‘Gece İnerken’ her şey yıkılmaya müsaittir

Michael Cunningham edebiyatta yeni şeyler denemeyi sevse de ‘Gece İnerken’i klasik roman formunda yazar. Ne ‘Saatler’deki büyük kurgu geçişleri ne de biçimsel tercihler söz konusudur burada...

Abone ol

Michael Cunningham ilk kitabı ‘Golden States’i 1984’te yayınlamış olsa da onu dünyaya tanıtan kitabı ‘Saatler’ olur. 1998’de yayınlanan ‘Saatler’, Cunningham’a 1999’da Pulitzer Ödülü ile Pen / Faulkner Ödülü’nü kazandırır. 2002’de birbirinden değerli oyuncularla beyazperdeye uyarlandığındaysa onlarca dile çevrilip ününe ün katar. 1952’de Ohio’da doğan Cunningham öğrenimini Stanford Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı üzerine yapar. Şimdilerde de Yale Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık dersleri vermektedir. Cunningham’ın ‘Saatler’den sonra en dikkat çeken kitabı ‘Gece İnerken’ (2010) adını taşır. Geçtiğimiz günlerde Kırmızı Kedi Yayınları tarafından basılan ‘Gece İnerken’ raflardaki yerini aldı. Kitabın çevirmeni ise Püren Özgören.

BİR KAZA BAŞKA KAZALARI DOĞURUR

Cunningham bizi bu romanında New York’un ışıltılı ve entelektüel insanları arasına götürür.

Gece İnerken, Michael Cunningham, Çev: Püren Özgören, 280 syf., Kırmızı Kedi, 2022.

Her şeyin olması gerektiği gibi ilerlediği bir dünyadır burası; elit, pahalı ve güzel. Bu dünyayı rayından çıkaran şey ise çok uzakta değildir. 44 yaşında bir sanat taciri olan Peter ile 41 yaşında bir editör olan Rebecca 20 yılı aşan evliliklerinde son derece düzenli, saygılı ve gelecek vadeden bir beraberlik yaşamaktadırlar. 20 yıldan sonra seks, tutku, beraber vakit geçirme isteği gibi şeylerde kayda değer bir düşüş olsa da mutlu insanlar olarak görüldükleri açıktır.

Kitabın başında bir arkadaşlarının partisine gitmek üzere yolda olan Peter’la Rebecca yaşanan bir kazadan dolayı trafikte sıkışıp kalırlar. Rutinleri aksatan bu tuhaf kazayı kitabın hemen başında görmemiz bize gelecek hakkında da önemli bir şey söyler. Bunu da zaten kitabın ilk cümlesinde okuruz: “Mistake bir süreliğine kalmaya geliyor.”

Gerçek adı Ethan olsa da ona Mistake (Mizzy) derler. 20’li yaşlardadır. Rebecca’nın küçük kardeşi, ailenin tekne kazıntısıdır. Onu mistake (hata, yanlışlık) yapan şeylerden biri budur. Bir diğeri de Mistake’in bohem hayatından ileri gelir. Ne doğru düzgün bir hedefi ne de bir rutini vardır. Kimsenin yanında görmek istemediği, uyuşturucu bağımlısı, kaybolmuş bir gençtir o. Peter ve Rebecca’nın hayatında trafik sıkışıklığı yaratan, onların rutinin bozan ve sorun çıkaran “kaza” aslında Mistake’tir yani. Nitekim bunun böyle olduğunu da çok geçmeden anlarız. “Sanatla ilgili bir şey” yapmak üzere bir süre yanlarında kalmak istediğini söyler Mistake. Halbuki ne istediğini kendisi de bilmez. Romandaki ikinci kazayı başlatan olaysa Peter’in bir arkadaşıyla görüştükten sonra eve gelmesiyle yaşanır. Rebecca’nın duşta olduğunu düşünüp onun yanına gider Peter. Eşini çıplak şekilde izler, cinsel olarak uyarılır, ancak sonra onun Rebecca değil, beklenenden erken gelen Mistake olduğunu fark eder. Onca kötü özelliğinin yanında fiziksel olarak ablasını andıran ve atletik bir vücuda sahip olan Mistake, Peter’ın evrenini bir deprem gibi sarsmaya başlar.


GÜZELLİĞE SAHİP OLMAK

En güvendiğiniz alanlar/kişiler/erdemler bile yeterli sarsıntıyı görünce yıkılır. Cunningham’ın altıncı romanı olan ‘Gece İnerken’ okurlarına işte bunu anlatmaya çalışır ve işin içine sevgiyi, evliliği, parayı, kariyeri, sanatseverliği... her şeyi katar. Ne de olsa kaza gerçekleşmiş ve rutin bozulmuştur bir kere. Arkada kalan diğer arabalar/aileler/kişiler de bundan kurtulmak için çeşitli yollar deneseler de bir şekilde bu kötü atmosferden nasiplerini alırlar.

Michael Cunningham

Peter’ın gözünde en önemli sarsıntılardan biri evlilik ve sevgi cephesinde gerçekleşir. Rebecca çok zeki ve saygı duyduğu bir insandır, ama “güzellik” kavramı Peter’ın kırılma noktasıdır. Mistake’in o gün duşta gördüğü kusursuz vücuduna bir şekilde takılı kalır Peter ve nihayetinde ikisinin arasında bir yakınlaşma meydana gelir. Buna “sahip olma” dürtüsü de diyebiliriz sanırım. Gizli gizli, büyük bir tutkuyla başlayan öpüşmelerin Peter’ın cephesindeki yansıması daha büyüktür elbette. Zaten Uta da ona, Genç bir kıza âşık olsaydın işin daha kolay olurdu. Zavallı sersem, asla kolay yolu seçmezsin zaten” der.

Aslında “güzelliğe sahip olma, ona dokunma” dürtüsü Peter’a yabancı bir his değildir. Diğer bir değişle onun işi zaten budur. Hemen her galeriyle ilişki kuran, onlarca küratörle ahbap olan bir sanat taciridir Peter. Hangi ressamın ileride yükseleceğini, hangilerinin düşeceğini bilir ve buna göre yatırım yapar. Mistake’in varlığı Peter’ın güzellikle kuruduğu ilişkiyi sarsınca onun işi de bundan etkilenir. Kitabın bir yerinde, kanser olduğunu için galerisi kapatıp gitmeyi düşünen Bette adlı bir arkadaşı Peter’a, “Sanatı yeniden sevmek istiyorum,” der. Bu çok can alıcı bir şeydir aslında. Onlarca yıllık küratörlük yapan, elinden yüzlerce değerli resim geçmiş birisi bile işine yabancılaşmıştır artık, sanatı parayla bir tutarak değerlendirir. Peter’ın durumu da kabaca böyledir.

GÜVENDİĞİNİZ ALANLAR

Cunningham edebiyatta yeni şeyler denemeyi seven bir yazardır, ancak bir röportajında da belirttiği üzere ‘Gece İnerken’i klasik roman formunda yazar. Ne ‘Saatler’deki büyük kurgu geçişleri ne de biçimsel tercihler söz konusudur burada. Duyguların ve karakterlerin çatışmasını öne çıkaran Cunningham, bu kitabında bizlere yaşlanmakla büyümenin farklı şeyler olduğunu vurgular ve adeta, “Sizin güvendiğiniz alanlar hangileri?” diye sorar.