Gaz odalarından idam mangalarına: Personel ihtiyacı nasıl karşılandı?
Christopher R. Browning “Sıradan Adamlar: 101. Yedek Polis Taburu ve Polonya'da Nihai Çözüm” kitabında 101. Yedek Polis Taburu'nu aydınlatıcı bir vaka analizi olarak seçer. Mahkeme kayıtlarındaki ifadelere yer veren kitapta anlatılan tabur Nazileşme, talim ve endoktrinasyon açısından tipik değildir ama buna rağmen, bütün polis taburları arasında en çok insan öldüren dördüncü taburdur.
Yahudilerin katledildiği Nazi Almanya’sında binlerce insanın öldürülmesinde ciddi sayıda insan gücüne ihtiyaç vardı. Askeri eğitimden geçen insanların yetmediği düşünülürse katliamda sıradan insanların da görev yaptığı aşikardı. Toplu mezarları kazanlar ise yine Yahudilerdi. Ardından bu işçi Yahudiler de kurşuna dizilmişti.
Yahudilerin katledilişi aşamalı bir şekilde yapıldı. İdam mangası zaman alan ve pek de verim alınamayan bir yöntemdi. Katillerin yükünü hafifletecek farklı bir tekniğin kullanılması gerekli görülmüştü. Gaz kullanılarak gerçekleştirilen büyük çaplı ölümler Chehno’da 1941 Aralık’ının ilk günlerinde, Birkenau’da ise 1941 Şubat’ının ortalarında başladı.
Katliam merkezleri için gerekli uzman yardım, Almanya’daki “ötenazi programı”nın personelinden faydalanarak oluşturuldu. Ancak bu bir avuç insan herhangi katliam kampını idare edecek personel ihtiyacına karşılık gelmiyordu. Üstelik gettoların temizlenmesi de ayrı bir külfetli “işti.” Kurbanların toplanması, ölüm trenlerine bindirilmesi yani Yahudi nakliyatlarına muhafızların eşlik etmesine ihtiyaç vardı. Sonrası için de boşaltılan yerlerdeki Yahudilere ait mülkleri toplamak, tasnif etmek de gerekiyordu. Sadece Lublin bölgesinde yaklaşık 300 bin Yahudi vardı; hükümet sınırları içerisinde bu sayı yaklaşık 2 milyonu buluyordu. Tüm bu “işler” için özel bir ordu yaratmak gerekiyordu ama bu kadar insanı bulmak nasıl mümkün olacaktı?
KİTLESEL İNFAZLAR İÇİN ALTERNATİF YÖNTEMLER DÜŞÜNÜLÜYOR
Christopher R. Browning’in yazdığı, Hilal Kara ve Ali Açıkgöz’ün çevirdiği, Heretik Yayıncılık’tan çıkan “Sıradan Adamlar: 101. Yedek Polis Taburu ve Polonya'da Nihai Çözüm” kitabı sıradan insanların katile dönüştüğü bu dönemi anlatıyor. Mahkeme kayıtlarından elde edilen ifadelerle ilerleyen kitapta “sıradan adamlar”; savaş zamanı canileşme, ırkçılık, görevlerin rutinleşmesi, emirlere itaat, grupta ne yapılıyorsa uyum gösterme gibi başlıkların altını tek tek dolduracak içerikte konuşuyor. Bu yazı için seçtiğim kimi ifadelere aşağıda yer verdim. Tüm o dönemde olanların gündelik hayatı etkileyecek kadar sapkın ya da sıra dışı olaylar şeklinde olmadığı anlaşılıyor.
Araştırmada örneklem olarak 101. Yedek Polis Taburu seçilmiş. 101. Yedek Polis Taburu daha çok sivillerden kurulu, Polonya’ya sevk edilen ilk taburlardan biri. Katliamın geldiği aşamada gaz odaları yeterli gelmiyor. Yerine daha büyük gaz odası barındıran büyük taş binalar yapılıyor. Keza demiryolu araçlarının yetersizliğinden dolayı da Yahudilerin nakilleri durdurulmak zorunda kalıyor. Bu durumda Yahudileri imha kamplarına göndermek mümkün olmadığından, idam mangaları tarafından gerçekleştirilecek kitlesel infazlar uygun bir alternatif olarak düşünülüyor. 101. Yedek Polis Taburu bu yöntemin test edileceği birlik olarak ortaya çıkıyor. Bu birlik için -muhtemel açlıktan kurtulma fırsatı sunarak- Ukraynalı, Letonyalı ve Litvanyalı gönüllüler seçiliyor.
KATİLLER, ALMAN TOPLUMUNUN AŞAĞI SINIFINDANDI
Polislerin çoğunun Hamburg’tan olduğu belirtiliyor. Bu bilgi ne ifade ediyor? Browning’in şöyle diyor: “Bu adamlar, Nazilerinkinden farklı siyasi standartları ve ahlaki kuralları bilen kişilerdi. Çoğu Almanya’daki en az Nazileşmiş olduğu bilinen yerlerden olan Hamburg’dandı; çoğunluğu da siyasi kültürü itibariyle anti- Nazi olan sosyal sınıflara mensuptu. (…) Bu adamlar, Nazilerin Yahudilerden azade ırk ütopyasını gerçekleştirmek için gereken katillerin seçilebileceği bir grup gibi görünmüyordu.”
Birliğin yüzde 63 kadarı işçi sınıfından geliyordu. Liman işçileri ve kamyon şoförlerinin yanı sıra depo ve inşaat işçileri, makine operatörleri, denizci ve garsonlar vardı. Yüzde 35’i alt-orta sınıftandı ve nerdeyse hepsi beyaz yakalıydı. Dörtte üçü çeşitli pazarlama işlerinde çalışıyordu; kalan dörtte biri ise devlette ve özel sektörde masa başı işlerde çalışmaktaydı. Bağımsız esnaf ve zanaatkarların sayısı çok azdı. Adamların yaş ortalaması 39’du; yarıdan fazlası 37 ile 42 yaşlarındaydı.
101. Yedek Polis Taburu’nun “adamları” Alman toplumunun daha aşağı sınıflarındandı. Çok azı ekonomik özerkliğe sahipti. Çıraklık ve meslek eğitimi dışında neredeyse hiçbiri 14-15 yaşlarında bitirilen Volksschule’den (diplomasi alınarak mezun olunan ortaokul) sonra eğitim almamıştı.
‘ANTİ-NAZİ OLAN BİRLİK EN ÇOK İNSAN ÖLDÜREN DÖRDÜNCÜ TABURDU’
Birçok belgede ismi geçen 5 üst düzey rütbeli dışında geri kalanların gerçek ismi Almanya’da özel hayatın korunmasına dair yasa ve düzenlemelerin getirdiği sınırlamalardan dolayı verilmiyor.
İşte o ifadelerden bazıları:
“Doktor bize kurbanlarımızı hızla öldürebilmek için onları nasıl vurmamız gerektiğini açıkça anlatmak zorundaydı. Bu anlatım için, insan vücudunun, en azından omuzların üstüne kalan kısmın şeklini çizdiğini ve tüfeklerimize taktığımız süngülerin nişangah olarak kesinlikle nereye doğrultulması gerektiğini anlatttığını kesinlikle hatırlıyorum.”
“Bekemeier Yahudi’leri su dolu bir çukurun içinden emekletti ve bir yandan da şarkı söyletti. Yaşlı bir adam artık yürüyemez olunca, Bekemeier emekleme faslını bitirerek, adamı vurdu.”
“İnfaz esnasında katılamayacakların durumu rapor edebileceği haberi yayıldı. Ben bizzat kadın ve erkekleri vurmam gereken on infaz gerçekleştirdim. Çavuşum Hergert sonlara doğru tekrar tekrar ıskaladığımı görüp daha fazla insan vuramayacağımı anladı. Bu sebeple beni görevden azletti. Başka yoldaşlarım da öyle veya böyle işi bıraktılar; zira artık devam edemeyecek haldeydiler.”
“Kendi elleriyle insanları vurmak istemeyenlerin kendilerini bu işten uzak tutmaları gayet mümkündü. Ciddi bir kontrol yoktu. Bu yüzden gelen kamyonları karşılayıp kendimi orada meşgul ettim. Orada durarak her halükarda işimi yapıyor göründüm. Yoldaşlarımdan bazısının infazlara katılmadığımı fark etmemesi mümkün değildi. Benden tiksindiklerini göstermek için bana ‘bok kafalı’ ve ‘karakter siz’ gibi laflar yağdırdılar. Yine de davranışlarımdan dolayı bir ceza almadım. İnfazlara katılmayan tek kişi olmadığımı belirtmeliyim."
“Benim için yalnızca çocukları vurabilmek mümkündü; ben de bunun için uğraştım. Anneler çocuklarını ellerinden tutup götürüyordu. Yanımdaki polis anneyi, ben de çocuğunu vuruyordum; benim mantığıma göre anneler öldüğünde çocuklar zaten hayatta kalamayacaktı. Lafın gelişi, annesi olmadan yaşayamayacak çocukları o hayattan azat ederek vicdanımı rahatlattığımı varsaymıştım.”
101. Yedek Polis Taburu'nun aydınlatıcı bir vaka analizi olarak kısmi önemi tipik ya da temsili bir polis taburu olmasından değil, tam tersinden kaynaklanıyordu. Bu tabur Nazileşme, talim ve endoktrinasyon açısından tipik değildi; ama buna rağmen, bütün polis taburları arasında en çok insan öldüren dördüncü taburdu.
TATSIZ BİR İŞ AMA VİCDANLARI SIZLATMAYACAK TARİHİ BİR GÖREV
Sosyal psikolog James Waller, Becoming Evil: How Ordinary People Commit Genocide and Mass Killing adlı eserinde "sıradan insanlar”ın nasıl “sıra dışı kötülükler" yaptığını "dört uçlu model"le açıklamaya çalışıyor. Buna göre modelin ilk ayağı; etnomerkezcilik, zenofobi ve sosyal hegemonya olarak insan doğasının evrimsel süreç boyunca ortaya çıkardığı içkin yönleridir. İkincisi, faillerin pozisyonlarını şekillendiren etmenlerdir. Kültürel inanç sistemleri, ahlaki uzaklaşma ve rasyonel öz çıkarlar gibi… Üçüncüsü, birebir toplumsal bağlamı yaratan etmenlerdir: Mesleki sosyalleşme, grup aidiyeti ve rol ile kişiliğin iç içe geçmesi. Son olarak, dördüncü grup etmen, faillerin kurbanlarını nasıl tanımladıkları ya da algıladıklarını şekillendirenlerdir: “Biz” ve “onlar” ayrımına dayalı düşünme, insan olarak görmeme ve kurbanları suçlama.
Sosyal psikolog Leonard S. Newman, çoğu bireyin ”çoğulcu cehalet" olarak adlandırdığı bir olgu aracılığıyla, kendi başlarına Yahudilere zarar vermeyecek bile olsalar taburdaki hemen herkesin Yahudilerin öldürülmesini onayladığı "yanılsamalı normlar'a uyum sağlayabildiğini yazar.
Harald Welzer ise 45. Yedek Polis Taburu'nun “sıradan adamlar"ının nasıl istekli katiller haline geldiğini incelemiştir. Şöyle der:
“Bu adamlar, Yahudilerin topluca katledilmesiyle görevlendirildiklerinde, kitlesel katliamı ‘işe’ dönüştüren bir profesyonelleşme ve normalleşme sürecinden geçmişlerdi. Çoğu, ‘işi’ tatsız; ama şimdi ya da daha sonra vicdan sızlatmayacak tarihi bir görev olarak görmüştü.”
Son olarak katliama katılanların bir kısmı Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. İnsanın her daim tecrübe ettiği zamanın adil olduğu ama içinde o dönemi yaşayan kurbanlar yoksa ne anlam ifade eder?