Garo Paylan: Yeni Türk gladyosu suikastlar için devrede!

HDP milletvekili Garo Paylan, Avrupa’ya göç etmiş Türkiyeli muhaliflere yönelik suikast planlarının arkasında yeni Türkiye Gladio’sunun olduğunu ileri sürüyor. Paylan’a göre Hrant Dink cinayetindekine benzer bir organizasyon hem güvenlikçi politikaları tahkim etmek hem de yeni bir kaos ve darbe planı yapmak için harekete geçti. Ona göre bu gidişat durdurulmazsa, halı hepimizin altından kayar.

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

HDP Milletvekili Garo Paylan, dünkü (20 Aralık) açıklamasında Türkiye’den yönlendirilen bir grubun, başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşayan muhalif Türkiyeli siyasetçi, gazeteci veya kanaat önderlerini öldürmek için hazırlık yaptığını ileri sürdü. Paylan’ın bu iddiası Avrupa çapında geniş bir yankı uyandırırken, Almanya bu hazırlıktan haberdar olduğunu açıkladı. Paylan bu bilgileri MİT ve hükümet yetkilileriyle de paylaştı ve bize aktardığına göre ilgililer bu konuyla “epey ilgilenmiş.”

Peki bu suikast planını kimler yaptı? Hedefte kimler var? Daha da önemlisi hedefte ne var? Türkiye nasıl bir tehlikeyle, tehditle karşı karşıya? 2018 bütçesi bize ne anlatıyor? Lafı uzatmayalım ve Avrupa’da yankı uyandıran korkunç iddianın sahibi Garo Paylan’a sözü bırakalım…

HDP Milletvekili Garo Paylan

Dün duyurduğunuz bilgiye göre politik nedenlerle Avrupa’ya göç etmiş bazı muhaliflere yönelik suikast hazırlığı var. Bu istihbaratı aldığınız kaynaklarınız sağlam mı?

Kaynaklar çok sağlam. Bu istihbarat geçen hafta Avrupa’dan geldi ve ben bunu çeşitli kaynaklardan doğrulattım. Sizinle söyleşiden hemen önce aldığım bilgiye göre Alman resmi makamları da bunu doğruladı. Ortada sadece istihbarat değil, bu doğrultuda alınmış tedbirler de var.

Ne tür tedbirler?

Avrupa’da şu an belli kişiler koruma altına alındı. Belli kurumlara yönelik muhtemel saldırı konusunda da teyakkuz halindeler.

Elinizdeki somut bilgiler neler?

Türkiye’nin hedef gösterdiği, sansasyon yaratacak bir suikastle ilgili üç suikastçinin devrede olduğuna dair net bir istihbarat var.

Üç suikastçi bir kişi için mi üç kişi için mi devrede?

Bunu bilmiyoruz ama ellerinde belli kişilerden oluşan bir liste var. Sansasyon yaratabilecek isimlerin kimler olduğunu düşündüğünüzde, aklımıza gelen ilk kişileri sayabilirsiniz. Dediğim gibi, Türkiye’de belli güç odaklarının yönlendirmesiyle, Ogün Samast’vari üç suikastçi olduğunu biliyoruz. AKP’li bir milletvekilinin Almanya’daki bir grupla ilişkileri, bir kalemşörün televizyon ekranlarında MİT’i ve suikastçileri göreve davet etmesi de şüphelerimizi artırıyor.

DİNK CİNAYETİNDEKİNE BENZER BİR DİNAMİT DEVREDE

Bu konuda hükümetle herhangi bir temasınız oldu mu?

Tabii. İlgili üç bakanlıkla görüştüm.

Hangi bakanlıklar?

İsimlerini açıklamayacağım ama ilgili üç bakanla temasa geçtim. Keza MİT’le de en üst düzeyde temasa geçip elimdeki bütün bilgileri ilettim. Eğer devlet ve MİT içinde bir yapı bunlara yol veriyorsa, bunların gözden geçirilmesi gerektiğini söyledim. Hükümet veya devlet içinde birileri bu suikastçılara yol veriyor ve hedefe konanlar için “hadleri bildirilsin” diyor olabilir. Ama devlet içinde hâlâ “iyi insanlar” varsa, ki bu tip cinayetleri istemeyenlerin olduğunu biliyorum, bunu durdurmalılar. Hrant Dink cinayetinde bu mekanizma işlemedi. Devlet içinde pek çok güç odağı vardı ve o günlerde Türk düşmanı olarak yaftalanan Hrant Dink’e karşı tüm siyaset kurumu, medya, yargı ve bürokrasi aynı hizaya dizilmişti. Kimi bu cinayeti organize ediyordu, kimi bildiği halde yol veriyordu; siyasetçiler ve medya da cinayetin altyapısını hazırlıyordu. Dink cinayeti karşısında bütün bu aktörlerin ayrı ayrı ajandası vardı. Bazıları bu cinayetin sonuçlarına göre güç devşirme planları yapıyordu. Ben Avrupa’daki Türkiye vatandaşı kişilere yönelik suikast planlarında da Dink cinayetindekine benzer bir dinamiğin devrede olduğunu düşünüyorum.

Bu dinamik şu an neyi hedefliyor sizce?

Siyasetçiler belli kişileri vatan haini olarak yaftaladı ama bunun sonuçlarını hesaba katamayan bir akıl var. Bu tip planları yapanlar Almanya-Türkiye veya Türkiye-AB ilişkilerini daha da sarsmayı hedeflediği gibi, bu suikastleri ülke içinde yeni bir kaos ve darbe hazırlığının aracı olarak da tasarlıyorlar. Belli kişiler için Hrant öldürülmesi gereken bir kişiydi; attığı manşetten veya durduğu çizgiden dolayı kalemini kıranlar vardı. Ama bazı güç odakları da bu cinayet üzerinden farklı ajandalarla hesap yapmıştı.

Elinize ulaşan istihbarat, daha ziyade Almanya’daki Türkiyeli muhaliflerin hedefte olduğu yönünde mi?

Çoğunlukla Almanya ama Fransa veya başka Avrupa ülkeleri de olabilir. Özellikle son iki yıldır Avrupa’ya sığınmak zorunda kalmış binlerce yurttaşımız, gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler, kanaat önderleri var. Bunlar da çeşitli defalar ya hükümet, ya cumhurbaşkanı veya medya tarafından hedef gösterildiler. Eğer yandaş bir yazar bu insanları hedef gösteriyorsa, bir AKP’li milletvekili Almanya’daki belli bir grupla ilişkiler kuruyorsa, bu iklimden faydalanmak isteyen başka güç odakları da söz konusu olabilir. Dolayısıyla bu tip bir cinayet araç olarak devreye konabilir. Üç tetikçiden başlayarak, “öldür” diyen yapının üzerine yürümek gerekiyor. Hrant Dink cinayetinde “öldür” diyen yapının üzerine gidilemediği için on yıl sonra aynı şeyleri yaşıyoruz. Keza 15 Temmuz darbe dinamiğini tetikleyen yapıya bakılamadığı için belki de bu günleri yaşıyoruz. Türkiye kendi Gladio’suyla hiçbir zaman hesaplaşmadı. Dolayısıyla hesap vermeyen bu yapı, ideolojik birliktelik yaşadığı güçlerle yeni kaos, darbe veya güvenlikçi anlayışın tahkimatı için planlar yapabiliyor. Fethullahçılarla da birlikte yürüyorlardı ama kavga anında herkes kendi ajandasını, planını devreye soktu. Şu an hedeflenen “araç cinayetlerle” de demokratik siyasetin tarumar olacağı yeni bir girdaba girebiliriz.

GLADİO KARŞIMIZA ERGENEKON VEYA FETÖ OLARAK ÇIKABİLİYOR

Tüm bu planların şu anki temel aktörleri kimler peki?

Aslında hepimiz tanıyoruz: Ceberut devlet anlayışı. Yani 1990’ların faili meçhullerini yapan, Hrant Dink’i öldüren, Danıştay, Santoro cinayetlerini gerçekleştiren, AKP iktidarıyla güç savaşına girdikten sonra barış sürecini dinamitleyip darbe dinamiğini devreye sokan yapı. Bu yapıya daha önce Ergenekon adı veriliyordu ki, o darbe dinamiğini yargılayamadık. Daha sonra FETÖ denen yapıdan söz etmeye başladık. Ama aslında bahsettiğimiz şey, Türkiye’nin Gladio’sudur. Batılı pek çok devlet kendi Gladio’suyla hesaplaştı ama biz bu hesaplaşmayı yapmadık. Bu yapı bir dönem Ergenekon, bir dönem FETÖ diye karşımıza çıkabiliyor. Ama şu an yeni bir Gladio, suikast planlarıyla hem güvenlikçi devleti tahkim etmek hem de yeni güç hesaplaşmalarını başlatmak istiyor. Ergenekoncu denilenler, şu an Fethullahçı denilenlerden intikamlarını alıyor. Bahsettiğim suikast planında kripto FETÖ’cüler, eski Ergenekoncular veya başka başka aktörler devrede olabilir. Ama esas mesela, bu Gladio yapılanmasının yeniden, bildik yöntemlerle darbe ve kaos planlarını devreye sokmuş olmasıdır. Şu an yeni Türk Gladio’sunun suikastlar konusunda devrede olduğunu düşünüyorum.

Daha önce bu tür suikast planları daha ziyade Türkiye içinde geçerliydi. Sizin ifşa ettiğiniz planlar ise Avrupa merkezli. Bu ne anlama geliyor?

Almanya ve Türkiye bir süredir birbirine bağırıyor. Gördüğüm kadarıyla hükümet içinde Almanya’yla ilişkileri tekrar düzeltmek isteyen bazı aktörler var. Başbakan, Dışişleri Bakanı, AB Bakanı bunu çeşitli vesilelerle dillendiriyor. Yani hükümet içinde çıtayı AB’de tutalım diyen bir dinamik var. Bunun karşısında da Türkiye’yi Rusya’yla ilişkilendirmeye çalışan, Batı'yla ilişkilerin koparılması taraftarı, “Avrasyacı” denen bir yapı var. Bu tip suikast planlarının kime yarayacağı üzerine düşünelim. Bunun Almanya’yla çok derin bir krize yol açacağı ve Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırmak isteyen yapıların bundan faydalanacağı açık.

Alman Emniyeti'nden HDP'li Paylan'ın suikast uyarısıyla ilgili açıklama: Tehlikeden haberdarız

Görüştüğünüz üç bakan ve MİT yetkililerinden nasıl yanıtlar aldınız?

Çok ciddiye aldıklarını görüyorum veya umut ediyorum. Fakat sonuçta şikâyet ettiğimiz kurum MİT. Devletin işlediği pek çok suçun müsebbibi olduğunu düşündüğümüz bir kurum bu. İç arınmasını, hesaplaşmasını yapmamış bir kurum.

O halde elinizdeki bilgileri bu kurumla paylaşmanın ne anlamı var?

Eğer istihbarat teşkilatı oysa, ben de bildiklerimi oraya aktaracağım. MİT içinde çeşitli kanatlar olduğunu düşünüyorum. Eğer vatandaşlarını korumak üzerine plan yapan bir MİT varsa, bu cinayetleri durdurur. Ama Paris’te üç kadın siyasetçinin öldürülmesinde olduğu gibi şu anda da MİT’te belli odaklar, belli planlar yapmışsa, hükümetin ve cumhurbaşkanının bu konuda sorumluluk alması, bunu sorgulaması lazım.

Size gelen istihbaratta suikastçi ekibin MİT’le bağlantısına dair bir bilgi var mı?

Tamamen kurumsal olarak demiyorum ama içinde belli odaklar söz konusu olabilir. MİT’in bugüne kadar haberi olmadığı herhangi bir siyasi cinayet yok. Ülkede güvenlikçi anlayış ve “mevzubahis vatansa gerisi teferruattır” kafası hakimse, MİT içinde de bu yönde belli adımlar atmak isteyenler olabilir. Tabii durumdan vazife çıkaran belli aktörler de olabilir. Yandaş bir gazetecinin birilerini birilerine hedef göstermesi karşısında savcılar harekete geçmiyorsa, siyaset kurumu dönüp bu kişiye “sen bunu söyleyemezsin” demiyorsa, bilin ki, siyaset kurumu da, bu tür yayınlar yapan basın da suikast planlarının parçasıdır. Tetik çekilecekse, bunların tümü birlikte çekmiş olur.

Yaptığınız basın toplantısında, öldürülmek istenen kişiler içinde Ermeni ve Aleviler olduğunun özellikle altını çizmenizin sebebi neydi?

Hrant Dink neden hedef seçilmişti? Bir kere “bu adama haddini bildirmemiz gerekir” diyen bir akıl vardı. Çünkü Hrant, Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğunu iddia etmiş ve Genelkurmay tarafından açıkça hedef gösterilmişti. Öte yandan Türkiye’de bir Hıristiyanın öldürülmesinin Batı’da nasıl karşılanacağı da hesaplanmıştı. Şu anda da bu çerçevede bir kimlik seçimi yapılmış olabilir. Çünkü bir Alevi kurumuna, bir Kürt siyasetçiye veya Ermeni’ye yönelik saldırının Türkiye’de belli fay hatlarını harekete geçirebileceğini hesaplamışlardır. Keza sansasyon yaratabilecek ünlü gazeteciler, siyasetçiler veya akademisyenler hakkında planlar olabilir. Dolayısıyla Türkiye ve Avrupa hükümetlerinin buna karşı işbirliği yapması ve öncelikle bu tetikçilerin durdurulması, sonra da bu planları yapan odağın üzerine gidilmesi lazım.

Size bu bilgi tek bir kaynaktan mı geldi?

Evet, önce tek bir yerden geldi. Sonra da bunu çeşitli kaynaklardan doğrulattım.

ORHAN PAMUK, DEVLET İÇİNDEKİ “İYİ İNSANLAR” TARAFINDAN KURTARILDI

Peki bu bilgiyi kamuoyuna paylaşıp paylaşmama konusunda tereddütünüz oldu mu?

Bilgiyi iletenlerle, hükümete bilgiyi verip kapalı devre diplomasi mi yürütmeliyiz yoksa açık mı etmeliyiz diye tartıştık. Öncelikle bu bilgiyi hükümete ve MİT’e ilettim ama daha sonra bu bilgiyi açık etmenin de gerektiğine kanaat getirdim.

Neden?

Devlet içinde “iyi ve kötü insanlar” veya “böyle bir şeyin olmasını isteyenler ve istemeyenler” diye bir ayrım yapabiliriz. Gladio’suyla hesaplaşmamış her devlet için geçerlidir bu ayrım. Suikast planını açık ederek iyi bir şey yaptığımı, son iki günlük yankılarından çıkarsıyorum. En azından bunu durdurmak isteyenlerin elini güçlendirmiş olabiliriz. Mesela bu devlet Hrant Dink’in ölümüne yol verdi ama Orhan Pamuk’un ölümüne yol vermedi. Orhan Pamuk’la ilgili de çok ciddi istihbaratlar vardı, tetikçinin devrede olduğu biliniyordu. Orhan Pamuk, devlet içindeki “iyi insanlar” tarafından kurtarıldı, yoksa o da öldürülebilirdi. Hrant Dink’le ilgili bu mekanizma işlemedi, çünkü “iyi insanlar” denebilecek kişiler de o algı operasyonu sürecinde “Dink öldürülmeli” düşüncesinin esiri oldular. Dink’i çok rahat kurtarabileceklerken, bunu yapmadılar. Sadece MİT değil, bütün istihbarat kuruluşları Dink’in öldürüleceğini biliyordu ama kimse bir şey yapmadı. Şu anda da hedef gösterilen birkaç ismin öldürülmesi planı varsa, bu devlet içinde kimse kılını kıpırdatmayabilir. Çünkü siyaset bu isimleri “vatan haini” olarak yaftalamış duruma. “Adreslerini biliyoruz, MİT devreye girsin” diyenler bunu darbe koşullarını hazırlamak için söylemiyor. Onlar had bildirme derdindeler. Ama bazı aktörler veya gruplar da bunu izleyip kaos ve darbe planları yapıyor. Yeni bir güç hesaplaşmasına doğru yürüyor olabiliriz.

GLADİO, FAY HATLARINI TETİKLEMEYİ ÇOK İYİ BİLİR

Bu suikast planları neden bu döneme denk geldi sizce?

Fay hatlarında çok fazla enerji birikti. Toplumda ciddi bir sessizlik var; istibdat rejiminin altındayız. Kürt ve Alevi meselesinde, modern-muhafazakâr meselesinde, cumhurbaşkanını sevenler ve ondan nefret edenlerde çok ciddi bir enerji birikmesi var. Biliyorsunuz, fay hatlarında enerji birikir ve sonra küçük tetiklemeler depreme sebep olur. Gladio dediğimiz yapılanmalar da fay hatlarını tetiklemeyi çok iyi bilir. Demokratik siyasete, Türkiye vatandaşlarının hakkının korunması gerektiğine inananların bu oyunları durdurması gerekir. Durdurulmazsa, bu aktörler başarılı olur.

Suikast planına ilişkin açıklamanızdan sonra ne tür tepkiler aldınız?

Özellikle Avrupa’dan çok büyük bir ilgi söz konusu. Avrupa medyası hükümetlerinden bilgi almaya çalışıyor. Nitekim Almanya’nın yetkili kuruluşları bu konuda açıklama yaparak planlardan haberdar olduklarını açıkladılar. Türkiye’de de makul AKP’li milletvekilleri dâhil, siyasetçilerden teşekkür mesajları aldığımı söylemeliyim. Çünkü Türkiye siyasi tarihini biraz bilen, bu muhakemeyi yapabilen herhangi bir siyasetçi böylesi iklimlerde bu tür suikastlerin olabileceğini ve bunun üzerinden kaos ve darbe planlarının yapılabileceğini çok iyi bilir.

HÜKÜMET VATANDAŞI “VATAN SAVUNMASINDA” OLDUĞUNA İNANDIRMAYA ÇALIŞIYOR

Aslında bu olay olmasa, Bütçe Komisyonu üyesi olduğunuz için sizinle 2018 bütçesini konuşacaktık. Yarın (22 Aralık) bütçe görüşmeleri tamamlanıyor. Sizin 2018 bütçesine ilişkin temel eleştirileriniz neler?

2018 bütçesi her şeyden önce bir savaş bütçesidir. Hükümet, vatandaşı bir vatan savunması içinde olduğuna inandırmaya, “S-400 füzelerine, tanka, topa, uçağa para aktarmazsak, ülke elden gidebilir” duygusunu yaratmaya çalışıyor. Bütün otokratik rejimler bunu yapmış ve kaynaklarının büyük bölümünü silaha ayırmışlardır. Ama bu toplumların ve rejimlerin hiçbirisi abad olmadı. Elbette bir toplumda güvenlik ihtiyacı olabilir. Ama yalnızca güvenlikçi bakışla hiçbir toplum abad olmaz ve bu yolun sonu karanlıktır. Çünkü güvenlik-özgürlük dengesini sağlayamayan devletler ne güvende olurlar ne de toplumlarına bir gelecek vaat edebilirler. AKP iktidarı vergiyi toplarken de adaletsizlik yapıyor, onu harcarken de. Güvenlikçi bütçelerin tamamı yüzde 40, 50, 60 oranında artırılırken buna mukabil sosyal politikalar bütçeleri yüzde 6-7 oranda artırılmış durumda. Bu ne demek? Daha az okul, daha az hastane, daha az sosyal yardım, işçiye-memura daha az maaş ama çok daha fazla silah demektir. Kime karşı kullanacaksınız bu füzeleri? NATO üyesisiniz ve onun zaten bir savunma sistemi var. Talep ettiğinizde gelip kuruyorlar. Ama sen NATO veya ABD bana saldıracak diye bakıyor ve bütün politikanı bunun üzerine kuruyorsan, evet o zaman S-400 füzelerini alırsın. Ama bu bir vatan savunması için değil, daha çok Saray savunması için yapılıyor.

Güvenlik politikalarına 84 milyar TL’den fazla para ayrılıyor. Bu sadece bütçede görünen rakam. Bir de bütçe dışı rakamlar var…

Bütçe dışı fonlardan biri mesela Savunma Sanayii Fonu. Gelir vergilerimizin yüzde 1,5’i doğrudan bu fona aktarılıyordu. Yasa değişikliğiyle bu oran yüzde 6’ya çıkarıldı. Gelecek yıl 140-150 milyar TL gelir vergisi toplanacak ve bunun 10 milyar TL’si direkt Savunma Sanayii Fonu’na aktarılacak. Ne için? S-400 füzeleri almak için. Motorlu Taşıtlar Vergileri’nin artışının da sebebi bu. Yalnızca S-400 füzeleri için 100 milyar dolar harcanacak. Bu parayla Türkiye’nin onlarca sorunu çözülebilir.

TBMM, PUTİN’İN DUMA’SINA DÖNÜŞTÜ

Günlerdir yürüttüğünüz muhalefet, bütçeyle ilgili herhangi bir değişikliği sağladı mı?

Plan-Bütçe Komisyonu üyesiyim ve bir ay bütçeyi görüştük. Bir virgülünü dahi değiştiremedik. Demokrasilerde bütçeyi meclis yapar. Çünkü mecliste her ilden temsilciler var. O temsilcilerin kendi illerindeki ihtiyaçlarının giderilmesi için bütçede düzenlemeler yapılır ve milletvekilleri de bütçeye bu şartla onay verir. Demokrasilerde milletvekilleri “ilimdeki hastaneyi veya yolu yapmazsan, bu bütçeye onay vermem” diyerek yürütmeyle pazarlığa girer. Fakat bizde böyle bir şey olmadı. Hükümet bu savaş bütçesini meclise dayattı. Yaptığımız bunca muhalefete rağmen, bir lira bir bütçeden alınıp öbürüne konmadı. Yürütme artık meclisi sadece bir noter olarak görüyor. Bakın, Rusya’nın Duma’sı bugüne kadar Putin’in herhangi bir uygulamasını durdurmuş veya değiştirmiş değildir. Çünkü Duma, Putin’in noteridir. TBMM de artık Duma'laşmış, Erdoğan’ın noterine dönüşmüştür. Bugün bir milyon insanımızı ilgilendiren taşeron meselesi var meclis gündeminde. Fakat haber aldık ki, yarından itibaren meclisi 15 gün tatile çıkaracaklar ve taşeronla ilgili düzenlemeyi KHK’yla yapacaklar. Bu, meclisin kanun yapma hakkını gasp etme anlamına geldiği gibi, bu tür önemli düzenlemeler için meclise ihtiyaç duyulmadığı algısını da yaratıyor. “Biz zaten Saray’da bu düzenlemeleri yapıyoruz” diyorlar.

KENDİMİ 1915 YILINDA HİSSEDİYORUM

Mecliste siyaset yapmak anlamsızlaştı mı?

Biz parlamentonun Türkiye insanı açısından anlamlı olması için elimizden gelen mücadeleyi yapacağız. Ama Saray, “artık güç ve yetki bende, başka yere bakmanıza gerek yok” diyor. Bakın, daha önce iş takibi için çok sayıda insan AKP’li milletvekillerine, Meclis’e geliyordu. Şimdi meclise değil, Saray’a gidiyorlar. Bütün yetki Saray’a alınıyor ve Saray da denetlenemiyor.

Bir Ermeni parlamenter olarak mevcut Türkiye ortamına dair genel hissiyatınız nedir?

Kendimi 1914 veya 1915 yılında hissediyorum. Türkiye’ye şu anki hakim iklim, Talat ve Enver Paşa’nın yarattığı 1914 iklimidir. O dönemde Ermeni halkının, Ermeni milletvekillerinin demokratik çözüm talepleriyle şimdiki HDP’nin talepleri aynıdır. HDP milletvekillerinin konuşma tutanaklarıyla 1914 yılında demokratik çözüm isteyen Ermeni milletvekillerinin konuşmalarını yan yana koyduğumda, copy-paste (kopyala-yapıştır) yapılmış gibi. Merkezin ve yerelin demokratikleştirilmesine dair talepler aynıdır. Ama bu taleplere o günün iktidarı baskıyla, zulümle ve istibdatla ve Birinci Dünya Savaşı sürecinde soykırımla yanıt verdi. Türkiye yüz yıl sonra yeniden o kaos iklimindedir. Siyasi iktidarda hâlâ birazcık akıl kalmışsa bu gidişatı durdurur. Yoksa halı hepimizin altından kayar.

Tüm yazılarını göster