'Gazetecilik dönüm noktasında': Yeni bir güç doğuyor

Gazetecilerin kaynaklarıyla ilişkileri Sedat Peker videolarıyla gündemde. Konuyu medya ombudsmanı Faruk Bildirici ve İstanbul Aydın Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nden Dr. Olcay Uçak değerlendirdi.

Abone ol

DUVAR - Organize suç örgütü liderliğinden hakkında yakalama kararı bulunan Sedat Peker, 2 Mayıs 2021 tarihinde çekmeye başladığı videolar ve yayımladığı görüşme kayıtlarıyla birçok tanınmış isimle ilgili iddialarda bulundu. Bunlar arasında gazeteciler, iş insanları, siyasetçiler ve devletin farklı kademelerinde görev yapanlar da yer aldı. Bahse konu olan isimler tehdit, şantaj, rüşvet, kara para aklama ve cinayet gibi suçlamalarla gündeme geldi.

GAZETECİLERİN İLİŞKİLERİ GÜNDEME GELDİ

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Peker’in videosuyla gündeme gelen gazeteci Hadi Özışık ile ilgili şikayetler nedeniyle, 21 Mayıs’ta Özışık’ın oy birliğiyle üyelikten çıkarılmasına karar verdi. Aynı zamanda, hakkındaki siyaset ve mafya ilişkileri içinde yer aldığı yönündeki iddialar nedeniyle hakkında açılan disiplin soruşturmasına savunmasını göndermeyen sunucu Veyis Ateş’i de oy birliğiyle üyelikten çıkardı.

Medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak biliniyor. Ancak birçok gazetecinin siyaset, mafya ve iş insanları ile kurulan bir ilişki ağının içinde yer alması, son zamanlarda çokça tartışılıyor. Gazetecilerin halkın haber alma hakkını savunması beklenirken, kendi çıkarlarını gözetmesi, kamu yararına vurulmuş bir darbe olarak değerlendiriliyor.

‘HABER KAYNAĞI İLE İÇ İÇE GEÇERSENİZ, OLAYIN AKTÖRÜ OLURSUNUZ’

Medya ombudsmanı gazeteci Faruk Bildirici, gazeteci ile haber kaynağı ilişkisinin, temelde haber alabilecek kadar yakın ama özdeşleşmeyecek kadar da uzak olması gerektiğinin altını çiziyor. “Bunu zaten temas-mesafe kuralı olarak tanımlıyoruz” diyen Bildirici şöyle devam ediyor, “Çünkü gazetecilikte, gazetecilerin insanlarla ilişki kurabilmesi gerekir. Bu nedenle bir temas zorunluluğu var gazetecilikte. Ama bu temasın hiçbir zaman onlarla iç içe geçecek, özdeşleşecek, kendisini onun yerine koyacak biçimde olmaması gerekir. Bundan neyi kastediyorum, örneğin politikayı izleyen bir gazeteci, politikacılarla sürekli konuşur, onlara sorular sorar, izler. Bazen yaşamın veya günün büyük bir bölümünü onlarla geçirir. Bu önüne çıkan haber konularını onlar gibi bakması anlamına asla gelmemelidir. Bütün alanlarda aynı şeyler geçerlidir.

Gazetecilik bir insan mesleğidir. Bu insan mesleğinde insanlarla sürekli muhatap olursunuz. Sürekli onlarla konuşursunuz, onları izlersiniz, onların görünmeyen taraflarını siz görürsünüz ama bunları yaparken, onların yerine geçmemeleri gerekir. Sizin sürekli bir gazeteci olarak onlardan uzak durup, onları izleyen, dışardan bakan olmanız gerekir. Eğer haber kaynağı ile çok iç içe geçerseniz, artık izleyen ve aktaran olmaktan çıkıp olayın aktörleri haline gelirsiniz. Bu da gazeteci için olabilecek en kötü pozisyonlardan biri çünkü asıl gazetecilik işlevini yerine getiremez hale gelirsin. Türkiye'de son dönemlerde yaygınlaşan bu davet gazeteciliği, gazeteciliğe çok büyük zarar veriyor. Ve gazeteciliği körleştiriyor. Bedava geziye giden bir gazetecinin kendisine sunulanı aktarır. Son günlerde kara para aklamakla suçlanan bir iş insanının otelinde tatil yapmak falan bunlar zaten gazetecilerin asla aklından bile geçirmemesi gereken işler. Yapmışlarsa, bu gazetecilerin gazeteciliğini sorgulamak biz gazetecilere düşer.”

Faruk Bildirici

‘KENDİ ÇIKARINI GÖZETEN GAZETECİLERİN SAYISI ARTTI’

Gazetecilikte güvenirliğin ve inandırıcılığın esas olduğuna dikkat çeken Bildirici, “Çünkü biz insanlara gerçeği aktarıyoruz. Daha doğrusu gerçeği aktarma iddiasıyla bu işi yapıyoruz. Yalın gerçeği aktarıyoruz derken inandırıcı olmanız, güvenirliğiniz çok önemli. Yaptığınız haberi veya yorumun bir inandırıcılığı kalmamışsa zaten gerçeği aktarmanıza dair şüpheler var demektir. Gerçeği aktarırken sadece gerçeğe karşı sorumlu hissedersiniz kendinizi. Ne patronunuza ne kendi kişisel çıkarlarınıza bağlısınızdır. Gerçeği aktarırken, ben sadece gerçeği aktarırım ve tüm sorumluluğum budur çünkü ben bu bilgiyle kamu yararını aktarıyorum. Kamu yararını aktarırken eğer bizim başka çıkarlar peşinde olduğumuz, başkalarına bağımlı olduğumuz, başka birtakım kişilerle çıkarların peşinde koştuğumuz bir izlenim uyanmışsa ya da öyleyse gerçekten zaten inandırıcılığımız, güvenirliğimiz kalmaz. Biz o sırada yalın gerçeği vermiş kişi konumundan çıkmışız demektir. Kamuoyu çıkarını bir kenara bırakıp artık başkalarının çıkarlarını kolluyorsunuz demektir. Ama bakıyoruz Türkiye'de kendi çıkarını gözeten gazetecilerin sayısı arttı. Kimi çevrelerde normal hale gelmiş" diyor.

'TÜRKİYE'DE GAZETECİLİK CİDDİ YAPISAL SORUNLAR İÇERİSİNDE'

Bugün yaşananların temelinde medyanın sahiplik yapısının değişmesi olduğunu belirten Bildirici, şöyle devam ediyor; “Türkiye'de gazetecilik ciddi yapısal sorunlar içerisinde. Birincisi, özellikle 1990'lardan itibaren Türkiye'de medyanın sahiplik yapısı ciddi bir dönüşüme uğradı. Holdingleşme baskın hale geldi. Patronlar için bakıldığında, kamu yararı değil de patronların kendi çıkarları her şeyden önde gelir. Ve editoryal bağımsızlık olmadığı için de patron çıkarları medya kuruluşlarında gerçeğin önüne geçti. Gazetecilerin mesleki örgütlenmeleri tamamen yok edildi. Gazeteciler patronlar karşısında güçsüz hale getirildi. 1980 askeri darbesi, Türkiye'de kuşaklar arasında deneyim aktarımını engelledi. Daha beteri 90'ların sonunda siyaset mühendisliğine soyunuldu. Tam böyle bir dönemde AKP iktidara geldi. AKP iktidarı diğer iktidarlarından farklı olarak medyanın büyük bir bölümünü tamamen kontrolü altına aldı. Yakın ilişki kurmayı, onu kendi çıkarları için kullanmayı geçtim, bu eskiden olurdu. Bu sefer tamamen kendi kontrolü altına aldı. İktidar kontrolü altına alınmış bir medya, kamu çıkarını yerine siyasi iktidarın çıkarını gözetir hale geldi. Mesleğin temel işlevini yerine getiremeyen gazeteciliğin yan yollara sapması, gazetecilerin kişisel çıkarları öne çıkarması, onların peşine düşmesini maalesef doğal bir sonuç oldu. Gazetecilerin Ankara temsilcileri, gazetecilikten çok patronların saray nezdindeki işlerini takip eden birimler haline geldiler.”

'DEMOKRASİ GAZETECİLİĞİN OKSİJENİDİR'

"Bunun önüne geçmek ve kamu yararını gözeten gazeteciliğin tekrar rayına oturması için neler yapılması gerekiyor?" sorusuna yanıt veren Bildirici, Türkiye'de demokrasi sorunu olduğunu söylüyor. Bildirici, "Demokrasi gazeteciliğin oksijenidir. Oksijeni olmazsa, gazeteciliği ne kadar çabalarsanız çabalayın, mükemmel yapmanız mümkün değil. Demokratik bir süreç olduktan sonra biz kendi sorunlarımızı çözebilir hale geliriz. Bu yüzden bağımsız ve eleştirel gazetecilerin öncelikli çabasının basın özgürlüğü, toplumun bilgi edinme hakkı ve demokrasi mücadelesi olduğuna inanıyorum. Bunun yanı sıra mesleki örgütlenmemizin güçlenmesi, deneyim aktarımı, ilkeli gazeteciliğin içselleştirilmesi gerekiyor. Siyasi iktidar medyanın büyük bölümünü kontrolü altına alsa da biz şu anda dijital devrimin ortasındayız. Bir yandan dijital devrim, bir yandan siyasi iktidar tarafından baskılanmış bir medya. Yeni bir güç filizleniyor burada. Bu güç alternatif, bağımsız ve eleştirel medyadır. Ben şuna inanıyorum, demokrasi sorunlarını aştığımız zaman alternatif medya daha da güçlenecek. Eski medya sayfasını kapatacağız artık. Önümüzde kolay bir yol yok ama umutluyum çünkü değişim demokrasiden, toplumun bilgi edinme hakkından yana" diyor.

‘GAZETECİLİĞİ GAZETECİLER DENETLEMELİ’

"Türkiye basın tarihinde bir ilk olan ve basın mesleğinde özdenetim kurumu sayılan Basın Ahlâk Yasası ve Basın Şeref Divanı’ gibi yeni bir girişim günümüzde uygulanabilinir mi?" sorusuna bu divanın uygulamada etkili olamadığını hatırlatan Bildirici; “Bunun sonrasında öz denetimin sağlanması için Basın Konseyi kuruldu. Sonra okur temsilcilikleri, ombudsmanlıklar oluşturuldu. Medya kuruluşları kendi içlerinde yayın ilkeleri benimsediler. Onun ardından Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni ilan etti ama bütün bunlar tam olarak etkili olamadı. Benim basının özdenetimi konusunda önerdiğim yöntem şu anda yaptığım medya ombudsmanlığıdır. Türkiye'de tamamen editoryal bağımsızlığı olan, bütün medya kuruluşlarının desteklediği, kararlarını kabul edeceği bir kurum olması gerekiyor. Benim çabam, Türkiye'de böyle bir kurumsallaşmanın gerekliliğinin kanıtlama çabası. Ben Hürriyet'te çalışırken de gördüm, okur temsilciliği ombudsmanın editoryal bağımsızlık olmadan etkili olamıyor. Milliyet'te, Sabah'ta ve Cumhuriyet'te çalışan arkadaşlar için de aynı şey söz konusu. Basın Konseyi örneğinde olduğu gibi hukukçuların, siyasetçilerin ve başka birtakım kişilerin katıldığı bir kurum olması yanlış çünkü gazeteciliği bence gazeteciler denetlemeli. Nasıl ki doktorlar kendi kendilerini denetliyorlarsa, bir yanlış olduğunda ceza veriyorlarsa, ya da mimarlar ve mühendisler. Bizimde öyle yapmamız gerekiyor” diye belirtiyor.

‘GAZETECİLİK DÖNÜM NOKTASINDA’
İstanbul Aydın Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Olcay Uçak

İstanbul Aydın Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Olcay Uçak ise, son birkaç yıldan bu yana dünyada yaşanan gelişmelerle, gazetecilik mesleği açısından önemli bir dönüm noktasına gelindiğine dikkat çekiyor. Uçak, teknolojideki hızlı ilerleme, politikacıların gazetecilere yaklaşımları ve son olarak pandemi sürecindeki çevrimiçi yaşamın gazeteciliğin dönüm noktasının ipuçlarını verdiğini belirtiyor. “Teknolojideki gelişmeler toplumdaki her insanın sosyal medya ile iletişime katılabilmesiyle gazetecilik yapıldığı yanılgısına neden olabiliyor" diyen Dr. Uçak, "Öte yandan politikacıların yaptıkları ve yapacakları hakkında halka hesap vermek için, gazeteciler tarafından sorgulanamayacakları ve denetlenemeyecekleri yanılgısına düştüklerini de görebiliyoruz. Pandemi süreci ise; toplumların uluslararası düzeyde iletişime ve bilimsel gerçeklere ne kadar çok ihtiyacı olduğunu, dolayısıyla bu gerçekleri en yalın haliyle öğrenmek için gazetecilere ihtiyacın hiçbir zaman ortadan kalkmayacağını gösterdi. Bilgi, gerçek bilgi önemli olduğu sürece gazeteciler topluma hizmet etmeye devam edeceklerdir" ifadelerini kullanıyor.

‘GENÇLERE VE ÖĞRENCİLERİME GÜVENİYORUM’

Gazetecilik konusunda bazı öğrencilerin ‘umutsuz’ olduğunu belirten Uçak, “Son yıllarda üniversite tercihlerinde tanıştığım bazı adaylar gazeteciliğe isteksiz davranıp ‘Hocam, gazetecilik bitti artık’ dediklerinde onlara şu cevabı veriyorum; ‘Basılı gazeteler bitiyor, gazetecilik bitmez. İnsanlar merak ettiği sürece gazetecilik bitmez.’ Derslerde gazetecilik mesleği hakkında umutsuz öğrencilerime de söylediğim gibi; gazetecilik merak etmekle başlar, soru sormak ve bu soruların peşine düşüp araştırmakla, bulduğu gerçekleri önce vicdanıyla sonra mesleğin ilkeleriyle sorgulayıp halka sunmasıyla tamamlanır. Gazeteci, bilgiye ulaştığı anda artık o bilginin gerçek sahibi vatandaştır ve yasal olarak en kısa zamanda öğrenmek hakkına sahiptir. Ülkemiz Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu gibi bu görevi başarıyla yerine getiren gazetecilere tanık olduğu gibi gelecekte de olmaya devam edecektir. Gençlere ve öğrencilerime güveniyorum” diyor.