Gazete Duvar yazarları Millet İttifakı'nın vaatlerini değerlendirdi
Gazete Duvar yazarları Aslıhan Aykaç, Berrin Sönmez, Mete Kaan Kaynar, Atilla Özsever, Şenay Aydemir, Bülent Batuman ve Osman Özarslan 'Ortak Politikalar ve Mutabakat Metni'ni değerlendirdi.
DUVAR - Millet İttifakı'nın "Ortak Politikalar ve Mutabakat Metni" bugün kamuoyuna açıklandı. 240 sayfada 9 başlık altında düzenlenen metin "Ülkemizin önemli temel politika alanlarında milletimizin menfaatleri doğrultusunda belirlediğimiz hedef, politika ve projeleri içeren 'Ortak Politikalar Mutabakat Metni'mizi kamuoyuna açıklıyoruz. 'Ortak Politikalar Mutabakat Metni'nde yer alan somut hedef, politika ve projeler milletimize karşı ortak taahhüdümüzdür" sözleriyle ilan edildi.
Gazete Duvar yazarları Aslıhan Aykaç, Berrin Sönmez, Mete Kaan Kaynar, Atilla Özsever, Şenay Aydemir, Bülent Batuman ve Osman Özarslan Millet İttifakı'nın hedeflerini çeşitli yönleriyle Gazete Duvar okurları için değerlendirdi.
Aslıhan Aykaç: Öncelikle bu metni okurken ortak mutabakatın parçası olan altı partinin farklı ideolojik pozisyonları olduğu, farklı seçmen kitlelerine hitap ettikleri ve onları ortaklaştıran tek unsurun da muhalefet bileşenleri oldukları dikkate alınmalı. Bu farklılıklardan bir uzlaşıyla çıkabilmek, hedeflerde ve önceliklerde, politika araçlarının kullanımında ortaklaşabilmek söylemin eyleme dönüşme potansiyeli hakkında öngörü sağlıyor. Kamu yönetiminden eğitime, kadın politikalarından şehir yönetimine çok farklı politika kalemlerini içeren metnin ana teması kurumsal yeniden inşa. Bu kurumsal inşanın en önemli hedefi de devletin yeniden bir güç tekeline, kurumsal erozyona, yolsuzluk ve kayırmacılığa dönmesini engelleyecek fren ve denge mekanizmalarını hayata geçirmek. Mevcut kurumların mevzuat, personel ve liyakat, yetki ve kaynak aktarımı açısından yeniden yapılandırılması bu denetim unsurlarının bir bileşeni. Kuvvetler ayrılığına yapılan vurgu, meclisin yeniden güçlendirilmesi ve muhalefete yönelik katılımcı mekanizmaların devreye sokulması da bir başka bileşen. Ancak fren ve denge mekanizmaları içinde sistem değişikliğine işaret eden ve demokratik işleyişi güçlendirecek en önemli konu cumhurbaşkanının yetkilerinin, kurumsal bileşenlerinin, kaynaklarının sınırlandırılması. Örneğin cumhurbaşkanının sadece bir kere, yedi yıllık bir süre için seçilmesi ve daha sonra siyasi faaliyetlerinin sona ermesi önemli bir kısıt. Aynı şekilde cumhurbaşkanının veto yetkisinin kaldırılması ve yalnızca geri gönderme yetkisi verilmesi de seçim sonrasında meclis ve cumhurbaşkanlığı arasındaki güç dengesi açısından anlamlı. Demokratik işleyişin tesis edilmesi açısından ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların kaldırılması, örneğin OHAL süresinin kısaltılması, KHK mağduriyetlerinin giderilmesi, internet ve medyaya yönelik şeffaflık vurgusu da yine çoğulcu ve dengeleyici unsurlar olarak demokratik özgürlüklerin kullanımına alan açıyor.
Ancak politika alanlarına tematik olarak bakıldığında mutlaka birtakım konulara öncelik verildiği, belli konuların ise metin içinde yer bulmadığı görülebilir. Örneğin sosyal politikalar içinde toplumsal cinsiyet yerine “kadın” başlığı altında hedeflerin belirlenmesi, güçlendirmeye yönelik yasal değişikliklerin kadınları aktif birer özneye dönüştürmekten çok paternalist bir hak tahsisine dayalı olması, siyasi katılımla ilgili bir hedefin olmaması, kadına şiddeti önleme konusunda korumacı politikaların yanında eğitici politikaların olmaması bazı eksiklikler. Benzer bir biçimde kentleşme başlığı altında sunulan, kentsel sorunları hedef alan ve insan merkezli bir kentsel dönüşüm hedefini destekleyen politika kalemleri de kentlerin ve kentsel dönüşümün mevcut durumu dikkate alındığında bir nebze soyut kalıyor, çünkü bu politika bileşenleri geleceğe yönelik daha iyi bir kent hayatı hedeflerken artık kemikleşmiş kent sorunlarını, artık değiştirilmesi mümkün olmayan durumları, örneğin nüfus yoğunluğunu, mekânsal sıkışmayı, kentteki sınıfsal çatışmayı göz ardı ediyor, böyle olunca da gerçekten uzak bir iyimserlik hissi yaratıyor. Sonuç olarak, olası bir iktidarın ilk yüz günü için iyi bir başlangıç, ama toplumun ihtiyaç duyduğu dönüşüm için biraz daha emek gerektiren bir eylem planı.
Berrin Sönmez: Millet İttifakı'nın 30 Ocak tarihli ortak politikalar tanıtım toplantısında açıklanan metni, kadın hakları ve eşitlik başlıklarıyla sınırlı kalarak değerlendirmeye çalışacağım. Bu hızlı ve kısa yazıda yöntem olarak metinde yer alanlardan yola çıkarak yer almayanlara ilişkin eleştiride bulunacağımı peşinen belirteyim. Boşlukları doldurmak ve seçim bildirgesinde tamamlandığını görebilmek arzusundan doğdu, böyle bir değerlendirme çabası. En çok rahatsızlık yaratan bilginin bakanlık adı olduğu kolaylıkla tahmin edilir okurlar tarafından. Politika yapıcılar pek farkında değillermiş anlaşılan bu nedenle açıklamak şart oldu.
'Kadın, aile ve çocuk bakanlığı' kurulmasını planlamak eşitlikçi ve demokratik bir yönetim anlayışıyla bağdaşmıyor. Toplumun, dünyanın, insanlığın yarısını oluşturan kadın nüfusunu, kadın cinsiyet kimliğini aile kurumuna hapseden ve ancak çocukla birlikteyken varolabilecek bir cinsiyet gibi kodlayan, böyle bir bakanlığa toplumun ihtiyacı yok. İhtiyacımız olan kadın ve eşitlik bakanlığı kurulması. Ayrıca bir başka bakanlıkta örneğin en kapsamlı isimle sosyal politikalar bakanlığında aile meselesine dair yapılması gerekenler ele alınabilir. Ve sosyal politikalar bakanlığı çocuk, genç, yaşlı, engelli, yoksun, yoksul yurttaşlara yönelik ve yine mutlaka eşitlik ilkesiyle politika üretip, hizmet sunmalı elbette.
Gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi kadınların toplumsal statüsünü yükseltmek için eğitimden istihdama, karar mekanizmaları ve siyasete katılma gibi pek çok alanda bütüncül tedbirler alacak kadın ve eşitlik bakanlığı mutlaka kurulmalı. Millet ittifakının seçim bildirgesinde görmeliyiz bu maddeyi. Toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesi gereğince düzenlemelerin yapılıp uygulamanın izlenmesi de şart. Kurulacak Kadın ve Eşitlik Bakanlığına bağlı il ve ilçelerde uygulama ve izleme ile yükümlü yerel birimler de bulunmalı. Geçmişte kısmen oluşturulmuş ama şimdilerde son verilmiş olan bu mekanizmalara Millet İttifakı politika belgesinde rastlanmayışı eşitlik ilkesinin zayıf kalması anlamına geldiği gibi iktidarın girişimlerini izleme ve politik pozisyon alma konusunda ciddi bir siyasi zaaf olarak yorumlanabilir. Çünkü 2008 yılında kurulan valilikler bünyesindeki eşitlik birimleri bir ay önce İçişleri Bakanlığı genelgesiyle kaldırıldı. Millet ittifakı ortak politikaları arasında yeniden ve daha güçlü şekilde kurulacağı yer alsa kadın örgütleri ve kadın seçmen üzerindeki pozitif etkisi artardı metnin ve ittifakın.
Demek ki politika yapıcılar ve karar vericiler arasında cinsiyet eşitliği ilkesine yer verilmezse bu temel ilkeler eksik kalıyor. Politika belgelerinin hazırlık ve sunum aşamaları da çoğulculuk ve eşitlik ilkeleriyle gerçekleştirilmeli ki kritik öneme sahip konular unutulmasın. Altı partinin şu an bunu anlamış olması beklenir. Ve umulur ki seçim bildirgelerinde unutulmasın. Seçim listelerinde eşit temsil ilkesi uygulansın. Eşitlik ilkesine farklı konu ve başlıklar altında yer verilmiş. Örneğin kamu personel alımında eşitlik ilkesine atıf yer alıyor ancak bunun cinsiyet eşitliği olup olmadığı belli değil. Kastedilen toplumsal kesimler arası eşitlikse bunun da kendi içinde cinsiyet eşitliğini gerçekleştirecek şekilde uygulanması gerekir. Fakat metinden bunlar anlaşılmıyor.
“Cinsiyet eşitliğini esas alarak parlamento, yerel yönetimler, siyasi partiler ve kamu kurumlarında kadınların karar ve yönetim süreçlerine katılımını destekleyecek, kadın temsilini artıracak, kadınların haklarının korunmasını öncelikli tutan bir politika izleyeceğiz.” ifadelerini gerçekleştirebilmeleri için kadınları desteklemeye hiçbir hükümetin zaman ayırması gerekmiyor. Sadece kadınların önündeki idari, siyasi, toplumsal engellerin kaldırılması yeter ve gerisini kadınlar kendileri halleder, kimsenin şüphesi olmasın. İşte kadınların önündeki engellerin kaldırılması için de kadın bakanlığında bütüncül politikalar oluşturulup uygulanması gerekir. Ve cinsiyet eşitliğine dayalı bütçeleme eşitlik ilkesinin hayata geçirilmesinin olmazsa olmazı fakat metinde görülmeyenlerden de birisi maalesef.
Cinsiyet temelli şiddetle mücadele için metinde yer alan pek çok önemli karar var. Şiddetle mücadele ilkeleri gereğince hazırlanmış bir bölüm olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul Sözleşmesinin kısa adı metinde yer almasa da sözleşmenin hükümetlere yüklediği dört temel politika başlıklar halinde yer almış ve bu çok önemli. Kıymetli olan bir başka husus da çocukların cinsel sömürü ve cinsel istismara karşı korunması için hazırlanan Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Lanzarote)’nin uygulanacağının ifade edilmesi. Bu bakış açısıyla belki sonraki metinlerde İstanbul Sözleşmesi'ne kısa adıyla değil “kadınlara yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele” şeklindeki uzun adıyla politika belgelerinde yer verilebilir.
Demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti niteliği ile tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci yüz yılını demokrasi ile taçlandırmak için güçlendirilmiş parlamenter sistemde uzlaşan partilerin ortak politika metninde laiklik ilkesi yer almıyor. Laiklik adı anılmıyor. Ancak siyasi etik yasası, siyasi etik komisyonu planlanıyorsa yönetim sisteminde laiklik ilkesine yer verilmeden bunların nasıl gerçekleştirileceği de ayrıca merak konusu. Hukuk ve yargı alanında gerçekleştirileceği duyurulan onca reform hamlesinde kastedilenin laik hukuk sistemi olduğu varsaymakla yetinmek, yetersizlikle yetinmek olur. Eşit, özgür, şiddetsiz yaşam isteyen yurttaşların beklentisi, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti niteliğinin gerçekten yaşama yansıması. Yaşanılır kılınması istenenlerin bu politika belgesini hazırlayan ve onaylayanlar, sunanlar için de geçerli olduğunu var sayarsak eğer metinlerde ve sözlerde yer almasını da bekleriz elbette.
Mete Kaan Kaynar: Altılı Masa'nın mutabakat metninin açıklandığı Ankara Congressium kongre merkezinden yazıyorum bu satırları. Notlarımı, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Bizlere dağıtılan ve program esnasında sosyal medyada da paylaşılan Mutabakat Metni kitabı, üzerinde hayli çalışılmış, detaylandırılmış bir metin. Türkiye'de geçmişten günümüze tüm seçim beyannameleri üzerinde çalışmış, Cumhuriyet döneminde seçimlere girmiş tüm siyasi partilerin seçim beyannamelerine dikkatle gözatmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki Mutabakat Metni, birtakım temennilerin çalakalem sıralandığı bir temenni metninden çok daha fazlası. Metni bir hükümet programı olarak anmak hata olmaz. Ona bir seçim beyannamesinden fazlasıdır demek de kusursuz olduğu anlamına gelmez
Mutabakat metninin açıklandığı organizasyon biraz düzensizdi. Yaka kartlarımızı bulamadık bize ayrılan yerlere de oturamadık. Lavabo imkanı çok dertli, su bulmak zor, havasızlık dayanılmaz boyuttaydı; ama salonda muazzam bir coşku, muazzam bir özgüven vardı.
Toplantı salonu tam bir Türkiye mozağiydi: Tıpkı 6'lı Masa gibi 3000 kişilik davetli topluluğu da Türkiye'nin farklı renklerinden oluşuyordu. Hal böyle olunca hangi vaatlerin salonda teveccühle karşılandığı da bir yerde toplumsal muhalefetin talepleri ve hassasiyetleri gibi okunabilir diye düşünüyorum.
En çok alkış alanlar...
*Kadına yönelik şiddet ve erken yaşta zorla evlendirilenler konusu: Salonda kıyamet koptu diyebilirim. Saadet Partili, CHP'li, sağcı solcu... Uzun süre alkış aldı. Bunu insanların İslam adına ortaya konan çağdışı uygulamalara karşı olan tepkisi şeklinde okumak da mümkündür
*Sosyal yardımlar ve eğitim: İlkokullarda beslenme yardımı, gençlere vaad edilen kültür kart, üniversite şenliklerinin yasaksız yapılması, engellilere yönelik politikalar yine salonun teveccühüne mahzar oldu.
*Beştepe versus Çankaya: Masanın Cumhurbaşkanlığı makamı Çankaya köşkü olacaktır sözü ile salonda yerinden oynadı. Keşke Beştepe garabetinin akıbeti ile ilgili de birkaç cümle söylenseydi.
Enflasyon iki senede tek haneli olacak, milli gelir dolar bazında iki kat artacak: Salondan en fazla alkış alan vaatlerden birisi de ekonomi ile ilgili olanlardı. Enflasyonun 2 yıl içerisinde tek haneli rakamlara ineceğinin ve milli gelirin kısa sürede iki katına çıkacağının söylendiği anlarda salon hareketliydi
Liderler: Mutabakat metnindeki vaatlerin 6 siyasi partinin yetkilileri tarafından okunmasının ardından liderler kürsüye çağrıldı. İnsanlar tam olarak bu seremoniyi bekliyorlardı ama fotoğraf çekiminin ardından toplantı sona erdi.
Atilla Özsever: Millet İttifakı’nın “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nin çalışma hayatı ile ilgili bölümünde ILO standartlarının uygulanmasına ağırlık veriliyor. Özellikle ILO’nun asgari ücretle ilgi1i 131 sayılı sözleşmesinin onaylanacağına ilişkin madde, son derece olumlu. ILO, asgari ücretin saptanmasında ailenin esas alınmasını öngörüyor, bizde ise sadece tek işçi üzerinden bir ücret saptanması uygulaması var.
Yine ILO’nun part-time çalışmayla ilgili 175 sayılı sözleşmesiyle ev işçilerinin sigortalanmasıyla ilgili 189 sayılı sözleşmesinin onaylanacağının öngörülmesi olumlu adımlar. Bu arada işçi sağlığı ve iş güvenliği ile meslek hastalıkları ve sendikal haklardan yararlanma konularında ILO standartlarına uyum sağlanacağının belirtilmesi çalışanların lehine olan konular.
İşsizlik Sigortası Fonu’nun amaç dışı kullanılmasının önüne geçilmesi, işsizlik ödeneğinin süre ve miktar olarak artırılması, çalışanların ve sendikaların talepleri arasındaydı. Bununla birlikte mutabakat metninde, “kıdem tazminatının gözden geçirileceği” meselesi biraz tereddüt oluşturuyor. Bu tür yaklaşımlar, kıdem tazminatında bir hak kaybı ya da fona devri gibi endişeler yaratabilir.
Şenay Aydemir: İlk bakışta, sektörün temel problemlerinin, özellikle mesleki taleplerinin dikkate alındığı gözleniyor. Tabii var olan iktidarın bu alanda yarattığı tahribat göz önüne alındığında kuşkusuz buradaki her madde önemli ve bunların bir kısmının hayata geçirilmesi de kültür sanat alanında görece bir rahatlama yaşatacaktır. Kültür sanat eğitiminin okullarda başlayacağına dair vaatler iyi.
Özlük haklarından emeklilik haklarına kadar, bağımsız çalışan sanatçıların nasıl konumlandığına kadar uzanan vaatler var. Aynı zamanda düşünce özgürlüğünün garanti altına alınacağı ifade ediliyor. Hemen başlarda ana dilde üretme özgürlüğünün garanti altına alınacağı istisnasız bir şekilde söyleniyor ama bunun nasıl olacağına dair başka bir ibare göremedim. Biraz boşlukta kalmış. Türkiye’de, kültür sanat alanının çeşitliliği açısından, ana dilde sanat üretiminin de açık bir şekilde desteklenmesi ve teşvik edilmesi lazım.
Ben vaatlerdeki genel mantığın, cumhuriyetin kültür sanat alanına bakışıyla çok örtüştüğünü düşünüyorum. Biraz devlet tarafından biçimlendirilen geleneğin devamı gibi. Kötü niyetli olduğunu değil belki ama bunun bir refleks olduğunu düşünüyorum. Merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin kültür sanat politikalarında belirleyici olacağı seziliyor metnin aralarında. Burada temel yaklaşımın şöyle olması beklenirdi: Bütün sanat alanlarında, sinemada, görsel sanatlarda, müzikte vb. sanatçıların, yaratıcıların, paydaşların, o mesleği icra edenlerin kendi özerk kurumlarını oluşturmaları, bu kurumların o alana ait kültür sanat politikalarının belirlenmesinde belirleyici bir unsur haline getirilmesi...
Parça parça vaatlerden bunları çıkarabiliriz ama buradaki kültür sanat politikalarının o alanda iş üretenler, o alanda var olanlar tarafından oluşturulması çok önemli. Bir de özerk kurumlar vasıtasıyla mümkün. Devletin, bakanlığın burada sadece gözlemci olması, mali denetim yapması vb. gibi bir şeyden söz edebiliriz.
Son olarak kültür sanat emekçilerinin meslek örgütlerinin güçlendirilmesi gerekir. İlgili yasal düzenlemelerin yapılması, meslek örgütlerinin bu işin üretildiği alanlarda etkin hale getirilmesi önemli.
Bülent Batuman:Altılı Masanın yayınladığı “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nin kentleşme politikaları açısından önerdiklerini kapsamlı bir şekilde değerlendirmek için “Kentleşme” başlığı yanında “Turizm”, “Kültür”, “İklim Değişikliği, Doğa Hakları ve Çevre”, “Afet Yönetimi” ve “Bölgesel, Kentsel ve Kırsal Kalkınma” başlıklarını da bütünlüklü bir biçimde incelemek gerek. Fakat bu aşamada hızlı bir değerlendirme yapmak gerekirse göze çarpan şeylerden bir tanesi kentsel dönüşümün ekonomik bir aygıt olarak reddedilmemesi. Metnin çeşitli maddelerinde kentsel dönüşümü insanileştirmeye dönük öneriler varsa da, bu önemli bir nokta. Yine de “soylulaştırma, zorla tahliye, mülkiyet hakkı ihlali, borçlandırma gibi davranışlardan mutlak anlamda kaçınacağız” vurgusunun, özellikle bu kavramlar kullanılarak yapılması önemli ve olumlu. Benzer şekilde iklim değişikliği meselesinin bir sosyal adalet sorunu olarak ele alınması büyük ölçekli yapılaşma süreçlerinde Çevresel Etki Değerlendirmesi yanında Sosyal Etki Değerlendirme raporu uygulaması önerilmesi, “kente karşı suç” kavramından bahsedilmesi, mevcut Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın “İklim, Çevre ve Orman Bakanlığı” biçiminde yeniden yapılandırılması ve ayrı bir “Şehircilik ve Afet Yönetimi Bakanlığı” önerileri olumlu görülmeli. Kentlerde mekân üretimine dayalı ekonominin “yık-yap” mekanizması yerine yeşil dönüşüm üzerinden kurulması arayışı anlamlı, bunun için bir “İklim Bankası” kurulması öneriliyor.
Buna karşılık, iyimser fakat naif önermeler de var. Örneğin “Şehri, arsayı ve toprağı rant unsuru olmaktan çıkarmak”, “İnsanların beton kulelerin arasına sıkıştırıldığı, komşuluk ilişkilerinin yitirildiği, … dikey betonlaşma hastalığını terk etmek”, “Tarımsal araziler heba edilmeden yatay şehirleşme planlaması yapmak”, “şahsiyetli şehirler inşa etmek” gibi iddialar kulağa çok anlamlı gelmiyor. Bunun yanında mimarlık konusunda metnin tüm söylediklerinin açıkça muhafazakâr-nostaljik bir bakış açısına hapsolmuş olması çok çarpıcı. Kent estetiğinin mimarlıkla ilişkisi üzerine hiçbir şey söylenmediği gibi, “mahalle kültürü”, “Medeniyet değerlerimize ve kültürel kimliğimize uygun şehirler inşa edecek mimarlar ve şehir planlamacıları yetiştirmek” gibi ifadeler hem AKP söylemlerini andırıyor, hem de mimarinin teknik-politik bir problem yerine ideolojik bir kılıf gibi görüldüğü izlenimini veriyor.
Osman Özarslan:Millet İttifakı bugün itibariyle, Mutabakat Metni’ni ortaya koydu. Yaklaşık 250 sayfalık bir metin. 9 Başlık/Bölüm’de iddialarını sıralayan metni kendimce önemli olan anahtar kelimelerle taradım. Bir metnin tamamına ruhuyla birlikte vakıf olmak onun tamamını, tercih edilen sıralama, tercih edilen kavramlar vb.. gibi şeylerle birlikte okuduktan sonra mümkündür. Ne var ki, seçmenlerin ve memleket siyasilerinin büyük bir kısmı bundan daha fazlasını yapmayacak ve mutabakat metnini hızlı bir tarama şeklinde okuyacaklar. O bakımdan, bu hızlı okuma bir anlamda genel seçmen eğilimi ile uyumlu olacağından, seçmen baktığında neyle karşılaşacak ve neyle karşılaşmayacak bunu da, kendi bakış açımdan, göstermeye çalışacağım.
Taramaya başlamadan önce, Türkiye’nin gündemini en fazla meşgul ettiğini düşündüğüm, Türkiye’de yaşayan insanların günümüz iktidarından en fazla dertli olduklarını düşündüğüm kesimleri, meseleleri ve anahtar kelimeleri taradım. Mesele olmanın dışında, bir vaad olarak, yalnızca kamulaştırma (bulamayınca müsadereyi aradım) bir seçim vaadi olarak mutabakat metninde yer bulabilmiş mi (Kılıçdaroğlu’nun örneğin 5’li çeteye karşı sürekli geliştirdiği söylem) diye baktım ama bulamadım.
Örneğin, 'borç' kelimesini ele alalım, Türkiye’de yaşayan orta ve alt gelir gruplarının en büyük meselesi bu, 18 defa geçiyor metinde ama bunlardan 4-5’i halk ile ilgili, 4-5 tanesi metin başlığı, kalan borç meseleleri ise borsa, kamu maliyesi vb.. borçlanmalar ile ilgili. Benzer bir şekilde elektrik kelimesi 32 defa geçiyor (yaylalara elektrik çekmek, arıcılara elektrik çekmek vb..). Kamulaştırma/müsadereyi buralarda beyhude arıyoruz, bunun yerine, “elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin sözleşmelerinin incelenmesi” nde mutabık kalınmış. İncelensin bakalım.
'Fatura' kelimesi ise 4 kez geçiyor ve örneğin elekrtik faturası, doğalgaz faturası ya da telefon faturası gibi dolaylı vergi (2 kez geçiyor) üzerinden gerçekleşen soygun kalemlerinin nasıl revize edileceğini, şimdiye kadar halktan toplanan haksız vergilere ne olacağın bilemiyoruz bunun yerine “beyana dayalı bir vergi yapısının tesis edilmesi” gibi oldukça muğlak bir reform vaadi var.
Dolayısıyla buralarda, Kılıçdaroğlu’nun 5’li çete üzerinden bütün soygunculara karşı, İYİ Parti’nin Ekonomi Politikaları başkanı Bilge Yılmaz ve ekibinin Mutabakat Metni’nde de, 5’li çeteyi de içine alan piyasaya karşı gövdesini siper etmeye devam ettiğini görüyoruz. Buna karşılık, kamulaştırma bekleyenlere elbette bir parmak bal “Mal varlıklarının geri alınması ofisi” . (Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün boşalttığı bina hala boş duruyor mu acaba?)
Benim anahtar kelimelerimin yıldızı 'kadın' başlığı ve 94 kez geçiyor ama bütün kadın örgütlerinin son yıllarda ömür tükettiği İstanbul Sözleşmesi ise bir kez bile geçmiyor. Benzer bir durum, 'göç'başlığında 52 kez geçiyor ve Zafer Partisi’nin ırkçı/faşizan söylemleri bu başlığın üzerinde bir süper-ego olarak duruyor.
'Kürt' (Ana Dil) başlığı bu mutabakat metninin en büyük sıfırı.
Kürt meselesini mesela en azından hiç olmazsa bir insan hakkı meselesi olarak görmek için İnsan Hakları başlığını aradım evet 12 kez İnsan Hakları geçiyor. Ama İnsan Hakları bakımından olaylar neredeyse İsviçre’de geçiyormuşçasına ‘tatliş’. Yani, Türkiye’de özellikle 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra, 'KHK, siyasi tutuklu, işkence' gibi başlıklar hiç olmazsa insan hakları başlığında bile ele alınamayacaksa, mutabık olunan şeyin, halkla bir ilgisi olduğu konusunda insanın ister istemez ciddi endişeleri oluşuyor.