Cer Modern Ankara, kendi tarihinin köşe taşlarına yenisini
eklediği 'Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-1933' sergisini sürdürüyor.
Sergiyi şimdiden on binlerce kişinin gezdiği biliniyor. Ben de,
nihayet geçen hafta kapısını araladığım bu belgesel sergiyi, 2019'u
uğurladığımız şu günlerde ferah feza işlemek üzere yazıyorum. Bu
arada aynı çatı altında süren Göbeklitepe sergisini de, kıymetini
zedelemeksizin, diğer bir köşeye ayırıyorum.
Küratörleri Ali Cengizkan ve N.Müge Cengizkan'ın büyük
emekleriyle gözle görünür hale gelerek, yine ikiliye ait arşivsel
değerde bir yayınla kalıcılaşan Ankara sergisi, gördüğü ilgi
üzerine şimdiden birçok sivilin, pek çok Ankaralının kişisel belge
ve fotoğraf arşivlerini bu bütünlüğe dahil etme teklifleri ile
karşı karşıya kalmış. Bu anlamda, sergi yayınının, şimdiden ikinci
baskısını yaptığını müjdelemek istiyorum. Bu aynı zamanda, bir
'Ankara Şehir Müzesi' ihtiyacının da, sevindirici yansıması gibi.
Zaten editörler - küratörler de bunu tembihliyor: "Sergi ve kitap,
bir araştırma projesi olarak, şehrin modern tarihine katkıda
bulunmayı ve bir 'Ankara Şehir Müzesi' kurma düşüncesini
tetiklemeyi hedeflemektedir."
Vehbi Koç Vakfı, Koç Üniversitesi ve VEKAM'ın imzalarını
buluşturan sergide, kültürel hafıza değeri taşıyan sosyal
belgelere, yabancı kaynaklardan Türkiye arşivlerine kazandırılmış
eski Türkiye belgeselleri refakat ediyor. 13 Kasım'da açılan ve 13
Ocak'a dek izlenen sergi, Ankara Enstitüsü Vakfı ve Cer Modern'in
iş birliğinin meyvesi, Vehbi Koç Vakfı'nın da 50'nci yıldönümü
adına, topluma bir hediyesi.

Akademik bir disiplin ve sosyal, kabına sığmaz bir değişkenlik
arasında salınan serginin yayın tasarımını Barek üstlenmiş. Fatih
Yavuz ve Emre Şavural'ın Frea markası altında hazırladıkları
tasarım ise, izleyenleri bir o anıdan, ötekine adeta bilgece bir
sarhoşlukla, çokça bugünün utancıyla savuruyor. Utancıyla diyorum,
çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında, şehir
planlamanın, mimarlık kurumunun ve medeniyet algısının ne vaziyette
olduğunu, gerek üç boyutlu mimarî modelleri, gerekse 3D animasyon
grafiklerle yaratılmış 'genç Ankara' simülasyonlarıyla yüzümüze
vuruyor, 'Bir Şehir Kurmak' sergisi.
Cengizkan çifti, etkinliğin misyonunu sergi yayımında şöyle
dillendiriyor:
"Sergi ve Kitap, dönemin Ankara'sında eski ve yeni şehir
bölgelerindeki yerleşimin modernleşmesi, kent ve park kültürünün
oluşması, kamusal hizmetlerin modernleşmesi, anma kültürünün
yaratılması, ulus kültürünün kimliğe kavuşturulması ve kentin
sosyal yaşamının modernleşmesi temalarıyla açılımlar getirmektedir.
Modern Ankara'nın ilk genişlemesi sayılan Yenişehir'in 1933
tarihindeki konut ve kamu yapılarından oluşan durumunu modelleyerek
yeni bir bilgi alanı ortaya çıkaran çalışma, 20'nci yüzyılın ilk
çeyreğinde, savaş yorgunu bir ülkede 'yeni' bir 'şehrin' nasıl
kurulduğunu, Cumhuriyet'in 10'ncu yılına kadar ortaya konan irade
ve olgularla birlikte ele almaktadır.
'Yeni toplum'un gereksindiği 'yeni konut' nedir, nasıl elde
edilmiştir? Teba kültüründen yurttaş haklarına geçilirken, 'yeni
insanların' şehrin sakinleri olarak yarattıkları barınma kültürünün
özellikleri nelerdir? Siyasetçiler, mal sahipleri, plancılar,
mimarlar, müteahhitler, entelektüeller barınma kültürünü, bizatihi
kendi barınma gereksinimleri üzerinden nasıl belirlemişlerdir?
'Yeni toplum' ufukta belirirken, planlı çevrenin toplumsal
dinamikler içinde erimesi ve tarih yazımında boşluklar oluşması
doğal mıdır?' sorularına yanıtlar aranmış ve yeni bir tarihçilik
alanı, beşerî tarihin mekânsal ilişkisiyle birlikte ortaya
konmuştur.
Ankara tarihinin en az bilgi sahibi olduğumuz bu dönemine
ilişkin araştırma, bugüne dek gözardı edilen belgelere tekrar
bakılarak, oluşmuş tarih yazımı malzemesi başta olmak üzere, özgün
plan paftaları, tapu kadastro belgeleri ve 2000'li yıllarda artan
koleksiyon varlığı ve gelişen arşivlerdeki bilgi birikimiyle
kartpostal-fotokart ve albümlere dayalı olarak serimlenmiştir.
Yöntemin kendisi de yenilikçi bir sayısal değerleme ve mikro -
tarih çalışması altlığı oluşturularak, yeni şehir yapı ve
mekânlarının yeniden ele alınabilmesini sağlamıştır."
Gerek Ankara, gerekse Türkiye'nin 'geçmişteki geleceği' ile
yüzleşmemize fırsat veren 'Bir Şehir Kurmak: Ankara' sergisinin,
tam da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin ertesinde
izleniyor olması, manidar. Bu durum, sergiye (ve Ankara'nın
belleğine) ilgi gösteren Başkan Mansur Yavaş'ın etkinlikte bir
saate yakın zaman geçirmesinden de anlaşılıyor.
Cengizkan ikilisi, sergi karakteristiğini şu cımbızlık sözlerle
kayda geçiriyor:
"Sergi ve kitap, döneme ilişkin bildik Ankara görselleri yerine,
birinci el, özgün ve yeni üretilen görseller kullanmaktadır. Sergi
ve kitapta ilkesel olarak eski - yeni karşılaştırmaları başta olmak
üzere, nostalji üreten yöntemler özellikle kullanılmamakta, dönemi
anlamak - anlayabilmek için empati araçları kurulmaktadır.
Bilinmektedir ki, nostalji yabancılaşmayı yaratır, yabancılaşma ise
romantik kaçışa ve sorumsuzluğa yol açar."
Ankara'nın başkent oluşunun 96'ncı yılında izlenen Cer
Modern'deki serginin yayınında bir önsöz kaleme alan Koç Holding
Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M.Koç ise, şuna dikkat çekiyor:
"Ankara, yeni kurulan bir devletin tüm kurumlarını, değer
yargılarını, ekonomik, sosyal ve toplumsal tekâmülünü temsil edecek
bir şehir olarak gelişecekti. Bu nedenle, hem yeni resmî yapıların,
hem de bu kurumlarda çalışmak üzere şehre gelecek kişilerin ikameti
için yeni konutların inşa edilmesi gerekmekteydi. Bu ihtiyaç
Ankara'nın imarında önemli bir planlama faaliyetini zorunlu hale
getirmişti. Yeni kurulan bir devlet ile yeni kurulan bir başkent
arasında oluşması kaçınılmaz olan kültürel değerler, Ankara'nın
fiziksel yapısına, dolayısıyla tüm ülkeye tesir edecekti."
VEKAM Direktörü Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu'da, sergi sunu
yazısında kurumun Cer Modern'de geçen sene açtığı 'Tarihi Dokumak:
Bir Kentin Gizemi, Sof' sergisine atıfla şunu kayda geçiyor:
"Toplum, mekân ve insan arasındaki ilişkiler sadece kâğıt
üzerindeki çizgiler olarak değil ama, edebî yazınsal olarak da ele
alınmakta ve kurgulanan ile gerçekte yaşanılan arasındaki paralel
gelişmeyi sof kumaşının parlak ve ince dokusu gibi örerek, bizlere
göstermektedir."
Helün Fırat, Zihni Tümer ve Tolga Yüksel'in alın teriyle her
etkinliğinde tekrar değerlenen Cer Modern'deki serginin tohumları,
müzayede ortamına düşen 110 karelik armağan bir foto-albüm ile
atılıyor. Ali Cengizkan'ın katkısıyla ve Ankara Enstitüsü Vakfı
Timur Erkman sayesinde toplumsal belleğe kazandırılan, içinden
'Kereste Fabrikası'na ait bir kare düşüp yittiği için 110 adet
olduğu anlaşılan bu belge üzerine kaleme aldıkları metinde, küratör
ve editör Cengizkan çifti, şunun altını çiziyorlar:
"Ankara'nın 20'nci yüzyıl başındaki erken dönemini belgeleyen
binlerce kartpostal ve foto-karttan oluşan zengin bir arşiv
bulunduğunu, Ankara araştırmacıları bilirler. Ancak bunlar ne denli
nadir belge oluştururlarsa oluştursunlar, eninde sonunda
'çoğaltılmış' (reprodüksiyon) malzeme sayılırlar ve hiç de
azımsanmayacak bir dolaşım kapasiteleri vardır. Oysa elimizdeki,
birinci elden, hakiki bir belge toplamı sayılmalıdır; dolayısıyla
bu belgeleri ilk kez kamuya sunan bu kitabın sonuçları, mimarlık
tarihi, kent tarihi ve tasarım beğenisi ve kültürü yazımından,
merkezi ve yerel otoritelerin mekân-politik söylemlerine, politik
erk makamı olarak yönetici kadroların fiziksel çevrenin
biçimlenmesindeki rollerine ve bunun değişimine değğin bir dizi
komşu inceleme alanına ışık tutacak, diye umuyoruz. Bu birinci
elden oluş ve hakikilik (genuine), bir yandan da sahih (real) ve
sahici (true), dolayısıyla gerçek oluş, yine 'hakiki'lik (ancak bu
kez truth) özelliklerinin kapısını aralıyor..."
Büyük bir itina ile elden geçirilen tarihsel 1300
foto-kartpostal, bu sergi sayesinde 350 yapının da mimarî olarak
duruşlarının kayda geçmesine önayak olmuş. Atila Cangır, Gökçe
Günel, Uğur Kavas, Koray Özalp ve Ali Cengizkan arşivlerinden
'süzme' bu serginin kitabının, şimdiden üç, hatta dört, beş baskı
yapacağı konusunda hiç bir şüphem yok. Ola ki, bu çok önemli belge,
keşke, diyelim ki bir Ankara Büyükşehir Belediyesi hizmeti olarak
bir e-kitap haline getirilebilse ve bütün Dünyaya eğitim ve kültür
hizmeti olarak açılabilse. Hatta İngilizceye de aktarılabilse ve
küreselleşse.
Serginin 'Varolmayan Kartpostallar' isimli bölümü, bugün Kızılay
olarak bilinen, Sıhhiye Köprüsü'nden Meclis Kavşağı'na, Kolej'den
Demirtepe'ye kadar uzanan Yenişehir'i büyüteç altına alıyor. Sergi
zaman dilimindeki 10 yıllık süreçte inşa edilmiş 350'ye yakın kamu
ve hizmet yapısı ile konutlar, bu bölümdeki üç boyutlu kent
modellemeleriyle ayağa kaldırılmış bulunuyor. Buna göre,
araştırmanın tamamlandığı 2019 itibariyle, 1933 Yenişehir'indeki
320 konuttan 10'u, 28 kamu yapısından ise 18'i ayakta kalmış
durumda. Cengizkan ikilisi bu durumun tahlilini şu cümle ile
yapıyor: "Yapılaşma üslûbu olarak 'moderne beş kala' gerçekleşen
ilk Ankara ve sunduğu deneyim, tarihin ve yıkımın tozlu
sayfalarında unutulur. Burada sunulanlar, zamanında
çerçevelenmemiş, pozlanma olanağı bulunmamış, fotoğrafçısının
kadrajına girmemiş, yani varolmayan kartpostallardır."
Günümüz Türkiye Cumhuriyeti devletinin 'Yatay Mimarî'ye bu kadar
özenip, neticelerini bu kadar dikey bir inatla gözümüze soktuğu
düşünülecek olursa, Cer Modern'deki sergi, hani şu börekçi-köfteci
tabiri ile 'Öz' yataylığın aslen ne anlam ve görünüşe tekabül
ettiğini bütün medenîliğiyle ve kelimenin tam anlamı ile 'gözler
önüne seriyor'. Arşivsel panoramik fotoğrafları, dönemin
bürokratlarının cemiyet hayatı ile, Ankaralıların gündelik
yaşamından kesitleri, modern Türkiye kadınının türlü imge ve
(ibretlik) demokrasi vesikalarıyla alabildiğine zengin, kıymeti
vakurluğundan menkul bir sergi, 'Bir Şehir Kurmak'. Yüzyıllık
skalada tahayyül ve tahammül arasında ibretle salınan mimarlığın
bugüne nerelerden vardığını kayıt altına alıyor.
Bu serginin, eğer olanağı varsa başta büyük şehirler olmak üzere
esaslı bir Türkiye turnesine çıkmasını diliyorum. İçerdiği zaman
makinesi etkili panoramaları, eski gazetelerden büyüteçlenen
sosyo-ekonomik verileri, dönemin medyasının tenkitini de, taltifini
de eksik etmez tümceleriyle, büyük bir deney ve deneyim, 'Bir Şehir
Kurmak' sergisi.
Halide Edip Adıvar'dan İngiliz feminist gazeteci-yazar Grace
Ellison'a, Afet İnan'dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu'dan, Ahmet Hamdi Tanpınar'a, 'sivil' ve 'kanaat
önderi' sayageldiğimiz bir çok kalemin rehberliğiyle gezilen
etkinlik, geleneğin beşiği, geleceğin eşiğindeki bir başkentin
varoluş kavgasını, 'hiç görülmemiş' bakış açıları, belgeler ve
karelerle, nice kesit refakatinde derliyor.
Sözün burasında Grace Ellison'ın kaleminden 1928'de yazdığı
'Bugünkü Türkiye' (Turkey to-Day) kitabına büyüteçle bakmakta fayda
var. Ellison, gözlemleriyle Başkent'in varoluş kavgasına olduğu
kadar, son günlerin 'Kanal İstanbul' münakaşasına da, adeta
yaklaşık bir asır evvelden kehanette bulunuyor gibi: (s.376):
"Kazanımlar açısından düşünüldüğünde, (Gazi M.Kemal) Paşa
Ankara'yı yeni başkent olarak seçmekte haklıydı. İstanbul
büyülemeyi gözetir, Ankara çalışmayı. Türkler başkent İstanbul'da
hiçbir zaman dönüşüm ve yenilemeden yana olamadılar.
Milletvekillerinin parasız tren pasolarını kullanarak Ankara'ya
geldiklerini sıklıkla görürsünüz. Ancak Ankara'dan ayrılırken
yüzleri rahatlamıştır, okuldan kurtulmuş çocuklar gibidirler; geri
geldiklerinde yine asık yüzlü hallerini takınırlar. (...)
Ankara'nın başkent olmasının Türklerin bakış açısından öteki
avantajları ise çok açıktır. Duygusal açıdan Ankara Türkleri tatmin
eder, ulusalcılık ülküsünün yuvasıdır, yurdunu seven her Türk için
çok değerlidir. Anadolu'nun merkezindedir, bir başkentin olması
gerektiği yerdedir; yabancıların ise karmaşasından uzaktadır, eski
Osmanlıcılardan da uzaktadır, son olarak eski İstanbul'da kalmak
istemiş olan tehlikeli kozmopolit nüfustan da uzaktadır. (...)
İstanbul, Ankara'yı kıskanmaya başlamıştır. Gazi İstanbul'a
kendi hamiliğini verinceye kadar İstanbul şehri ve limanı bir
duraklama dönemine girmişti; bunun sürdürülebilmesi olanaksızdı.
İstanbul, siyasal değeri yanı sıra dünyadaki en iyi deniz
limanlarından biridir ve uluslararası dünyayı doyuracak biçimde
yönetilmelidir. Ticaret canlandırıldığı anda, güzel, romantik,
tarihsel İstanbul, 'denizlerin hakimi' olma iktidarını yeniden
kazanacaktır."
Elbette Ankara'da 'Yeni Osmanlı' mimarlığı ve Vedat Tek,
Kemalettin Bey ya da Giulio Mongeri gibi emsal-figürlerin de
işlendiği bu çok verimli, derinlikli sergi için, yazımda son sözü
yine Ali Cengizkan'a bırakmak istiyorum:
"...pek çok olayın oluşum nedenini önden peşin bir yargı olarak
ortaya koymayı bırakmalı, yargıları en sona saklamalı, 'Nasıl oldu
da, yeni bir şehir kurmak ideali ile yanıp tutuşan Ankara böyle
oldu?' sorusuna odaklanmalıyız. Geçmişe özlem ya da nostalji,
geçmişi anlamamızı engelleyen en önemli duygulanımdır. O nedenle
'Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-1933' araştırma çalışması, 'nostalji
hastalığını' kapısından içeri sokmamaya çalıştı. Çalışmanın, hep bu
vurguyla okunmasını diliyoruz."