Garo Paylan: 2019 bütçesinin özeti daha fazla silah, daha az okul
TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında Hulusi Akar’ın Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin yüzde 50 artırılması önerisini MHP, CHP ve İYİ Parti’nin az bulduğunu aktaran Garo Paylan: “CHP üyesi ‘sayın paşam bu bütçe size yetmez, artırmamız lazım’ dedi.” 2019 bütçesinin daha fazla silah daha az okul olarak özetlenebileceğini ve muhalefetin önlerine konan bütçenin virgülünü bile değiştiremediğini aktaran Paylan, “Açıkçası bu meclise ayrılan bütçe bile israftır” diyor. Ayrıca Paylan’ın aktardığına göre Meclis’te AKP-İYİ Parti ittifakının olasılıkları konuşuluyor.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda devam eden görüşmelerinde devletin, bakanlıkların kıt kaynakları 2019’da hangi kalemlere harcayacakları belirleniyor. Daha doğrusu belirlenmiş bütçeler sunuluyor ama muhalefet partileri bunun virgülünü dahi değiştiremiyor. Buna karşılık İçişleri Bakanı muhalefet milletvekilleriyle kavgaya tutuşuyor ve bütçenin tartışıldığı komisyon başka hesapların görüldüğü zemine dönüştürülüyor.
Bütçe belirlenme sürecine en fazla hakim milletvekillerinden biri olan Garo Paylan, iktidarın kıt kaynakların büyük bölümünü güvenlikçi politikalara ayırdığını ve HDP dışındaki muhalefetin de belli başlıklar haricinde bu yaklaşıma itiraz etmediğini ileri sürüyor.
Günlerdir devam eden ve TBMM Genel Kurulu’ndaki iki haftalık görüşmelerle karara bağlanacak olan “devletin 2019 bütçesini” kalem kalem, HDP Diyarbakır Milletvekili, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi Garo Paylan’la konuştuk.
Önceki gün TBMM Bütçe Komisyonu’nda Süleyman Soylu’nun size yönelik çıkışı, İçişleri Bakanlığı bütçesinin içeriğinin tartışılmasının önüne geçti. Günlerdir devam eden bütçe görüşmelerinde İçişleri Bakanlığı kaleminde öne çıkan hususlar neler?
2019’un bütçesini görüşürken bir yandan önceki dönem bütçesini bakanların nasıl harcadıklarını denetleyip ibra ediyoruz. Önceki günkü komisyon oturumunda İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi maalesef Meclis tarafından ibra edildi ve geleceğe dair de bu bakanlığın bütçesinde yüzde 40’lık bir artış öngörüldü. Tarım desteklerinde yüzde 10’luk bir artışa karşın İçişleri’nde yüzde 40’lık bir artış, iktidarın siyasi tercihini de ortaya koyuyor. Ne yazık ki bu, Meclis’in de İçişleri Bakanı’na “şimdiye kadar yaptıkların uygundur ve bunlara devam et” demesidir. Komisyon görüşmeleri sırasında Osman Kavala’yı, Cumartesi Anneleri’ni gündeme getirerek “yanlış yoldasınız” dedik. Ama maalesef Meclis, İçişleri’ne “bu yolda devam et” dediği için bugün Osman Kavala’nın arkadaşları, Turgut Tarhanlı, Betül Tanbay hocalar gözaltına alındı. Bu, freni patlamış bir kamyonun ülkemizi baş aşağı doğru çeken aklın işlemeye devam etmesidir.
İçişleri Bakanı önceki dönemde kaç bekçi alındığından operasyon sayılarına, sınırlarda örülen duvarlardan kolluk güçlerinin diğer faaliyetlerine kadar iki saate yakın bir sunum yaptı. Soylu’nun güvenlik politikalarında ciddi bir başarı kaydettiklerine dair sunumunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tercihinizi tamamen güvenlikçi politikalardan yana kurduğunuzda elbette özgürlükleri bitirir, sessizliği sağlar ve istibdat düzeni kurarsınız. Hitler de Gestapo sayesinde bunu yapmış, Almanya’da kuş uçurtmuyordu. Şu an ülkemiz OECD ülkelerinin demokrasi kalitesi liginde, hukuğun üstünlüğü, basın özgürlüğü endekslerinde sonuncu sırada. Eğer güvenlikten kastınız sessizlikse, evet bu konuda maalesef kısmen başarılılar. İnsanları kısa vadede sessizleştirebilirsiniz ama biriken öfkelerini engelleyemezsiniz. Fay hatlarında enerji biriktikçe, güvenlik açığı da büyük depremlerin tehlikesi de artar.
CHP ve İYİ Parti’nin bütçe görüşmelerindeki genel tutumu ne yönde?
Hulusi Akar, Savunma Bakanlığı bütçesini yüzde 50 artırmayı önerdiğinde CHP’nin sözcüsü “sayın paşam, bu bütçe size yetmez, bunu artırmamız lazım” dedi. MHP zaten gerekirse bütün bütçeyi Savunma Bakanlığı’na ayıralım noktasında. İYİ Parti de bu bütçeyi artırma taraftarı. Oysa Savunma Bakanlığı bütçesinde yüzde 50’lik bir artış söz konusuyken, üniversiteli öğrenci bursu yüzde 6, tarım destekleri yüzde 10’da tutuldu. Halkı, halkın refahını ilgilendiren bunun gibi onlarca kalem var. Çocuğuna pantolon alamadığı için babaların intihar ettiği bir ülkede, çok büyük kaynakları tamamen savunmaya aktarmış durumdayız. Fakat maalesef siyaset arenasında HDP dışında buna itiraz eden yok.
HDP dışındaki muhalefet sadece Savunma Bakanlığı bütçesi için mi artış taraftarı oldu? Bütçenin genelinde de savunma kalemlerine ağırlık verilmesini destekliyorlar mı?
Temelde bir itiraz yok. Mevzubahis Kürt meselesi olunca, aşağı yukarı aynı hizada duruyorlar.
Bütçede öğrenci burslarının, tarım desteklerinin çok küçük kalemlerle yer almasının Kürt meselesiyle ne ilgisi var?
Elbette bunlara karşı onların da itirazları var. Fakat bütçe tasarrufu kıt kaynakları nasıl dağıtacağınıza bağlı. Burada da siyasetçinin tercihi belirleyicidir. Millet bizi seçmiş ve bütçe hakkı da bizdedir. O halde bizim, bu kıt kaynakların nasıl kullanılacağına ilişkin iktidarı zorlamamız gerekir. “Kaynakların önemli bir bölümünü savaşa, silaha, S-400’lere, tanklara ayıracağım” diyen bir iktidarı dengeleyebilmemiz lazım. Elbette güvenlik bir ihtiyaçtır ama kaynakları yalnızca tanka, topa ayırarak bu ülkenin güvenliğini, huzurunu sağlayamazsınız. Meclis olarak bunu iktidara söylemeli ve bütçeyi de buna göre dengeleyebilmeliydik. İktidara barışçıl politikalar yönünde adım attırılırsa, güvenliğe ayrılan kaynakların önemli bir kısmı öğrenci bursuna, suya, okula, tarıma aktarılabilir. Sadece S-400 projesinden vazgeçsek, 200 bin öğretmen ataması yapabiliriz. Nasıl bir bütçe yapacağınız, siyasi tercihe bağlıdır. Soğuk rakamlardan söz ediyoruz ama aslında bütçeler siyasi metinlerdir, bir ülkenin vicdanıdır. Ne yazık ki mevcut bütçe vicdansız ve adaletsizdir.
Mevcut bütçede kamunun ödediği faize ayrılan para ne kadar?
117 milyar lira! Çünkü yatırımlar kaçıyor ve kaynak bulunamadığı için daha yüksek faiz ödemek zorunda kalıyoruz.
Geçen yıl kamunun ödediği faiz ne kadardı?
64 milyar liraydı. Şu an neredeyse iki katına varan bir faiz artışı var. Bu, 12 bakanlığın bütçesinden daha fazlası ediyor. Hukuk devleti olmaktan çıktığınızda yabancı yatırımcılar gelmiyor, olanlar da kaçıyor. Bunun sonucunda daha yüksek faizle borç bulmak zorunda kalıyorsunuz. Bugün Tarım Bakanı komisyonda açıkladı; çiftçiye 16 milyar lira destek verebileceğiz, dedi. Oysa kanuna göre bu desteğin 50 milyar lira olması lazım. Güvenlikçi bakış tercihinin sonucu, çiftçinin tarlasını ekememesi, memurun çocuğuna harçlık verememesidir.
BÜTÇENİN ÖZETİ: DAHA FAZLA SİLAH, DAHA AZ OKUL
Hemen her sene bütçe belirlenme aşamasında güvenlikçi politikalara ayrılan kaynaklar tartışma konusu olmuyor mu?
Çözüm sürecinde, bütçedeki güvenlikçi kalemler o kadar önemsizdi ki, tartışmıyorduk bile. Sadece 2015’te güvenlik harcamaların toplamı 50 milyar liraydı, bugün 150 milyar lira! Bu bütçenin özeti şu: Daha fazla silah, daha az okul, daha az öğretmen ataması, daha az hastane, yol, öğrenci bursu…
Bizi TBMM’ye getiren taksi şoförü trafik cezalarındaki yeni düzenlemeden şikâyet ederek “bir tek gözümüzün üstünde kaşımız olduğu için ceza kesmedikleri kaldı, ekonomik krizin faturasını bizden çıkarıyorlar” diyordu…
10 bin liralık arabası olan gariban da 10 milyonluk arabası olan zengin de benzin istasyonuna gittiğinde aynı oranda vergi ödüyor. Vergilerin yüzde 70’in üzerindeki kısmı bu tür dolaylı vergilerden toplanıyor. Gelir üzerinden alınan vergiler ise yine yoksullardan ve orta kesimlerden toplanıyor. Servetin yüzde 60’ına sahip olan toplumun yüzde 1’i, toplam vergilerin yalnızca yüzde 5’ini ödüyor. Oysa gelir ve servet adaletinin sağlanması için bu yüzde 1’in, vergilerin en az yüzde 50’sini ödemesi gerekiyor. Dolayısıyla bütçenin gider kaynakları vicdansız olduğu gibi, gelir kaynaklarında da vicdansızlık var. 2019 yılında bu vicdansızlık daha da derinleşecek. Harcamalar, araba, ev satışları düştü. Hükümet daha çok AVM’lerde satılan mallardan, arabalardan, evlerden vergi alırdı. Bu satışlar düştüğü halde iktidar yine zenginlere yüklenmiyor. Nitekim bu konuda herhangi bir düzenleme yapılmadı. Buna mukabil evlerden, arabalardan alınan vergilerde, cezalarda artışa gidiliyor. Enflasyon da bir vergidir ve şu an yüzde 26’da. İşçi-memur maaşlarındaki zam artışını yüzde 10’da tutacaklar. Bu da yeni bir yoksullaşma etkisi yaratacak. İnsanlar yoksullaştıkça harcamaları da azalacak. O zaman hem devlet vergi alamaz hem de piyasadaki iş hareketliliği azalır.
Buna karşı sizin çözüm öneriniz nedir?
Yoksul kesimlerin daha da yoksullaşmaması için, harcamalarını sürdürebilecekleri, ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir ekonomi politikası güdülmesini öneriyoruz. Fakat bunun için güven lazım ve biz tüketici güven endekslerinde en dipteyiz. Eğer geleceğinize dair güven duymazsanız, harcamalarınızı kısarsınız. O zaman esnaf da satış yapamaz, esnafın mal aldığı fabrika da. Neticede piyasada yeni kasılmalar meydana gelir.
2019 BÜTÇESİNİ İLK ÜÇ AYDA HARCAYIP 'SONRASI ALLAH KERİM' DİYECEKLER
İktisatçılar AKP’nin ekonomi politikasını hep popülist olmakla eleştiriyorlardı. Eğitim, sağlık, tarım bütçesini kısmak, halkın alım gücünü zayıflatan zamlara ve cezalara yönelmek, ekonomik krizin faturasını topluma ödetmek oy hesabı yapan herhangi bir iktidar açısından negatif sonuçlar yaratmıyor mu? Bu açıdan AKP’nin ekonomide popülist politikalardan vazgeçtiği söylenebilir mi?
Hayır. 24 Haziran seçimlerine giderken AKP, kredi garantileriyle, müteahhit ödemeleriyle, bazı altyapı yatırımları konusunda muslukları sonuna kadar açarak piyasada geçici bir para bolluğu yarattı. Bu bir kortizon etkisiydi. Hastaya kortizon verdiğinizde geçici olarak kendisini iyi hisseder. Ama seçimlerden sonra kortizon kesildiği an krize düştük. Bunun üzerine piyasayı bir miktar kastılar. Fakat yerel seçimlere dört ay kaldı.
Yani?
Biz bu bütçeyi TBMM’de onaylarsak, açıkçası Ocak ayından itibaren, yerel seçimleri atlatana kadar belli kalemlerin bir yıllık bütçesini üç ayda harcayacaklarını, “sonrası Allah kerim” diyeceklerini düşünüyorum.
Hangi kalemlerden söz ediyorsunuz?
Mesela bütçe üzerinde belediyelere transfer kalemleri var. Benim beklentim bu transferlerin 2019 yılının ilk üç ayında yapılacağı yönünde. Belediyeler de bu harcamaları yılın ilk üç ayında yaparak hem icraat yaptıklarını gösterecekler hem de bu para piyasada geçici bir hareketlilik yaratacak. Keza çiftçi destek kredileri büyük olasılıkla yılın ilk üç ayında verilecek. Karayollarında, diğer alanlarda da ağırlık seçimler öncesine verilecek ve bu da seçime kadar tekrar bir kortizon etkisi anlamına gelecek. Ama seçimden sonra kaynaklar tüketilmiş olacağı için krizin etkileri daha ağır bir şekilde görülecek. Tabii AKP açısından önemli olan seçimi atlatmak, sonrası değil.
SAĞLIK BÜTÇESİNİN ÖNEMLİ BÖLÜMÜ MÜTEAHHİTLERE GİDECEK
İsterseniz tek tek bakanlıkların bütçeleri üzerinden devam edelim. Mesela Sağlık Bakanlığı bütçesindeki artış kalemleri neler?
Sağlık Bakanlığı bütçesi yüzde 29 artırıldı. Yüzde 26’lık enflasyona bakınca, bu artışı iyi bulabilirsiniz ama öyle değil! Çünkü bu artış ilaç harcamalarına veya sağlık emekçilerinin maaşlarına değil, şehir hastanelerine yansıyacak. Şehir hastanelerini yaparken “devletten beş kuruş para çıkmadı” dediler. Oysa müteahhitlere Dolar ve Euro bazında hazineden kira ve gelir garantisi verilmişti. Dolar 2 lirayken bu hesabı yaptılar ama 6 liraya çıktı. Dolayısıyla o kiralar için gelecek yıl birkaç yandaş müteahhite 6,5 milyar lira aktarılacak. Dolayısıyla bütçedeki yüzde 29’luk artışın arkasında bu var. Fakat hizmet kalemlerine baktığımızda aslında sadece yüzde 15’lik bir artış söz konusu. Bu da sağlığa yapılan harcamaların düşeceği, müteahhitlere aktarılan paranın artacağı anlamına geliyor.
Özel bir hastanenin patronu olan Sağlık Bakanı’nın bu alana ilişkin yaklaşımı ne yönde?
Her şeyden önce Sağlık Bakanı’nın hâlâ söz konusu özel hastanenin mütevelli heyeti başkanı olması etik değil. Elindeki mali güçle kamu hastanelerini bitirenlerden biri olan Sağlık Bakanı komisyonda konuşurken “üniversite hastanelerinin durumu çok kötü” dedi. Kendisine, “üniversitelerdeki iyi hocaları yüksek maaşlarla kendi özel hastanenize transfer ederek bu sonucu siz yarattınız. Bu üniversitelerin yetiştirdiği bütün birikimi satın alıp transfer ettiniz ve ancak zenginler size geliyor” dedim.
24 BİN DEĞİL 24 MİLYON VERSENİZ ÖZGÜR BEYİNLERİ BURAYA GETİREMEZSİNİZ
Geçenlerde Sanayi ve Teknoloji Bakanı, “tersine beyin göçünü hızlandırma programı” kapsamında 1 milyon TL’lik başlangıç ödeneği ayrıldığını, TÜBİTAK bünyesinde sürdürülen “Yurda Dönüş Araştırma Burs Programı” kapsamında geri dönen Türkiyeli veya yabancı uyruklu bilim insanlarına aylık 24 bin lira burs verileceğini söyledi. İktidar, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2019 bütçesine ilişkin nasıl bir politika izlemiş?
Siz Turgut Tarhanlı veya Betül Tanbay gibi bilim insanlarının gözaltına alındığı bir ülkeye, değil 24 bin, 24 milyon lira da verseniz, bu hocalarla aynı nitelikteki bilim insanlarını getiremezsiniz. Tarhanlı veya Tanbay gibi önemli bilim insanlarınıza yaptığınız bu muamele ortadayken, bilime ne kadar önem verdiğiniz de görülüyor. Sanayi Bakanı’nı bu konuda bizzat uyardım. Bilim veya sanayi gelişsin istiyorsanız, gençleri tweet attı, hocaları sizi eleştirdi diye hapse atmayın dedim. Böyle bir ülkeye hiçbir özgür beyin gelmez. Bu tür teşviklerle belki üçüncü dünya ülkelerinden bazı bilim insanlarını çekebilirsiniz ama onlar da buraya teknolojik ve sınai atılımlar yaptıracak fikirlerle gelmezler. Dolayısıyla biz burada başka ülkelerin ürettiği teknolojilerin ameleliğini yapmaya devam ederiz.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinde ağırlık hangi kalemlere verildi?
AR-GE’ye öncelik vereceklerini söylüyorlar ama buraya ayrılan kaynaklar gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 0,5’ini bile oluşturmuyor. Oysa gelişmiş ülkelerde bu, yüzde 3,5-4’e kadar yükseliyor. Mesela Japonya’da yüzde 4, Amerika’da, Avrupa'da yüzde 3. Biz yüzde 0,5’te kaldığımız sürece onlarla teknolojik bir yarışa girme imkânımız olmaz. Ama inanın ben Sanayi Bakanlığı bütçesine, bırakın artırmayı, düşürme önergesi vermeyi bile düşündüm.
Neden?
Komisyonda Bilimler Akademisi’nin temsilcisi de vardı. Normalde bu akademi özerk bir kuruluş ve kendi bütçesini savunabilmesi lazım. Ama bakan, Bilimler Akademisi’nden gelen akademisyenlerin kendi bütçelerini savunma imkânı bile vermedi. Dolayısıyla böyle bir zihniyet söz konusuyken, bütçenizin tamamını bile bu bakanlığa verseniz, bilimi geliştiremezsiniz. Önce habitatı özgürleştirmeniz lazım ki, bu ilave para da gerektirmez.
BÜTÇEDE ODTÜ VE BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ CEZALANDIRILDI
Üniversiteler için ayrılan bütçede nasıl bir politika izlenmiş?
Mesela ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi’nin bütçede cezalandırıldığı net olarak görülüyor. Enflasyonun yüzde 26’da olduğu bir dönemde bu üniversitelerin bütçesi yalnızca yüzde 10 oranında artırılmış. Koskoca Boğaziçi’ne bilimsel araştırma için sadece 6 milyon TL ayrılmış. Harvard Üniversitesi’nin bilimsel araştırma bütçesi ne kadar, biliyor musunuz? 300 milyon Dolar! Boğaziçi’nin 6 milyon TL’si 1 milyon Dolar ediyor. Her ülkenin sembol üniversiteleri vardır. Türkiye’nin sembol üniversiteleri ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ gibi okullardır. Bunlar hem bilim hem de beşeri sermaye üreten ve yarattıkları ışıkla diğer üniversiteleri de aydınlatan kurumlar. Siz bu ışıkları söndürdüğünüzde diğer üniversiteleri de karanlıkta bırakırsınız.
Ticaret Bakanlığı bütçesi nasıl tasarlanmış?
Komisyonda ticaretin de ancak güvenli ortamda gelişebileceğini söyledik. Öte yandan mesela bazı zincir marketlerin, ülkenin her tarafına, en ücra köşesine yayılmış olması konusunu gündeme getirdik. Bu zincir marketlerden birini açtığınızda, küçük beldelerde eğer 10 bakkal varsa, hepsi de dükkânı kapatmak zorunda kalıyor. Ve o bakkalların çocukları gidip zincir marketlerin kasalarında, kölelik koşullarında çalışıyor. Dünyada bu zincir marketlerinin yalnızca şehir dışında olması konusunda net kararlar veren ülkeler var. Ne yazık ki bu yöndeki eleştirilerimiz dikkate alınmadı.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi…
O da bir torba bakanlık. Kadın ve Sosyal Politikalar Bakanlığı daha önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmiş ve böylece kadının sadece ailenin bir unsuru olarak görüldüğü ortaya konmuştu. Ardından da Çalışma Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı birleştirilerek mevcut ismiyle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na dönüştürüldü. Herhangi bir bakanın böylesi bir yükün altından kalkması mümkün değil, nitekim kalkamıyor da. Bakın, Çalışma Bakanı aslında emeğin bakanı olmalıdır. Fakat bakan, havalimanı işçilerine yapılan muameleye karşı tek söz söylemedi. Kadın cinayetleriyle ilgili yeterli duyarlılık oluşmuyor, çünkü meseleye aile boyutuyla bakılıyor. Sosyal hizmetlere sosyal haklar değil, sosyal yardımlar olarak bakılıyor. Sosyal yardımlar da lütuf olarak sunuluyor ve maalesef halk da bu yardımların AKP tarafından kendilerine bahşedildiğini düşünüyor. Dolayısıyla yeni bakanlıkta da devam eden yoksulluk politikasının devamını görüyoruz. Kıdem tazminatı fonunu getireceklerini söylüyorlar mesela.
Bu ne anlama geliyor?
Tıpkı İşsizlik Fonu’nda olduğu gibi bunun da iktidarın yağmasına maruz kalacağını düşünüyoruz. İşçinin yararına, işsizler için kullanılması üzerine kurulmuştu İşsizlik Fonu. Sadece bir ay önce kamu bankalarına bu fondan eski parayla 11 katrilyonluk para aktardılar. Peki kamu bankaları niye sermayelerini batırdı? Çünkü çiftçiye, işçiye kredi vermesi gereken Ziraat Bankası mesela, yandaş Demirören’e Doğan Holding’i alırken 1 milyar dolarlık kredi verdi. O yüzden de sermayesi bitti. Vakıfbank, Halkbank, Eximbank, Ziraat Bankası’na İşsizlik Fonu’ndan para aktardılar, çünkü bu bankalar yandaş sermayenin projelerini desteklemeye zorlandı. Halkbank bir küçük esnaf bankasıdır. Ama büyük kamu projelerini desteklemeye zorlandı ve sermayesini tüketti. Bunu telafi edecek kaynak olmayınca da İşsizlik Fonu’ndan para aktarıldı. Bakın, devlet işverene “istihdam edeceğin iki işçiden birinin maaşını ben vereceğim” diyor. Peki bu maaşı nereden veriyor? İşsizlik Sigortası Fonu’ndan! İşçinin parasını, işçinin fonuyla ödüyorlar. Buna karşılık işsizlerin bu fondan yararlanma hakları o kadar kısıtlı ki!
Bu arada TÜİK rakamlarına göre Ağustos ayı işsizlik rakamları yüzde 11,1. DİSK’e göre ise yüzde 18.
Dar anlamda bakınca yüzde 18 ama iş arama umudunu yitirmiş olanlarla beraber hesaplandığında yüzde 30. Yani her üç gençten biri işsiz. Madem bir işsizlik fonu var, buradan 6 milyon 300 bin işsiz vatandaşımıza en azından geçimlik kaynak sağlanabilir. İşçiler, işsiz kaldıklarında bu fondan çok zor yararlanabileceklerini bildikleri için, işten çıkmamak için çok küçük maaşlara razı oluyor. Ayrıca işçi ancak kovulursa işsizlik maaşı alabiliyor. Ama örneğin mobbinge uğradığı içini işten çıktığında bu maaşı alamıyor. İşsizlik Sigortası Fonu oluşturulduğundan beri sermayeye aktarılan kaynak ne kadar, biliyor musunuz? 65 katrilyon lira! Bunu bizzat bakan açıkladı.
İşçi lehine kullanılan para ne kadar?
24 katrilyon lira. İşsiz için kurulan fondan işsizler 24 katrilyon, sermaye ise 65 katrilyon almış.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesinde kadına yönelik şiddetin, çocuk istismarının önlenmesi konusunda herhangi bir kaynak ayrılmış mı?
Bakanlığın bütçesinde, kadınla ilgili birimi için ayrılan para binde bir oranında. Kadın sığınakları her il ve ilçede olması gerekirken çok sınırlı. Çünkü kadına yönelik şiddet, aile içi bir mesele olarak görülüyor ve bu sorunun “uzlaşma” yoluyla çözülebileceği düşünülüyor.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI BÜTÇESİNDE CİDDİ BİR DEMOKRASİ AÇIĞI VAR
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesindeki kritik kalemler neler?
Enflasyonun altında, yüzde 20’lik bir artış öngörülmüş. Silaha yatırım artarken, Milli Eğitim Bakanlığı yatırım bütçesi, Dolar’ın üç katına çıktığı bir ortamda 2014 yılıyla aynı tutulmuş. Bu daha az okul, daha az teknolojik teknolojik yatırım, daha az öğretmen eğitimi anlamına geliyor. Milli Eğitim Bakanı bizim de destekleyebileceğimiz bazı öneriler ortaya koydu. Ama yatırım kaynağınız yoksa, bunu yapamazsınız. Bakana da “bunca yatırımı nasıl yapacaksınız” diye sorduğumuzda, ellerini iki yana açtı, “kaynak lazım” dedi. Kaynak S-400’lere gidiyor çünkü. Bakanın açıkladığı vizyon belgesini MHP’liler az milliyetçi, AKP’liler az dinci, CHP’liler az Kemalist bulabilir. Bizse az demokrat bulduk.
Neden?
Ülkemizde pek çok kimlik, dil, inanç, kültür var. Bunların hiçbiri görülmemiş. Anadili temelli çokdilli eğitim modeli dünyada kabul görmüş, bizde ise buna bakılmamış bile. Nefret söyleminin kaldırılmasının yolu eğitimden geçer. Ama hâlâ Ermenileri “arkadan hançerleyen”, Kürtleri sadece Kürt Teali Cemiyeti’nden ibaret gören, Arapları ihanet etmiş unsurlar olarak gösteren, buna karşın sadece Türk’ü kutsayan bir eğitim yaklaşımı var. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin ciddi bir demokrasi açığı var.
Bu arada AKP ile MHP arasında öğrenci andı üzerinden yaşanan gerilimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP’yle MHP arasındaki gerilimin başlangıcı, AKP ile Fethullah arasındaki gerilimin başlangıç aşamasına benziyor. Aslında AKP nasıl ki geçmişte Fethullah’ın ideolojisiyle yürüyor idiyse şimdi de MHP’nin ideolojisiyle yürüyor. MHP AKP’ye değil, AKP MHP’ye yedeklendi. Ama bunun içeride bir rahatsızlık yarattığını Meclis’te görüyoruz. Pek çok AKP’li bu durumdan net olarak rahatsız ve merkeze, Erdoğan’a doğru bu yönde bir basınç uyguluyorlar. Bahçeli’nin geçtiğimiz günlerde yerel seçimlerde Cumhur İttifakı olmayacağına ilişkin açıklamasına Erdoğan’ın gösterdiği refleks de, Fethullah’la gerilimlerinin başlangıç aşamasına benziyor. MHP’nin ideolojik basıncının da AKP’de yeni bir gerilim hattı oluşturduğu görülüyor. Öğrenci andı bu gerilim hattının sembolü oldu.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bütçesine gelelim…
Bütçede en büyük tırpan Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nda olmuş. Ama az önce de söylediğim gibi, ayrılan bütçeyi seçimler öncesinde harcayıp tüketmeleri söz konusu.
Bir bakanlık, bütçesini tükettiğinde başka bir bakanlıktan para transfer edebiliyor mu?
Tabii ki! Biz bütçe hazırlayıp yetki veriyoruz ama bakanlıklar arası % 20’ye kadar transfer mümkün. Onun aşıldığı da oluyor. Biz Meclis’te bir bakanlığa 10 lira, öbürüne 5 lira ayırıyoruz mesela ama bir bakıyorsunuz ki A bakanlığının 3 lirası B bakanlığına aktarılmış.
Bakanlıklar arası bütçe aktarımı söz konusuysa, bütçeyi komisyonda kalem kalem tartışmanın bir anlamı kalıyor mu?
Valla şu ana kadar 16 bakanlığın 12’sini görüştük ama Meclis olarak komisyonda, önümüze getirilen bütçenin virgülünü bile değiştiremedik.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesine yönelik eleştirileriniz neler?
Bir kere nükleer santrallerin devamı yönünde bir karar var. AKP iktidarı 2011 yılında Rusya ve Japonya’yla anlaşma yaptı. Onlara, burada yatırım yapmaları karşılığında kilowattsaati 12,5 centten (dolar sentten) 25 yıl boyunca elektrik alma taahhüdünde bulundu. Biz o zaman nükleer santrale karşı olduğumuz için buna itiraz etmiştik. Fakat şu an görülüyor ki, ekonomik nedenlerle de karşı çıkılabilir. O zamanlar rüzgâr santralinin kilowattsaati 20, güneşinki 30 centti. Ama 2018 dünyasında rüzgâr santrallerinin kilowattsaati 4 cente, yani nükleerin üçte biri oranına geriledi. Güneşte 4-5 cent! Yani rüzgâr ve güneş enerjisiyle çok daha ucuza elektrik üretebiliyorsunuz artık. Fakat biz, nükleer anlaşma dolayısıyla 25 yıl daha yüksek fiyattan elektrik alacağımızı taahhüt etmişiz. AKP geçmişi sattığı gibi, geleceği de satıyor. Bu tür anlaşmaların kapitülasyonlardan farkı yok.
ÖĞRENCİ BURSUNDA YÜZDE 6, CUMHURBAŞKANI MAAŞINDA YÜZDE 26 ARTIŞ
Cumhurbaşkanlığı bütçesinde durum ne?
Açıkçası bu meclise ayrılan bütçe bile israftır! Elbette elimizden geleni yapıyoruz ama Saray’dan gelen söz burada emir telakki ediliyor. Bu meclis Saray’ı denetleyemiyor, bütçeyi belirleyemiyor! Bütçesi geldiğinde gördük ki, cumhurbaşkanının maaşı yüzde 26 artırılmış. Öğrenci bursuna yüzde 6, cumhurbaşkanı maaşına yüzde 26 artış! Gariban vatandaştan fedakârlık isterken, öğrenciye her gün 1’er liralık zam yaparken, cumhurbaşkanı maaşına 25 bin lira zam olabilir mi? Bir fedakârlık yapılacaksa, bunun cumhurbaşkanından başlaması gerekir. Biz milletvekilleri de bu yıl zam almasın dedik. Keza, bakanların hepsi 10 milyon liralık Mercedeslerle dolaşıyor. Bunları satın, mütevazı arabalara binin dedik. “İtibardan tasarruf olmaz” diyorlar. İşsiz babanın oğluna pantolon alamadığı için intihar ettiği ülkede biraz vicdanı olan bir insan o arabaya binmez veya o maaş zammını almaz.
MECLİS’TE AKP-İYİ PARTİ ARASINDA YENİ BİR HAT OLASILIĞI KONUŞULUYOR
Halkın bütçe görüşmelerini yakından takip ettiğini düşünüyor musunuz?
Demokrasilerde bütçeler yapılırken, meclisin etrafında protestolar olur. Kadınlar, işçiler, emekçiler, öğrenciler, çevreciler, sivil toplum örgütleri, sendikalar gelip bütçeye dair eleştirilerini bu protestolarda dile getirirler. Tabii bu istibdat döneminde maalesef bu tür tepkiler söz konusu olamıyor. Ama bütçeler siyasi metinlerdir ve yurttaşlar olarak hepimiz bu sürece müdahil olmalıyız.
Bütçe görüşmeleri sürecinde Meclis önünde iki KHK’lı doktorun protestosu ve gözaltına alınması ile bir yurttaşın Meclis binasına çıkıp intihar girişiminde bulunması dışında olay yaşanmadı galiba…
Ama iki değil de 2 bin doktor olsalardı… Bu kadar adaletsizliğin olduğu bir ülkede, toplumun bütçeye de müdahil olmaya çalışmasını bekleriz.
Önümüzdeki hafta bütçenin komisyon ayağı bitecek ve TBMM Genel Kurulu’na gelecek…
Evet, 15 gün kesintisiz olarak görüşülecek.
Meclis’in sonraki takvimi ne?
Yılbaşından sonra Meclisin kapanacağını düşünüyorum. Bunu da AKP-MHP arasındaki gerilimin bir sonucu olarak değerlendiriyorum. AKP’nin yerel seçimlerden sonra oluşacak siyasi dengeye göre MHP’yle ittifakında bir karara varacağını düşünüyorum. Nitekim Meclis’te İYİ Parti-AKP arasında yeni bir hat oluşturma olasılıkları konuşuluyor. Yerel seçim sonuçları burada çok belirleyici olacak.