Moda dünyasının ‘parlak’ çocuğu Tom Ford, 2009’da “Tek Başına
Bir Adam” filmiyle karşımıza çıktığında bu kadar güçlü bir sinema
ortaya koyabileceği birçoklarının aklından geçmiyordu muhtemelen.
Ama film, sakin anlatımı ve yönetmeninin tasarım kabiliyetiyle
birleşen görselliğiyle yılın en iyilerinden birisi olarak dikkat
çekmişti.
Tıpkı ilk filmi gibi Venedik Film Festivali’nde seyirciyle
buluşan ikinci filmi “Gece Hayvanları”na dair görüşler ilk filmdeki
kadar tek boyutlu değil. Filmi ‘yılın en iyisi’ olarak
değerlendirenler de var, yeterince iyi olmadığını düşünenler de.
Biz ‘yılın en iyilerinden’ demekle yetinelim ve nedenlerimizi
sıralayalım.
Tıpkı ilk filmde olduğu gibi burada da hikayenin kaynağını bir
kitap oluşturuyor. Austin Wright’ın 1993 tarihli “Tonny ve Susan”
isimli romanı filme kaynaklık ediyor. Tom Ford, özellikle Susan
karakterinde bazı değişiklikler yaparak onu çok iyi bildiği bir
evrene taşımış. Yani, şaşaalı sanat dünyasının içine… Film,
izleyicinin aklından uzun süre çıkmayacak bir plan sekansla
açılıyor. ‘Obez’ olarak tanımlayabileceğimiz kadınların bir tür
striptiz kulüp gibi algılanabilecek bir mekânda ‘erotik’ dans
şovları izliyoruz. Ne izlediğimizi ve nerede olduğumuzu anlamaya
çalışırken bir tür ‘çağdaş sanat’ performansının içinde olduğunuz
ortaya çıkıyor. Performansın sergilendiği galerinin sahibi Susan,
açıkça sıkıldığı belli olan bu gösteriden çıkıp Los Angeles’ı
ayaklar altına alan saray yavrusu evine geliyor. 19 yıl önceki eşi
Edward’ı uğruda terk ettiği yeni kocasıyla sorunları olduğunu da
öğreniyoruz böylece.
GEÇMİŞTEN GELEN TARİH!
Ertesi sabah, yazarlık hayalleri kurmasına rağmen yeterince
cesaretli, girişken, özgüvenli bulmadığı; kendisine yeterince
güvenmediğini düşündüğü (yani aslında yeteri kadar Amerikalı
olmayan) eski kocası Edward’tan bir zarf geliyor. Gelen zarfta
Edward’ın son romanı ‘Gece Hayvanları’nın taslağı vardır ve ilk
olarak Susan’ın okumasını istemiştir. Susan’ın okumaya
başlamasıyla, kitabın evrenine giriyoruz ve kahramanımız Tony’nin
kızı ve karısıyla Teksas’ta çıktığı yolculukta bir grup adam (gece
hayvanı diyebiliriz) ile yaşadıkları sert hikaye karışılıyor bizi.
Film, bir yandan romanın kahramanı Tony ve ailesinin başına neler
geldiğini takip etmemize olanak sağlarken, öte yandan Susan’ın
kitabı okurken kendi hayatını ve tabii ki geçmişte Edward’a
yaptıklarını sorgulama sürecini gözler önüne seriyor.
Aslında hikayenin bu iki ayağı da Tom Ford’a yabancı değil.
Teksas doğumlu yönetmenin ‘Amerikan taşrasının kalbi’, ‘sert
adamların memleketi’ hakkında yeterince birikimli olduğunu
düşünebiliriz. Susan’ın dünyası ise zaten içinde var olduğu yer.
“Gece Hayvanları” ikili bir anlam – hem geceleri uyuyamayan Susan’ı
hem de Tony ve ailesine musallat olan adamları- taşıyor aslında. Ya
da hikayeyi Susan’ın gözünden izlediğimiz için onun kendisi ve
hikayedeki ‘kötü adamlar’ arasında bir bağ kurduğunu düşünmemiz
isteniyor.
“Gece Hayvanları” önümüze bir Amerika portresi çıkarmaya
çalışırken hem kültürel hem de sınıfsal dinamikler koyuyor. ‘Sanat
kapitalizminin’ ve ‘liberalizmin’ başkenti Los Angeles ile
muhafazakârlığın kol gezdiği, ‘Vahşi Batı’ ruhunun hüküm sürmeye
devam ettiği Teksas arasında kurulan anoloji ile ‘yok aslında
birbirlerinden farkı’ demeye getiriyor bir yerde. İlki daha
içeriden, diğeri açık şiddetin varlığını çıkarıp koyuyor önümüze.
Edward ve Susan’ın geçmişinin izini sürerken de ikisi arasındaki
sınıfsal uçurumun yalnızca ‘ekonomik’ nedenlerle değil, tam da bu
sınıfsallığa özgü kişilikler nedeniyle sorun olacağına dair
ipuçlarına rastlıyoruz. Filmin kısa ama etkileyici
performanslarından birisinde Laura Linney’in canlandırdığı Susan’ın
annesinin altını kalın çizgilerle çizdiği gibi. Hazır söz
açılmışken filmin üçüncü katmanı olarak açılan Susan ve Edward’ın
geçmişine dair bölümün hikayenin ana akışındaki ikili anlatıma
zarar verdiğini, gücünü azalttığını belirtmekte yarar var.
ADAMS VE SHANNON İYİ
“Gece Hayvanları”, burjuva dünyanın belirsiz şiddeti ile alt
sınıf Amerika’nın açık sertliği arasında paralellik kurarken zaman
zaman zorlansa da toplamda derdini anlatmayı başaran bir film.
Susan’ın dünyasının ‘yapaylığı’ ile Tony’nin hikayesinin ağırlığı
bazen birbirinden çok uzakmış gibi görünse de, bunun uzaklığa
rağmen aynılığa vurgu yaptığını da tutmak gerekiyor akılda.
Tom Ford’un tasarımlarıyla bir tür ‘çağdaş sanat’ nesnesine
dönüştürülen Amy Adams’ın ve hikaye boyunca Tony’ye yardım eden
polis karakterinde Michael Shannon’un oyunculuklarıyla da film
büyüyor. Jake Gyllenhaal için kötü demek zor ama son dönemde o
kadar çok benzer rollerde yer aldığı ki, artık hangisinde iyi
hangisinde kötü ayırmak giderek zorlaşıyor.
ORİJİNAL ADI Nocturnal Animals
YÖNETMEN Tom Ford
OYUNCULAR Amy Adams, Jake Gyllenhaal, Michael
Shannon, Aaron Taylor-Johnson,
Isla Fisher, Ellie Bamber, Armie Hammer, Robert Aramayo, Laura
Linney
YAPIM 2016, ABD
SÜRE 117 dk.
VİZYON TARİHİ 9 Aralık 2016