Şöyle dediğim çok oluyor: Bugün hiçbir şey yazmak istemiyorum. Sonra parmaklarım aceleyle kaşınıyor, acayip bir hazla kamaşıyor ve yazmak istemeyen canıma ot tıkıyor. Etrafta olup bitenlerle arama bir perde iniyor, neyse yazmak için sabırsızlandığım, onunla baş başa kalıveriyorum.
Bugün tam tersi oldu. Canım çok yazmak istiyordu ve fakat bu tehlikeli bir arzu gibi rahatsız ediciydi, "Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü" (Ahmet Telli, Belki Yine Gelirim).
Yazıya başlamak için dilimin ucunda küfre dönen sözcükleri ayıklamam gerekiyordu.
Çünkü 25 Nisan 2023 günü gözaltına alınıp, iki gün sonra tutuklanan gazeteci arkadaşım Abdurrahman Gök'ün ilk duruşmasından çıkmıştım. Aylar sonra mahkeme salonunda gördüğüm Abdurrahman, yaptığı haberlerin gazetecilik faaliyeti olduğunu, dolayısıyla haberin suç olamayacağını anlatıyordu mahkeme heyetine. Abdurrahman gazeteciliği savunuyordu. Abdurrahman'ın tahliye edilmesini bekliyor, umuyorduk.
Öyle olmadı. Mahkeme heyeti hiç uzatmadı, Abdurrahman'ı ve avukatların savunmasını dinledi ve tutukluluğunun devamına karar verdi.
Abdurrahman Gök ile aynı gün gözaltına alınıp tutuklanan bir başka gazetecinin, Mehmet Şah Oruç'un da, yaptığı haberler nedeniyle, Bitlis 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşması vardı. Mahkeme, Oruç’un tutukluluğunun devamına karar verdi.
İstanbul'da ise Hüseyin Aykol'un iki duruşması vardı. Biri İstanbul 2. Asliye Mahkemesi’nde, diğeri İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.
Aykol, İstanbul 13. Ağır Ceza’da Yeni Yaşam Gazetesi Yazıişleri Müdürü Reyhan Çapan, Hasan Başak, İslam Tüner, Kemal Yakut, Lütfi Yavuzaslan ve Methi Kaya ile birlikte yargılanıyor.
İstanbul 2. Asliye Mahkemesi’ndeki dosyada ise Zana Kaya ve İnan Kızılkaya ile birlikte yargılanıyor.
Türkiye'de gazetecilik biraz da böyle yapılıyor. Haber yapmakla yetinmiyorsunuz, yaptığınız haberi mahkeme salonunda savunuyor, gazeteciliğin nasıl bir meslek olduğunu, gazetecilik faaliyetinin suç olmadığını tekrar ve tekrar anlatmak zorunda kalabiliyorsunuz.
Çok yazmak istiyorum ama yazmak ne anlama gelecek? Örneğin gazetecilik başarısı dünya çapında kabul görmüş Abdurrahman Gök serbest kalacak mı? Bugün serbest kalmadı ve bunun ne denli moral bozucu olduğunu ifade etmeye gerek yok herhalde.
Gerçek bu ve bu gerçek, hepimizin Kürt meselesine doğru bir yerden bakmaya zorluyor bizi.
"Tepetaklak"ta harika gazeteci, edebiyatçı Eduardo Galeano'nun, başka bir coğrafyadan işaret ettiği gibi: "Gerçeğin ne olduğuna bakmadan onu değiştirmenin sihirli bir formülü yok. Onu değiştirmek için önce ne olduğunu görmek gerekiyor. Latin Amerika'daki sorun bu. Onu göremiyoruz. Kendimize körüz, çünkü kendimize başkalarının gözüyle bakmaya şartlandırılmışız.'' (Çitlenbik Yay.)
Türkiye'ye ve Kürtlere kör olmanın bedeli çok ağır oldu, çok ağır olmaya devam ediyor. Bunu, bir gün içinde bu kadar gazetecinin yargılanmasından anlamak da mümkün. Yeter ki gözler kör olmasın.
*
Bilal Güldem, geçtiğimiz günlerde, haber kaynağının ilettiği bir video paylaştı sosyal medya hesabından. Batman'da çekilen videoda, takkeli yüzlerce çocuğun, başlarında eğitmenleri olduğu düşünülen kişilerin rehberliğinde, kontrolünde yürüdüğü görülüyordu. Bilal Güldem, "Görüntü Batman'dan" notuyla ve başkaca bir yorum yapmadan paylaştı.
Diyarbakır Barosu'na kayıtlı bir avukat şahıs hakaret etti gazeteci Güldem'e. Sonra başkaları... Sonra tehditler geldi. Güldem'in adresi, bindiği dolmuş, gittiği mekanlar, yürüdüğü güzergah paylaşıldı. "Sabrımız tükendi" mealinde tehditler savuranlar da oldu. Avukat kişi, gazetecinin maruz kaldığı tehdit ve hakaretlerin ifade özgürlüğü olmadığını bildiğine dair bir kuşku yok. Ancak, destekçilerinin bu pervasız saldırılarına, "Durun, eleştirin ama bir gazeteciyi, herhangi bir insanı tehdit edemezsiniz" dediğine de rastlamadık.
Bilal Güldem, sosyal medyada kendisine yönelik yapılan hakaret ve tehditler ile ilgili suç duyurusunda bulundu. Gazetecilerin, Gazete dağıtımcılarının öldürüldüğü Diyarbakır'da kâle alınır mı bir gazetecinin suç duyurusu, birlikte göreceğiz.
Güldem'in gazeteciliğine tanığım. Dilimizde tüy bitti ama belki bir gün muktedirler de idrak eder diyerek tekrarlamakta fayda var: Gazetecilik suç değildir.
*
John Berger, dostu Eduardo Galeano için, "dünyanın vicdanı" diyor. Bunu kendisine aktaran Türkiyeli iki kadına, Banu Acun ve Canan Kaya'ya,
"Öyle mi demiş. Bana olan sevgisinden ve nezaketinden söylemiştir" diye cevap veriyor Galeano, alçak gönüllükle. Şunları da söylüyor: "Önemli olan, nasıl desem, ben dünyanın vicdanı olmak istemem. Bu tamamen John’un güzelliği. Ama elbette ki dünyanın, hayatın açıklanmasında, anlamlandırılmasında yardımcı olma yeteneğine sahip olmayı isterdim." (ogitto)
Teşbihte hata olmaz. Hüseyin Aykol, Abdurrahman Gök, Bilal Güldem ve diğer gazeteciler Türkiye'de yaşayan herkesin vicdanı olmaya çalışıyorlar. Başta Kürt meselesi olmak üzere birçok meselenin adlandırılmasına ve duyurulmasına katkı sunmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Bunun bedelini hapse atılarak, tehdit edilerek, hakarete maruz kalarak ödüyorlar, bir gıdım geri adım atmadan.
Hal böyle olunca minnet ve üzüntü bir arada yürüyor, tıpkı Galeano'nun kelimeleri gibi.
Sahi, o efsane gazeteci, edebiyatçı Eduardo Galeano, "Aynalar" da şunu da söylüyor:
"İktidar, işkence yaparak, çok korktuğunu itiraf etmiş olur."