Gazete Duvar yazarları Fırat'ın doğusuna harekatı değerlendirdi: Hedef ne?
Gazete Duvar yazarları Prof. İlhan Uzgel, Fehim Taştekin, Musa Özuğurlu ve Aydın Selcen Türkiye'nin başlayacağı açıklanan Suriye harekatını değerlendirdi: Hedef ne? Yeni süreç neler getirir? Riskler ve ihtimaller ne? Harekatın seyrini neler etkileyebilir?
DUVAR - Türkiye yeni haftaya ABD'den gelen 'Suriye'ye harekat' açıklaması ile başladı. Türkiye'nin bir süredir gündemde tuttuğu ve Fırat'ın doğusunda bir 'güvenli bölge' oluşturma hedefi ile başlayacağını açıkladığı harekata ABD'nin nasıl bir tepki vereceği merak konusuydu. İki ülke bölgede bir süredir ortak devriye dahil birlikte hareket ediyordu ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer yetkililerden gelen açıklamalar 'bu çalışmalarda tatmin edici bir ilerleme sağlanamadığı' yönündeydi. Beyaz Saray'dan bugün yapılan açıklamada ise Türkiye'nin bir harekata başlayacağı ve ABD güçlerinin de bölgeden çekileceği duyuruldu. Açıklamaya göre, bölgede esir alınan IŞİD'ciler konusunda ise sorumluluk Türkiye'de olacak.
Bu sıcak gelişmeleri Gazete Duvar'ın konuyu yakından izleyen yazarları Prof. İlhan Uzgel, Fehim Taştekin, Musa Özuğurlu ve Aydın Selcen değerlendirdi.
Yazarlarımızın değerlendirmeleri şöyle:
MUSA ÖZUĞURLU: SDG ŞAM İLE YENİDEN MASAYA OTURMAYA ZORLANABİLİR
ABD’nin belirli yerlerden çekileceğini açıklaması Afrin’de SDG’ye yönelik operasyonda pasif kalması ile aynı değil. Bu bölgeye “yatırım” yapmıştı, karar bu nedenle sürpriz sayılır. Gelişmeler ve Beyaz Saray’dan yapılan açıklama ABD’nin Türkiye’nin operasyon ısrarına karşı duramadığını gösteriyor. Bundan sonrasını operasyonun nereye kadar uzanacağı belirleyecek. ABD SDG hakimiyetindeki bölgenin kuzeyine Türkiye’nin girmesini ve tahkimini güneye, yani Suriye ordusunun bulunduğu tarafa yapmayı düşünüyor olabilir. Bu durumda SDG biraz güneye çekilebilir ve o bölgeye sıkışabilir. SDG’nin “direnmeye hazır olduklarını” açıklaması ise (Afrin’deki gibi çekilme olmazsa) TSK ile SDG arasında bir çatışma olasılığını güçlendiriyor. ABD olası TSK-SDG çatışması durumunda SDG’yi korumayacağı sinyalini de verdi. SDG’nin büyük hayal kırıklığı yaşadığı açıkça görülüyor. Bu durumda SDG Şam ile yeniden masaya oturmaya zorlanabilir. Şam’ın fiili tepkisi de önemli. ABD’nin açıklamasındaki “esir IŞİD militanlarının sorumluluğu Türkiye’nindir” ifadesi ise çeşitli senaryoları gündeme getiriyor. Türkiye’nin yeni oluşturduğu 'Milli Ordu'ya karşı IŞİD militanlarının kullanılması için pazarlık yapılabilir mi? Bu arada BM’den yapılan “insani durum” açıklamasına da dikkat çekmek lazım. Operasyon bu açıdan Türkiye’ye karşı yeni bir baskı unsurunun ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu sabah itibari ile yaşanan gelişmeler yeni olasılıkları barındıran tamamen yeni bir süreci de başlattı. Bence durumun nereye doğru gideceğini daha net anlamak için birkaç gün beklemek lazım.
AYDIN SELCEN: TRUMP TEPSİYİ BOŞ GÖNDERMEDİ
Erdoğan adeta Trump’a, 32 km.'lik denetimi ve yönetimi yalnızca TSK’de olacak 480 km. sınırı boyunca uzanan bir güvenlik şeridi karşılığında, IŞİD’le mücadele koalisyonu adına Deyrezor ve Rakka’ya dek inmeyi önermişti. Şimdi, deyim yerindeyse, Trump’ın “tepsiyi geri boş göndermediği” ve IŞİD’li tutuklu cihatçıların yükünü devretmek karşılığında ve ABD’nin destek olmayacağı kaydıyla Fırat’ın Doğusu’ndan kenara veya geri çekileceğini belirttiği görülüyor. Al Hol Kampı, kabaca Nusaybin’in kuş uçuşu 65 km. güneyinde ve yetmiş bin sakini bulunuyor. IŞİD’li tutsak sayısı ise altı bin. Vaşington’da Erdoğan-Trump görüşmesinin kasım başında yapılması öngörülmüş. Ondan önce 29-30 Ekim’de Cenevre’de Anayasa Yazım Komitesi ilk toplantısı ve marjında gerçekleştirilecek Türkiye-Rusya-Fransa-Almanya dörtlü zirvesi var. Tasarlanan harekât bu tarihleri bekler mi bilemiyoruz. Ancak bence bu temaslardan evvel harekat muhtemelen TelAbyad/GreSpi ile RasElAyn/SereKani arasından başlar. Sınır ötesinde birkaç gözlem noktası kurulur. Kuşkusuz gerisi de belirsiz. Belirgin olan ise, harekâtın içeride hem kamusal hem TBMM’deki muhalefeti hepten işlevsiz kılacağı ve ifade özgürlüğünü daha da kısıtlayıcı etki yapacağı.
İLHAN UZGEL: TÜRKİYE CİHATÇILARIN KORUYUCULUĞU MİSYONU ÜSTLENECEK
Türkiye’nin ABD ile Fırat’ın doğusu için yürüttüğü pazarlık sonuç verdi ve şu anda iki tarafı da memnun edecek bir orta yol bulundu. Buna göre Trump yönetimi uzun süredir Türkiye’den gelen operasyon baskılarına karşı IŞİD militanlarının kontrolü karşılığında Türkiye’nin operasyon yapmasına izin vermiş görünüyor.
Bu bazı açılardan ABD politika yapım sürecindeki çelişkileri yansıtıyor. Daha önce Trump Türkiye’yi Fırat’ın doğusuna girmemesi konusunda tweet atarak uyarmış ve ekonomiyi çökertmekle tehdit etmişti. Hatta, üç gün önce ABD, PYD’ye Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden 300 tır dolusu askeri malzeme göndermiş, bir Pentagon yetkilisi, Türkiye’nin koordinasyonsuz bir operasyonu istemediklerini açıklamıştı.
Öyle görünüyor ki, bu operasyon izni daha çok Trump-Erdoğan görüşmesinin bir ürünü. Pentagon-Dışişleri’nin bunu sınırlandırma hamlesi bir süre sonra gelebilir.
İkinci önemli husus, Türkiye’nin IŞİD militanlarının sorumluluğunu üstlenmesi. Bunun nerede ve ne kadar olacağı konusunda bir bilgi yok. Ama en büyük merkezin Al-Hol olduğu biliniyor ve burada 10 bin civarında IŞİD militanı ile 60-80 bin civarında aileleri bulunuyor. Bu merkez Türkiye’nin kontrol etmek istediği alanın çok daha güneyinde bulunuyor. Bunun pazarlığa dahil olması muhtemel çünkü Erdoğan, bunu nereden çıkarıyorsunuz yerine 10 bin IŞİD’li sayısının abartılı olduğunu söyledi. Türkiye bir kez daha İdlib tipi bir cihatçıların koruyuculuğu, onları kontrol altına alma misyonu üstlenecek. Türkiye’nin nihai hedefi PYD’nin ortadan kaldırılması mümkün olmadığı için sınır hattına Arapların ve Türkmenlerin yerleştirildiği bir tampon bölge oluşturmak. Bu operasyonla bu hedefin ilk aşamasını gerçekleştirmeye çalışıyor.
FEHİM TAŞTEKİN: DURUMU DEĞİŞTİRECEK BİRKAÇ HUSUS VAR
ABD Başkanı Donald Trump’ın, “Çekiliyoruz, Suriye sizindir” sözüyle kayıtlara geçen ilk çekilme duyurusunda olduğu gibi ani bir kararla Türkiye’nin planladığı operasyonun önünü açması, herkesin kafasında tonlarca soru uyandıran yeni bir süreci başlatıyor. Erdoğan, ABD’yi, “NATO müttefiki Türkiye mi terör örgütü mü” diyerek bir tercih noktasına çekmeye çalıştı, bu süreçte özellikle de Trump’a oynadı ve sonuç aldı. Bu baskı mekanizmasında Astana ortakları Rusya ve İran’ın da esneklik göstermesi Erdoğan’ın işini kolaylaştırdı. Ankara’daki son üçlü zirveden sonra, ABD’yi bölgeden çıkarmak için Türkiye’nin düzenleyeceği operasyonla ilgili çekincelerin rafa kalktığını görüyoruz. Afrin’e müdahale sürecinden beri Rusya’nın Kürtleri Şam’a itmek ve ABD’nin bölgeden çıkmasının koşullarını yaratmak için kontrollü ve koşullu Türk müdahalesine sessiz kalabileceğinden söz ediyoruz. Sanırım gelişmeler bu öngörü çerçevesinde ilerliyor.
Erdoğan’ın kafasındaki plan belli ama operasyonun ne kadar derinlik kazanacağı belli değil. İlk etapta ABD ile Müşterek Harekât Merkezi sayesinde ağır silahların çekildiği ve savunma amaçlı tahkimatın imha edildiği Tel Ebyad (Grê Sipî) ve Ras el Ayn (Serekaniye) taraflarından sahaya intikal edilmesi bekleniyor. Buralar Arap yoğunluklu. Bu iki yerde halihazırda zayıflık arz eden yereldeki direncin boyutları operasyonun gidişatını da etkileyebilir. Bu konuda kesin şeyler söylemek yanıltıcı olabilir. Durumu değiştirecek birkaç önemli husus var: Suriye Demokratik Güçleri (SDG) şimdiye kadar, “Tel Ebyad ya da Ras el Ayn’dan müdahale olursa bütün sınırlar cephe hattına dönüşür” yönünde bir duruş sergiledi. Bu ilkesel deklarasyon pratiğe yansırsa durum değişir. Konuştuğumuz Kürtler, Türkiye’nin bu iki yerle yetinmeyeceğini ve son savaşın kaçınılmaz olduğunu söylüyor.
Burası risk çıtasının yükseleceği yerdir. Direniş senaryosu bölgedeki Araplar ve diğer halkların tutumuna da bağlı. Deklarasyonlara rağmen, “Müdahale Tel Ebyad ve Ras el Ayn ile sınırlı kalırsa topyekun savaş seçeneği yine de işler mi” sorusu da hâlâ geçerli. ABD’nin bu müdahalede izleyeceği tutum da önemli. Beyaz Saray’ın açıklamalarında ABD’nin Kürtleri korumayacağı, Türkiye’nin operasyonuna da müdahil olmayacağı belirtiliyor. Türkiye, ABD’den sadece yeşil ışık değil adeta Kürtlerin elini kolunu bağlamasını da bekliyordu. Özellikle ABD’nin YPG’ye verdiği silahların geri alınmasını istiyordu. ABD de bu silahların Türkiye’ye karşı kullanılmayacağını taahhüt ediyordu. Şimdi ABD, Kürtlerin elindeki taşları bağlamaya niyetli mi sorusu önem kazanıyor. Operasyonun kapsamı ile ilgili de Amerikalı yetkililer bir şey bilmediklerini söylerken Beyaz Saray’ın açıklamasında IŞİD savaşçılarıyla ilgili sorumluluğun Türkiye’ye bırakılacağı belirtiliyor. Bu peşinen operasyonun derinlik kazanmasına yönelik de Trump’ın kafasında bir rezerv olmadığı sonucunu doğuruyor. IŞİD üyelerinin tutulduğu Al-Hol kampı Haseke’nin güneydoğusunda bir yerde. Bazı IŞİD savaşçıları Haseke’de hapishanede tutuluyor. Haliyle bu Türkiye’nin, Haseke ve Al-Hol’a kadar ineceği anlamına geliyor. Bu kadar büyük bir alanda çok bilinmeyenli bir operasyonu yönetmek kolay değil. Öngörülemeyen çok sayıda oyun bozucu faktör devreye girebilir. (HABER MERKEZİ)