Gazeteci Ramazan Yavuz: Keşke yapmasaydım o haberi
Tahir Elçi’nin vurulmasının üzerinden 4 yıl geçti. Ancak failleri bulunup yargı önüne çıkarılmadı. Cinayet sırasında olay yerinde olan gazeteci Ramazan Yavuz, “Dönemin siyasetçileri olayı çözeceklerine dair söz verdiler ancak aradan 4 yıl geçti, soruşturmada hiçbir ilerleme olmadı. Bu da faillerin korunuyor olabileceğine dair şüphelere neden oluyor” dedi.
DİYARBAKIR - Diyarbakır Barosu eski başkanı Tahir Elçi’nin Sur ilçesinde vurulmasının üzerinden 4 yıl geçti. Diyarbakır Barosu 4 yıldır her Cuma günü Diyarbakır Adliyesi’nin önünde bir etkinlik gerçekleştiriyor. Burada yapılan basın açıklaması, ne yazık ki hep benzer cümlelerle bitiyor: “Baro Başkanımız Tahir Elçi’nin faillerinin tespit edilip cezalandırılması için yürütülen soruşturma kapsamında bir ilerlemenin olmadığını; soruşturma savcılığının herhangi bir çabasının dahi bulunmadığını, baromuzun çabalarıyla hazırlanılan bilirkişi raporunda geçen kuvvetle muhtemel şüphelilerin isimlerinin dosyada bulunmasına rağmen şüpheli sıfatıyla hiç kimsenin ifadesinin bu zamana kadar alınmadığını bir kez daha buradan duyurmak isteriz. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın faillerin yargı önünde hesap vermeleri için ivedilikle işlem tesis etmesini talep ediyoruz. Tahir Elçi’nin failleri bulunmadan ve gereği yapılmadan bu işin peşini bırakmayacağız.”
Tahir Elçi Cinayeti Soruşturma Komisyonu ise birçok taleplerinin kabul edilmediğini, Teftiş Kurulu raporunun Ankara-Diyarbakır arasında kaybolduğunu, aradan 4 yıl geçmesine rağmen tek şüphelinin bulunmadığını, Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı raporun güven vermediğini, İngiltere’de uzmanlar tarafından incelenen görüntülerle ilgili hazırlanan raporun dikkate alınmadığını, bazı görüntülerin eksik olduğunu vurgulayarak soruşturmanın hakkaniyetle yürütülmediğini iddia ediyor.
Tahir Elçi vurulmadan hemen önce gazetecilerle bir aradaydı. İnsan hayatının değerinden, kültürel varlıkların korunması gerektiğinden, çatışmaların bitip meselelerin diyalogla çözülmesinden, barışın ne kadar kıymetli olduğundan söz ediyordu. O gün onun yanında bulunan gazetecilerden biri de Ramazan Yavuz’du. Yavuz’la 4 yıl önce tanık oldukları hakkında konuştuk.
‘MİNAREYİ AYAKLARINDAN VURDULAR’
Ramazan Yavuz deneyimli bir gazeteci. Diyarbakır’ın merkez ilçesi Sur’da bulunan Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarının kurşunlarla tahrip edildiğini öğrenince, şehrin tarihine ve kültür varlıklarına vakıf yazar Şeyhmus Dikeni de yanına alarak buraya gidiyor. Tarihi Dört Ayaklı Minare’nin dünyada bir benzeri yok ve şehrin sembol yapıtlarından biridir. Ramazan Yavuz’un Dört Ayaklı Minare ile ilgili yaptığı haber, ulusal ve yerel basında geniş yer buldu.
Haber yayımlandıktan bir iki gün sonra Diyarbakır Barosu’ndan bir mesaj iletildi gazetecilere. Mesaja göre Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi ve baro üyesi avukatlar Dört Ayaklı Minare’nin önünde basın açıklaması yapacaktı. Diyarbakır Barosu bölgede çatışmaların bitmesi çağrısında bulunacaktı. Çatışmalar nedeniyle sadece insanlar ölmüyor, birçok tarihi, kültürel varlık da zarar görüyordu.
Ama şöyle bir durum vardır: 2013’te başlayan çözüm süreci yerini şiddetli çatışmalara bırakmıştı. 2015’te masalar devrildi, söz bitti ve silahlar çekildi. Şehirlerde hendekler kazıldı, barikatlar kuruldu, sokağa çıkma yasakları ilan edildi, hukuk rafa kaldırıldı ve insan hakları ihlallerine her gün bir yenisi eklenir oldu.
BARİKATLARA 50 METRE UZAKTA
Şiddet, kara bir bulut gibi bütün bölgenin üzerine çökmüştü. Sur’daki sokağa çıkma yasağı kaldırılalı birkaç gün olmuştu. Ama hendek ve barikatlar duruyordu. Dört Ayaklı Minare’nin en çok 50 metre ilerisinde silahlı insanlar vardı. Zırhlı araçların namluları çatışmaların yaşandığı mahallelere dönüktü. Bu durumda, çatışmaların yaşandığı yerde basın açıklaması yapmak ne kadar doğru bir karar olabilirdi?
Ramazan Yavuz da bu soruyu soruyor ve “Sonradan öğrendiğime göre barodan arkadaşları açıklamanın baroda yapılmasını istemişler. Ama Tahir Elçi ısrar etmiş, olay yerinde açıklamanın yapılmasını istemiş” diyor. Yavuz, şöyle devam ediyor: “Çok cesur adamdı. Kısa bir süre önce onunla Silvan’daydık, 2-3 gün orada kaldık ve çatışmalar devam ediyordu. Çatışmanın bitmesi için çağrıda bulunuyor, yaşanan hak ihlalleriyle ilgili raporlar tutuyordu. Dört Ayaklı Minare’nin önünde açıklama yapmaması için kimse ikna edemezdi onu.”
'KOŞAN GENÇLERİ KAPKAÇÇI SANDIM'
Ramazan Yavuz, basın açıklamasına birkaç dakika geç yetişiyor. Açıklama bitmiş, avukatlarla birlikte Tahir Elçi de ellerindeki dövizleri Dört Ayaklı Minare’nin ayaklarının dibine bırakıyorlar. Yavuz fotoğraflar çekiyor, Elçi ile birkaç cümle konuşuyor. O arada Sur’da oturan insanlar da yanlarına geliyor, Elçi’ye dertlerini anlatıyorlar. Bazı avukatlar çevredeki kafelere gitmişler bile. Açıklama sakin başlamış, sakin bitmişti.
Çatışma nasıl başladı? “Silah sesleri birden geldi” diyerek cevaplıyor Yavuz, “Bölgede böyle oluyor zaten, her şey birden başlıyor ve birden bitiyor. Balıkçılarbaşı tarafından silah sesi gelince hepimiz o tarafa baktık. Sonra hızla bir genç koşup gitti yanımızda. Polisler ateş etmeye başladı. Sonra bir genç daha koşarak geçti yanımızdan ama o kadar hızlı koşuyordu ki ne olduğunu anlamadık. Ben o gençleri kapkaççı sandım, hiç aklıma gelmedi başka bir şey.”
Silah sesleri duyulduğunda ve ilk genç koşarak sokağın içinde kaybolduğunda Tahir Elçi yanındaymış Yavuz’un. “Polisler o gence ateş edince ikimiz de cami duvarının dibinde çömeldik. Aramızda 1 metre kadar bir mesafe vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. İkinci genç de koşarak gittiğinde Dört Ayaklı Minare tarafına baktım. Yüzünü göremediğim birisi yerde yatıyordu. Tahir Elçi yanımda değildi. O zaman düşündüm Tahir Elçi olabilir mi diye.”
TAHİR ELÇİ OLABİLİR Mİ?
Ramazan Yavuz Türkiye’de çatışmaların yaşandığı birçok bölgede çalıştı. Aynı şekilde savaş sırasında Suriye, Irak ve İran’da da bulundu ve çalıştığı ajansa birçok fotoğraf ve haber geçti. Çatışmanın ortasında kalmışlığı ve ölümden kıl payı kurtulduğu da çok olmuştur.
Dört Ayaklı Minare civarında silahlar birden patlayınca hazırlıklı değildi elbette. Ama yine de yılların verdiği deneyimle, kurşunlardan sakınırken bir yandan da fotoğraf çekiyor, minarenin ayakları dibinde yatan kişinin kim olduğunu öğrenmeye çalışıyor.
Az önce yanında duran Tahir Elçi ortalıkta görünmüyor. Yerde yatan adamın üstünde açık renkli bir ceket var. Fotoğraf makinesindeki fotoğraflara bakıyor. Avukatların tümünün üstünde koyu renkli ceketler var. Sadece Tahir Elçi açık renk bir ceket giymiş.
Yerde yatan Tahir Elçi olabilir mi?
GAZETECİ YİNE SUÇLU
Bir süre sonra zırhlı araçlar sokaktan içeri giriyor. Kar maskeli Özel Harekatçılar sokaklara rastgele ateş açıyor. Ramazan Yavuz, gazeteci arkadaşlarıyla cami duvarının dibinde bekliyor. Çevredeki esnaf onları dükkanlarına çağırıyor. Polisler bir yere kıpırdamamalarını emrediyor. Telsizlerden bir kişinin vurulduğu, ağır yaralandığı bilgisini geçiyorlar.
“Bir zırhlı araç sokaktan çıkıyordu. Gazeteci arkadaşlarla arkasına geçtik aracın. Araç sayesinde sokaktan çıkmaya çalışıyorduk” diyor Yavuz. Hâlâ ne olup bittiğini ne kendisi ne de diğer gazeteci arkadaşları biliyor. Yerde yatan adamın kim olduğunu da bilmiyorlar.
Sokağın başında yine kar maskeli Özel Harekatçılar vardı. Silahlarını namlularından tutmuşlardı. Bu garip durumu fark ediyor Yavuz, yanındaki gazetecileri de uyarıyor, “Bunlar bize saldıracak” diye. Sokaktan çıkınca köşedeki dükkanın çerez çuvallarının üzerinden atlayarak Ulu Cami tarafına doğru koştum” diyor Yavuz.
Bir süre sonra dönüp arkasına baktığında gazeteci arkadaşlarının kar maskeliler tarafından, “Bunlar hep sizin yüzünüzden” denilerek darp edildiğini görüyor. “Bizi korumaları gerekirken darp ettiler. Biz gazeteciyiz, işimizi yapıyorduk. Bunu ifademizi alan bakanlık müfettişlerine de söyledim.”
TAHİR ELÇİ’Yİ KİM VURDU?
O mahşer yerinden kurtulup çalıştığı ajansa gittikten bir süre sonra Tahir Elçi’nin vurulduğunu öğreniyor Yavuz. Tahir Elçi’yi kim, nasıl, neden vurmuş olabilir? Bir kasıt var mıydı yoksa bir kör kurşunla mı vuruldu?
Bu soruları 4 yıldır herkes soruyor. Ben de Ramazan Yavuz’a soruyorum. “İddia edildiği gibi organize bir şekilde vurulduğunu düşünmüyorum” diyor Yavuz ve şöyle devam ediyor: “O iki genç sokağa girdiğinde, sokak içindeki polisler de şaşırdı. Onlar da ne olduğunu anlayamadı önce. Sonra zaten her şey çok hızlı oldu. Deliller toplanmadı ve daha sonra çatışmalar şiddetlendi, delillerin büyük kısmı kayboldu. Dönemin siyasetçileri olayı çözeceklerine dair söz verdiler ancak aradan 4 yıl geçti, soruşturmada hiçbir ilerleme olmadı. Bu da faillerin korunuyor olabileceğine dair şüphelere neden oluyor.”
‘KEŞKE YAPMASAYDIM O HABERİ’
Ramazan Yavuz, “Gazetecilik bazen berbat bir iştir. Konuştuğun, fotoğrafını çektiğin, belki birlikte çay içtiğin adamın yanından ayrılıyorsun ve 5 dakika sonra öldüğünü öğreniyorsun. Bu korkunç bir şey. Bunu ne yazık ki Irak’ta ve diğer savaş bölgelerinde çok yaşadım.”
Tahir Elçi cinayetinde de benzer bir durum yaşamış Yavuz. Haberi ses getirdi, tarihi minare ile ilgili bir duyarlılık oluştu diye sevinip konuyla ilgili o gün yapılacak basın açıklamasına gidiyor. Yıllardır tanıdığı Elçi ile sohbet ediyor. Sonra birden kaybediyor onu. “Aradan 4 yıl geçti, ama bazen keşke o haberi yapmasaydım diyorum. O haberi yapmasam Tahir Elçi orada basın açıklaması yapmayacaktı diyorum. Ama tabii ki minarenin ayaklarına kurşun sıkıldığını başkasından da duysaydı yine gidip açıklama yapacaktı. Tahir Elçi insanların yaşam hakkına, Kürtçeye, kültüre karşı da duyarlı bir insandı çünkü.”
Elçi’nin tevazu sahibi olduğunu, birçok insanın haklarını mahkemelerde savunduğunu belirten Yavuz, “HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın cenazesi çok kalabalıktı. Tahir Elçi’nin cenazesi de öyleydi. Tahir Elçi siyasetçi değildi ama avukat ve baro başkanı olarak kendisini çok sevdirmişti insanlara. Her zaman insanların yanında oldu. İnsanlar da onu son yolculuğunda yalnız bırakmadı” diyor.