Gazeteciliği yeniden düşünmek: Gazeteciden herkese

Gazeteci Elif N. Hamidi’nin ilk kitabı 'İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi', Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları tarafından yayımlandı.

Abone ol

"Her şeyden önce iyi bir insan olmak gerektiğine inanıyorum.
Kötü insanlar iyi gazeteci olamaz."
                               Ryszard Kapuściński

Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları’ndan çıkan kitapların arasına yeni bir kitap daha katıldı: 'İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi'. Gazeteci Elif N. Hamidi’nin bu ilk kitabı, dikkatle bakıldığında aslında sadece işi, mesleği gazetecilik olanlara değil, tek tek her birimize, bütün insanlara yol gösteriyor. Herkesi kendini bilmeye, kendi kendisiyle yüzleşebilmeye ve hangi amaçlar uğruna yaşadığını düşünüp sorgulamaya tekrar tekrar davet ediyor.

Odağında gazetecilik ve gazeteci olsa da, herkesin okuması gereken bir kitap olan 'İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi', Elif N. Hamidi’nin, İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında hazırladığı yüksek lisans tezinin kitaba dönüştürülmesiyle ortaya çıkan bir çalışma. Aynı zamanda Hamidi’nin edebiyat eserlerinden de çokça faydalandığı; oldukça sade, yalın, herkesin anlayabileceği bir dille kaleme alınmış bir kitap. Tam da bu nedenle kitabın herkese söyleyecek sözü var. Ayrıca kitap, insan haklarının ışığında gazetecinin işini ya da sorumluluğunu merkezine koysa da, bir yandan insan olmanın anlamı hakkında da sürekli düşündürüyor okuru. Yani kitapta anlatılanlar, sadece gazeteciyi değil, herkesi ilgilendiriyor.

GAZETECİLİĞE FARKLI BİR BAKIŞ

Dikkatle bakıldığında, kitabın, pek çok sorunu içinde barındıran gazeteciliği ve dolayısıyla gazetecinin işini, sorumluluğunu klasik bakışların dışında, felsefi-etik temellere dayanan insan hakları bilgisi ışığında yeniden sorguladığı ve hepimizi bu konu hakkında tekrar düşünmeye çağırdığı görülür.

Nitekim Hamidi de, kitabın arka kapağında, gerek dünyada gerekse ülkemizde medyanın içinde bulunduğu durumu göz önüne aldığımızda, gazeteciliği ve dolayısıyla gazetecinin işini yeniden sorgulamanın bir zorunluluk olduğunu dile getiriyor. Böyle bir sorgulamayı yaparken de, gazeteciliğe felsefe bilgisiyle, etik bilgiyle ve insan hakları bilgisiyle bakıp, her şeyden önce gazetecinin ilk işinin ve sorumluluğunun ne olduğunu yeniden belirlemek gerekiyor.

'KİŞİ' OLARAK GAZETECİ': İNSAN OLMA YOLUNDA BİR İNSAN

İşte bunun için, "kişi" olarak gazeteciye de yakından bakmaya çalışan bu kitapta, öncelikle "insan nedir/kimdir?" ve "ne için yaşamalıyız?" sorularına felsefe bilgisiyle, etik bilgiyle ve insan hakları bilgisiyle temellendirilerek verilen cevaplarla karşılaşıyoruz. Kitap, her şeyden önce gazeteciliği ve dolayısıyla gazetecinin işini ya da sorumluluğunu odağına alsa da, hangi meslek olursa olsun, o mesleği icra edecek, gerçekleştirecek olanın tek tek insanlar olduğuna dikkat çekiyor ve mesleğine bakmaksızın tek tek herkesin sırf doğal bir varlık olmaktan kurtulup filozofların "insanlaşma" dediği olanağı gerçekleştirmeye çalışmasının önemini vurguluyor.

Felsefe bilgisiyle ve etik-değer bilgisiyle tek tek insanlara bakıldığında, "tek bir insan" olarak "bir kişi" karşımıza çıkar. İşte meslekteki sorunların temelinde de "kişi olarak gazeteci"den kaynaklanan etik sorunlar vardır. Öte yandan gazetecilik mesleğini bunalımdan kurtaracak olan da insanlaşma yolculuğunda yol kat eden/edecek olan kişi olarak gazetecidir. Dolayısıyla insan haklarının ışığında gazetecinin işine bakarken de, öncelikle bu tek "kişi"nin ve/veya "kişi"lerin insanlaşmasının gerektiğini hep aklımızda tutmamız gerekir. Çünkü yine felsefe bilgisiyle ve etik-değer bilgisiyle bakıldığında, gazetecilik mesleğindeki sorunlarla savaşmanın önemli yollarından birinin "kişi olarak gazeteci"nin mesleğini, işini iyi yapması olduğu görülür. Hamidi, bu kitapta, gazetecinin işinin veya sorumluluğunun insanlaşabilmekle ve "insan nedir/kimdir?", "ne için yaşıyorum?" sorularına gazetecilerin ve işi-mesleği fark etmeksizin her birimizin verdiği cevaplarla ilgisini göze görünür kılıyor. Öte yandan "anlamlı bir hayat" yaşamanın gerekliliğini hatırlatırken, bu "anlamlı" hayatın da ancak yaşarken hayata geçirilen, yapıp etmelerimizi belirleyen "etik değerler"le mümkün olduğunu vurguluyor.

SEÇİM YAPABİLMEK VE 'HAYIR' DİYEBİLMEK

Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, 'İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi’nin en önemli amaçlarından birinin de, her birimize insan olmanın ne demek olduğunu düşündürmek ve bunu kendi "kişi"mizde herkese gösterebilmemiz için kılavuzluk etmek olduğu söylenebilir.

Yaşadığımız her an insan olmamızın gerekliliği, bir taraftan da bizim seçimlerimizde, gerektiğinde "hayır" da diyebilmemizde kendini gösterir. Çünkü "ne için yaşıyorum?" sorusuna verebileceğimiz cevaplar, hangi amaçlar uğruna veya hangi amaçlar için yaşadığımızı gösterir. Aynı zamanda, tek tek insanlar olarak her birimiz ne için yaşıyorsak, yine tek tek insanlar olarak her birimizin insanlaşmaktan anladığı da o olur. Yani insan olmakla seçim yapabilmek arasında sıkı bir bağ vardır. İnsan olmak, seçim yapabilmek demektir bir yanıyla da.

Hamidi, bu kitabıyla aynı zamanda bir "kişi" olarak gazetecinin gerektiğinde "hayır" da diyebilen, seçimlerini ya da tercihlerini her tek durumda insana yakışır olandan yana yapabilen bir varlık olduğunu ve/veya olması gerektiğini de gösteriyor. Çünkü ancak böyle yapıldığında tür olarak insan ve dolayısıyla bir "kişi" olarak gazeteci, diğer canlı varlıklardan farkını ortaya koyabiliyor.

TÜR OLARAK İNSANIN DEĞERİ VE BİR 'KİŞİ' OLARAK GAZETECİNİN İŞİ

Tür olarak insanın diğer canlı varlıklardan farkını ortaya koyması demek, "insanın değeri"nin açığa çıkması demektir. Başka bir deyişle, "insanın değeri", insanın varolanlar içindeki "özel yeri"ne karşılık gelir. Dolayısıyla "insanın değeri", yalnızca insanın hayata geçirebildiği, başka hiçbir canlı varlığın hayata geçiremediği bazı özelliklerdir, olanaklardır. Bu özellikler ya da olanaklar da, etik değerler ve sadece insanın ortaya koyabildiği insan başarılarıdır.

Nitekim Hamidi’nin bu çalışması da, hepimize bir "kişi" olarak gazetecinin kendi "kişi"sinde tür olarak insanın değerini gösteren ve daha sonra da yine tür olarak insanın değerini koruyan bir insan olması gerektiğini gösteriyor. Çünkü bir "kişi" olarak gazetecinin işi, hatta ilk işi, insan olmak ve ikinci işi de, işini iyi yapmaktır.

Ryszard Kapuściński, iyi gazeteciyi (işini iyi yapan gazeteciyi) ve "kişi olarak gazeteciyi" (etik değerleri yaşarken hayata geçirebilen gazeteciyi) şöyle ifade eder: "Her şeyden önce, gazetecilik yapabilmek için iyi bir insan olmak gerektiğine inanıyorum. Kötü insanlar iyi gazeteci olamaz. Bu meslekte iyi bir insan demek, başkalarını anlamak; onların niyetlerini, inançlarını, ilgi alanlarını, sıkıntılarını ve acılarını anlamak demektir. Ve ilk andan itibaren onların kaderlerine ortak olmak demektir."

Gazetecinin iyi bir insan olabilmesi için ve işini de iyi yapabilmesi için felsefe bilgisine ve etik bilgiye dayanan insan hakları bilgisine sahip olması gerekir. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, insan hakları bilgisine yer veren, gazeteciliğe olabildiği kadar insan hakları bilgisinin ışığında bakabilmemizin yolunu açan gazetecilik anlayışlarından biri de "hak gazeteciliği"dir.

HAK GAZETECİLİĞİ ÇARE OLABİLİR Mİ?

İşte bunun için Hamidi, 'İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi'nde bir yandan da "hak gazeteciliği"nin görmezden gelinen, yok sayılan "ötekiler"in sesini duyurmaktan yana bir gerçeğin peşinde habercilik yapmak olduğunu dile getiriyor. Hak haberciliği ya da hak gazeteciliği, merkezine insan haklarını alarak herhangi bir haberi yaparken hak ihlaline yol açmadan habercilik yapmanın peşinde olan bir gazetecilik anlayışıdır ve dahası "ötekiler"in sesini duyurmak için onların mutlaka bir hak ihlalinin konusu olmalarını beklemez. Dolayısıyla hak haberciliği, insan hakları ihlallerini olabildiği kadar engelleyen ya da engellemeye çalışan bir haberciliktir.

'İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi' aynı zamanda, "hak haberciliği"nin gazetecilik mesleğindeki sorunların çözümünde bir alternatif ya da bir yol gösterici olup olamayacağını da sorguluyor. Sonuç olarak, ana akım haberciliğin dışında da olsa, "hak haberciliği"nin de felsefi etik bilgiyle, insan hakları bilgisiyle, değer bilgisiyle ve doğru değerlendirme bilgisiyle aydınlanmadıkça eksik veya yetersiz olacağını ortaya koyuyor.