Malik Yılmaz, namı diğer "Kolombo Malik." TIR şoförü. Sosyal
medya üzerinden bir kısa video paylaştı, oradan tanındı. "Beni bu
virüs öldürmez, bu düzeniniz öldürür" diyordu, çünkü: "Emekli,
memur, zengin değilim. İşçiyim. TIR şoförüyüm."
"Evde kal Türkiye" çağrısına cevap veriyordu. Basit, açık ve
netti ifadesi: "Çalışmasam ekmek yok." Yani, evden çıkmak zorunda
olan milyonlardan biri. Hükümetin "kriz kalkanı"nda kolonya bile
vermediği.
Gözaltına alındı. Bereket mahkeme tutuklamadı, ama yurt dışı
yasağı getirdi ve adli kontrol şartı koydu. (Yurt dışına zaten
gidemez de adli kontrol? Evden çıkmayın denilen yerde karakola
gitme mecburiyeti pek ilginç bir tedbir değil mi, yine Malik
Yılmaz’ı haklı çıkaran? O hep dışarı çıkmaya mecbur! Anlaşılan,
haklı çıkmaya da!)
BİR İÇİŞLERİ GÖREVİ: GARİBANLIĞI ARAŞTIRMAK
İçişleri Bakanı, Malik Yılmaz için çok ilginç şeyler söyledi,
Cüneyt Özdemir sorunca:
"Gariban olup olmadığına arkasında bir niyet olup olmadığına ben
bakarım. Ama burada milletimizi tahrik edecek ve sürekli olarak
buradan bir… hem devletin yaptıklarının hem milletin evde
gösterdiği sabra tahammüle, bu birlikteliğe sıkıntı düşürebilecek
bir paylaşım yapmanın veya bu şekilde meseleyi karıştırmanın bir
anlamı olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. E herkes yokluk çekiyor,
herkes evde, yani bu, elbette ki bu ülke, şöyle, yani, bir sosyal
devletiz biz kimseyi aç ve açıkta bırakmayız."
Bakanın laflarından ilk anlamamız gereken, Malik Yılmaz’ın
gözaltına alınmasının "hukuki" olmaktan çok "şahsi” bir mesele
olduğu: "… ben şahsen düşünmüyorum." Yeni bir hukuk bu.
Majestelerinin hukuku bile değil, şahsımınız hukuk. Gerçekten de
konuşmada "milleti tahrik edecek" bir şey bulmak ancak "şahsi" bir
düşünceyle mümkün. Bakanın nutkuna göre "millet", evde sabır,
tahammül içinde oturan demek. Konuşan? Hiç gariban konuşur mu?
SİYASAL FAİLİN SİYASAL SÖZÜ
İşçilere ücretli izin verilmesi çağrısı yapan sayısız kişi oldu,
aksi halde çalışma mecburiyetinin virüsün yayılmasını artıracağı da
dile getirildi, Malik Yılmaz da aynısını kendisi üzerinden
söylüyor. "Düzen"e, yani devlete ve onu çekip çevirenlere eleştirel
tonu, söylediklerini sadece "gerçek" ve "samimi" sözler olarak
bırakmaz, aynı zamanda "siyasal" hale getirir doğal olarak.
Şimşekleri üstüne çekmenin sebebi hukuksal değilse zaten geriye tek
ihtimal kalıyor: Söylediklerinin siyasal olması. Fakat, bir işçi
tarafından dile getirilmiş siyasal söz tek başına adli mekanizmayı
harekete geçirmeye yeter mi? Yakın dönemde tanımlanabilir bir suçu
olmayan sayısız kişinin sadece siyasal söz ve eylemlerinden ötürü
adli eziyete tabi tutulduğunu gördük, görüyoruz bunun onlardan bir
farkı var mı? Hem var, hem yok: Fark yok, çünkü iktidarın siyasetin
ilgası denilebilecek yoğunluğa ulaştırmak istediği otoriterliğin
gereği olarak, siyasal söz üreten her failin adli ceza tehdidiyle
karşılaşması hiç şaşırtıcı değil. Fark var, çünkü iktidarın hışmını
çeken diğer faillerin hemen hemen tamamı ya (Selahattin Demirtaş ve
HDP’li siyasi yoldaşları gibi) partisel ilişki içinde ya da (Ahmet
Altan ve Osman Kavala gibi) tek başına kamuoyunda etki üretme
gücüne sahip figürler. Bakanın konuşmasındaki "gariban" lafı da bu
farka tekabül ediyor aslında, siyasal etki yaratma gücü olan biri
mi olmayan biri mi, bakanın araştırmak, anlamak istediği şey bu.
Fakat, gariban konuşamayacağına göre, Malik Yılmaz soruşturulacak
çaresiz! "Yeni Türkiye’nin" yurttaşının garibanlaştırılması daha
iyi ifade edilebilir miydi?
GARİBANLAŞMAYI REDDEDEN İŞÇİ
Esasen Malik Yılmaz, "sıradan yurttaşın sıradan haklarını
sıradan biçimde" ifade ettiği için şimşekleri üstüne çekiyor.
Sözlerinin etkileyici olma sebebi de bu "sıradan”lık aslında ve
İçişleri Bakanı’nın şahsını sinirlendiren şey de bu sıradanlık.
Garibanlaşmıyor Malik Yılmaz, ciddi bir kriz anında kendini,
sınıfını ve memleketin halini bilen bir yurttaş olarak söz alıyor.
O yüzden
İçişleri Bakanı konuşurken tekliyor, cümlelerinin başıyla sonu
birbirini tutmuyor, ciddiye alınacak hiçbir itham getiremiyor, iş
kalıyor "anayasa hükmü"nün tekrarına: "Sosyal devletiz. Kimseyi aç
açıkta bırakmayız." Burada teklemelere, cümle uyumsuzluklarına yol
açan şey zaten Malik Yılmaz’ın gerçekte "Anayasa"dan konuşuyor
olması, bir yurttaş olarak anayasal güvence altındaki konuşma
hakkını kullanarak yine anayasal güvence altındaki "yaşam hakkı"nı
ve "geçim hakkı"nı ihlal eden düzenin çelişkilerini ilan
etmesi.
Malik Yılmaz’a yapılan işlem, "yurttaş"lık diye bir şeyin
kalmadığının tekrar ilanından başka bir şey değil. İşlem şart çünkü
Malik Yılmaz, sadece virüse karşı devletin yurttaşların tamamını
kapsayan eşitlikçi, adil bir politikası olmadığını yalın biçimde
ifade etmekle kalmıyor, çok temel bir siyasal hamle olan doğru
bildiğini söylemeyi çok temel bir siyasal erdem olan cesaretle
siyaset sahnesine taşımış oluyor. İçişleri Bakanı'nı, Adalet
teşkilatını şahsen rahatsız eden şey de Malik Yılmaz'ın sınıf
bilincine sahip yurttaşlık cesaretidir. Muktedir nutkunun
tutulduğu, teklediği paha biçilmez cesaret. Virüsün değil bu
cesaretin yayılması daha çok ürkütüyor iktidarı açık ki.