derginize nasıl ulaşıyor?

Galatasaray Dergisi’nin geniş bir kitleye ulaştığını söyleyerek başlayayım. Haliyle dergiyi eline alan ya da böyle bir derginin varlığından haberder olan her kimse inandığı bir yazıyı bizimle paylaşmak istiyor. Taraftarlığın karşılıksız bir gönüldaşlık olduğunu söyleyerek devam edelim. Hiçbir şey beklemeden yazıyı kaleme almış bir yazar metnini genel olarak elektronik posta yoluyla paylaşıyor. Tabii her yazı dergi formatına ya da çerçevesine uygun mu diye sorarsanız, o konuda yüzdelik dilim oldukça aşağılarda.

'KULÜBE OLUMSUZ GERİ DÖNÜŞ GETİRECEK İŞLERDEN KAÇINMAK BİR REFLEKS'

Galatasaray Dergisi, varoluş ve biçimleniş durumunu hangi felsefi temel üzerine şekillendirir? Düşünsel sürecinizin altyapısını hangi sözlerle anlatırsınız?

Bir kurumun resmi dergisi olmak özgür bir düşünceden sizi alıkoymak için yeterli. İliştirilmiş bir anlayıştan bahsedebiliriz. Her ne kadar siz kendinize serbestlik alanı açmaya çalışsanız da bu çok zor. Kaldı ki geniş kitlelere ulaşan bir yayından, ay başında spor sayfalarının bir gününü kurtaran röportajların yer aldığı bir dergiden bahsediyoruz.

Yaptığınız bir röportajda ya da bir araştırma konusunda kulübe olumsuz geri dönüşü olacak yaklaşımdan kaçınmak bir sansür değil zamanla bir refleks halini alıyor. O yüzden bir düşünce altyapısından bahsedersek, tabii ki taraftarlık kültürünün altyapısını oluşturduğu bir biçimden bahsedebilir, neden sonuç ilişkisi içinde de şunu söyleyebiliriz: Hiçbir taraftar isteyerek ve karşılıksız ilişki kurduğu kulübüne zarar vermek istemez.

Dergicilikte editör- yazar ilişkisini nasıl yorumlarsınız? İlk kez bir dergiye yazı gönderen bir yazarın editörle ilişkisi, ona bakış açısı ne oluyor?

İletişim fakültelerinde verildiği gibi editör çerçevenin içinde, yazar ise söz konusu çemberin dışında yer alır. İlk kez yazı gönderen yazarın değil de, yazıyı okuyan editörün gözünden bakabilirim bu soruya. Editör kafasında çerçevenin dışına çıkmayı başarabiliyorsa yayına zenginlik katabilmeyi başarıyor. Aksi durum söz konuysa zaten yazara ihtiyaç yok, editör kendi düşündükleri ile yayını hazırlayabilir. Ama işin nihayetinde herkes yaptığı mesleği iyi bir şekilde icra etmek ister. Yazar iyi yazı yazıp farkındalık yaratmak ister, editör dergiye uygun yazıyı ortaya çıkarmaya çalışır. Terzi de yanlış dikiş geçmek istemez. Her mesleğe dair bir durum bu…

Geçen seneki üretiminiz nasıldı? Ekonomik krizin yaptırımı oldu mu? Krizin sürekliliğinden ve üretiminizin niteliğini etkilediğinden bahsetmek mümkün mü?

Tarık Ünlütürk

Galatasaray Dergisi varlığını sürdürmek zorunda olan bir yayın. Çünkü rekabet halinde olduğu diğer büyük kulüplerin yayınları da her ayın başında bayilerde oluyor. Bu anlamda süreklilik konusunda bir sıkıntı olmuyor. Fakat ekonomik kriz üretimin niteliğini her sektörde etkiler. İş gücü kaybı olur, telif ödemesi gerçekleşmez. Emeğin dağılımı zayıflar. Bu hayatın basit bir denklemi içinde son derece normal. Haliyle Galatasaray Dergisi de bundan etkileniyor. Ama asıl bahsedilmesi gereken nokta; Galatasaray Dergisi’nin ilgi görmesinin birinci nedeninin Galatasaray Futbol Takımı’nın başarı durumu olduğu... Galatasaray global bir marka…

Zaman zaman Türkiye’ye dair yurt dışında en çok bilinen kavramlar üzerine araştırmalar yapılır. Bildiğim kadarı ile Mustafa Kemal Atatürk ve İstanbul’dan sonra Galatasaray, Türkiye’ye dair akla gelen kelimelerden bir tanesi. Burada kastımız global marka olarak kalıcı olması ise, o çok kolay değil. Siz ne kadar kitle iletişim mecralarını kullanırsanız kullanın, tanınırlığın birinci şartı başarı…

Top çizgiyi geçiyorsa kulübün dahil olduğu tüm ekonomik dinamikler hareket kazanır, ilgi görür. Bu da üretimi artırır. Dergi de bu durumdan bağımsız değil. Yani ekonomik kriz kulübü etkiliyorsa, -ki etkiliyor- o zaman dergi de bundan etkileniyor.

'SOSYAL MEDYA ÜRETİMİNE OLUMSUZ BAKIYORUM'

Sosyal medyanın okur ile iletişimde dergiciliğe ne gibi katkıları oldu? Internetin üretim ve tüketim bağlamında edebiyata etkisi sizce nedir?

Bu soruya çok farklı cevaplar verilebilir. Kişiden kişiye değişebilir hatta kişinin kendi içindeki sürecinde farklı zamanlarda vereceği cevaplar dahi değişebilir. Ben şu anda son derece olumsuz bakıyorum sosyal medya üretimine... Sosyal medya önermeleri sonsuz bir uzayın derinliklerinde işini bitirip bir çöplüğün parçası haline gelmiş uydu parçaları gibi.

Okur olmanın emek gerektirdiği dönemi geride bırakıyoruz. Hatta bıraktık. Basit bir mantık; ortaya attığınız ve kaynağına hâkim olduğunuz doğru bilgiyi sosyal medyadan edinilmiş bilgiyle başkaları yanlışlıyor ve buna da doğru bilgi diyor. İşin diğer boyutu ise zenginlik…

Yani ne kadar inkara da gitseniz etkisinde kalıyorsunuz. Denizdeyseniz “Bu benim dalgam değil” diyemezsiniz. Her dalga etkiler sizi… Dergi olarak ayırmazsınız durumu, her mecra var olandan etkileniyor. Fakat bu etki sonunda ortaya çıkan duruma üretim diyemezsiniz. İyi bir üretimin yerine geçecek kolaycılık dersek doğru tabir olur. Bir iletişim kanalı olarak ise daha olumlu şeyler söylenebilir. Ses, yazıdan daha hızlı olsa da sosyal medyanın iletişim noktasında işleri kolaylaştırdığını söylememiz lazım.

Özellikle futbol kulübünün başarıları dergiye olan ilgiyi ne oranda etkiliyor? Örneğin, takım şampiyon olduğunda daha fazla satış yaptığınız söylenebilir mi?

Dediğim gibi basit bir mantık bu. Top çizgiyi geçiyorsa yaptığınız her şey daha güzel ya da daha olumlu geliyor insanlara. Çok çok iyi bir metin kaleme alıp derginizde yayımlayabilirsiniz, tarihi bir gerçeğe de ışık tutabilirsiniz. Fakat top çizgiyi geçmemişse bunun takdir edilmesini bekleyemezsiniz.

Yazın dünyasını biçimsel ve içeriksel olarak şekillendiren ilk ortamın dergiler olduğu düşünüldüğünde, yazarın yazdıklarını ilk olarak dergilerde görmesinin etkisiyle, dergilerin yazara vaat ettiği şeylerden en önemlisinin özgüven olduğunu söylemek mümkün mü? Dergiler, yazara ne vaat eder? Ya da karşıtını da sormak mümkün: Yazar, dergilere ne vaat eder?

Yazdığınız iki cümlenin bir dakika içinde tedavüle çıktığı dijital ortamda dergicilik vasıtası ile edebiyat dünyasını içeriksel olarak şekillendirmek çok zor. Tarih boyunca dünyada söylenecek söz bitmeyecektir ama dijital çağın “tekrarı geliştiren kültürü” etkisi altındayken, yazarın dergide yazdıkları ile söylenmemişi söylediğini iddia etmesi çok olanaklı değil. Söylese dahi bunca tüketim içinde bunun doğru adrese gitmesi çok kolay değil. Vaat meselesi ise son derece sübjektif… Yazarın ya da derginin gücü ya da güveni ile ilintili. Yazar anlatmak istediği tez için güçlü bir ifade yolu bulmuşsa dergiyi başka bir basamağa taşımayı başarabilir.

Türkiye’de dergi mefhumunun önemli bir gelenek olduğunu söylemek mümkün. Geçmişten bu yana, pek çok yazar bir araya gelerek ortak üretim yapmış, dergiler çıkarmıştır. Kendinizi yakın bulduğunuz bir gelenek oldu mu? 200 sene sonra bugünlerden bahsedildiğinde, üretiminizin hayatla olan ilişkisinin nasıl tanımlanmasını istersiniz?

Rakamlar… Her halde rakamlardan bağımsız bir yayıncılık anlayışı ile müttefik olma hali spor dergiciliği için büyük başarı olur. Galatasaray’ın başarıları üzerine kurgulanmış bir dergi çıkartıyoruz. Başarı anında güncel rakamların rehberliğinde, başarısızlık günlerinde ise tarihten aldığımız başarıların ilhamı ile dergiyi şekillendiriyoruz. İşte her iki durumda da rakamlardan, sonuçlardan yani istatistiklerden bağımsız bir dergi çıkartabiliyorsak, Galatasaray’ı hayatla ilişkilendirip derdimizi anlatıyorsak iddia ettiğimiz kültürü yansıtıyor olabiliriz.

Türkiye’de spora ve futbola merakı olup okumayı seven 35 yaş üstü herkesin elinden "Gelişim Spor" geçmiştir. Hıncal Uluç, Atilla Gökçe, Fatih Altaylı, Yiğiter Uluğ gibi ustaların elinin değdiği dergi sayesinde dünya sporu üzerine bugün birkaç cümle daha fazla kurabiliyoruz.

Açıkçası "200 sene sonra" diye başlayan bir cümle kurmak bugün çok korkutucu. 200 gün sonra dahi bugün yazdıklarımızın esamesinin okunmayacağını bilmek son derece üzücü. Friedrich Nietzsche kitaplarını yazdığı dönemde anlaşılamaması üzerine söylediği “Beni 21'inci yüzyılda anlayacaklar…” sözü kadar iyimser olamasak da, içimizde geleceğe birkaç cümle bırakan herkes de olduğu inceden bir umut var.