Guido Casaretto'nun Polonya'nın Kraków MOCAK Güncel Sanat Müzesi'ne SAHA katkısıyla taşıdığı sanat teorisi ve pratiği, 'geleceğin arkeolojisi' deneyimini, bugünden yaşatıyor.
Yaşamı ve çalışmalarını İstanbul'da sürdüren ve Karaköy'deki Sanatorium galerisinin kurucularından biri olan Levanten sanatçı Guido Casaretto’nun (1981) Polonya'nın Kraków şehri Güncel Sanat Müzesi’nde (MOCAK) düzenlenen kişisel sergisi 'The Ghosts of Matter' (Maddenin Hayaletleri), geçen günlerde açıldı. Sergi, 22 Mart 2020'ye dek izlenebilecek.
Çağdaş Sanatı Destekleme Girişimi SAHA tarafından desteklenen serginin açılışına sanatçının İstanbul'daki galerisi Zilberman Gallery'nin direktörü Moiz Zilberman ve program yürütücüsü Naz Beşçan ile sergiye yapıt desteği de veren koleksiyonerler Banu ve Hakan Çarmıklı'nın yanı sıra, İstanbul Seyrantepe'deki mimarlık, tasarım, kültür ve sanat mekânı Adas'ın kurucusu, koleksiyoner Ömer Özyürek de katıldı.
Yunanistan ve İtalya'da büyüyüp eğitim alan, ardından sanat eğitimine İstanbul'da devam eden Casaretto, sergisi kapsamında müzede hazır bulunarak, 26 Ekim Cumartesi günü, yaklaşık 70 ilâ 80 sanatseverin ilgi gösterdiği özel bir sanatçı turu da düzenledi. Agniezska Sachar’ın küratörlüğünü yaptığı ve büyük ilgi gören sergide, yapıtları Avustralya'nın Melbourne kenti Victoria Ulusal Galerisi koleksiyonunda da yer alan Casaretto'nun yerleştirme ve video gibi çeşitli medyumlarda ürettiği toplam 17 yapıtı, 1100 metrekareyi aşan bir alanda izleniyor. SAHA ayrıca, Casarettto'nun eserlerini özel koleksiyonuna katan ve beş büyük sergi daha düzenleyen MOCAK'taki etkinlikte yer alan yedi yeni eserin de, üretimini destekliyor.
Casaretto, eserlerinde deniz, dağlar, evrenle birlikte, taş ve ahşapla da ilgileniyor. Ayrıca mobilya ve tavanların özelliklerini inceleyerek, işlenmiş maddeleri araştırıyor. Serginin bulunduğu müze ayrıca, Avustralyalı Thomas Keneally'nin çok satan kitabından sinemaya Steven Spielberg tarafından yedi Oscar ile taşınan 1993 tarihli film fenomeni, 'Schindler'in Listesi'ne ev sahipliği yapan ilgili emaye fabrikası ve İkinci Dünya Savaşı anıt-müzesine de komşuluk ediyor.
Guido Casaretto, birkaç farklı serginin de eş zamanlı olarak açılış yaptığı müzenin A binasında zemin kata yayılan sergisinde, maddenin 'biriktirdiği' ve 'yansıttığı' insan bilgisini izlenime ve tartışmaya sunuyor. Adeta Rönesans dönemindeki 'ataları'nın başvurduğu gibi, sanat, bilim ve zanaatı harmanlayan, meraklı, alternatif her bilgi ve pratiğe yatkın, reformcu bir yaklaşım gözeten Casaretto, temel maddeleri, ressamların, heykellerin ve esnafların deneyimine başvurarak, geleneksel teknikleri kullanarak işliyor ve yeniden yorumluyor.
Bir simyager misali davrandığı düşünülebilecek sanatçının, insan yapımı nesnelere yaklaşımı ise daha karmaşık. Örneğin, gardıropları pulverize ediyor ve elde edilen toz ahşap ve camı tutkalla karıştırarak, bunları orijinal nesnelerin 'işlevsiz kopyaları'na dönüştürüyor. Öte yandan, Casaretto'nun insanla ilgili kullandığı teknik de, ilgi çekici. Sanatçı, internette bilgisayar animasyonlarında kullanılmak üzere üretilmiş insan figürlerini buluyor. Belirli kişilerin yüzlerce görüntüsünü bir araya getirip bir bütün oluşturan bu tekniği, sanatçı heykellerinde de kullanıyor. MOCAK'taki sergide, bu anlamda, Casaretto geleceğimizin bugünün mükemmel bir taklidi olduğunu öne sürerek, evrende maddenin çeşitli biçimlerini analiz ediyor ve farklı teknikler aracılığıyla onların 'replika'larını üretiyor. Bu yönüyle, Casaretto için en yalın tabir, 'Geleceğin arkeoloğu' da olabiliyor. Sanatçının yapıtlarının ürettiği bu kolektif 'durum'da önce, 2017 tarihli 'Stock Permutation I' / 'Gövde Değiş-tokuşu I' isimli heykel karşımıza çıkıyor. Bu sinsi, ağırbaşlı, kendi kendini bir bakıma sıradanlığıyla kamufle eden iş, ilk argümanını Casaretto'nun üzerinde her zaman yoğunlaştığı kavramları kendi bünyesinde bizimle tanıştırarak yapıyor da, diyebiliyoruz. Yani bu çalışma, 'fazla'lığı ile taşıdığı 'atık'sallık ile bir bakıma, çıkacağımız yolculuğun hemen hemen tüm katmanlarını sergideki öteki işlere bulaştırıyor, sızdırıyor, ihbar ediyor.
Sergide ayrıca, 'Monte Grigio' isimli jeolojik kaynağa selam veren bir yerleştirme ise, müzede karşımızda alabildiğine hafifletilmiş, ama bir o kadar da, gerçekliğin taşınmazlığı-aktarılmazlığına meydan okuyan tavrıyla, etkinliğin ilgili 'verimli dalgınlık' halini körüklüyor. İzlenimciliği (Cezanne, St.Victorie dağı, 1880'ler, türlü denemeler) gerçeküstücülük (Magritte, Pyrennes Şatosu, 1959) ve onu da hiper gerçekçilik ile (Tony Matelli, Andreas Lolis'in kimi son dönem işleri) aynı kazanda kaynatır tavrıyla Casaretto, izleyicinin hayal gücünü olduğu kadar, hakikatin kalıp üretme kapasitesini de sınıyor. Eser, ismiyle Kanada'nın İngiliz Kolombiyası kesiminde, yaklaşık üç bin metreyi bulan bir dağa da, alenen atıfta bulunuyor.
MOCAK'ın cam-transparan zemininde büyük ilgiyle izlenen bir diğer eser ise, 2014 tarihli 'Pillar'/'Kolon'. Çalışma, bir geyiğin 'betonlaşmış' halini yansıtıyor. Yapıt, aynı anda hem değer hem de değersizlik saçıyor. Akla, figürün imâ ettiği canlının asıl hayali-imgesinin kıymetini çağıran bu 'çaresiz' temsil, bedenleştiği endüstriyel, gelişigüzel itinadaki samimiyeti ile, bir bakıma iki duruma gönderme yapıyor. Casaretto'nun sergisinde izleyiciye hüzünlü bir nezaketle yol vererek, öğrenilmeyi, anlaşılmayı uman, ama aslında 'duvara asılmayacak kadar' yorgun bırakılmış diğer parça da, 2016 tarihli ahşap 'Rendering III', isimli yapıt. Bir gerçeklik fragmanı olarak, sanatçının yaptığı keşif sonucu İstanbul Tarlabaşı'nda, kentin eski Levanten miras ve kültürüne mensup anneannesinin evinde rastladığı tavanın 'anısı'nı müzeye getiren bu çabasıyla, Casaretto, hafızanın silik, eksik ve yoruma açık sessizliğini, karanlık suskunluğunu, terk edilmişliğinin küskünlüğünü, müzedeki bu 'bir köşeye sinmiş' ama henüz kurtarılmış hissi uyandıran yanık, kavruk bellek numunesi ile vurguluyor.
Sergisi için, MOCAK'ın bulunduğu ve Polonya'nın en eski üç yerleşiminden biri sayılan Kraków'un belleğine yönelik titiz bir araştırma ve üretim süreci geçiren Casaretto, altıgen formda pişmiş toprak 'hücre'lerle ürettiği mekâna özgü devasa alan düzenlemesi 'Terracotta' ile, doğa ile kurduğumuz yapıcı (ve yıkıcı) mesafeyi tekrar sorgulamamıza vesile olabilecek bir yakınlık - uzaklık ilişkisi daha üretiyor. Akdeniz'in temeline sinen 'Terracotta'/toprak malzemesini, Vistül nehri yatağından hareketle kullanarak , ilgili akarsuyun 'kırıntı'larından hareketle, onun bilgi ve anısını müzede geri dönüştüren sanatçı, bunu yapmakla, temsil ve içerikte geçicilik ve hem de kalıcılık durumunu tekrar sınamamıza vesile oluyor. Casaretto'nun sergisine taşıdığı bir diğer aşkın (ve içkin) deney de, birbirine düşürdüğü mavi ve beyaz pigmentleri kullanarak türettiği bir nevî 'kaya' temsilinde kendini gösteriyor. İlk bakışta 'imkânsızlığı'yla izleyiciyi kendine yaklaştıran bu hem brüt / topyekün ve hem de yalın / biricik işte de, sanatçının kozmosa temas gayesiyle ürettiği 2017 tarihli 'İsimsiz' sunumunda veya 'Monte Grigio'da olduğu türden bir hayranlık uyandırıcılık barınıyor. Antik - arkeolojik taş eğeleme / üretme hafızasına, bir bakıma, tarih öncesi sanatın ham malzemesinin doğum anına saygı duruşunda bulunan sanatçı, madde, zaman ve mekânla sınanarak kendini üreten bu çalışmada, bilim, emek, doğan ve bilginin tam ortasından bronz taşıyıcılarla taçlanarak geçen bir bellek ve zaman heykeline, diyalektik bir güzellemeye daha imza bırakıyor. Bu yönüyle Casaretto'nun işlerinde, biçimsel olarak farklı da olsalar, yetişkin bir çocuğun merakı, yaratıcılığı ve cüreti de hep 'Art Brut' akımını çağrıştırır bir yaklaşımla, kendini duyumsatabiliyor.
Casaretto'nun MOCAK'a teşhir için saçtığı ilginç bir düzenleme serisi de, temelini yine dünyanın belli bir bölümünden alıyor. 'Uygarlıklar beşiği' Akdeniz'in İberya Yarımadası ve (sanatçının köklerini de içeren) İtalya'nın geleneksel iç sıvacılık biçimi 'Stucco'ya göndermede bulunan sanatçı, başta Venedik'te olduğu gibi, türlü saray soylularının ikâmetgâhlarında çeşitlilikve bolluktan sakınmadığı mermeri el işçilikleriyle tekrarlayan ustalara takdirlerini sunuyor. Kendini bu üretim tekniğine iliştiren Casaretto, bu el sanatının / artizanlığın saçtığı 'yanılsama' / 'illüzyon' / 'sihir' zenginliğini, sayısı 14'e ulaşan ahşap paneliyle gösteriyor. Tıpkı sahici mermer kalıp numunelerinin teşhir biçimi gibi, müzeye bu satıh örneklerini art arda taşıyan Casaretto böylece, her daim tartışmaya açtığı izlenim, bilgi ve deneyim sarmalını bir kere daha önümüze tüm hınzırlığıyla ve takdire şayan el maharetiyle bırakmış oluyor.
Mitolojinin ihtiva ettiği ve bugüne sürüklediği en dokunulmaz ve verimli avantajlardan biri olan muğlaklık, Casaretto'nun belli gösterge ve paradigmaları üst üste tekrar getirdiği 'eklektik' heykel - yerleştirmesinde de kendini tarifliyor. Büyüklüğü, cüssesiyle izleyiciye bir anlamda meydan okuyan figür bütün kudretini taşıdığı anlam çoğulluğu, yorum olasılıklarından alıyor; ki, bu da, karşısına geçen her bir izleyicinin nezdinde, yapıtı, her seferinde bir kez daha yapıyor ve derhal yok ediyor.
Guido Casaretto, MOCAK sergisine bir de üç kanallı video projeksiyon taşıyor. Köklerinin bulunduğu İtalya'nın batısında, Akdeniz açıklarında, güneyde Tunus'a komşu Sardunya adasının en az iki bin senelik 'Mamuthone' ritüelini Türkiye'ye 'nakleden' Casaretto, bu eylemiyle sanatın potansiyel dönüştürücülüğünü, şifa olanağını veya günümüzde tarih ile aramızda açılan mesafeden ötürü oluşan anlam kaymalarını, bu çalışmasıyla yeniden vurguluyor.
Hıristiyanlıktan önceye ait bu ritüele göre, Mamuthonelar, mevsimlerin sağlıklı döngüsü ve doğanın, bilhassa yağışın bereketi uğruna bu adada yeni yılın ilk günlerinde ortaya çıkıyor. Bu 'varlık'lar, tercihen kara koyundan oluşan hayvan derisi ve boynuzlarından menkul 'yabanıl' ve ilkel kostümleriyle, yaklaşık 100 kiloya varan ağır 'Carriga' çanları ve kötü ruhları huzursuz eden ürkütücü türlü davranışlarıyla, küçüklü büyüklü bölge sakinlerini de ürkütüyor. Mamuthonelar ayrıca hemen tamamı yöre bitki ve kabuklarından yapılma özgün masklarıyla da çok büyük ilgi çekiyor. İlgili törenler ve eylemler, bir sonraki aya ve farklı köylere dek uzanıyor.
Bu arada 'Mamuthone' ritüeli ile ilgili teorilerden biri ise, ada yerlilerinin, yaşamları uğruna, et, süt ve post, ya da yün gibi bir çok şeyi borçlu oldukları hayvanları onurlandırmak üzere bu geleneği başlattıkları yönünde. Öte yandan başka bir teoriye göre ise, bu törenler, çobanların Saracen'leri adayı işgalden kurtarmış olmaları karşısında yapılan kutlamalara karşılık geliyor.
Bugün geldiğimiz noktada ise, giderek bin yıllardan beri devam eden turistik bir karnaval vesilesi haline gelen bu eylem/performans, Casaretto'nun, Türkiye'de Ankara, Konya ve Kayseri kent üçgeni ortasında kalan, İç Anadolu'daki Tuz Gölü'ne ve oradan da, tarihi bir tuz madeniyle de tanınan Krakow'da bulunan MOCAK'a taşıdığı yorumuyla, daha da acil, eleştirel bir duruma giriyor. Kendi geçmişi, kökeni, mitosu üzerinden, yine kültüre dair bir işlevsellik ve yorum kaygısı içine giren Casaretto, ekolojik tahribat ve küresel iklim değişikliğinden mustarip, ama giderek gerçeküstü hale gelen manzarasıyla da dikkate şayan Tuz Gölü'ne de bir 'Mamuthone naklediyor.'
Bu açıdan sanatçının önce Tuz Gölü, oradan da Kraków'a taşıdığı bu yerleştirmesi ve temeli erken Sardunya kültüründe Hz. İsa'dan 18 yüzyıl öncesine dayanan bu ritüel ile bu figürü, günümüzde sanatın işlev ve içeriği hakkında oluşturduğumuz ön yargılar adına da önemli bir karşıt - belgesel, şamanik ve güncel bir önerme halini alıyor. İlginç biçimde bu da, yine güncel sanat tarihinde ekoloji ve sanat üzerine büyük çaba sarf etmiş Joseph Beuys gibi bir sosyal figürü, Casaretto nezdinde tekrar yâd etmemizin önünü açıyor. Böylece Guido bir bakıma, geleneksel bir Türk deyiminin ifade de ettiği gibi, 'yaraya tuz basmış da' oluyor.