Gazete Duvar yazarları değerlendirdi: Erdoğan-Biden görüşmesinden ne sonuç alındı?
Gazete Duvar yazarları Kemal Can, Aydın Selcen, Fehim Taştekin ve İlhan Uzgel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşmeyi değerlendirdi.
DUVAR - Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında Brüksel'deki NATO Liderler Zirvesi çerçevesinde yapılan ikili görüşmeden ne çıktı? Erdoğan ve Biden'ın görüşme sonrası basın toplantılarında yaptığı açıklamalar ne anlama geliyor? Gazete Duvar yazarları Kemal Can, Aydın Selcen, Fehim Taştekin ve İlhan Uzgel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşmeyi değerlendirdi.
'ERDOĞAN İHTİYACI OLANI ALAMADI, AYNI YERDEYİZ DİYEBİLDİ'
Kemal Can: Biden-Erdoğan görüşmesi öncesinde, uzmanlar ikiye ayrılmıştı. Bir grup, sorunların Türkiye için derin kriz tablosu oluşturduğunu ve Biden’ın bu sıkıştırmayı artıracağına dikkat çekiyordu. Diğer grup ise iki tarafın da meseleye pragmatik yaklaşacaklarını, görünür galibiyet peşine düşmektense, alabileceklerinin ve kurtarabileceklerinin en fazlasına odaklanacaklarını değerlendiriyordu. İkinci grup yaklaşımın kısmen haklı çıktığı görülüyor ama Biden’ın “ilerleme umudu” sözünün arkasını görmek için henüz erken.
Erdoğan Batı ile -özellikle Trump ve Merkel ile kurduğu- ilişkide, iç politikada kullanılabilecek imkanlar verilmesini sağlayabiliyordu. “Erdoğan ile kolay anlaşabiliyoruz ve dediklerimizi yapıyor” diyen liderler, bu alışveriş karşısında onun da “havalı” görüntü vermesine izin veriyorlardı. Biden daha ilk baştan, bunu böyle yürütmeye niyetli olmadığın gösterdi. Soykırım meselesinin “hamdolsun gündeme gelmedi” diye geçiştirilmesi de bunu gösteriyor. Erdoğan, bu kez ihtiyacı olanı alamadı, en fazla “aynı yerdeyiz” diyebildi.
En sıkıntılı konu S- 400 meselesinde yeni gelişme ortaya çıkmadığını, daha önce olduğu gibi “bakanlar konuşsun” sınırında bekletildiğini anlıyoruz. Suriye ve özellikle YPG konusundaki görüş ayrılığının da, en üst düzeyde teyit edilmiş olduğu anlaşılıyor. Sorun başlıklarının yerinde kaldığı görüşme “verimli ve samimi” olarak tanımlansa da, Türkiye’ye davete verilen “inşallah” cevabı dışında somut bir çıktısı yok. Erdoğan’ın “görüşürsem hallederim” havası, ekonominin beklediği biçimde karşılanmadığını dolar verisi gösterdi.
NATO çerçevesinde Türkiye’nin önemli bir müttefik olarak işaret edilmesi, iç politikada “kıymetimiz arttı” şeklinde kullanılabilir elbette. Ancak, başta Afganistan görevi ile Rusya ve Çin’e yönelik kuşatma strateji açısından sorumluluk artışının getirileri tartışmalı. Askeri hizmet satışı, şimdiye kadar ara pozisyonları kullanarak pazarlık yapabilen Türkiye için daralma ve belki de - Taliban’ın itirazı dolayısıyla- ekstra bela demek olabilir. Tıpkı Libya’ya gidilirken posta koyulan Macron’un, çekilmeyi açıklayan olması gibi.
Aylardır beklenen ve gelmeyen telefonun ardından, yine epey beklenti yüklenmiş 45 dakikalık görüşmeden, Erdoğan’ı içerde ve ekonomide rahatlatacak bir resim yaratılamadı. Ancak bazı yorumlarda iddia edildiği gibi Batı tarafından iyice köşeye sıkıştırılan ve vazgeçilen bir Erdoğan görüntüsünün de oluşmadığı söylenebilir. Erdoğan için bu dönemeci hasarsız geçmek yeterli bir iç politika imkanı verecekse, “başarıdan” bahsedilebilir. Fakat hepimiz biliyoruz ki, böyle bir paketle sıkıntıları hafiflemez, bu kadarı hamasete bile yetmez.
'HER İKİ TARAF İÇİN DE ... MIŞ GİBİ YAPMAK'
Aydın Selcen: Erdoğan-Biden görüşmesine ilişkin “sallama çay” öngörülerimi son yazımda paylaşmıştım. Yatırdığım kupon iyi-kötü tutmuşa benzer. Görüşme çeviri dahil kırk dakika sürmüş. Göze çarpan bir magazin ayrıntı, bu defa ABD tarafında Ankara Büyükelçisi Satterfield olduğu gibi, Erdoğan'ın heyetinde de Vaşington Büyükelçisi Mercan'ın da masada oturması; buna karşılık Kalın ve Altun'un arkada yer almaları.
Erdoğan’ın açıklamalarında NATO’yu “siyasal açıdan” da güçlendirmek var. Adı adınca, zirvenin başlıca konusu olan Rusya ve Çin yok. S-400 ve YPG’ye askeri yardım konularında tutumumuzun en katı biçimde yinelendiği var, Biden’ın yanıtı yok. Böylece son yazımda öne sürdüğüm “karşılıklı paranteze alma denklemi” savım tutmuşa benzer. Bunun Türkçesi, her iki taraf için de, “…mış gibi yapmak”.
Bu bağlamda Erdoğan’ın 24 Nisan’ın Biden tarafından gündeme getirilmemesinden ötürü gönenmesi haber değil. Haber, Ermeni Soykırımı konusunun Erdoğan tarafından açılmamasının içeride bizlere reva görülen tutumla çarpıcı çelişkisi.
Tüm bu olumlu havanın, maliyeti ve gereken lojistik desteği ABD tarafından karşılanmak suretiyle, Kabil Uluslararası Havalimanı’nın güvenliğinin TSK tarafından üstlenilmesinin Ankara tarafından önerilmesine dayandığı açık. Bu girişimi destekleyip desteklememek Millet İttifakı’na kalmış ama akılcı ve zamanlı bir diplomatik cerrahi müdahale olduğu teslim edilmeli.
Aynı “olumlu gündem” kaleminden olmak üzere Suriye ve Libya dosyalarında tasarlanan gelecek işbirliği de eklenmeli. Bu yeni biçimlenen duruma da, “Mavi Vatan” trenine binmiş, “eski ihtişama yürüme” gazına gelmiş Millet İttifakı ne tür bir eleştiri getirecek, görürüz belki.
Biden’in kendi ise “yapıcı” bir görüşme olduğunu vurguladı. Bu çalakalem satırlar yazıldığında henüz Beyaz Ev’den görüşmenin içeriğine ilişkin bir paylaşımda bulunulmamıştı.
Macron ise basın toplantısında Erdoğan görüşmesi konusunda soruyu kabaca şöyle yanıtladı: "Görüşme sakin bir ortamda gerçekleşti. Karşılıklı hakaret edilmedi. (Zira önceki “hakaretamiz” ifadeler hatırlatılmıştı gazeteci tarafından.) Tutumumuzu açıkladım. Herhangi bir dine düşmanlık yapmadığımızı, milyonlarca müslüman yurttaşımız olduğunu belirttim. Cumhuriyetin yasalarının herkes için geçerli olduğunu kaydettim. İslâmcı terör dahil her türlü aşırılıkçılıkla mücadele edeceğimizi söyledim. Fransa'nın güvenliğine saygı duyduğunu kaydetti. Tüm dinlere saygılı olduğumuzu ekledim. Suriye ve Libya konularında işbirliği irademizi teyit ettik."
Erdoğan da (karmaşık bir ifadeyle) Fransa’da yediyüzellibin Müslüman yaşadığını ve bu sayının Türklere diğer Magrep kökenliler eklenirse artacağını dile getiriyor, benzer olumlu yaklaşımı dile getiriyor. Keza Suriye ve Libya’da ortak çalışma vurgusu yapıyor.
Özetle, her iki görüşmede de demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, hukuk devleti, Ermeni Soykırımı, hele hele Kavala ve Demirtaş gibi konuların, dosyaların muhataplar tarafından açılmadığı anlaşılıyor. Erdoğan’ın Biden’in Türkiye’yi ziyaret edebileceğini de basın toplantısında dile getirdiği deneyimli Reuters muhabiri Hümeyra Pamuk tarafından aktarılıyor.
'PEK ÇOK ÇÖZÜMSÜZ DOSYA HAVUÇ-SOPA PARANTEZİNE ALINDI'
Fehim Taştekin: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan zirvenin ana gündemi olan Rusya, Çin ve Afganistan konusunda “NATO’nun askeri olurum” diyerek Brüksel’e gitti. Bir taraftan Ukrayna ve Polonya ile askeri işbirliğini geliştirip Kırım’da şahin bir tutum izlerken, diğer tarafta NATO Afganistan’dan çekildiğinde Kabil havaalanını koruma teklifinde bulundu. Türkiye’nin NATO ortaklığının altını çizen adımları olumlu karşılandı ve Erdoğan için zirve aradığı pozları yakalamasına imkân verdi. NATO da sonuç bildirisinde Erdoğan’ı memnun edecek bir maddeye yer verdi. "Suriye'den Türkiye'yi bir kez daha vurabilecek veya tehdit edebilecek füze atışlarına karşı müteyakkız olmaya devam ediyoruz” denildi. Fotoğrafın bu kısmında alan memnun-veren memnun.
Fakat Türkiye ile yaşanan krizlerin temelindeki konularda ilerleme kaydedilmedi. Bu konuda Biden-Erdoğan görüşmesi önemliydi. Erdoğan’ın S-400, F-35, PKK ve YPG konularında Türkiye’nin tutumunu ve rahatsızlığını yinelediğine dair sözleri beklentilerinin karşılanmadığına işaret ediyor. Doğrusu Suriye’de yeni bir yaklaşım benimsenir de Türkiye ile belli düzeyde çakışma sağlanırsa bu ayrı bir konu. Ama eğer Erdoğan baş ağrıtan konulardan birinde olumlu bir değişiklik yakalasaydı bunu mutlaka paylaşırdı.
Henüz Amerikan tarafının görüşmelere dair açıklaması gelmedi. Biden’ın “İyi bir görüşme oldu” demesinin ardından “Hangi konular konuşuldu” sorusunu geçiştirmesi, “Ne dediğinizi duyamadık” diye gelen ikinci soruya “Bir şey demedim ki” yanıtını vermesi anlamlıydı.
Zirveye katılan liderler Türkiye ile ilgili olumsuz bir tablo oluşturmaktan kaçındı. Bu hiçbir sonuç alamasa da Erdoğan’ın aradığı müttefiklerle hâlâ görülebilen lider görüntüsünü elde etmesini sağladı. Yaptırımlara konu olan S-400 meselesi hâlâ çözümsüz. ABD’nin YPG’ye destek konusundaki tutumunun değiştiğine dair bir işaret yok. Zirveye rüşvet kabilinden sunulan Afganistan misyonuyla ilgili de karar alınamadı. Mesele Taliban ve Afgan hükümeti ile müzakerelere bağlı.
Özetle NATO’nun Rusya ve Çin’e karşı sert duruşu ve 2030 vizyonu için aranan ortaklığın temini için Türkiye ile sorunlu dosyalar çözülmeden ertesi güne bırakıldı. Brüksel’deki pozitif görüntü için Türkiye’nin hazırlıklara Doğu Akdeniz’de yelkenleri suya indirerek başladığını hatırlarsak ortaklarla ilişkinin yeni bağlamının şu olduğu sonucuna varıyoruz: Erdoğan uyumlu oldukça ödüllendirilecektir. Bunun için de Ankara’dan politika değişiklikleri ve tavizler beklenecektir. Çözümsüz duran pek çok dosya havuç-sopa parantezine alınmıştır.
'ABD'NİN ELİ 1980'DEN BERİ İLK KEZ BU KADAR GÜÇLÜYDÜ'
İlhan Uzgel: Erdoğan yönetimi önce AB ile uzlaştı, ardından yeni göreve gelen Biden yönetimiyle yeni bir başlangıç yapma arayışına girmişti. Bunun için görüşmeler uzun süredir devam ediyordu. Londra'daki NATO zirvesi Türkiye'nin yönünü sıkıca ABD/NATO yörüngesine oturttuğunun simgesel ifadesi oldu.
Gerek Dışişleri ve Savunma bakanları gerekse İbrahim Kalın bir süredir Batı'ya gayet uyumlu mesajlar veriyorlardı. Erdoğan da zirveye giderken ve Biden görüşmesi sonrası bu türden mesajları sürdürdü. Burada sorun, iç siyasette, ekonomide sıkışmış, bölgesel dostu ve müttefiki kalmamış, yaptırım altındaki Erdoğan yönetiminin Biden karşısında elinin çok zayıf olmasıydı.
Biden akıllıca bir şekilde bunu 24 Nisan'da Ermeni soykırımı ifadesi kullanarak test etti. Bu Erdoğan iktidarının çaresizliğinin göstergesi oldu ve ABD'nin eli son derece rahatladı. ABD, ikili ilişkilerin tarihinde belki 1980'deki Evren dönemi hariç, hiç bu kadar eli güçlü konumda olmamıştı. O kadar ki, Erdoğan hükümeti NATO'un askeri olarak çekildiği Kabil havaalanını korumayı bile ABD'ye önerebildi.
Kendisini ABD karşısında ne değerli kılacaksa onu kullanıp, Doğu Akdeniz'den Karadeniz'e, Afganistan'dan Afrika'ya her alanda işbirliği yapmaya hazır bir Erdoğan yönetimi var. Bu denklemde büyük bir olasılıkla S-400 konusunda da taraflar, ABD'yi memnun edecek bir çözüm bulmuş olmalılar. Biden'cı ve NATO'culuğunu tescil ettirmiş bir Erdoğan hükümetiyle Biden yönetimi bir süre daha çalışmayı sürdürecek.