Bir televizyon programında yorumcu olarak görev alan Milliyet Spor Servisi Müdürü Tayfun Bayındır geçtiğimiz günlerde yaptığı gazetecilik eleştirisiyle dikkatimi çekti. Eskisi gibi kulüp muhabirliğinin kalmadığından yakınıyordu Bayındır. Kulüplerin içinden doğru ya da şaşırtıcı bilgi almayalı bir hayli oldu. Ona göre hâlâ ve hâlâ en iyi kulüp muhabiri akranı ve Habertürk gazetesi Spor Servisi Müdürü Halil Özer'miş. 'Galata Sarayı Efendileri' kitabında birçok bilinmeyen duyulmayan yer almaktadır, hem UEFA Kupası süreci boyunca hem de daha öncesine dair. Son dönemde böyle bir kitap yok. Bu tür kitaplar da zaten bu ülkede sayıca çok azdı. Artık böyle bir kitabın bir muhabir elinden çıkması kolay da gözükmüyor. Çıksa da o kitap aman o kızmasın, bu kızmasın diye yarım yamalak bir karalama kitabına döner.
Bayındır'a göre eskisi gibi muhabirliğin kalmamış olmasının nedenlerinden biri muhabirlerin kulüp içindeki haber kaynaklarıyla, yöneticiyle, iletişim direktörüyle, fazla içli dışlı olması. Muhabirlerin kendisinin de bir yerden sonra takip ettiği kulübün en has taraftarından da daha taraftar olması buna etken. Saygıdeğer Tayfun Bayındır bu eleştiriyi, öz eleştiriyi yaparken iki şeyi eksik söyledi. Hatta bu tespitleri öyle bir söyledi ki duyan da kendisini sokaktan geçen birisi sanabilir. O iki şeyden biri Türkiye Spor Yazarları Derneği'ne (TSYD) yapmadığı eleştiriydi. Bir muhabir bir şekilde kulüp içindeki kaynağından aldığı bilgiyi haber olarak yazdıktan sonra, kulübün tüm kapıları o gazeteciye ve gazeteye kapanabilir endişesi var olduğu için, eskisi gibi rahatça eli gitmiyormuş kulüp muhabirlerinin. Açıkçası işini iyi yapan birinin farklı muamele görmesinden bahsediyor Tayfun Bayındır. Fakat bunun için, yani sanırım haber akışını ve gazetecilerin haklarını korumak için TSYD diye bir kurum var. Eğer ki bir haber dolayısıyla bir kulüp haberin yer aldığı gazeteye kapılarını kapatırsa yaratacağı haksızlıktan dolayı gazetenin ve muhabirin hakları korunmalıdır. Korunmuyorsa da korumayan da dile getirmelidir.
Diğer bir konu ise gazetecinin kulüple olan bağı nedeniyle çok şey bilip kulüple olan bağı zedelenmesin diye bildiklerini ve belki de kulübün daha iyi yönetilmesine neden olacak bilgileri paylaşmıyor oluşu. Eskiden nasıldı bilemem ancak şu son dönemde kulüp muhabirliğinden kulüp içi iletişim sorumluluğuna geçişlere bakarsak, ya da hem bir medya kurumunda kulüp muhabiri olup hem de kulübe dair haberleri verdikleri başka bir internet platformu sahibi gazeteci sayısına bakarsak durumun vahameti ortaya çıkar. Hal böyleyken ve kulüplerden bilgi akışını sadece kendisine sağlayan, edindiği bilgiyi haber değeri var mı, kamu yararına bir bilgi midir diye düşünerek eleğinden geçireceğine haberi kulüp çıkarına mı değil mi diye düşünerek eleğinden geçiren hatta bazen eleğine koymayan gazeteciler bile çok. Bırakın o işleri kulüp televizyonları yapsın.
Kendi döneminde böyle değilken bugün bir spor servisinin müdürü olan Bayındır acaba kendi muhabirlik dönemindeki gibi muhabirler, yani kulüple gazetesi arasında doğru bağı kurabilen kişiler yetiştiremez miydi bugüne dek?
Hafta içinde bir gazete daha kapandı. Vatan gazetesi 16 yıllık macerasına nokta koydu. Bunun tek nedeninin artan kağıt parası, basım ücretleri olduğunu söylemek basit kaçar. Radikal gazetesi kapanırken kağıt ve basım paraları bu kadar yüksek değildi. Dijitale geçiş bahanesiyle yaşanmıştı bu. Şimdi Radikal'in dijitali bile yok. Vatan da dijitalde yayına devam edecekmiş. Hafta sonu da Milliyet'in eki olarak çıkacakmış. Güzel bir ağza bir parmak bal çalma yöntemi. Son dönemde ve hatta el değiştirdiğinden beri spor sayfaları açısından da tek tipleşmiş bir gazetenin yaşayacağı makus talih buydu. Olan işini kaybedene oluyor. Gazetecilik gün geçtikte Türkiye'de her dalda bitiriliyor. Demirören'in başını çektiği EURO2024 projesi tutmadı ama medyayı bitirme projesi işliyor.