Geçinemeyen öğrenciler: Aç kaldığımda uykuya kaçıyorum
'Öğrenci Faaliyeti' adı altında birleşen öğrenciler ulaşım, barınma, harçlar, KYK borçları, fotokopi, kitap zamları gibi birçok nedenden dolayı, “Geçinemiyoruz, geleceğimizi istiyoruz” diyor. İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Süleyman Atak, “Geceye doğru acıktığım zaman hemen uykuya kaçıyorum. Öyle dengeliyorum” diyor. Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde okuyan Merve Yetkin’in hayali ise bodrum katından bir kat yukarı taşınmak. Bu dileğini “İnsanları görsek hani. Sadece ayak görebiliyoruz” diyerek dile getiriyor
DUVAR - 2018 TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre, mezun olmuş işsiz üniversiteliler tüm ülkedeki işsizlerin yüzde 27’sini oluşturuyor. Bu oran 830 bin civarında gencin işsiz olduğu anlamına geliyor. Son 5 yılda 1 milyon 100 bin öğrenci ise geçim sıkıntısı nedeniyle okulunu bıraktı veya kaydını dondurdu.
'Öğrenci Faaliyeti' adı altında birleşen öğrenciler ulaşım, barınma, harçlar, KYK (Kredi Yurtlar Kurumu) borçları, fotokopi, kitap zamları gibi birçok nedenden dolayı, “Geçinemiyoruz, geleceğimizi istiyoruz” diyor. Yine aynı öğrenciler, sosyal medya hesaplarından birinde şunu paylaşmışlar: Onur İnşaat’a ait inşaatta işçi olarak çalışırken, ihmal nedeniyle önce elektrik akımına kapılan, sonra inşaatın en üst katından aşağıya düşerek hayatını kaybeden 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Serhat Şahin’in sıra arkadaşlarıyız.
“Geçinemiyoruz. Geleceğimizi istiyoruz” ilk kez 2018’de, 8 Mart kutlamalarında dövizlerde dile getirilmiş. Daha sonra 21 Nisan 2018’de Divriği Kültür Merkezi’nde, “Geçinemeyen Öğrenciler Buluşuyor” etkinliği düzenlenmiş. ODTÜ, Ege Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olmak üzere birçok üniversiteden öğrenciler gelmiş bu etkinliğe. Niye Divriği Kültür Merkezi diyeceksiniz…
“Sağolsunlar, para falan talep etmediler. Çok yer aradık. Ciddi paralardan bahsetti herkes. Şimdi 27 Nisan Beşiktaş Abbasağa'da açık havada yapacağız” diyerek yanıtlıyorlar.
'Geçinemiyoruz' diyen öğrencilerden Merve, Süleyman ve Fırat’la Beyoğlu’nda buluştuk.
Süleyman Akın, İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde okuyor. Önünde kağıtlar var. Hazırlanmış. Masada bir de Adıyaman tütünü var. Kafası zehir zemberek çalışan, biraz da muzır bir genç Süleyman.
'GEÇİNEMİYORUZ' NEREDEN ÇIKTI?
Ben sormadan, “İsterseniz, 'Geçinemiyoruz’ nereden çıktı, oradan başlayayım” diyor: Sıtkı Aydın, 12 Ocak 2018’de Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde kendini yaktı. Bundan önce de böylesi intiharlar yaşanmıştı. Açıkçası biz bu olaydan sonra bir şeyler yapmaya karar verdik. En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. Geçinemiyoruz salt bir ekonomik yeterlilik talebi değil, üniversiteliler ve emekçi kesimlerin sinir uçlarında biriken hareketin akacağı politik bir yataktır.
Süleyman, 'biz' li konuşuyor. “Meseleye bakışımız şöyle” diyor: Ekonomik krizin faturasını şu anki siyasal iktidara kesmek bence basite kaçıyor. 1980 darbesinin ardından uygulanan neoliberal politikalardan başlayarak tartışıyoruz biz. Bu politikalar sonucu, üniversiteliler, emekçi kesimler yoksullaştırıldı, güvencesizleştirildi ve geleceksizleştirildi.
'OKUL BEYAZIT'A YURT MALTEPE'DEYDİ'
“Ben” diyebileceği yanıtlara geçmek için “Sen de var mı gelecek kaygısı?” diye soruyorum. “Her üniversiteli de olduğu gibi bende de var, evet” diyor.
2016 yılında ilk kez İzmir’den İstanbul’a gelmiş, sonrasında zamanının çoğu yollarda geçmiş: Okulum Beyazıt’taydı ama Anadolu yakasından, Maltepe’den yurt çıktı. Derslerim 08:30’daydı. Ben 06:00’da uyanıyordum. Yol 1 buçuk saat sürüyordu.
Şimdi öğrenci evinde kalıyor. “Kalabalık bir ev” diyor. 2+1 evde, 5 kişi kalıyorlar. “Yokluğa alışmak mı denir ona… Çay, simit yapıyorsun falan böyle. Bir süre sonra tütünden edebiyat üretiyorsun.” Ben kendi kendime bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Tütün geçiyor içlerinde. Metafor olarak da iyi oluyor” diyor.
Aileye rest çekme durumu olmuş. “Sonuç olarak siyasetle uğraşıyoruz. Aile de ‘olaylara karışma’ falan. Birazcık da maddi temelli yükleniyorlar, para gönderiyoruz falan. Ben de para istemiyorum dedim.” Sonra… 'Tamam. Kirayı gönderin bari’ demiş.
“Aç kaldığımız oluyor” diyor Süleyman. “Akşam yemeği için yemekhanede sıradan yer bulabilirsek yiyoruz. Yiyemezsek, tavuk dönerdir, patsodur (Ekmek arası patates) falan. Geceye doğru acıktığım zaman hemen uykuya kaçıyorum. Öyle dengeliyorum.” Süleyman dramatik bir dil kullanmıyor. Özellikle belirtmek isterim. Seçtiği sözcükler, taleplerine karşılık lütfedermiş gibi karşılık bulmak değil.
'MERKEZ KÜTÜPHANE OCAK AYINDAN BERİ KAPALI'
Tadilat nedeniyle Ocak ayından beri İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphane kapalıymış. Dilekçe yazmışlar. Dönüş olmamış. Çalışmak için sessiz sakin mekanlar bulmaya çalışıyorlarmış, tabii çayın ucuz olduğu. “Fakülte kütüphaneleri var. Kapasiteleri düşük. Vize, final dönemleri zaten tıklım tıklım oluyor. Merkez kütüphane kapasite açısından rahatlatıyordu biraz” diyor Süleyman.
Süleyman’a yurt dışına çıkma gibi bir niyetinin olup olmadığını soruyorum. Yurt dışı çıkış yasağı olduğunu söylüyor. E tabi, gayet manidar. Gülüyoruz. “Bağlılık var, ısrar var, inat var, bu meselelerle uğraşmamamızın nedeni de bu. Çok büyük şeyler tahayyül ediyoruz. Geçen seneki etkinlikle bu seneki etkinliğin çalışmasının havası öyle ayrı ki… Şu an röportaj yapıyoruz. Bu aslında umut veriyor. Memleket gerçekten bizim” diyor. Fırat, Süleyman’a Turgut Uyar’ın sözlerini hatırlatıyor. “Umarım, göğe bakmayacağız” diyorum. 'Yok' diyor ve şu dizeleri söylüyor: Bu dünyada yediğimiz ekmekler içtiğimiz sular / Dizlerimizdeki bu güç, derimizdeki bu tad / kaçmak için değil, kalıp mücadele etmek içindir. Paniklemeyin, grotesk bir ortam yok. O yüzden “Ciğerimsin” diyorum.
'BİR KAT YUKARI ÇIKSAK...'
Merve Yetkin, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji bölümünde okuyor. “Okulda, kampüste, sokakta, çalıştığımız iş yerinde bir kadın olarak hep görünmeyen tarafa itiliyoruz” diyor ve ekonomik boyutu bir yana “Esas olarak erkek aklın egemen olduğu bu sistemle geçinemiyoruz” diyor. Minik bir kadın Merve ama en rahatından herkese kafa tutabilir.
Merve’nin ailesi Antalya’da yaşıyor. Bu yıl son senesi. Ondan önce 2 yıl yurtta kalmış. “Arkadaş çevrem yoktu, kiralar pahalı olduğu için eve de çıkamazdım” diyor. Şimdi ise üç arkadaş bodrum katta oturuyorlar. Kiraları bin 450 lira. “2 senedir ev arkadaşlarımızla hayalimiz bu evden çıkıp, böyle bir kat bile yukarı çıkmak… İnsanları görsek hani. Sadece ayak görebiliyoruz. Bir de güneş almadığı için sürekli elektrik yakıyoruz. Bu sene doğalgaz, elektrik faturalarını öderken zorlandık.”
Merve, geri dönüşümlü devlet kredisi alıyor. “18 bin lira alıyoruz, 22 bin olarak geri ödüyoruz” diyor. “Son senem. Hayalim akademiydi ama bakıyorum ki, çok fazla ihraç var. Konuştuğum hocalar ümitli değil akademiye dair. Zaten girmek de zor. Onun dışında KPSS diye önümüze bir sınav koyuyorlar. O sınava girdik, hadi diyelim yüksek aldık. Mülakat diye bir şey eklediler. Oradan geçememe durumu var. Zaten KPSS’ye hazırlanman için de dershaneye gitmen gerekiyor.”
Kahvaltıcıda çalışıyor Merve. Gündüz 19:00 gibi kapandığı için nispeten rahat olduğunu söylüyor. Ondan önce Taksim’de bir kafede çalışıyormuş. “Kafeden çıktığımda geç saat oluyordu. Kazandığım parayı taksiye verme gibi bir durumum yok. Yolda yürürken hep bir gerginlik hissediyordum. Daha dün yaşadık bir olay. Araba yavaşladı, camı açtı, ıslık çaldı…”
Merve, “Oturduğumuz binada çok şükür ki bir sorun yaşamıyoruz” diyor fakat sonra ekliyor: Şükredilecek bir şey yok aslında ama iki sokak ötemde oturan arkadaşlarımın yaşadığı sorunları biliyorum.
'ALDIĞIM KREDİYİ MEZUN OLDUKTAN İKİ YIL SONRA ÖDEYECEĞİM'
Fırat Sertkaya, Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde okuyor. Fırat da geri dönüşümlü kredi alıyor. Aylık 500 lira. “85 lirasını zaten direk aylık akbile veriyorum” diyor. Bu krediyi alan herkeste kaygı olduğunu söylüyor Fırat. Çünkü mezun olduktan 2 yıl sonra geri ödeme şartı var: Dil kursuna gittin 1 yıl, formasyon aldın diyelim 2 yıl… İşe başlar başlamaz otomatikman devlet parayı çekiyor.
Felsefe grubu öğretmenliğinin en az atama olan alan olduğunu dile getiriyor Fırat. “Formasyon için bölüm dışında da dersler almak gerekiyor. Tek yılda formasyon alınıyordu onu uzattılar. Zaten formasyon parası da 2000 lira civarında” diyor.
“Geçinemiyoruz” etkinliğini ilk zamanlarını anlatıyor: Sadece Mimar Sinan ve ODTÜ’de çalışma yapabildik o dönem. Pankart astık falan. Nasıl geçinemediğini anlat diye bir ‘ayakkabı kutusu’ koyduk. Yanına not kağıtları bıraktık. O günler havalar çok soğuktu. Bizim okul mimari yapısından kaynaklı soğuk olur. Kış olduğu zaman polarlı, battaniye sarılı insanlar dolanır. Birisi şey yazmıştı: Mimar Sinan’da ısınamıyoruz, memlekette geçinemiyoruz.
Bir de çay kazanı yapmışlar. Öğrenciler kendileri demliyormuş çaylarını. Yeni gelen rektör jet hızıyla çay kazanı kaldırmış. Bunun üzerine Zeki Müren afişi yapmışlar. “Elbet bir gün buluşacağız, çayı yasaklanan öğrenciler” diye. “O afişler söküldü. Vakti zamanında Zeki Müren okulun 1.’siydi. Böyle bir ismin afişi için soruşturma açıldı hepimize.”
'TELSİZ SESLERİNDEN BAZEN BİRBİRİMİZİ DUYAMIYORUZ'
Akbil parasının çıkmadığı zamanlar da oluyormuş. Yeri gelince, “Güvenliklerle ‘Abi biz geçelim’ diyorlarmış. Hatırlarsınız… 2018’de ulaşım zammını protesto etmek için gişelerden atlanılmıştı. İşte yine bu gençler.
Fırat, Süleyman, Merve en kötü şartların İstanbul Üniversitesi’nde olduğunu söylüyor. Öyle ki “Edebiyat Fakültesi zaten karakol gibi” diyorlar. “Telsiz seslerinden kantinde bazen birbirimizi duyamıyoruz. Kantin sırasında uzun namlulu, elleri silahlı çevik polisler çay alıyorlar falan.” İlgili fotoğraf gösteriliyor hemen.
“3-4 kişi yan yana görünce sivil polis gelip uyarıyor ya da etrafınızda dolanıyor. ‘Buradan kalk, git’ der gibi. Aslında asıl soru, sizin burada ne işiniz var?” diyorlar.
“Klasik anaakım haberlerde görüldüğü gibi kampüs ortamı yok. İşte öyle çimenlere uzanmış bir öğrenci görüntüsü falan…” diyor Süleyman ki İstanbul Üniversitesi’nin Türkiye’nin en köklü üniversitesi olduğunu hatırlatarak.
Süleyman, Fırat ve Merve bir kahvaltıcıda çalışıyor. Ortalama olarak günlük 80 lira kazanıyorlar. Hafta sonları biraz daha fazla. Bir de Tip Box (Bahşiş Kutusu) var. Süleyman bulaşıkçı, Merve ve Fırat servis elemanı.
Fırat, sohbetin bir yerinde 'Dayanışma ezilenlerin nezaketidir' diyor. Hepsi çok güzeller. Fırat’ın gözleri ayrı güzel.
Son olarak, koştur koştur buluştum Merve, Fırat ve Süleyman’la. Post cihazı olmayan bir yerde olduklarını hesap edemedim. Sular seller gibi çay içildi tabi… “Bizden” dediler ama olsun mahcubum kendilerine. Yemek sözü verdim. Buradan da yazmış olayım.