Beşiktaş-Galatasaray derbisi geride kaldı kalmasına ama yazılıp çizilenler hız kaybetmeden devam ediyor. İşin tuhaf tarafı asıl yazılması gerekenler yazılmıyor, konuşulması gerekenler konuşulmuyor. Kimileri Umut Nayir ve Beşiktaş penceresinden işi götürüyor, kimileri de sahada oynanan futboldan. Bu konuların da elbet gerçekliği ve geçerliliği vardır ama şimdi serbest vuruş esnasında kurulan barajı bir dağıtalım ve arkasındaki asıl manzaraya bir göz atalım. Evet, asıl mesele Galatasaray ve Fatih Terim.
Türkiye'nin dört büyük takımını bir yazalım şuraya; harf sıralamasıyla Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor. Bu dört büyük takım Türkiye'nin en pahalı takımları. Bakın, basit gidiyorum, adım adım. Bu dört takımın tabii ki teknik direktörleri var. Beşiktaş'ta Abdullah Avcı, Fenerbahçe'de Ersun Yanal, Galatasaray'da Fatih Terim ve Trabzonspor'da Ünal Karaman.
Bu dört teknik direktör arasında kadrosundan en çok şikayet etmesi gereken kişinin Abdullah Avcı olması gerekir normal şartlarda. Kadrosu her tarafından dökülüyor. Çoğu oyuncu üç aydır maaşını alamıyor. Bu derbide elle tutulur dört oyuncusu da sahada yokken Abdullah Avcı'nın hafta başından beri bir kere bile olsa yakındığını, tabiri caizse mızmızlandığını gördünüz mü? Düşünün Burak Yılmaz, N'Koudou, Viktör Ruiz ve Adem Ljajic de sahada yok. Buna rağmen çıkıp seni yeniyorlar. Her şeye rağmen Abdullah Avcı'yı bu konuda gerçek manada tebrik ediyorum.
Fatih Terim kadrosundan şikayet ediyor. Halbuki bu dört hoca arasında kadrosundan şikayet edecek son teknik direktörün Fatih Terim olması gerekir normal şartlarda. Peki Abdullah Hoca ne yapsın? Yahut geçen sezon takımı berbat durumundaki Ersun Yanal? O yüzden Fatih Terim'i bu konuda problemlerin merkezine çekmek lazım.
“Şunu alın” dedi alındı, “bunu satın” dedi satıldı, “onu gönderin” dedi gönderildi. Geçen sezonun başından itibaren 18 futbolcu alındı Galatasaray futbol takımının kadrosuna. Yanlışım varsa düzeltilsin. Dünya kadar futbolcu alındı, dünya kadar futbolcu satıldı, dünya kadar da futbolcu gönderildi. “Kalçası geniş, koşamıyor” dendi veya “şu kadar zam istiyor” diye mali spekülasyonlarla alelacele 6 milyon euro'ya elden çıkarılan Bafetimbi Gomis, açık konuşalım Fatih Terim'in isteği üzerine gönderildi. Hemen ardından ligin devre arasında 11 milyon euro'ya yine Fatih Terim'in “santrafor dayatması” sonucunda Kasımpaşa'da Diagne alındı. Buna da Gomis'in gönderilmemesi durumunda gerek duyulmayacaktı. Kostas Mitrogloular, alt yapıdan çıkıp satılan Ozan Kabaklar...Galatasaray'da otuza yakın futbolcu sirkülasyonu oldu. Bu kadar oyuncu sirkülasyonunun olduğu yerde tek bir sorumlu vardır. Gerçekçi olalım, hiç uzağa gitmeyelim sorumlu Fatih Terim'dir.
Medyada bunu bile açık açık söyleyemeyenler yine bir şekilde Galatasaray'ın yönetimine yükleniyor. Mustafa Cengiz yönetiminin yeri geldi eleştirdiğimiz noktaları oldu ama bizim bilmediğimiz bir “Fatih Terim eleştirilemez” kanunu mu çıkarıldı meclisten? Galatasaray taraftarı da sosyal medyadan yönetimine yükleniyor. Beşiktaş maçını kaybediyorsun, basın toplantısında “Ocakta bakacağız” diyorsun. “Oyuncuları eleştirmeyin, sorumlu benim” söylemlerine gelince; Hocam, kimi eleştireceğiz? Tabii ki seni eleştireceğiz. Ben anlamıyorum ki. Ne derseniz deyin, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir liginde, hiçbir büyük takım beş ayda bir kadro kurmaz, kadro değiştirmez. Bu konuşulması gereken ciddi bir problemdir.
“Ocakta bakacağız” diye diye sahip olduğun oyuncuların da motivasyonu kayboluyor. Fatih Terim ile takımın bazı önemli oyuncuları arasında kim ne derse desin birtakım problemler olduğu kesin. Falcao meselesi ayrı bir mesele zaten. Falcao için “Müsait olursa oynar” söylemi başlı başına skandaldır. Yani diyorsun ki Falcao; sahtekar, üçkağıtçı, numaradan 'sakatım' diyor. Sen böyle söylemlerde bulunursan o oyuncu senin hocalığına, liderliğine inanır mı? Takımın sağlık sorumlusu bile röportaj vermek zorunda kaldı bu olayların ardından. Yanlış anlaşılmasın Falcao'yu psikolojik olarak izole etmek Galatasaray için idari ve mali olarak çok büyük bir tehlike. Bu çocuk Galatasaray ile kalış ve üç öğün tabldot için anlaşmadı sonuçta. Çakıltaşı verilmiyor bu oyuncuya. Yıllık 5 milyon euro garanti ücret ve artı olarak 2 milyon euro bonus olmak üzere yıllık 7 milyon euro'luk bedeli var. Üç yıllık sözleşmenin ardından bu oyuncuya 21 milyon euro ödenecek yani bugünkü kur ile 133,7 milyon TL.
Galatasaray'da bence temel sorun Fatih Terim'in eleştirilemiyor olması. Bence Galatasaray camiası içinde de sorun bu, taraftar açısından da. Ama Fatih Terim'e göre yönetim hatalı, futbolcular hatalı, hakemler hatalı, seyirci hatalı. Tabii taraftar değil, seyirci ona göre. Islıklıyorlar ya bu yüzden seyirci oluyorlar ona göre. Kimse de demiyor ki “Hoca, hatalısın!”
'Şeytanın avukatlığı'nı yapalım küçük çapta. Şu anda Milli Takım'ın başında Allah korusun Şenol Güneş gibi güçlü bir isim olmasaydı da Lucescu olsaydı. Böyle de müthiş bir ivme içerisinde olmasaydı Milli Takım. Kabul edelim sonuçta bunu; Türk futbol tarihinde ben grup elemelerinde sekiz maçta altı galibiyet ve bir beraberlik ile başladığımız bir turnuva bilmiyorum. Ki son dünya şampiyonundan, yani Fransa'dan iki maçta dört puan alıyorsun. Gerçekten büyük iş. Ne diyorduk, evet, Allah korusun kötü falan gidiyor olsaydık bakın şu an iddia ediyorum Fatih Terim'in “Milli Takım'a gidecek mi” konusunu konuşuyor olacaktık. Hiç birbirimizi kandırmayalım. Böyle bir resim ile karşı karşıya kalacaktık.
Böyle bir durumun yaşanması halinde, Galatasaray taraftarının gözünde hedef yine Galatasaray yönetimi olacaktı. “Onların yüzünden gitti” algısı ortama iyice işlenecekti. Çünkü ne olursa olsun Fatih Terim haksız olamaz.
Galatasaray'da ciddi bir kötü gidiş mevcuttur. Buradan toparlayabilir mi? Toparlayabilir. Sonuçta elinde belirli bir oyuncu grubu var. Fatih Terim, bu yollardan defalarca geçmiştir. Buradan döndürebilir bir anda gidişatı. Çok kez tecrübe etmiştir bu tür pozisyonları ve başarmıştır da. Ama önce hocanın bir kendine dönüp bakması gerekir. 'Hatalıyım' deyip işe başlaması gerekir. Çünkü transferden, takımın diğer detaylarına kadar bakıyoruz ve Fatih Terim'den başka bir sorumlu, bir hatalı göremiyoruz.
Sonuçta herkes kendi hatalarına dürbünle, başkalarının hatalarına mikroskopla bakar.